Cuma Mayıs 24, 2024

Agos, Ermeniler, ‘bnagalez’ler :ROBER KOPTAŞ

 

Bir süredir basında ve sosyal medyada Türkiye Ermenilerinin siyasi pozisyonları üzerinden bir polemik yürüyor. Şahsen, bu tartışmaya dahil olma niyetinde değildim. Değildim, çünkü, insanların etnik kökeninin siyasi çekişmelere malzeme yapılmaması gerektiğine inanıyorum. Ancak, iş gelip Agos’un yayın çizgisini formatlamak niyetli bir medya mühendisliği çabasına dayanınca, bir cevap kaçınılmaz oldu.

Şuradan başlayalım: Ermenilerin, veya başka bir grubun içinde, her türlü siyasi görüşün olması eşyanın tabiatı gereği. Türkiye Ermeni toplumu içinden, her biri birbirinden farklı olan Mahçupyan’lar, Danzikyan’lar, Karakaşlı’lar, Bağdat’lar, Esayan’lar çıkması doğaldır. Bir Ermeni’den sırf Ermeni olduğu için şu ya da bu görüşü benimsemesini beklemekse, bizatihi ayrımcı bir tutumdur.

Ancak belli ki bazı Ermeniler bu durumdan hoşnut değiller. Onlar, Ermenilerin illa belli bir pozisyonda olması gerektiğine inanıyorlar. Üstelik, sözü edilen siyasi pozisyon öyle çok rafine, incelikli bir tartışmaya da dayanmıyor. Meselenin özü, bazı yazarların, Ermeniler için doğru olanın AK Parti’yi desteklemekten, ama kayıtsız şartsız desteklemekten geçtiğine inanması. Bunu birtakım süslü cümlelerle açıklamak, işin rengini değiştirmiyor.

Ancak bizim için mesele bu kadar basit değil. Evet, ülkeyi 12 yıldır, Müslüman-muhafazakâr kimlikli toplum kesimlerinin desteklediği AK Parti yönetiyor ve 12 yılda pek çok mesele AK Parti karşıtlığı-yandaşlığı ekseninde tartışıldı. Ancak bizler, yurttaşlık hukukumuzun, gazetecilik duruşumuzun, bizlere, o siyasi partinin doğru eylemlerine doğru, yanlış eylemlerine yanlış deme sorumluluğunu yüklediğini biliyoruz. Yaptığımız da bundan başka bir şey değil. Hiçbir toplumsal grubu kategorik olarak reddetmediğimiz gibi, AK Parti’yi destekleyen bazı yazarların bizleri yanyana olmakla suçladıkları İttihatçılık artığı birtakım fikirlerle her daim kavgalı olduğumuzu tekrarlamayı dahi zul addediyoruz.

Hiç kimseye bir borcumuz olmadığı gibi, bağımsız sözümüzü, manevi bedelini ödeyerek, çok zaman yalnız kalmayı göze alarak sonuna kadar savunuyoruz. Soldan ya da sağdan, şu ya da bu grubun, kliğin, gücün, cemaatin aleti haline asla gelmedik, gelmeyeceğiz.

*****

Buraya kadar sözümüz geneldi. Bundan sonrası Markar Esayan’a.

Markar. Sen olsaydın “Sevgili Markar” diye başlardın ama ben öyle yapmayacağım. Bu tür yapma söz sanatlarının ustası sensin ne de olsa.

2008’e kadar Agos’a yardımcı oldum diyorsun. Eyvallah, eksik olmayasın. Bilmeyenler için, burada çalışanların seni en çok andığı üç cümleni not düşeyim tarihe:

1. Ben o masada oturmam.

2. Neden benim ayrı bir odam yok.

3. Ben master yapıyorum, o masada oturmam ve ayrı bir odam olmalı.

Bu tür şeyleri kendine biraz fazla dert ettiğin için, önüne ilk fırsat çıktığında, eyvallah dahi demeden çekip gittiğini ve o gün gazetede bir bayram havası estiğini de anlatıyorlar ama ben tabii bunlara hiç inanmıyorum.

