Pazartesi Mayıs 20, 2024

14 Ağustos’u Unutma!

14 Ağustos 2017 tarihinde Rojava’da kaybettiğimiz, enternasyonal devrimci, geleneğimizin önder savaşçılarından, alçak gönüllü-mütevazi, kimliksiz, sınır tanımayan, mazlumların cephesinde yer edinmiş, yaşantısını devrim ve sosyalizm uğruna adamış, Kaypakkaya sevdalısı Nubar Ozanyan’ı ölümsüzlüğünün 3. yılında saygıyla anıyoruz.

Savaşların, çatışmaların hiç eksik olmadığı Kafkaslar, Balkanlar ile Ortadoğu cephelerinde başlayan ve sıradan bir savaşçılıktan adım adım komutan durumuna gelen ve bizzat savaşın içerisinde kaybettiğimiz Nubar Ozanyan; saflarını ezilen mazlum halkların yanında Kürt, Arap, Türk, Ermeni ve Filistin halklarının mücadelesine adamış, günümüzde ender rastlanan devrimcilerdendir. Nubar Ozanyan pratik askeri sanatın kurallarını özümsemiştir.

Bu durum onu Martager konumuna getirmiştir. Onun bu kadar çelik bir iradeyle donanım sağlayan ideolojik gıdasının kaynağı, İttihatçılığın-Kemalizm’in bir numaralı düşmanı Kaypakkaya’ya olan inancı ile dünya görüşleri olmuştur.

Martager Nubar Ozanyan’ı anlamak demek sadece bir asker, mükemmel savaşçı, bir komutandan önce Marksizm-Leninizm-Maoizm bilimi ile donanmış olmasını anlamaktır. Müthiş bir öğrenme isteği olan, Türkçe-Fransızca-Ermenice okuyup yazabilen, çeviri yapabilen yeteneklere sahipti.

Aynı zamanda dünyayı yorumlayan bunu pratikle buluşturan bir özelliğe sahipti.

Her milletten, dinden, ırktan insanın yaşadığı multi-nasyonal bir ülke olan Lübnan’ın, Nubar Ozanyan’ın gerilla savaşı eğitimini aldığı, hayatının bundan sonraki bölümünde çok büyük etkisi olmuştur.

Bekaa Vadisi gerilla yaşantısı onu unutulmaz yapmıştır.

Ortadoğu halklarına reva görülen ve bitmek tükenmek bilmeyen savaşların yaşandığı, son olarak daha birkaç gün önce 2.5 ton amonyum nitratın patladığı Beyrut ve Lübnan, Nubar Ozanyan’ın yaşamında önemli bir yer tutar.

Lübnan-Beyrut istisnasız her devrimciye kucak açmış, bağrına basmış bir şehirdir. Romantizmin, kavganın, dirilişin, direnişin yaşandığı ve elbette ihaneti bağrında barındırmış kavga şehridir. Savra Hatta Nasır (Zafere Kadar Devrim) sloganlarının, direniş türkülerinin yazıldığı, her gerillanın ilk kurşunu mavzere sürdüğü enternasyonal devrimcilerin şehridir.

Deniz Gezmiş: Kuşadası’na Tatile Gidiyorum…

Türkiye Devrimci Hareketi, zengin deney ve tecrübeleri ile dolu bir geçmişe sahiptir. Denizler, Mahirler, İbolar ve Mazlumlardan devranılan emperyalizme, faşizme, işbirlikçileri ve siyonizme karşı yürütülen ve elden ele, nesilden nesile devredilen mücadele bayrağına sahip çıkan Nubar Ozanyan; onların miraslarına sahip çıkmış ve devam ettirmiştir.

’67-68 devrimci kuşağı önderleri Filistin halkının haklı ve meşru mücadelesini, kendi davaları gibi görerek sahiplenmişlerdir.

Türkiyeli devrimci önderler Filistin halkının yanında mücadeleye katılırken, o zaman en çok konuşulan konuların başında İttihatçı anlayışın beslediği “Filistin’de ne işleri var?” tartışmaları vardır.

Hakim sınıflar cephesinde N. Fazıl Kısakürek’ten, TBMM başkanlığı yapmış olan AKP’li İsmail Kahraman’a kadar bilfiil hepsi devrimcilere saldırgan tutum içerisine girerek, polise ihbar etmişler, devrimcileri karalamışlardır.

