Pazartesi Mayıs 20, 2024

3. Havalimanı İşçilerinin Direnişinin Öğrettikleri

3. Havalimanı inşaatı projesi, Türk tekelci burjuvazisinin sermaye birikimini ve kar oranını artırma projesi olarak yürürlüğe sokuldu.

Bunun anlamı; işçilerin en ağır koşullarda, her türlü sosyal ve demokratik haklardan yoksun olarak çalıştırılması demektir. Türk burjuvazisinin siyasal temsilcisi faşist AKP hükümeti, uzun yıllardır Türkiye’yi ucuz bir iş gücü cenneti olarak yönetmektedir.

Grevlerin yasaklanması ya da bütünüyle hükümet iznine bağlanması, işçilerin sendikalşamasının önüne bir çok engeller çıkarılması, demokratik hak ve özgürlüklerin gasp edilmesi, sermayenin çıkarları için, işçi sınıfı aleyhine öne çıkan yaptırımlardır.

Dünyada haftalık en uzun çalışma süresinin olduğu bir kaç ülke içinde yer alan Türkiye, işçilere, adeta kölelik sistemini dayatmış durumdadır.

Türk egemen sınıfları, “tek vatan, tek millet, tek din” adı altında başlatıkları saldırıların başında işçiler gelmektedir. İşçi sınıfının ideolojik olarak teslim alınması, diğer demokratik kesimlerinde direnişlerinin kırılması anlamına geliyor. Bu nedenle de burjuvazi, artı-değer yaratıcısı işçileri; susturmayı, örgütsüzleştirmeyi, değersizleştirmeyi ve baskı altında tutmaya özel bir önem vermişlerdir.

“Grevleri sizler için yasaklıyoruz” diyen sermaye sözcüsü Cumhurbaşkanı Erdoğan, işçi düşmanı ve sermaye dostu sınıf karakterini her zaman açık açık ortaya koymuştur.

En ağır çalışma koşullarının olduğu bir iş alanı olarak 3. Havalimanı inşaatında bugüne kadar 400’ün üzerinde işçinin “iş kazası”nda öldüğü basına sızmıştı. Bu gerçeği hükümetin yalanmasına karşın, 3. Havalimanı işçilerinin Eylül ortalarında başlattıkları direnişle ortaya çıkan gerçekler, bu kadar “ölüm” olayını doğrular nitelikteydi. Ayrıca her gün onlarca iş kazasının olduğu ve bunların çoğunun yaralanmayla sonuçlandığı da işçilerin verdiği bilgiler arasında yer almaktadır.

En kötü koşullarda çalıştırılan Havalimanı inşaatı işçileri, artık daha fazla dayanamadıkları için, direnişe geçemk zorunda kalmışlardır. Ya kendilerine dayatılan kapitalizmin kölelik koşullarına evet diyeceklerdi ya da kendi deyimleri ile “insan onuruna yakışır çalşıma koşulları” içinde yaşamlarını sürdüreceklerdi .

Oysa işçilerin istemleri çok basitti. Ancak sermaye, kar oranını artırmak için daha fazla sömürü ve daha ağır iş koşullarını durmadan dayatıyordu. İşçiler, buna dur dedi ve direnişe geçtiler.

Havalimanı işçilerinin direnişi, işçi sınıfının kapitalizmin her koşuluna boyun eğmeyeceğinin bir göstergesi olarak öne çıkan bir eylemdir.

3. Havalimanı inşaatında 40 binin üzerinde işçi çalışmaktadır. Bu oldukça yüksek bir rakamdır. Ve bu işçilerin ezici çoğunluğu sendikasızdır. Burjuvazi, işçilerin en temel demokratik hakkı olan sendikal örgütlenmeyi engellemek için, işçilere karşı her türlü baskı aracını kullanmaktadır.

Demokratik-ekonomik bir örgütlenme olan sendikal örgütlülükten yoksun işçilerin sınıf bilinçli örgütlenmeleri ve bilinçlenmeleri oldukça zordur. Sendikal örgütlenme sınıf bilinçli örgütlenmenin ön basamağıdır. Burjuvazi işte bunu engelliyor.

Ülkenin diğer alanlarında grev yapan işçilerle dayanışma oldukça yetersiz olduğu gibi, 3. Havalimanı işçileriyle dayanışma da oldukça sınırlı ve yetersiz kaldı. Burjuvazi sınıf olarak işçilerin karşısında birleşirken, işçiler, sınıf olarak dayanışma ve birleşmeyi başaramamaktadır. Bunun çok yönlü etmenleri olmasına karşın, işçi sınıfı bunu gerçekleştiremediği sürece ağır ücretli kölelik koşularından kurtulamaz. Ya da en doğal demokratik-ekonomik haklarını kazanamazlar.

3. Havalimanı işçilerinin direnişinin hemen arkasından polis ve jandarma baskını, ve 500 aşkın işçinin gözaltına alınması, burjuvazinin işçi direnişlerine nasıl yaklaştığının yalın bir göstergesidir. Bu aslında bir sınıf mücadelesidir. Burjuvazinin her koşulda işçilere saldırdığı ve saldıracağı açık. İşçilerinde örgütlenerek buna karşı mücadele etmesi bir sınıf bilinci sorunudur. İşçiler, karşılarında bir sınıf olduğunun ve kendilerinin de bir sınıf olduğunun bilincine varmalıdır.

Havalimanında direnişe geçen işçiler, tüm baskı ve yıldırmalara karşın, direnişleri onlara çok şey öğretti. En azından kendi güçlerini gördüler. Direnerek bir çok hakların eldeedilebileceğini öğrendiler. Ve örgütlü bir şekilde direnmenin, karşıt güçleri kendi direnişlerinden ne kadar korkutuğunu öğrendiler. Ve en önemlisi de, polis ve jandarmanın sermayenin kolluk güçleri olduğunu daha net gördüler. İşçiler, burada öğrendiklerini asla unutmayacaklardır. İleri bir aşamada, bu direnişin dersleri mücadelelerini daha yükseklere çekmeye yarayacaktır.

Önümüzdeki süreçte, ekonomik kriz içinde olan Türk egemen sınıflarını daha bir çok işçi direnişi beklemektedir. Burjuvazi krizi atlatmak için daha fazla işçiyi işten çıkarırken, sömürü oranını artırmak içinde işçiler üzerindeki baskıları artırma yoluna gideceklerdir. Bu da işçilerin en ağır sömürü koşularına karşı direnişlerini gündeme getirecektir.

Burjuvazi, işçi sınıfını “milliyetçilik”, “dincilik-mezhepçilik” adı altında alt kimliklere ayırarak işçileri bölmeye çalışıyor. İşçi ve emekçileri kutuplaştırmaya çalışan burjuvazi, bu politikalarında, bugüne kadar bir başarı kazandılar. Sosyalşovenist düşüncelerin demokratiik kesimler içinde de alan bulması, bu propagandanın ve politikanın bir ürünüdür. İşçi sınıfı, burjuvazinin dayattığı alt kimlikleri bir kenara atarak, kendi sınıf kimliğini öne ve bilince çıkarmalı ve onun etrafında örgütlenmelidir.

Önümüzdeki süreç, işçi direnişlerinin yoğunlaşacağını göstermektedir. Komünistler buna göre hazırlanmalı ve örgütlenmelerini işçi sınıfı içinde derinlemesine ve genişlemesine yaymanın örgütsel ve siyasal taktiklerini üretmelidirler.

25358

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Yusuf Köse

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Sayfalar