Perşembe Mayıs 16, 2024

Alınteri: seçimlerde HDP’yi destekleyeceğiz!..

kaypakkaya-partizan
HDP -daha doğrusu onun ana gövdesini oluşturan Kurt özgürlük hareketi- bugünün Türkiyesi’nde sokağı da en etkili ve militan tarzda kullanan -ve zaten gücünü de oradan ve gerilla hareketinden alan- kitlesel bir güç.

 

Önümüzdeki 7 Haziran seçimlerinde ortaya çıkacak her sonuç, Türkiye’deki mevcut siyasi dengeleri ve genel politik atmosferi gözle görülür biçimlerde sarsıp değiştirmeye aday. Bu yüzden, seçimler konusunda tavır belirlenirken her şeyden önce onun bu özgün yönünü ve -bizim irademiz dışında kazandığı- önemi gözönünde bulundurarak hareket etmek gerekiyor.

AKP’nin seçim stratejisini, şu an zaten fiilen uygulamakta olduğu Nazizme özgü “parti devleti” ve onun da tepesinde bulunan mutlak otoriteye sahip ‘tek adam’ (führer) rejimini meşrulaştırıp pekiştirecek bir sonuç elde etme üzerine kurduğu ortada. Bu en azından mevcut oy oranını ve meclisteki sandalye sayısını üç aşağı- beş yukarı korumayı gerektiren bir hedef.

Tayyip Erdoğan ve AKP eğer bunu -hele ki daha fazlasını- başaracak olursa, bu onlara sadece yeni bir güç ve moral kazandırmakla kalmayacak, neoliberal faşist azgınlık ve pervasızlığın vites büyütmesini beraberinde getirecektir. Bu noktada onlara bu gücü ve cesareti, meclisteki kafa sayısının niceliğinden de önce, yaklaşık 15 yıldır yemedikleri halt kalmadığı halde hala “güçlü ve sarsılmaz” bir toplumsal desteğe sahip olduklarını görmek kazandıracaktır. “Yüzde 50′nin desteği arkamda” demagojisinin, biz ne dersek diyelim, AKP ve Tayyip Erdoğan’a nasıl bir meşruiyet ve hareket olanağı kazandırdığı pratikte görülmüştür.

Dolayısıyla AKP’nin bu seçimden de oy oranını ve milletvekili sayısını korumuş hatta artırmış olarak çıkması, faşist devlet terörü ve dinci gericiliğin siyasal ve toplumsal yaşamdaki baskı ve saldırganlığını, pervasız neoliberal talan ve sömürü uygulamalarını tırmandırmanın yanında işçi ve emekçi kitleler başta olmak üzere ilerici-demokrat toplumsal muhalefet güçleri ve dinamikleri içinde yeni bir moral çöküntüye, kendi gücüne güvensizlik, karamsarlık ve yılgınlık eğilimlerinin biraz daha güç kazanmasına yol açacaktır. Sınıfa ve emekçi kitlelere öncülük yapma iddiasındaki devrimci-sosyalist güçlerin işleri biraz daha zorlaşmakla kalmayıp kitlelerin saflarındaki moral bozukluğu ve karamsarlık eğilimlerinden beslenen yeni biçimler altında tasfiyeci eğilimlerin boy atmasına uygun bir zemin ortaya çıkacaktır (AKP’nin bu seçimden gücünü artırarak çıkmasının belki tek “hayırlı” sonucu olur: Bu kadar elverişli nesnel koşulların varlığına rağmen burjuva bir muhalefet olarak bile yerlerde sürünen CHP’nin yapısal krizi ağırlaşmış olarak tekrar nükseder ve CHP büyük olasılıkla DSP’ye benzer bir erime sürecine girer).

Yukardaki olasılığa karşılık AKP bu seçimde belirgin bir oy, daha da önemlisi milletvekili kaybına uğrayacak olursa süreçlerin seyri bu kez çok farklılaşır. Yalnız bu durumda tek değil birden fazla olasılık söz konusudur. Bunlardan hangisinin geçerli olacağı bu kez biraz da aritmetiğe bağlıdır. Yani bu durumda sayılar -özellikle de çıkarılacak milletvekili sayıları- önem kazanmaktadır.

AKP’nin bugüne kadar aldığı oylarda keskin bir düşüş yaşanmayacak olsa dahi HDP’nin barajı aşması durumunda çıkarabileceği milletvekili sayısı belirgin bir biçimde düşer. Çünkü AKP bugüne kadar bedavadan konduğu en az 20-25 milletvekilliğini peşinen kaybeder. HDP’nin yanı sıra CHP ve MHP gibi burjuva düzen partilerinin alacakları sonuçlara bağlı olarak bu kaybın 40-45 milletvekiliğine kadar çıkma olasılığı vardır. Bu durumda AKP’nin istediği gibi at koşturma olanağı ve cesareti kazanması şurada dursun, hükümeti tek başına kuracak bir çoğunluk elde edememesi bile mümkündür.