O yüzden bugün siyasal İslam’ın Filistin davasının savunucu olduğu propagandasının inandırıcılığı yoktur. Onlar Filistin davasını rant ve sömürücü aracı görmüşlerdir.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Teslim Töre, Cihan Alptekin, Yusuf Küpeli ve eşi, Adil Okay, Hasan Mantıcı, Ali Ergün, Faik Bulut, Ali Mercan, Ali Taşyapan gibi devrimciler Filistin’e savaşmaya giden binlerce devrimciden sadece bazılarıdır.

Yüzlercesi İsrail saldırılarında şehit olmuş, mezarlıkları bugün dahi belli değildir. İsrail’in saldırılarında mezarlıklar tamamen tahrip olmuşlardır.

Nubar Ozanyan’ın da içinde bulunduğu Kaypakkaya geleneği, 1990-1994 yılları arasında Bekaa Vadisi’ne giderek uzun bir dönem burada kalmış, Filistin devrimcileri ile dayanışma içerisinde dayanışmanın en iyi örneklerini göstermişleridir.

Filistin halkının mücadelesinin dünyada henüz bu kadar duyulmadığı yıllarda Deniz Gezmiş ve yoldaşları Filistin’e gitme ve “gerilla savaşı eğitimi” aldıktan sonra Türkiye’de gerilla savaşının yaygınlaştırılması hedefiyle hareket etmişlerdir.

Deniz Gezmiş ailesine ve sevdiklerine, 1969 yılında yola çıkmadan önce “Kuşadası’na tatile gidiyorum” diyerek kendini gizlemiştir. Suriye’ye gitmek için yola çıktığında valizinde silah ile kitaptan başka bir şey götürmez. Suriye sınırını kaçak geçerler. Şam yolu üzerinde kontrol sırasında tutuklanırlar.

Halep’te 4 gün, Şam’da 12 gün gözaltında kalırlar. Fakat gerçek amaçlarını açıkladıktan sonra derhal serbest kalırlar. FKÖ yetkilileri gelerek Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını teslim alırlar. Burada dünyanın değişik yerlerinden gelmiş devrimci ve sosyalistlerle tanışırlar.

Enternasyonal Tugay kurma konusunda anlaşırlar. İlk adımlarını atarlar.

Nubar Ozanyan Filistin Halkının Yanında: Bekaa Vadisi’nden Günlükler

Geleneğimizin, ceberut, soykırımcı ve dünyada eşi ve benzerine nadir rastlanan bir devlete karşı yürüttüğü gerilla savaşının daha da yükseltilmesi için 1990 yılında açmış olduğu kampanyaya Türkiye’den ve Avrupa’dan çokça katılım olmuştur.

Geleneğimiz bu amaçla Bekaa Vadisi’nde bir askeri kamp örgütlemiştir.

Kampanyaya ilk başvuranlardan biri de Nubar Ozanyan’dır. Avrupa olanaklarını elinin tersiyle iterek ve Filistin halkının yanında olduğunu söyleyerek Bekaa Vadisi’ne gitmiştir. Ozanyan’ın bilgisini alan Fransız istihbaratı, artık Ozanyan’ı “terörist” listesine almış, bir daha Fransa’ya dönme imkanı vermemiştir.

Nubar Ozanyan’ı anlatırken Serdar Can’ı unutmak yanlış olacaktır. Tek başına Nubar’ı da anlatmak ya da Serdar’ı da anlatmak eksiktir. Geleneğimizin Ortadoğu’da siyasi temsilciliğini Serdar Can üstlenirken, askeri sorumlu ise Nubar Ozanyan olmuştur.

İki can yoldaş her yerde beraber olurlarken, ölümleri de aynı zaman dilimi içerisinde olmuştur.

Nubar Ozanyan, kampta bir yandan askeri çalışmalar içinde yer alırken diğer yandan 1915 Ermeni Soykırımı’ndan tehcir edilen Ermenileri bulmuş ve onlarla tanışmıştır. Bugün Nubar ile aynı dönemde kampta bulunan bir gerilla Nubar Ozanyan’ı şöyle anlatıyor:

“Nubar ve ben zaman zaman Bekaa şehrine gider kampın ihtiyaçlarını alırdık, Kendi 4X4 jipimiz vardı. Her şehre inişimizde onlarca Ermeni’yle tanışırdık. Hepsi tamirci, esnaf-zanaatkârdı. Nubar çok güzel Ermenice konuşurdu. Sade ve temiz davranışları herkesi hemen etkilerdi.

