Pazartesi Haziran 3, 2024

100. yılında Ekim Devriminin İzinde!

Dünyayı sarsan büyük Ekim Devriminin 100. yıldönümünü geride bıraktık. Dünya işçi sınıfı ve ezilen halklarına başka bir dünyanın, sosyalizmin mümkün ve aynı zamanda gerçek, uygulanabilir olduğunu gösteren Ekim, geride bıraktığımız yüzyıl içindeki en önemli tarihsel dönemeçlerden birini oluşturuyor.

Ekim Devrimi, dünyanın tüm işçilerine, köylülerine ve ezilenlerine, onları ezen, hor gören ve sömürenlere karşı mücadele ederek yeni bir dünyanın kurulabileceğini gösterdi. Ekim, dünyanın baldırı çıplaklarına, karanlığa mahkum edilen yoksullarının dünyasına yakılan bir meşale oldu. Ekim, işçi sınıfı, köylülük ve tüm ezilen sınıflar için yeni bir yol açtı. Çok geçmeyecek Çin, Kolombiya, Vietnam ve Nikaraguay devrimleri bu ışıklı yolu takip ederek kendi tarihsel yazgılarını avuçlarına alacaktı!

Geçmişten Geleceğe Ekim Devrimi!

Partizan Dergisi, son sayısında, insanlığa, işçi sınıfının ideolojisi ekseninde yeni bir kültür ve ahlak aşılayan ve karanlıktan aydınlığa taşıyan Ekim devriminin 100. yılını sayfalarına taşıyor.Oldukça zengin bir içerikle karşımıza çıkan Partizan Dergisi bu sayısını Ekim’in 100. yılına atfediyor.

100. yıla özgülenen iki makaleye yer veriyor. İlki, “Şubat’tan Ekim’e;Bolşevik Devrime Giden Yol” başlığıyla Şubat 1917’den Ekim 1917’ye kadar geçen sekiz aylık sürece odaklanıyor.

Devrimin bu öngünlerinde yaşanan tarihsel önemdeki her gelişme Lenin yoldaşın meselelere ilişkin tezleri, analizleri, polemikleri ve pratiğiyle mercek altına alınıyor.

Makale, Lenin’in söz konusu bu, fırtınalı günlerde karmaşa ve kaos içinde, başlıca çelişkiyi yakalamadaki ustalığını; örgütünü bu doğrultuda sevk etme becerisini ve işçi-emekçilere yönelik muazam güvenine dikkat çekiyor. Lenin, bugün birer klasik haline gelen her yazısını, o günün sıcak atmosferi içinde yaşamının canlı pratiğinden süzerek kaleme alıyor.

Bu anlamda Partizan Dergisinde yer alan makale, Lenin’in Şubat devrimi sürecinin her ayrıntısına yönelik şaşırtıcı derecedeki ilgisi ve analizini, devamında “Nisan tezleri”nin ortaya çıkışını ve buradan devrime kadar ki sancılı günlere yer veriyor. Lenin ve RSDİP’in doğru yolda ısrar etmesi, yığınların değişen ve gelişen talepleri doğrutlusunda sloganlarını, programlarını güncellemesi öyle kolay olmuyor. Bu, parti içinde çok ciddi ideolojik ayrışmaları açığa çıkarıyor.

Söz konusu süreç, devrimin arifesinde RSDİP ve diğer partiler arasındaki çatışmalara ve yığınların son tahlilde yeri göğü sarsan enerjisine; değiştiren ondan da önemlisi dönüştüren kahredici gücüne olan inancı bir kez daha tazeliyor.

100. yıl kapsamındaki bir diğer makale ise “Sovyet Devrimi ve Sovyetler Birliği’nde Kadın” başlığını taşıyor.

Ekim devriminin pekte konuşulmayan yüzüne, kadın yönüne dikkat çeen makale, devrimin Rusya’da kadınların yaşamını nasıl değiştirdiğine ilişkin zengin verilerle dolu. Diğer yandan Ekim devrimine önderlik eden RSDİP içinde görev alan kadın kadroların, kadın özgürlük mücadelesine yönelik yaklaşımlarına dair eleştirel bir bakış açısı sunuyor.

