Pazar Nisan 28, 2024

2017 Fransa parlamento seçimleri sistemin tıkanması mı?

Fransa Cumhurbaşkanlığı ile 11 ve 18 Haziran 2017 tarihlerinde 2 tur şeklinde olmak üzere gerçekleştirilen parlamento seçimleri, sonuçları ve etkileri ile ortaya ilginç bir panorama çıkartmıştır. İlk dikkat çeken olay katılım oranının giderek düşmesi ile ortaya çıkmıştır. Öyle ki, 11 Haziran’da gerçekleştirilen ilk turda 5. Cumhuriyet seçimlerini tarihinin en düşük katılımı % 49 olarak ortaya çıkarken, bir hafta sonra gerçekleştirilen 2. Tur da bu oran % 42’lere kadar gerilemiştir. İlk elde sonuçlara göre, Macron’un başkanlığında ki LREM ve küçük ortağı MODEM partisi 360 milletvekili alarak mutlak çoğunluğu elde etmiş oldu. Merkez sağ temsilcisi Cumhuriyetçiler ile Demokratlar Ve Bağımsızlar Birliği ittifakı 133 milletvekili çıkartmış oldu. 2012 yılında yapılan seçimlerde 300 milletvekili çıkartan Sosyalist Parti ise 46 milletvekili çıkartabildi. Bu sonuçtan dolayı parti başkanı istifasını sundu. Sol kesiminin diğer temsilcileri Boyun Eğmeyen Fransa ve Fransa Komünist Partisi toplam 26 milletvekili çıkardılar. Irkçı parti, Ulusal Cephe 6 milletvekili çıkartabilmiştir.

Fransa kamuoyu katılımın bu denli düşük olmasının nedenleri üzerinden çeşitli görüşler belirtmeye başlamıştır. En dikkat çekeni ise artık sistemde yaşanan ciddi tıkanıklıkların, insanların beklentilerini karşılayamayacak bir siyasi irade ortaya çıkartacağı şeklinde olanıydı. Son yıllarda giderek artan işsizlik, artan vergiler, güvenlik zaafiyetleri, ırkçı yaklaşımlar ve benzeri sorunların çözümünde yetersiz kalan, toplumda ki ayrışmayı engelleyemeyen, kültürel ve eğitimsel sorunları aşamayan bir sistem gerçekliği insanların zihninde yer etmişti. Özellikle 1990’lı yılların ilk yarısının sonlarında dönemin başbakanı Alain Juppe tarafından uygulanmaya konulmaya çalışılan, büyük tepkilere rağmen uygulanarak bugünlere kadar bir şekilde sistemin yürütülürlüğünü sağlayan küreselleşme politikaları sorunlara çözüm olmaktan uzaklaşmış gibi görünüyor. Bu bahsedilen dönemden sonra iktidara gelen siyasi güçler çeşitli reform paketleri ile deyim yerindeyse, çokca sokak muhalefetine rağmen “günü kurtarmışlardır”. Geçtiğimiz dönem iktidarı Sosyalist Parti ve Francois Hollande, varolan sıkıntıları aşmada ciddi yetersizlikler göstererek; ortaya koydukları reformları, düzenlemeleri kabul ettirme ve uygulama aşamalarında büyük sıkıntılar yaşadılar. Fransa kamuoyunun nezdinde görev süreleri boyunca eleştirilere maruz kalarak, ülkede yaşayan bir çok kesim ve temsilcilerinden ayrı kalmışlardır. Geçmişten bugüne biriken sorunların, tıkanmaların önünü açmada yetersiz kalarak büyük tepkiler almışlardır.