Kısa sürede çok çevre edindi. Birkaç Ermeni köyüne düzenli gidiyorduk. Partimizi duymuşlardı. Armenak Bakır’ın tanıdıklarıyla, akrabalarıyla tanıştık. Taşnak örgütü Türkçeyi yasakladığı için ben de Ermenice’yi bu sayede bayağı ilerlettim.”

Yine aynı süreçte Nubar Ozanyan’la birlikte faaliyet yürütenlerden bir yoldaşı şunları ifade etmektedir: “Bekaa merkezinden bir yoldaşla dönerken kampa üçyüz metre kala büyük bir patlama duyduk. Aynı anda havada yaklaşık 10-15 metre yüksekten bir arabanın yere çakıldığını gördük, Kesin İsrail bombaladı dedik. Vardığımızda Nubar’ı parçalanmış arabanın başında görünce, hiç şaşırmadan işimize baktık.

Niye mi? Çünkü Nubar’ın işi 24 saat patlayıcılar idi. Yine bir gün Nubar bir güçlü el yapımı fünye deniyor. Yüz metre ilerimizde. Yaktı fitili yakınına fırlattı. Ve bir şey olmamış gibi yanımıza geldi. Nasıldı yoldaşlar fünyem demesine kalmadı baktık bacaklarından ve ayaklarından kan sızıyor. Bir sürü fünye metali çıkardık cımbızla ama o bana mısın demedi.”

“Yine bir gün kampa yeni bir grup arkadaş gelmişti. Nubar arkadaşlara arazide silah eğitimi veriyordu. Bir an ne olduğunu anlamadık. Bir kurşun sesi geldi herkes birbirine baktı. Acemi arkadaşların silahlarında kurşun yoktu.

Ben ve diğer eski arkadaşta yapmamıştık, Birbirimize tekrar baktık. Ben hemen Nubar’ın elinden akan kanı gördüm. Nubar bir an sendeledi ve hemen toparlandı. Yeni gelenlerden kusanlar oldu. Nubar gayet soğukkanlıydı.

Ben kemerimi çıkardım elini bileğinden sıkı bağladım. Başparmağının hemen yanındaki yumuşak dokuda kocaman delik oluşmuştu. Bağlamama rağmen kan akmaya devam ediyordu.

Nubar’ın gözleri bir an kayar gibi oldu. Kucakladım düşmesin diye. Gömleğim, elim, kollarım kan içinde kaldı. Şok oldum. Bir an durumu anlamaya çalıştım. O an fark ettim ki omuzunda da kanayan bir delik açılmış.

Bir an çaresiz hissettim kendimi. Arkadaşlara bağırdım. Kendilerini toparlayan iki arkadaşla Nubar’ı kampa kadar taşıdık.

Nubar arada bir bayılıp, ayılıyor. Arabamız henüz yok. Kaldık Filistinli komutanların insafına. Adamlar bu durumları o kadar çok yaşamış ki ‘satranç oyunumuz bitsin götürürüz’ diyorlar. Götürecekleri yerde berbat dağ, uçurum yollar.

Hastane de bildiğimiz sağlık ocağı gibi bir yer. En nihayetinde Nubar’ın olağanüstü direnciyle hastaneye yetiştik, Bir ay kaldı. Kendini biraz toparlayınca kampa geri geldi. Kaldığı yerden tam gaz devam etti. Bir şey olmamış gibi.” (Devam Edecek)

 

Not: Büyük Nubar fotosundaki Ermenice yazının anlamı:

        Ermenistan’dan Filistin’e

        Dersim’den Rojava’ya

        Devrimci mücadele tarihinde

        Martager Nubar Ozanyan ölümsüzdür!

“Dünyayı değiştirmek isteyenler ölümü yenerler, kahraman olurlar”

Ayasofya’nın camiye çevrilmesi kararının ardından, ilk Cuma namazında Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın hutbeyi elinde kılıçla vermesinin ardındaki mesajın iyi okunması gerekir.