Makale, RSDİP’in kadınların toplumsal yaşamına katılım, siyasette aktif olarak görev alma vb. başlıklarındaki gelişimine dikkat çekerken erkek egemen kültür ve zihniyetle, bunun parti içindeki yansımalarıyla mücadeleye yönelik bir değerlendirmede sunuyor.

T. Kürdistanı neden geri bıraktırılıyor?

Partizan Dergisi, 2008’den bugüne değin değişik biçimlerde devam eden emperyalist-kapistalist sistemin krizine ilişkin bir analize yer verirken bunun Türkiye’de yarattığı sonuçları irdeliyor.

Bilindiği üzere,özelikle 24 Ocak 1980 kararlarıyla Türkiye’de sermaye, neo-liberal politikalar ekseninde bir yeniden yapılandırma sürecine girdi.Sermayenin dolaşımı önündeki her türlü engelin ortadan kaldırılması adına1990’lı yıllar boyunca yaşama geçirilen anlaşmaların tarıma nasıl yansıdığı sorularına yanıt aranıyor.

Partizan Dergisinde yer alan en dikkat çekci makalelerden biri ise “Emperyalist ve Komprador Sömürü Kıskacında Türkiye Kürdistanı” başlığını taşıyor. Temmuz 2015’te başlayan çatışmaları takiben özyönetim direnişleriyle açık bir vahşet ve katliama dönüşen  sürece odaklanan makale, T. Kürdistanı’nın sosyo- ekonomik yapısına yönelik bilimsel bir analiz ortaya koyuyor.

TC devletinin özyönetim direnişleri ve bugün devam eden saldırı, imha ve katliam konseptinin ekonomik arka planına ışık tutuyor.Türk hakim sınıflarının T. Kürdistanı’na yönelik ekonomik politikaları ve bunların bölgede yarattğı sonuçları irdeleyen makale, bu bağlamda Kürt ulusal sorunun sosyo-eknomik yanına ilişkin oldukça değerli bir araştırma olma özelliği taşıyor.

“TKP Yöneticisi Bir Ermeni Celladı”

Derginin belki de en anlamlı, bizim için değerli makalesi ise devrim emektarlarından araştırmacı- yazar Serdar Can’a ait. Kaypakkaya geleneğinin içinden çıkan önemli bir entellektüel ve yazar olan Serdar Can’ın, 2017 yılında Onur Vakfında Ermeni soykırımın 100. yılında yaptığı bir konuşmaya yer veriliyor.

Serdar Can, TC devletinin kuruluş süreci ile soykırım arasındaki ilişkiye mercek tutarken aynı zamanda Ermeni sorununda somut taleplerin ne olması gerektiğine yönelik bir tartışma açıyor. Bu anlamda Kaypakkaya’nın tespitlerinden hareketle sorunu yeniden ele alıyor.

Diğer yandan Ermeni soykırımı hususunda Mustafa Suphi TKP’sinin yaklaşımının yeniden hem de daha etraflıca tartışılması gerektiğine dikkat çekiyor. Mustafa Suphi’nin ve de bir bütün TKP’nin Ermeni soykırımına dair fikirleri ve duruşunu tartışmaya açıyor.

Derginin son yazısı da oldukça ilgi çekici. Makale, kolektif içinde Nisan 2015’ten bugüne değin süregelen tartışmaların nasıl ortaya çıktığına, sürecin hangi yönleriyle ele alındığına ve tartışıldığına, aynı zamanda neler yaşandığına ilişkin etraflı bir tablo sunuyor.

Makale, kolektifin yaşadığı sorunların ideolojik bir temelde oldukça özeleştirel bir yaklaşımla tüm yönleriyle ortaya koyuyor.

Nihayetinde pek çok başlıkta zengin bir içeriğe sahip yeni bir sayı ile karşı karşıyayız.

Ekim’in 100. yılında dünyayı ve kendimizi değiştirmek, insanı, yaşamını ve ortaya çıkardığı sistemi daha iyi anlamak için şimdi okuma zamanı!