Her iki halde de bu gerileme, bu kez AKP ve destekçileri saflarında moral bir çöküntü ve muhtemelen yeni iç kapışmalara yol açarken, buna karşın toplumsal muhalefet saflarında genel bir moral coşku ve özgüven artışı yaratır. Bunun sokağa yansıması da farklı olur, özellikle cesaret ve özgüven eşiklerini aşmakta zorlanan işçi sınıfı hareketinin tutukluğunu aşmasına katkısı da büyük olur.

Ortadaki bu olasılıklardan hangisinin gerçekleşeceği herşeyden önce HDP’nin seçimlerde barajı geçip geçememesine bağlıdır. Bugünün somut koşullarında bu seçimin kilit partisi bu yüzden HDP’dir.

HDP’nin seçimlere bu kez ‘parti’ olarak katılma kararı alması, AKP ve CHP gibi düzen partileri yanında kimi «sol» çevreleri de rahatsız etti. AKP ve CHP’nin neden korkup tedirgin oldukları açık. Her ikisi de en başta oylarından bir kısmını HDP’ye kaptıracak olmanın rahatsızlığını duyuyor. Eğer HDP barajı burun farkıyla değil de birkaç puan fazlasıyla aşacak olursa AKP’nin kaybedeceği milletvekilliği sayısının 35-40′a kadar yükselmesi olasılığı var, ki o zaman tek başına hükümet kuramaz hale düşmesi bile mümkün. AKP karşısında ses getiren etkili bir muhalefet olmayı bile beceremeyen CHP ise, bugüne kadar “alternatifsizlik”ten kendisine verilen ilerici-demokrat oyları kaybedecek olmanın telaşı içinde. HDP’ye “sol” gerekçelerle karşı çıkışların temelinde ise “Kürtlerle yan yana görünmek istemeyen” sosyal şovenizm yatıyor. Bu “Kürt düşmanlığı”nın kendisini “sınıf ve emek siyasetini esas almak” gibi keskin “sosyalist” ya da özünde küçük burjuva milliyetçi, tek yanlı ve sığ bir “antiemperyalist” keskinlik arkasına gizlemeye çalışması işin kılıfı.

AKP’nin zaman zaman ateşe odun atarak el altından destek verip kaşıdığı, CHP ve “sol” maskeli sosyal şovenizmin ise açıktan yürüttüğü HDP karşıtı propagandanın ağzına sakız ettiği bazı demagojik bahaneler var.

Bunların başında, “HDP’nin aslında AKP ile gizli bir anlaşma yaptığı, Kürtlere verilecek bazı hak kırıntıları karşılığında Tayyip Erdoğan’ın peşinden koştuğu başkanlık sistemine omuz verecekleri” iddiası geliyor. Kürt özgürlük hareketi adına hem Kandil’deki PKK yöneticilerinin hem de Selahattin Demirtaş başta olmak üzere HDP sözcülerinin defalarca, üstelik “böyle bir anlaşma alçaklıktır” şeklinde kesin ve net bir dille yalanlamalarına rağmen bu iftira hala sürdürülüyor. Küçük ama anlamlı bir örnek olarak Meclis’teki HDP grubunun “İç Güvenlik” yasa tasarısına karşı sergilediği gözükara muhalefet örneği gibi irili ufaklı bir dizi somut olguyla da desteklenen bu yalanlamalar dışında özellikle taktik politika alanında sergilediği kimi oportünist tutumlara karşın Kürt özgürlük hareketinin kadroları ve daha da önemlisi kitlesinin, bu kadar ucuz ve bu kadar dar görüşlü bir pazarlığa rıza göstereceklerini düşünmenin kendisi bile Kürtleri hala “kolayca aldatılıp baştan çıkarılabilecek siyaset amatörleri” olarak gören ezen ulus kibrinin dışa vurumundan başka bir şey değildir.

“Kürtler AKP ile el altından anlaştı” iftirasının devamı olarak dillendirilen iddialardan biri de, “HDP’nin seçimlere eskisi gibi bağımsız adaylarla değil de parti olarak girmekle aslında tehlikeli bir kumar oynadığı, barajı aşamayacak olursa onun alabileceği 30-35 milletvekilliğinin de otomatik olarak AKP’ye gideceği ve böylece Tayyip Erdoğan’ın istediği gibi bir anayasa çıkartacak çoğunluğa ulaşacağı” iddiası. Akıl tutulmasını beraberinde getiren kör bir “AKP ve Tayyip düşmanlığı”nın sarıldığı bu argüman da tutarsızlık dolu. Eğer HDP hala yüzde 5-6′larda dolaşıyor olsaydı, bu tezin bir ciddiyeti ve geçerliliği olurdu. Ancak gerek Selahattin Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yakaladığı oy oranının gerekse giderek çoğalan bir dizi somut belirtinin gösterdiği gibi HDP bugün baraj sınırında dolaşıyor. Onu aşma, hatta birkaç puan üstüne çıkma olasılığı daha güçlü. Bu durumda, işin diğer tüm anlam ve boyutlarını bir an için bir kenara bırakacak olsak bile, kendi içinde tutarlı ve samimi bir “AKP ve Tayyip karşıtlığı”nın bile HDP’ye omuz vermesi gerekir. Bugüne kadar AKP karşısında etkisiz, silik ve pejmürde bir profil çizmenin ötesine geçemeyen CHP’nin 3-5 puan daha fazla oy alıp 10-15 milletvekili daha fazla çıkarması en küçük bir farklılık bile yaratmaz. Buna karşın HDP barajın ne kadar üstüne çıkarsa, AKP’nin kaybedeceği milletvekili sayısı da o ölçüde artar. En son “iç güvenlik” yasa tasarısının görüşülmesi sırasında tanık olunduğu gibi sokağın sesini, nabzını ve yöntemlerini Meclis zeminine de taşıyan gözükara bir parlamenter muhalefet odağının güçlenmesi de işin bonusu olur.