Bu adımın şimdiye kadar yarı açık veya gizli ama bundan sonra mazlumlara, demokrasi güçlerine, Hristiyan halklara ilan edilen savaş mesajı olarak bilinmesi gerekiyor. Rejim ülke içerisinde halka, rejim karşıtlarına, kadınlara vb. barbar uygulamalara yönelirken, Suriye’de, Irak’ta, Libya’da şimdi de Kafkaslar’da Ermenistan’a karşı “fetih hareketinin” devamı olarak kılıç sallamaya başladı.

Son zamanlarda iktidar mensupları ve yandaş medya tarafından en çok kullanılan nefret söylemlerinin başında gelen “kılıç artığı”, “kılıç hakkı” söylemlerine camilerde “kılıç gösterileri”nin eklenmesi, zor ve hakimiyet işaretleridir. Yolun sonuna gelmiş rejimin artık yapacak başka bir şeyi kalmadığından, son çare olarak kılıca sarılmış durumdadır.

Bu durum iktidarın kılıçtan başka seçeneğinin kalmamış olduğunu göstermektedir. Bu adımların iktidarın kendinden olmayanları, kendisi gibi düşünmeyenleri, yaşam tarzını benimsemeyenleri zorla sindirme, Müslümanlığa zorlama, aksi takdirde kılıç zoruyla dönüştürme gösterisinin işaretleri olarak anlaşılması gerekiyor. Yani bu kılıç herkese, tüm muhalefete çekilmiştir.

Neden her zaman halklara zor, şiddet, gözyaşı ve acıdan başka hiçbir şey vermemiş olan kılıç simge olarak tercih edilmektedir? Çünkü, siyasal İslam’ın cihat gerçekleştirmek için, zor ve kılıç ile halkların zenginliklerine, alınterine, emeğine el koyan bir anlayışın devamcısı olduğunu söyleyen bir rejim işbaşındadır.

Aynı anlayış yönetimde bulunan halkın değerlerine el koyan, kayyum ile birikmiş değerleri fütursuzca harcayan, kamunun değerlerini kendi özel yaşantısı için harcayan zihniyet yine bugün işbaşındadır.

 

Fetih ve İşgal Bir Devlet Politikasıdır

1915 yılında İttihat ve Terakki yönetiminin muhalefette iken “Özgürlük, Adalet, Eşitlik” sloganı atarken iktidara geldikten sonra Ermeni Soykırımı’nı nasıl gerçekleştirdiğini çok iyi biliyoruz. Aynı şekilde R.T.Erdoğan’ın da muhalefette iken “mavi boncuk” dağıttığı henüz hafızalardan silinmedi. Arşivler ortada. Ama son 20 yılda ülke ile bölgeyi nasıl kan gölüne çevirdiğine tanıklık ediyoruz. Bu bir devlet politikasıdır.

Bu politika Karabağ’da Ermenistan-Azerbaycan savaşında yenilgiye uğratılmıştır. Ermeni fedai geleneğinin büyük komutanları olan Monte Melkonyanlar, Leonid Azdgalyanlar, Vladimir Balayanlar, Hovsep Hovsepyanlar, Valod Avedisyanlar, Manuk Sahakyanlar, Nubar Ozanyanlar, Şahen Meğeryanlar, Argati Der-Datevosyanlar, Aşod Hulyanlar, Mişalar, Harutyunlar ve Drolar…. On binlerce adsız kahraman sayesinde Kafkaslar’da yeni İttihatçılara geçit verilmemiştir. Nubar Ozanyan’ın da içinde bulunduğu ana yurdun savunulmasında yer alan Ermeni savaşçılar İttihatçıların heveslerini kursağında bırakmışlardır.

 

Nubar Ozanyan Halkının Yanında, Karabağ’da!

Lübnan, Bekaa Vadisi’nde gerilla savaşı eğitimlerini tamamlayan geleneğimizin halk savaşçıları, Türk devletinin sınırlarını hiçe sayarak geldikleri gibi geri dönerek Türkiye’de konumlanmışlardır.

Dersim’de bir dönem faaliyet yürüten Nubar Ozanyan ve Serdar Can; Karabağ’ın bağımsızlık ilanı ve Ermenistan’a bağlanması talebi ile başlayan savaşta, Ermeni halkının yanında olmak için Ermenistan’a gitme konusunda karar kılarlar. En zor, aşılması güç sınırlar yine gerilla savaşının inceliklerini kullanarak aşılır. Artık Nubar Ozanyan ile Serdar Can Hayastan’dadır.

