Cuma Mayıs 31, 2024

2 Temmuz ağrısı -Özden Çiçek

YOL

Bir yürüyüş eyleyenlerin

yolu bu

uzak dünlerden bugüne

 

Görecekler sonra ermezliğini

bir yangınla çıkanlar

o yolun önüne

                         Kemal Özer

Evrensel manada erdemli insan, başkasının yüzünde patlayan tokatı kendisinde hissedebilen ise; yeniden ve her zaman soralım öyleyse, insan olabilmenin neresindeyiz? Konu 2 Temmuz olunca değil unutmak; akıldan çıkmıyor gözlerimizde asılı duran yangın görüntüleri. Yaşam zıtlıklar mücadelesi hep;  barışla savaşır savaş, hoşgörüyle didişir kabalık, sevginin karşısında durur sevgisizlik... Oysa sevinci paylaşmakta olduğu gibi zulümlerimiz de insanlık tarihiyle yaşıt!.. Evrenin dönüşü, haktan alıp halka veren, anlamı paylaşmak olan ve Hünkar Hacı Bektaş` ın ifadesiyle semah; ‘ ariflerin adeti, muhiplerin ibadeti, taliplerin maksududur. Hakka, ki bizim semahımız oyun değildir, ilahi bir sırdır, mecazi değildir’.  Tıpkı  2 Temmuz`da kadın ve erkeğin birlikte döndüğü semah gibi; yalınayak, sade ve hakikati gösteren... Bu nedenle 2 Temmuz 1993 Sivas  katliamı;  hakikat, hoşgörü, paylaşma  ve sevgiyi gölgelemenin kalkışmasıydı.

Yine bir soruyla düşünelim, ‘2 Temmuz Sivas`ı unutmuyoruz’ tekrarlarının dışında peki  ne yaparsak bu ağrı  diner ya da neyle unutulmamış olur? Uluslararası hukuk ve insan hakları beyannamesi bağlamında öncelikle gerekli kriterler yerine getirilip ve tabii ki katliamlarla yüzleşerek mümkün. Değil 2 Temmuz Sivas katliamı, yüzleşmeyi bekleyen o kadarunutamadıklarımız var ki!

Sanatını toplumsal sorumluluk ve tanıklıkla yükümlü gören sanat insanları unutamadıklarımıza unutulmayacak katkılar sundular, sunuyorlar da hala... Türkiye edebiyatının önemli isimlerinden biri olan  Kemal Özer, bu bağlamda adı anılması gereken şair ve yazarlarımızdandır. Temmuz İçin Yaralı Semah, Yangın Şiirleri  (Yordam Kitap, 2008) adlı eseriyle yitirdiğimiz güzel insanları şiirine konuk ediyor, her bir ismi dile getiriyor. Kemal Özer ozanı/şairi ‘bilinç işçisi’ olarak görür, bu nedenle insan yüreğini bilinçle doldurmanın amacını güttüğü gibi, şiirin niçin ve kime yazıldığının da bilmesi gerektiğini söyler. Pablo  Neruda`nın deyimiyle barıştan doğan ozanı, ekmeğin undan doğması kadar gayet olağan bir bağ kurar.

Kemal Özer 1935`te İstanbul`da doğdu. İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bülümünde eğitim gördükten sonra çeşitli gazete, dergi ve yayınevlerinde çalıştı. Edebiyat dergileri kurdu ve yönetti, bu bağlamda Yeni A Dergisi öne çıkanlardandı. Türkiye Yazarlar Sendikası`nda yöneticilik yapmasının yanı sıra kendi kurduğu Yordam  Yayınevi`nde kendi kitaplarını yayınladı. İlk üç şiir kitabıyla İkinci Yeni hareketinin içinde yer aldıktan sonra, ozanın toplumcu yaklaşımı üzerine yoğunlaşan, toplumsal eylemler, yurdun ve dünyanın siyasal olaylarını şiirine yansıtan bir tutum izledi. Yaşamın dinamik uçlarına sahip çıkarak, onları bilemekten yana, şairi sorumluluğa davet eden bir tutum izlemiştir. Şiir kitapları dışında; anı, öykü, deneme, gezi, çocuk ve çeviri kitapları dahil olmak üzere altmışa yakın edebi eser veren  bir bilinç işçisinden yani şiirle düşünen bir yazardan söz ediyoruz. Bu anlamıyla da yazar kime denir ve  kimdir yazar sorusuna karşılık olarak, Kemal Özer iyi bir cevap niteliği taşımaktadır.