Bir Özgür Gelecek Okuru 

45093

Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]

 

“Yükselen her şey düşecektir.”[1]

 

Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”

Alevilerin cennette zaten işi yok

 

TRT’de yayınlanan Açı programında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sedat Laçiner’in Şiilik ve Şiilerle ilgili söylediği bir söz günlerdir sosyal medyada “Aleviler cennete gidemez” şeklinde yer alıyor ve kendisine ‘Aleviyim – Kızılbaşım’  diyen kimi basın yayın organları, kişi ve kurum temsilcilerince de Alevilere yapılan bir hakaret olarak algılanıyor ve kamu oyuna da öyle yansıtılıyor.

 

SAVAŞ, BARIŞ VE KÜRTLER

 

Savaş ve barış iki zıttın birlikteliğidir. Savaşın olduğu yerde barış olacaktır, barışın olduğu yerde de savaş olacaktır. Dünyada savaş koşulları ortadan kalktığında barış kelimesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İnsanlar artık “barış” kelimesini kullanma gereksinimi duymayarak, onu ölen kelimeler yığını içine atacaktır. Ve bunun yerine yeni bir kelime türtecektir. Bu da, ancak, sınırsız ve sınıfsız bir dünaya kurulduğu zaman gerçekleşebilecektir.

 

Nepal Halkı'nın Kerenski'ye değil Lenin'e ihtiyacı var ve Nepal Devrimi'nin Sorunları

 

Giriş:

Entellektüel Aydın Bulanıklığı Ya da Devrimi Ehlileştirme Aymazlıkları

 

BirGün gazetesinde 7 Aralık 2011 tarihinde bir röbartaj yayınlandı. Fikret Başkaya(FB) ile Gün Zileli(GZ)’nin konuşmaları. Konuşmanın ana konusu "devrimler”di. Aydınların devrim üzerine konuşmaları, fikir yürütmeleri ve üretmeleri, burjuvaziyi ve onun düzenini "teşhir etmeleri” elbette olumludur. Sorun devrim üzerine olunca, bunun değerlendirilmesi ve tartışılması da bir o kadar gerekli oluyor.

materyalist bilgi teorisi ve komünist partileri

 

“İnsan pratiği, materyalist bilgi teorisinin doğruluğunu tanıtlar.” Marks

 

İnsanın üretimdeki, üretim içindeki ilişkileri ve faaliyetleri, diğer tüm faaliyetlerinin üstünde ve onların üzerinde belirleyici bir rol oynama temel özelliğine sahiptir. Bu bağlamda, insanın bilgisi  üretimdeki faaliyetlerinden bağımsız değil, bizzat ona bağlı olarak gelişir ve şekillenir.

HER GÜN DÖRT İŞÇİ, BEŞ KADIN

“Son kötü günleri yaşıyoruz belki

İlk güzel günleri de yaşarız belki

Kekre bir şey var bu havada

Geçmişle gelecek arasında

Acıyla sevinç arasında

Öfkeyle bağış arasında//

Biz kırıldık daha da kırılırız/

Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.”[1]

 

ÇİN: KARMAŞIK BİR SORU(N)…[1]

“ben hiç başlamamış bir dündeyim.

yağmur yağacak...

hiç başlamamış bir yarın çok var.

hiç bitmeyen bir dün de çok var...”[1]

 

Arif Dirlik’in, “Sadece bir ulus değildir; bir uygarlıktır,” notunu düştüğü Çin’in geneli veya özelde ise “bugünü” hakkında yazmak kolay değil.

Binlerce tarihsel bağıntı ve güncel referanslarıyla Çin, çoklu bir örnektir.

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

EYLEM BIRLIKLERININ GÜNÜMÜZDEKI ÖNEMI VE DÜŞÜLMEMESI GEREKEN HATALAR ÜZERINE

 

EĞITIM NOTLARINDAN ULUSAL SORUN

 

ULUSAL SORUN

 

Ulusal sorun oldukça geniş bir konudur. Ulusal soruna ilişkin kapsamlı tartışmalar yapılmıştır. Doğru görüşler bu tartışmalar sonucu ortaya çıkmıştır MLM’lerin ulusal soruna yaklaşımları Leninizm döneminde şekillenen ulusal soruna ilişkin görüşlerden farklı değildir. Ulusal soruna ilişkin ülkemizde de farklı değerlendirmeler vardır. Bu farklılıklardı da öğrenmek önemlidir.

 

Sayfalar