2017 cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri sistemin yaşadığı tıkanıkların ve önümüzdeki dönemlerde daha büyük çapta bir kriz olarak çıkacak argümanların gölgesinde gerçekleştirildi. Emperyalist ülkelerde çokca tanık olmadığımız bir şekilde “sandık ve sandığın gücüne” inanmayan bir kitle çıktı ortaya. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde her iki turda da “beyaz oy” adı verilen tepki oyları ile sandığa gitmeme çağrıları yapan “bilinçli bir hareket” ortaya çıktı. Parlamento seçimlerinde ise mesele daha da boyutlanarak ülke tarihinin en düşük katılımlı seçimleri gerçekleştirilmiş oldu. Başbakan EDOUARD PHILIPPE, “Sandığa gitmemek demokrasi için hiçbir zaman iyi bir haber değildir. Bunun birçok sebebi var. Herkes bunları analiz etmeli. Hükümet kendi payına düşen sorumluluğu büyük bir hassasiyetle yerine getirecek. Seçmenin güveni bizim örnek teşkil etmemizden geçiyor. Somut sonuçlar için yılgınlık göstermeden çalışmalıyız.” şeklinde bir açıklama yaparak kendi açılarından ortaya çıkan tehlikeye dikkat çekmek zorunda bile kalmaktadır. Sol hareket France Insoumise’in (Boyun eğmeyen Fransa) lideri Jean-Luc Mélenchon “Halkımız bu seçimde vatandaşlık görevinde devasa bir genel greve gitmiştir” olarak katılımın düşüklüğünü açıklamaktadır. Önümüzdeki dönemler de toplumun tüm kesiminin temsilcileri bu tartışmalara katılacaktır. Elbette meselenin bu noktaya varması sadece son iktidar olan Sosyalist Parti ve politikaları ile ilgili değildir. Sokakta konuşulanlar, tepkiler, yaşanılan yoksulluk, işsizlik, güvensiz bir ortam, dağınık ve sonuç vermeyen bir eğitim sistemi, kara dayalı bir sağlık sistemi vb sorunlar yılların biriktirdiği bir olgu olarak ele alınıyor. Sadece bir partinin boykot edilmesi olarak değil, bu sistem ve bu sistemin içersindeki tüm çarklara bir tepki olarak ortaya çıkıyor. Öyle ki Fransız siyaset bilimcilerine göre bu sonuçlar, Fransız siyasetinde ciddi ve kökten değişimlere gebe. Sosyalist Parti’nin ideoljik ve finansal olarak bitme noktasına geldiği belirtiliyor. Merkez sağ ve sol’da bulunan siyasi hareketlerin bu sonuçlara bağlı kalarak bir değişime uğraması bekleniyor.

Burada en dikkat çeken şey ise 14 ay önce Macron tarafından kurulan “en Marche” (Yürüyüş) hareketinin bu kadar kısa süre içerisinde 3 seçimden de görece “başarılı” çıkması oldu. Kendi ifadesi ile, “sol ile sağ’ın arasında bir köprü” misyonu üstlenen bu hareket, düşük katılımlı seçimlerin “galibi” olarak ortaya çıkmış oldu. Hollande döneminde bir süre Ekonomi Bakanlığı da yapan Macron tarafından ortaya konan vaatler, esas olarak seçmenlerin ilgi göstermediği bir programa sahipti. “Radikal Dönüşüm” başlıklı bu program dört ana başlığa sahip; bunlarda ilki İşsizlikle Mücadele, işletmelere yönelik kuralların azaltılması, işgücü maliyetlerinin azaltılması, banliyölerden alınacak işçiler için vergi ayrıcalığı, işyerlerinin vergilerinde düzenleme, iş saatlerinin düzenlenmesi vb başlıklar. İkincisi Eğitim Reformu, okullarda verilen Franszıca/Almanca ile birlikte Matemaktik derslerinin sayısını arttırma, özellikle banliyölerde bulunan okullarda sınıf mevcudunu 12’lere kadar düşürme, haftalık ders saatleri ve günlerinin yeniden düzenlenmesi, daha fazla öğretmen ataması bu reform planının öne çıkan başlıkları. Üçüncüsü Kamu Sektörüne yönelik değişiklikler, burada amaçlanan şey daha etik bir örgütlenme yaratma çabası olarak olarak ortaya çıkıyor. Parlamenterlerin kendi aile bireylerini danışmak olarak atamaları yasaklanıyor. Parlamenterlere uygulanan ayrıcalıklı emeklilik kaldırılıyor. En fazla 3 dönem üst üste seçilme hakkı tanınıyor. Dördüncü ise Ulusal Politika, bu noktada üzerinde durulan en önemli şey savunma harcamalarının kısıtlanması olarak ortaya çıkıyor. Elbette kendi açısından sorunları da ortaya koyuyorlar;