Sovyet Cumhuriyetleri’nden ayrılmış, kendi bağımsızlığını ilan etmiş ama klasik ordusu olmayan, yoksulluk içerisinde oluşturulan gerilla birimlerinin vermiş olduğu savaşın canlı tanığı ve neferi olur.

Hayastan’da savaşın gidişatını değiştiren çok değerli komutanlarla tanışır. Yoldaş olur. Bunların içerisinde öne çıkanlar Monte Melkonyan ile Leonid Azdgalyan’dır. Monte Melkonyan bir Diaspora Ermeni’si, Amerikan vatandaşı olup hayatını Ermeni davasına adamış enternasyonal devrimcidir. Lübnan savaşına Amerika’dan gelerek katılır.

Türkiye’den tehcir edilen Anadolu Ermenilerinin savunmalarında yer alır. Mahallelerde örülen barikat savaşlarına katılır. Halkının savunmasını üstlenir. Oda Lübnan’dan gelmiş olduğundan Nubar Ozanyan ile özel ve çok iyi dostluk kurar.

Gerilla savaşının bütün bilgi, deney ve tecrübelerini en yakın dostu “Burası Karabağ’dır ve son” diyen Leonid Azdgalyan ile paylaşır. Eğitmen ve savaşçı olarak Karabağ mücadelesinde halkının yanında yerini alır.

Karabağ’da savaşta bilenir. Muazzam derecede imkan ve olanaklar ile donanır. Geleneğimizin artık aranan, parmakla gösterilen, savaş ustası olur. Komutan Martager olur.

Bu ara Azerbaycan’daki siyasal değişiklikler ise endişe vericidir. Vefat eden Haydar Aliyev’in yerine babadan oğula geçen aile hanedanlığının başına İlhan Aliyev getirilir. Türkiye’de de görülen Erdoğan ailesinin hanedanlığının aynısı Azerbaycan’da bugün hüküm sürmektedir. İlhan Aliyev “en yolsuz lider” olarak dünyaca ünvanı tescillenmiş bir devlet başkanıdır.

Eşi Mehriban Aliyeva’yı Cumhurbaşkanı I. Yardımcısı ilan ederek hanedanlığını güçlendirmiş, ülkenin zengin kaynaklarını R.T.Erdoğan ailesine, yabancılara peşkeş çekerek ülkeyi ve halkını ekonomik olarak çöküntüye sürüklemiştir.

Muhaliflere hiçbir şekilde “nefes” aldırmazken, milyarlara varan serveti dünya bankalarında gizlenmektedir. Halkın muhalefetini ise “Ermeni düşmanlığı”, “Karabağ savaşı” ile gizlemeye çalışmayı bir politika haline getirmiştir. Savaşın en barbar, en acımasız ve en kötü yöntemlerini Karabağ savaşında kullanmışlar ve savaş suçu işlemiş bir liderdir.

Eli kanlı lider tüm bunlar yetmiyormuş gibi, suçu işleyen kişileri ödüllendirmeyi de ihmal etmemiştir. Örneğin savaşta esir alınan Ermeni-Ezidi askeri Kyaram Sloyan kafası kesilerek köyde dolaştırılmıştır.

Bu yüzden Karabağ’da kazanılan zaferin Kafkas’lara oradan Türk cumhuriyetlerine yerleşme politikasının durdurulması aynı zamanda barbarlığa karşı üstünlük sağlayan savaş olarak anlaşılması gerekir.

Dün Azerbaycan ordusunda varlığı-yokluğu tartışılan DAİŞ teröristleri artık TSK kontrolünde gizlenmeyecek şekilde Ermenistan’a ve Ermeni halkına karşı savaştırılmak üzere Azerbaycan’a taşınmışlardır. Dünya halklarının başına bela olan DAİŞ çetelerinin barbarlıklarına bundan sonra Kafkaslar’da da tanık olacağız. Ama başaramayacaklar.

 

Nubar Ozanyan Kürt halkının yanında, Rojava’da!