Ölümünden önce en son eseri olması nedeniyle Temmuz İçin Yaralı Semah ayrı bir önem de taşır. Kitap altı bölümden oluşuyor, kimi bülümler tek bir şiirden oluşurken, kimi bölümler de beş altı şiir yer alıyor. Her bölümde yaşanan an’lara tanıklık edilen dizelerle birlikte, kendi söyleyiş özelliklerini de beraberinde taşıyor. Anlatılan kişileri uğraşlarından, daha başlamadan biten hayatların ayrıntıları, onlardan geride kalan duyarlılıkları duyuruyor bizlere ozan. Metin Altıok, Behçet Aysan, Carina, Nesimi Çimen, Hasret Gültekin, Mehmet Atay, Sehergül, Serkan, Gülsüm, Menekşe, Koray... ve her biri sıralanıyor tanık günlerimize. Üstelik bütün anlatılan kişiler aynı uslupla anlatılmak yerine kişilerin özlelliklerini yansıtan imge, kurgu ve söyleyişlere uygun davranılarak oluşturulan güçlü  metinler haline getirilmiş. Tıpkı Oğlundan Öksüz Kalan Ananın Şiiri`nde ifade edildiği gibi:

Ağaç desem ağaca assam sazını

hangi dalın kıvrımına güvensem

 

Yol desem yola sorsam nerdedir

kimden gelir kime gider bilmeden

 

Temmuz İçin Yaralı Semah, Kemal Özer`in  de dile getirdiği gibi bir ozan olarak Sivas`a yeniden bakmak, bu bakışı yiritirilenler adına bakmak, onların anılarıyla bakmak, onlarla birlikte orada yok edilmek isteneni yeniden ayağa kaldırmak isteğidir. Tıpkı Ömrü KısaKelebekler şiirinde dile getirdiği gibi:

Herkes unutmuş olsa bile

sen tutuyorsun ya aklında

yıllar geçti diye aradan

susacak değilsin ey ozan

Kemal Özer özellikle Tanık Günler ve Umut Edebiyatı Yedi Canlıdır deneme eserlerinde sanatı ve sanatçının ya da ozanın görevini sorgulamaktan geri durmaz. Şiirin kavgasını, kültür ve siyaset kavgasından  hiç ayırmıyor. Yine sanatı diğer disiplinlerden üstte görmeden sanatın hayat kavgasında var olmasından hareketle özellikle şiiri bu sorumluluk düşüncesiyle bütünler. Diğer taraftan sanatı hayatın gerisinde ve toplumsal sorumluluktan bağımsız tutanlara karşı da ciddi tavır alır ve yaşadığı topluma tanıklık eden şiir ve diğer türdeki eserleriyle bizleri buluşturmayı elden bırakmamıştır. Zonguldak kömür ocakları başta olmak üzere işçi ve emekçinin sesine Onların  Sesleriyle Bir Kez Daha eserinde ses olmuştur. Yine 12 Eylül zindanlarında hayatları çalınan evlatları için  anaların  diliyle Oğulları Öldürülen Analar şiirleri aklımızda yer tutanlarındandır.

Bireyin mi toplumun mu şiirini yazmalı sorusuna cevap olarak, bireye nereden bakıldığının sorgulanması gerektiğini söyler. Kemal Özer eserlerinde bireyi anlatırken, toplumsal sorunları  bireyde yansıması olarak görmek gerektiğini vurgular. Bu nedenle Kemal Özer yaşanana bakmak, bakılanı görünür kılma çabası güden, toplumcu gerçekçi sanat tutumunu elden bırakmayan ve de sanatını direnç ve  umutla ören bir bilinç işçisidir. 30 Haziran 2009`da yitirdiğimiz Kemal Özer`i ölümünün onuncu yıldönümünde bir kez daha saygıyla anarken;  Son Söz Yerine şiirinden bir alıntıyla 2 Temmuz`da yitirdiğimiz  çocuklarımızı, gençlerimizi ve dostlarımızı bir kez daha sevgi ve özlemle anıyoruz.

Zaman adınızla anılacak Temmuz geldiğinde

Yerinden oynayan ana yüreği kapının her çalınışında

 

Adınızla anılacak körün gözünden

Perdeyi kaldıran o alev

Utancın yüzü yanıp durdukça...

Özden Çiçek

1 Temmuz 2019

6359

Din Kardeşligi masali ve türban sovu

AKP meclisteki türbanlı milletvekili şovuyla halkı uyutma yolunda kendisine yakışır bir adım daha atmış oldu. Oysa din, türban ya da özgürlük diye bir dertleri yok. Onlar ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmanın ve hizmet ettikleri bu düzenin ezen- ezilen, sömüren- sömürülen çelişkisini halkın gözünden kaçırmanın derdinde. Türbanı bu korkunç düzeni saklamak için bir şal olarak kullanmaktadırlar. Tuhaf olan şu ki, türban takan kadınların çoğu da bu düzenin mağdurlarıdırlar. Ne var ki onlar bunun farkında değil. Biraz düşünseler iyice esaret altına girdiklerini göreceklerdir.

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken …[*]

“Karanlık saatler geldiğinde,

o zamanın insanı da gelir.”[1]

 

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken söylenmesi gerekeni, gecikip, lafı dolandırmadan hemen belirteyim: Büyük bir alt üst oluşun içindeyiz…

Bu kadar da değil; her şey daha da ağırlaşarak vahimleşecek; veya tarih müthiş hızlanacak; ya da sık sık Montesquieu’nun, “Ne mutlu tarihi sıkıcı olan halka” sözü anımsanacak…

Ercan Binay’dan mektup var Abdullah KALAY’a özgürlük!