-Yüksek Kamu Borcu

-İşsizlik

-Düşük Büyüme

-Terörizm

-Alt Kültürleri Paydaş Kılamama

Bunları çözülmesi gereken sorunlar olarak görmekteler. En son 2011 yılında %2 olarak belirtilen büyüme o tarihten bugüne kadar %1’ler civarını aşamamıştır. İşsizlik aynı tarihler için %10’lar civarında seyretmiştir. Kamu borcu ise uzun sürelerdir % 100’lerdedir. İşte buralardan kaynaklanan tıkanmalar, seçim süreçlerinde kitleler tarafından dikkate alınmıştır. Varolan siyaset odaklarının sorunu çözemeyeceğini sandıklara gitmeyerek ortaya koymuşlardır. Önümüzdeki dönem bunun bir uyarı mı yoksa kalıcı olarak sistem hoşnutsuzluğu olduğu mu elbette belli olacaktır. Ancak şimdiden şunu söylemek gerekiyor, özellikle iş yasası üzerinde yapılması planlanan değişiklikler şimdiden sendikalar tarafından kabul edilemez olarak değerlendirilmektedir. Bazı sendikalar bunun denenebilir olduğu beyanı şimdilik bir karşılık bulmamaktadır. İstihdam yasalarının liberal politikalar ile uygulanması sadece sendikaların dağil, toplumun hemen her kesiminin tepkisini çekiyor. Kamu görevlilerinin daha ileri yaşlarda emekli edilmesi, sosyal sigorta siteminin derin değişiklere uğraması tepki çeken bazı uygulamalar olarak öne çıkıyor. Şirketlere %33’ten %25’e vergi indirimi getrimek te sendikalar tarafından eleştirilen konulardan birisi.

AB konusunda çok net mesajlar verilmektedir. Euro bölgesinin güçlendirilmesi, Almanya ile ilişkilerin güçlendirilmesi ilk göze çarpan uygulamalar olacak. Fransa’nın küreselleşme içerisinde ki yeri için AB’nin çok önemli olduğunun altı çiziliyor. AB içerisinde ciddi ve kapsamlı reformların yapılması gerektiğinin önemine vurgu yapılıyor. 17 Mayıs 2017 tarihinde AB Konsey Başkanı Donald Tusk ile görüşen Macron, “Fransa, AB’nin yeni ve iddialı bir politika izlemesini sağlayacak” diyerek sınır güvenliği ve göçmen politikaları noktalarına değişiklik sinyalleri verdi.

Fransa’da ki göçmenlere yönelik, sağlık sistemine yönelik gibi bazı konularda ise hala doyurucu bir yönelim açıklaması yapılmadı. Önümüzdeki dönemlerde kendi ele aldıkları konuların yanında bu konularda da atacak adımlar irdelenmeye, değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Ancak yaşanan tıkanıklığı, seçmenin güvenini ve iradesini sandığa tekrar çekerek aşabileceği çok gerçekçi görünmemektedir. Alacakları önlemler, fransız/göçmen işçi/emekçilerinin kazanılmış haklarını kırparken işveren/şirketlerin daha da rahat bir ortama alınması olarak görünüyor. Yakın zamanda sokak eylemleri başlayacaktır. Göçmen örgütleri bu sürecin her anından etkilenecektir. Bu konuda duyarlı olmak gerekmektedir.

Fransa'dan Özgür Gelecek okuru

Haziran 2017

38223

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

Tasfiyecilik ile mücadele doğru çizgiyi oturtma mücadelesidir

Lenin, Tasfiyecilik Üzerine adlı makalesinde, tasfiyeciliği sınıf mücadelesinin ideolojik olarak yadsınması şeklinde tanımlarken, bir devrimci örgüt için ise tasfiyeciliğin “yasadışı bir sosyal-demokrat partinin gerekirliliğini yadsımak” anlamı taşıdığı ifade eder.

Çalışma tarzı üzerine -1-

Görünümde kronikleşmiş her sorunumuzun, çalışma tarzımızdaki hatalı yaklaşımların süreklileşmesiyle doğrudan bir ilgisi bulunmaktadır. Tespit düzleminde defalarca kez belirtilen sorunlarımız üzerine yine yazılar kaleme almanın can sıkıcı bir yanı bulunsa da bunun önemli bir gereklilik olduğu da açıktır.

Örgütün işlev kazanması

Korku çemberini kıracağız

Ülkemizde zulüm kol geziyor,toplu katliam,işkence,kadına , çocuğa tecavüz yasalarla resmileştiriliyor. Biz hala kör,sağır ve dilsiz yaşamayı tercih ediyoruz. Kaderciliğe boyun eğme,korkuyla uyuyup,hergün ölüm haberleriyle kalkmak günlük yaşamımızın sıradan bir parçası olmuş , acı olanı ölümleri kanıksamış gibiyiz. Şunu söylemeliyim ki,özgürlüğün ve demokrasinin en büyük düşmanı,faşizm tarafından yaşatıldığımız katliam ve zülümlere karşı sessiz kalmamızdır. Kendi özgürlüğümüzden vaz geçerek,kölece yaşamaya tercih etmemizdir.