Geleneğimiz Ortadoğu-Bekaa Vadisi’nde bin bir emek ve çabaları sonucu yaratılan muazzam değerlerin korunması ve daha ileri seviyelere, yukarı çekilmesinde başarılı olunamamıştır.

Dönemi yaşayan canlı tanık Nubar Ozanyan’ın öğrencisi “Abdullah Öcalan ile Şam’da yapılan görüşmelerde, burada kalınız” demesine rağmen “saha realitesini biz anlamadık”, “Ortadoğulaşamadık” diye anlatıyor. Ama bugün geleneğimizin yeniden açmış olduğu tertemiz, beyaz bir sayfa için “bugün Rojava deneyimimiz daha gerçekçi” diyor.

Bugün Avrupa’dan Amerika’ya, Başur’dan Bakur’a, Rojhelat’tan Rojava’ya kadar siyasal bir güç haline ulaşan Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi, temelleri Bekaa vadisinde atılan, 15 Ağustos hamlesi ile başlatılan savaşa borçludur. Sonuçları ise ileriki yıllarda kendini gösteren 2012 yılında Suriye Kobane’de tutuşturulan özgürlük ateşi yeni bir dönemin başlangıcı oldu.

PYD (Demokratik Birlik Partisi) önderliğinde yürütülen özgürlük mücadelesi daha ilk günden itibaren Türk devletinin azgın saldırılarına maruz kaldı. İlk günden Ortadoğu’da yakılmak istenen özgürlük ateşi boğulmak istendi. İlk günden Kürt ulusunun Özgürce Ayrılma Hakkı’na darbe vurmak isteyen TC, dünyanın çeşitli ülkelerinden topladığı DAİŞ çetelerini Suriye sahasına sürdü.

2018 yılına gelene kadar DAİŞ egemenliği altında bulunan topraklarda başta Kürt halkı, Ezidiler, Araplar ile Hristiyan halklar, Müslümanlık adına katliamların en barbar ve en acımazsızlarına maruz kaldılar.

Açılan yaralar bugün dahi kapanmamış, binlerce vaka halen gizemini korurken, binlerce insanın akıbeti halen belli değildir. Dün Filistin halkının davası için gösterilen sevgi, bugün Rojava’da Kürt halkı ve mücadelesine gösterilen sevgiye dönüşmüştür. Rojava Devrimi’nin savunulması için akın akın dünya devrimcileri Rojava’ya gelmeye başlamışlardır.

Azim, kararlılık, mücadelede ısrar DAİŞ çetelerini yenilgiye götürürken, tarihte yaşamadıkları hezimeti görmüş ve diz çökmüşlerdir. Geleneğimizin, hemen yanı başımızda gelişen Kürt halkı ile Hristiyan halkların maruz kaldıkları bu soykırım karşısında sessiz kalması düşünülemezdi. 2013 yılında Rojava’ya gidilip halkların mücadelesinde yer alınmasında karar kılındı.

Nubar Ozanyan’ın savaş tecrübelerinden yararlanılması teklifine, Ozanyan’ın tereddütsüz kabul etmesiyle adım atıldı. Nubar Ozanyan bu sefer Kürt halkının mücadelesine destek için yönünü Rojava’ya yine sıcak çatışma alanlarına çevirdi. Ölümsüzleştiği 14 Ağustos 2017 tarihine kadar Rojava Devrimi’nde yer aldı.

Ortaçağ gericiliğinin kalbine saplanan bir hançer gibi doğan Rojava Devrimi, feodal aşiret sisteminin hüküm sürdüğü düzen içerisinde doğan bir ışıktır. Rojava Devrimi’nin kazanımları herkesin kazanımlarıdır.

Kaybı ise yine tüm insanlığın kaybıdır. Bu yüzden korumak, savunmak herkesin görevi olmalıdır. Rojava’nın kaybı Türkiye devrimci hareketinin kaybıdır. “Kobane düştü düşecek” diyenlere hizmet etmek demektir. Hemen yanıbaşında kılıçtan geçirilen mazlum halklara karşı duyarsız kalan bir komünist hareket asla düşünülemez.

 

Nubar Ozanyan Taburu, Ermeni halkının onuru ve gururudur!

Türkiye’de varlıkları her zaman inkar ve reddedilen, “kılıç artığı” olarak görülen ve her türlü hakarete maruz kalan Hristiyan halklar Rojava Devrimi sayesinde, 1915 yılından sonra ilk defa bir araya gelerek gerçek kimliklerine kavuştular.