“Zulümle abad olunmaz.”[2]

 

Cumhuriyet Bayramı' Ve Bagımsız Türkiye Hangi Sınıfın Ideolojisidir?

'Cumhuriyet Bayrami' Ve Bagimsiz Turkiye Hangi Sinifin Ideolojisidir?

 

'Bir Marksist toplumsal uzlasmaya degil, sinif mucadelesine dayanir' der Lenin.

Sinif mucadelesi ise tekduze bir rota izlemez.Tarihin her toplumsal akisinda farkli bicimler olarak karsimiza cikar. Komunistler iradeci-idealist degil dialektik olguculuga dayanir. Canlidir Marksistin dunyasi, basma kalip, tekduze, soyut ilkeler ve kaliplar bakisi burjuvazinin dunya gorusudur.

 

Solu Liberalleştirmek

 

Sol’u liberalleştirme; onu devrimci özünden kopararak, burjuva düzen içi bir hareket haline getirme ve burjuva sistemine karşı toplumsal devrimci alternatif olmaktan çıkarma çabaları, solun tarihi kadar eskidir. Toplumun burjuva-proleter kampa bölünmesinden bu yana da, burjuvazi, sol’u sol olmaktan çıkarmanın her türlü yolunu denemeye, şiddetin yanında, ideolojik ve siyasal olarak onu yozlaştırmaya özel bir önem verdi. 

Kürdistan ve "Demokratikleşme"

Kürdistan tarihi açısından 90'lı yılların en önemli olgusu Kürdistan ulusal kurtuluşçuluğunun kadrosu,hemen hepsi bağımsızlıkçı çizgide binlerce Kürd aydınının imha edilmiş olmasıdır.Öylesine bir soykırım ki hesabını gören de soran da yok,ortalık da "barış"çılardan ve "unutmaya ve affetmeye hazırız"cılardan geçilmiyor.Kürdistani stratejik aklın ve ulusal kurtuluşçuluğun taşıyıcısı bu kategorinin imha edilmesi,kalan yerli/yerel aydınların Türki metropollara ya da yurtdışına kaçması/kaçırtılması ve eşzamanlı olarak Kürdistan köylülüğünün sömürgecilerce Kürdistan dışına göçertilmesinin ulusal

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP


Ertugrul Kurkcu ''Halkin uzerine bilgelik tesis etmek degil, halkin bilgeligini temel alan bir partiyiz'' diyor...Kongreye Apo ve Recep kutlama mesajlari yolluyor!

 Tum milliyetlerden Isci-Koyluler Revizyonizmi gormuyor ve alkisliyorsunuz!

 Sunu diyor sizlere Kurkcu; Isciler-Koyluler ,Marksizm-Leninizm gibi sizi kurtarmaya calisan akimlara kapilmayin...!

Bölünmek için Birlesin


Bölünmek için Birlesin!

Bir Maoist hayati iki ucundan kavrar her zaman; Burjuvazi ve Proleterya ucundan. Birin iki oldugunu kavramamis bir kafa Marksist bir kafa degildir.
Komunist partiler icin Demokratik-Merkeziyetcilikin tek bir anlami vardir; Demokrasi KP lerde Burjuvaziyi temsil eder; Merkeziyetcilik Proleteryayi temsil eder....

Yaranın Merhemini cellattan mı isteyecegiz!

           Yeğişe Çarents   15 Mart 1921  Yer Berlin Charlottenburg semti,

   İttihat ve Terakki Cemiyeti başkanı,İç işleri bakanı,1915 Ermeni Soykırımı'ndan birinci de rece sorumlu,1,5 milyon Ermeni'nin ölümüne sebep olan Tehcir kararnamesi'nde imzası bulunan Talat Paşa Erzincanlı Soğomon Tehleryan tarafından öldürüldü.  Ermeni soykırımı'nda ölenlerin İntikamını almak için Talat Paşa Berlin'in en işlek caddesinde gündüz vakti ensesinden vurularak Ermeni halkı adına cezalandırıldı.Kaçarken polisler tarafından yakalandı.Direniş göstermedi.

Şiirin Şairleri, Şairlerin Şiiri -

“Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin her satırını çizip notlar düştük kıyılarına”[1]

“Herkes gider, şiir kalır,” der İbrahim Tenekeci.Doğrudur; öyledir…

Şiirin tarihi şaire doğru akarken; “Şiir kelime kaynar. Bir kazandır, dumanlar tüter içinden,” der Ahmet İnam…

İnsan ruhunun ve yaşamın derinliklerine nüfuz eden şiir ölmez, öldürülemez; çünkü ölümsüzdür…

Hayır; ‘Buz’[2] başlıklı yapıtı ile ‘2011 Turgut Uyar Şiir Ödülü’ne değer görülen Osman Özçakar’ın, “Şiir biraz da sözcüklerle manipülasyon yapma işidir,” tespitine katılmak mümkün değil.

Yeni Süreçte Bize Düşen Görevler/ Hasan Aksu

 

Sayfalar