Sıra İzmir belediyesine de gelecek! Çetin Çetin

15 Temmuz darbe girişimini bahane ederek tüm muhalif kesimlere açıkça savaş açan RTE ve AKP hükümeti denetimi altına aldıkları yargı vasıtasıyla tüm muhalif kesimlere karşı gözaltı ve tutuklama saldırısı başlattı. Öyle ki 6 milyon oy alarak parlamentoda 3. parti konumundaki HDP’nin eşbaşkanlarının içinde bulunduğu 11 milletvekili tutuklanarak çeşitli hapishanelere konuldu. Öyle bir kin, öyle bir düşmanlık güdülüyor ki eşbaşkanlar ve milletvekilleri aile ve yakınlarından çok uzak yerlerdeki hapishanelere konularak aile ve çevrelerine de zulüm ediliyor.

Ölü paradigma ve ulus-devlet

“Osmanlı talancı bir imparatorluktu; ekonomik artığın üretiminden (köleci Roma, kapitalist Britanya gibi) ziyade, esas olarak vergi ve gasp yoluyla el konulmasına dayanıyordu; tutsak aldığı halkların yaşamları, üretim sistemleri pek umurunda değildi, esas olarak parazit bir yapısı vardı.” (Ergin Yıldızoğlu; http://globalpolitikultur.blogspot.com.tr/2007/11/pax-ottomana-ve-dier-masallar.html).

Emperyalizm ve Ortadoğu -3- Müslüm Elma

ATİK dava tutsaklarından Müslüm Elma’nın savunmasının “Emperyalizm ve Ortadoğu” başlıklı bölümünden alınmıştır.

Liberalizme karşı hakikate nefer olmak…

Komünist olmak, dünyayı değiştirme mücadelesinde bir misyona sahip olmaktır. Bu misyon, adanmışlığı, mücadele azmini ve yaratıcılığı koşullar. Komünist olmaya dair misyon esas itibari ile, ülkede ve dünyada verili durumu inceleme ve ona uygun politika üretme görev ve sorumluluğuyla kendisini perçinler. Devrimci örgüt de tarihsel misyonunu, tam da bu zeminde üretir.

AKP iktidarı ile erdoğan patlamaya hazır volkanın üstünde! Garbis Ağparik ile Reportaj (3cu bölüm)

*-Devlet ne zaman bir çıkmaz içine girerse, hemen sorumlu olarak Ermeni'leri göstermeyi alışkanlık haline getirdi. Son başarısız darbe girişiminin sorumlusu olan Fetullah Gülen'in “öz be öz Ermeni'dir. F. Gülen'in köyü Ermeni köyüdür, kökeni Ermeni'dir, bizzat büyük dedeleri Erzurum'da Türk'lere yapılan soykırımda aktif görev almıştır” gibi saçma sapan şeylerle Ermeni düşmanlığı körükleniyor. Ermeni düşmanlığı ile kin ve nefretin sebebi nedir ?

AKP faşizmi? yoksa doğru olarak devletin niteliği meselesi mi?

Kavramları doğru ve yerinde kullanmak oldukça önemlidir. Kavramlar politik söylemlerin özlü ifadesidir. Bu her belirleme açısından böyledir. Eğer kavramları yerinde ve doğru olarak kullanmazsak, teori de yanlışlıklar yaparız. Ajitasyonda bazen abartmalar olabilir, ancak politik tespitlerimizde ajitasyon yapamayız. Teorimiz açık ve anlaşılır olmalıdır.  Programlarımız ajitasyon içermez. Devlet tahlilide buna dahildir. Devrim programı ve mücadele biçimi aynı zamanda devletin niteliğiyle doğrrudan ilintilidir. 

Müslüm Elma; “Emperyalizm ve Ortadoğu” (2.bölüm)

ATİK dava tutsaklarından Müslüm Elma’nın savunmasının “Emperyalizm ve Ortadoğu” başlıklı bölümünden alınmıştır.

Liberalizmin müfrezelerine karşı MLM’nin müfrezeleri olmak

Unutma ki; sen bir komünistsin. Bütün düşünce, davranış ve eylemlerinle bu yüce sıfatı yükselt.(Mehmet Demirdağ)

Sınıf mücadelesinin en keskin dönemeçlerinde komünistlerin eldeki verili durumu inceleme ve ona uygun politika üretmedeki görev ve sorumluluğu her daim günceldir. Devrim mücadelesi bireyin benliğinde hayat bulsa da esasta toplumsal yaşamı değiştirme mücadelesidir ve devrime adanmışlık ancak bu şekilde anlam bulur. Devrimci müfrezenin korunması ve örgütlenmesi böylesi bir zemine oturur ve ilkeler ise bu müfrezenin çeliğine katılan sudur.

Sayfalar