Yeni soykırımlara karşı ilk önce Süryaniler, Ezidilerden sonra Ermeniler de kendi öz savunma gücü “Şehit Nubar Ozanyan Taburu” etrafında örgütlendiler. Ordusu olmayan bir halk yenilmeye mahkumdur gerçekliğini öğrendiler.

Yine bir başka gerçeklik ise Türkiye’de olduğu gibi kılıç, zoruyla “Müslümanlaştırılmış Ermeniler” sorununun Suriye’de de var olmasıdır. Suriye çöllerine sürülmüş 300 bin Ermeni’nin hayatıyla sonuçlanan Soykırım’da bugün Rojava’da dilini, kimliğini, kültürünü kaybetmiş kabuklarından doğan bir Ermeni gerçekliği ortaya çıkmıştır.

Ortaçağ karanlığına karşı ezilenlerin umudu ve yeni bir yaşam tarzı şeklinde gelişen Rojava Devrimi, halkların sesi olmuştur. Rojava Devrimi ile birleşip, geçmişte var olan güvensizlik duvarını, aşmak halkların bu coğrafyada birlik ve beraberlik içinde yaşamaktan başka çaresi kalmamışken, oluşturulan “Nubar Ozanyan Taburu” bizlerin güç ve moral kaynağı olmuştur.

Avrupa’dan Amerika’ya, Hayastan’dan Lübnan’a Diaspora Ermeni’leri “Şehit Nubar Ozanyan Taburu”nun her zaman yanında olacak ve TC Devleti’nin her türlü kara propagandalarını boşa çıkaracaklardır.

“Adını Unutan Adam” kitabının yazarı aynı zamanda Filistin mücadelesine katılmış Mehmet Eroğlu, “dünyayı değiştirmek isteyenler ölümü yenerler, kahraman olurlar” diyor. Dün Filistin mücadelesinde olduğu gibi, bugün de Rojava Devrimi’nde ölümsüzleşenler “ölümü yenmişler, kahraman olmuşlardır.”

Dün Filistin’de kaybettiğimiz kimliksiz, mezar yerleri belli olmayan devrimcilerin anıları yazıldığı gibi, Rojava Devrimi’nde kaybettiğimiz yüzlerce Türkiye Devrimci Hareketi savaşçılarının mücadele tarihi de bir gün mutlaka yazılacaktır.

İhanet edenler ile sırt çevirenler dahil olmak üzere…. (Bitti)

2423

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!

Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.

Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.

Martager (Nubar Ozanyan)

Yaşamı Fakir, savaşımı Martager olan komutan, sert yaşadı. Bir derviş gibi Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu dolaştı. Mazlumların yaşamından gürültü yapmadan kopup giderken geride derin izler ve unutulmaz anılar bıraktı. Yaşadığı her toprak parçasında eski ve köhnemiş olan her şeye meydan okudu. Yaşarken Ararat’a, düşerken Cudi’ye bakarak “Elveda” dedi.

Devrimci Bir Çıkış İçin Örgütlen-Örgütle

“…Komünist Enternasyonale bağlı tüm partiler, ‘Kitlenin daha derinlerine!’, ‘Kitlelerle daha sıkı temas!’ şiarlarını ne pahasına olursa olsun pratiğe geçirmelidirler; kitleler sözünden anlaşılması gereken emekçilerin ve sermaye tarafından sömürülenlerin, özellikle de en örgütsüz ve en bilinçsiz, en fazla ezilen ve örgütsel olarak kapsanması en zor olanların tümüdür.”(1)

Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali(!)

 

Telaşlı diplomasi ve açık savaş hazırlığı Nijer: Afrika'da akut savaş tehlikesi!(Rote Fahne (Kizil Bayrak)

26-27 Temmuz gecesi, yaklaşık 26 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesi Nijer'de ordu bir darbe düzenledi. Bir önceki başkan Bazoum'u devirdi ve anayasayı askıya aldı.

Frankfurter Rundschau'ya göre Bazoum döneminde Nijer, "İslamcı teröristlerin Sahel'deki ilerleyişine karşı mücadelede Batı'nın son stratejik ortaklarından biriydi".

Sayfalar