Buna karşın eğer HDP barajı aşamayacak ve Meclis dışında kalacak olursa, o zaman AKP’nin çıkardığı milletvekili sayısı kaç olursa olsun o Meclis daha ilk günden “ölü doğmuş” olur. Kürtlerin ve baraj engeline takılan diğer milyonların temsil edilmediği bir Meclis’in meşruiyeti her zeminde sorgulanır hale gelir. Bu durumda AKP ve Tayyip Erdoğan, Dimyata mı giderler yoksa o rüyayı görürken evdeki bulgurdan da mı olurlar, bugünden kesin bir şey söylenemez.

“Kürtlerle yan yana görünmemek” için bin dereden su getirenlerin sarıldıkları bahanelerden biri de “biz sokağı esas alıyoruz” demagojisidir. Bu keskin devrimci söylemin arkasına saklananların çoğu sokakta anlamlı devrimci bir pratiğin sahibi olsalar insanın içi yanmayacak. Buna karşın bunların sanki “sandığı” esas alıp ona tapan “barışçıl, parlamentarist” bir partiymiş gibi göstermeye çalıştıkları HDP -daha doğrusu onun ana gövdesini oluşturan Kurt özgürlük hareketi- bugünün Türkiyesi’nde sokağı da en etkili ve militan tarzda kullanan -ve zaten gücünü de oradan ve gerilla hareketinden alan- kitlesel bir güç. Bu noktada da tam bir “dinime küfreden bari müslüman olsa” durumu ve çelişkisi var karşımızda.

Alınteri olarak önümüzdeki seçimlerde HDP’yi destekleyeceğiz!..

Bu kararımızın temelinde, HDP’nin bu konjonktürde seçimlerde kazanacağı başarının, Türkiye’deki genel demokrasi ve özgürlükler mücadelesi açısından taşıdığı anlam ve doğuracağı pozitif sonuçların daha ağır basacak olması yatıyor. Bu sonucun Türkiyeli sosyalist ve devrimci güçlerin katkıları ve katılımıyla alınmasının, Kürt ve Türk emekçiler arasındaki kardeşleşmeye, Kürt özgürlük mücadelesiyle Türkiye cephesindeki demokrasi ve emek mücadelesi arasındaki kopukluğun giderilmesine katkıda bulunacağını, Kürt ulusal sorunu da içinde ve başta olmak üzere genel demokratik sorunların neoliberal kapitalizm karşıtı emek eksenli ortak mücadele konusu haline getirilmesini kolaylaştırıcı bir rol oynayacağını düşünüyoruz.

HDP’ye desteğimiz bugün için seçimlerle sınırlı bir destektir. Ayrıca bu destek, HDP’nin çizgi ve politikalarına yönelik eleştirilerimizin üstüne bir çizgi çekmek ya da onun henüz belli olmayan aday listeleri ve izleyeceği seçim stratejisine ilişkin kimi kaygılarımızın olmadığı anlamına da gelmiyor. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bunları büyük bir açıklık ve devrimci samimiyetle dile getirmekten geri durmayacağız. Proletarya sosyalizmini savunan komünistler olarak bizim devrimci eylem birlikleri ve ittifak, siper arkadaşlığı ve yoldaşlık ilişkilerinden anladığımız budur.

Öte yandan, seçim döneminin yoğun politizasyon ortamından yararlanarak kendi bağımsız propagandamızı da ihmal etmeyeceğiz. Sandıkta oylarını HDP’ye vermelerini istemenin yanında işçi ve emekçileri, parlamenter budalalığa olduğu kadar kendini sadece AKP karşıtlığıyla sınırlandırıp “çözüm” olarak da “düzeltilmiş bir kapitalizm” vaat eden reformist programlar konusunda uyaracağız. Çürümüş ve kendisiyle birlikte insanlığı da çürütüp doğamızı mahveden bir sistem olarak kapitalizmin tek alternatifinin proleter devrim ve sosyalizm olduğunu göstermeyi esas alacağız.

[Alınteri 18 Mart 2015 ]

 

1312

Son Haberler