Gittiğin yerlerde de buradaki gibi güzel işlere imza attın. Misal, milletvekili adaylığı için bilumum çeşit takla attın. Beraber çalıştığın insanların ardından bilumum çeşit kulis yaptın. Yazı yazmayı öğrendiğin insanlara bilumum çeşit oyun oynadın. Daha birkaç ay öncesine kadar, şimdi bize “Hrant Dink’i onlar öldürdü” sırrını verdiğin cemaatin gazetesinde yazdın. Hepsi memleket, hepsi demokrasi aşkına. Irz, namus ve vatan düşmanı birtakım solcular mani olmasa daha neler yapardın kim bilir…

Allahtan memleket bereketli. Makam mevki sahiplerinin çevresinde senin gibilerden tonla var. Ama neyse ki seni öbürlerinden farklı kılan bir özelliğin var. Ermenisin elhamdülillah. Bunun kıymetini biliyorsun ve kendini parlatmak için arada sırada “kötü” Ermenilerle dalaşman gerekiyor. Kerhen tabii canım… Sen kaka Ermenilerle dalaşacaksın ki, memleketin iyiliğini isteyen büyüklerin “Aferin bizim oğlana!” desinler. Ne hikmetse, uzun zamandır bu oyunu bir türlü tutturamadın; bir türlü istediğin cevabı alamadın. Neyse, o kadar tırmaladın, öyle aşağı bir seviyeye çıktın ki, sonunda murad ettiğin cevap geldi. Artık bu yazıyı bir kahramanlık apoleti gibi omzuna takabilir, uçuş sandığın bu düşüşe kanat diye gerebilirsin.

Bizlerden öğrendiğin Yoldaş Pançuni’yi diline dolamış aklınca kafasızlıkla alaya almışsın. Bizler sahiden de sıkça kafasızlık ederiz, insanlığımıza ver. Ve kafasızlık bu ya, bir türlü onursuzluğu beceremedik. Sense bunu kendine o kadar güzel yakıştırıyorsun ki, çok istesek de sana bir türlü gülemiyoruz.

Yoldaş Pançuni’yi biliyorsan, bnagalez kelimesinin anlamını da biliyorsundur. Master yapmış adamsın, bizden öğrenecek değilsin, ama bilmeyenler için söyleyelim, çanak yalayıcı demek. Takdir edersin Markar, bnagalez’leri, yaladıkları çanakların sahipleri bile ciddiye almaz. Eh, biz de almıyoruz.

Ama sana afiyet olsun.

 

82598

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]

 

“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,

acıma çılgınlığı vermiş,

İnsan artık dayanamaz gibiyse,

 üstelik

Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı

Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;

Ve acıdan dili tutulunca insanın,

bir Tanrı

Çektiğimi anlatayım diye

bana dil vermiş.”[2]

 

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

KÜÇÜK BURJUVAZİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ ARADIĞI YER

Küçük burjuva aydınları sosyalizmi sevmezler. Gerçekte, onların sevdiği düzen, kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin kendilerine dokunmamasını isterler. Onların tek istekleri; “özgürce yazmak”, “özgürce sanatlarını gerçekleştirmek”... Ancak, bu kutsal “özgürlüğün” içinde, kapitalist sistem tarafından ezilen işçi ve emekçilerin özgürlüğü yoktur. Onlara göre, işçi ve emekçilerin görevi; kapitalist iş bölümü gereği sermaye sahibine artı-değer üretmek...

İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK)”?[*]

 

“Biri kurbağa öper,

biri yüzyıllarca uyur,

biri 7 cüceyle yaşar,

biri kuleye kapatılır.

Bir masal prensesi olsan bile

kadınlık zor.”[1]

 

1. Arap-İslâm İmgeleminde Kadın: Arzu ve Tehlike

 

Sayfalar