Salı Nisan 29, 2025

TKP/ML Kadın Komitesi: “Patriarkanın açık-kapalı yüzlerine teslim olmayacak, bu mücadelenin hep önünde yer alacağız!”

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle bir açıklama yapan TKP/ML Kadın Komitesi, “Nasıl ki, sokakta AKP’nin kadın hareketine dönük açık-kapalı saldırılarına göz yummadıysak, dönemsel zayıflığımıza karşın bilincimizi hep diri tutarak süreklileşmiş bir kadın hareketine sarıldıysak… Patriarkadan güç alan erkek egemen kurumlardan “komünist” etiketlisine dek kadın hareketine dönük her türlü manipülasyona, saldırıya karşı yine örgütlülüğümüze sımsıkı sarılacak ve kazanımlarımızın gasp edilmesine müsaade etmeyeceğiz!” dedi. Elimize e-posta yoluyla ulaşan açıklamayı haber değeri taşıdığı için paylaşıyoruz:

Patriarkanın açık-kapalı yüzlerine teslim olmayacak, bu mücadelenin hep önünde yer alacağız!

Dokuma işçisi kadınların isyanına alevlerle karşılık veren emperyalist-kapitalist sistem, o gün farkında bile değildi; o alevler kadın işçi ve emekçileri yakarak korkutmak yerine kadınların isyanı ve öfkesinin ateşine katılmıştı. Kadınların emekleri, bedenleri ve yaşamları ile yaktığı bu ateşin alevleri patriarka yanıp kül olana dek sönmeyecektir!

Ancak patriarkayı yıkmak, yok etmek, yakıp kül etmek elbette kolay ve kadınların kendiliğinden öfkesi ile mümkün değildir. Yıkıcı gücü tartışmasız olan kadının patriarka karşısındaki öfkenin yanı sıra bilincimizin de sürekli açık ve canlı olması, dayanışma içerisinde ve her daim örgütlü ilerlemesi şarttır. Karşımızda duran ve hayatımıza kast eden patriarka; etiyle-kemiğiyle baştan sona, aşağıdan yukarıya örgütlü ve erk-ek dayanışma ağı içerisinde konumlanmaktayken… Her yönüyle çürümüş, rezil ve kepaze bu sistem, erk-ek kurumları ve dayanışması ile ayakta kalmakta, birbirinden güç alarak yaşamımızı zehirlemeye devam etmekteyken… Başkaca bir yolumuz, başkaca bir seçeneğimiz yoktur!

Bugün emperyalist-kapitalist sistemin, çıkar ve rant ile sarıp sömürü cenderesine mahkum ettiği dünya halkları yine egemenlerin ekonomik ve siyasi krizlerinin faturasını ödemeye zorlanıyor. Dünya halklarının hiç de yabancı olmadığı bu durumun sonuçları olarak savaşlar, çatışmalar, yoksulluk, işsizlik, popülist-faşist iktidarların sefil politikaları yeniden gündemde baş köşeye oturuyor. Bu tablonun dünya kadın işçi ve emekçileri açısından karşılığının daha ağır olduğu açıktır. Bu tabloya, bu faturaya kadınlar ise Brezilya’dan Portekiz’e, İspanya’dan Nikaragua’ya, Hindistan’dan Türkiye’ye binlerle, on binlerle alanlara çıkarak, faşist yönetimleri kadın mücadelesi karşısında tıkayarak, kadın düşmanı politikalara geri adım attırarak yanıt veriyor. Kürdistan’da sömürgecilere, emperyalist-kapitalist sistemin tecavüzcü-katil çetesi DAİŞ’e dönük temizlik operasyonlarıyla karşılık veriyor. Rojava’da yeni ve demokratik katılımlı, kadın eşitlikçi bir yaşam inşa ederek karşılık veriyor.

Yaşadığımız coğrafya bu bakımdan oldukça zengin bir toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi birikimi ve enerjisi taşıyor.

“Çözüm süreci” adı altında Kürt ulusal hareketinin barış görüşmesi taleplerine karşı tasfiye saldırılarına hazırlanan, bu dönemde Gezi İsyanı ile sarayları-saltanatları çatırdayan, Kobane serhildanları ile saraylarının çatlaklarından esen ayazda kalarak kabuslarla uykuları kaçan egemenler tüm bunlara kanlı bir süreçle karşılık vermişlerdir. Eylemlerimizin, dayanışmamızın, düğünlerimizin, yaşam alanlarımızın ortasına atılan bombalarla sokaktaki isyanı evlere döndürmeye, bunun yetmediği yerde ölüm ve gözaltı-tutuklama terörüyle hapishanelerde dört duvar arasında sönümlendirmeye çalışmıştır. OHAL dönemi uygulamalarını kalıcılaştırmanın ardından sözde OHAL’i kaldıran egemenler, korku ve zalimlik olmadığı müddetçe ayakta kalamayacaklarının hiçbir zaman olmadığı kadar farkına varmışlardır.

Egemenlere bu “farkındalığı” kazandıran kesimlerin başında ise kadınlar gelmektedir!

Kadınlardan izin de yok geçit de!

Çünkü kadınlar bu ülkede patriarkanın perdelenmemiş erkek egemen politikalarıyla yüz yüze kalıyor; işsizlik ve yoksulluk direkt kadını vururken, her ay onlarca kadın erkekler tarafından katlediliyor, taciz-tecavüz-istismar gündelik hale gelirken erkek dayanışması ile katiller, tecavüzcüler, istismarcılar aklanıp paklanıp tekrar toplumun içindeki konumlarına dönüyorlar. Zengininden yoksuluna erkekler kadının bedeni üzerinde kadının yaşamı dahil olmak üzere hak sahibi olduğunu iddia ediyor ve kadınların kadın olarak nefes alabileceği yaşam alanları giderek sınırlanıyor. Ve devlet bunun bir aracı, kadınlar karşısında erkeklerin arkasındaki büyük güç olarak sadece örgütlü-politik kadınları hedefine almıyor; toplumsal cinsiyet rollerine baş eğmeyi reddeden tüm trans ve natrans kadınları hedefe oturtuyor. OHAL ve uygulamaları ile aynı zamanda bu erk-eklerin dayanışmasıyla ayakta duran düzen güçleniriliyor; istismar yasası, kayyumlar ve bilumum yasa ve mahkeme kararları ile kadınların mücadeleyle edindiği kazanımlar yok sayılmaya, sonra da yok edilmeye çalışılıyor.

Ancak kadınlar buna izin vermemeye kararlı!

“Kadınları güzelleştirme” piyasasının ünlü ismi Flormar’da neredeyse bir senedir direnen kadın işçilerin “kadını Flormar değil, direnişin güzelleştireceği” sloganında anlatılan budur. Yüksel’de işlerinden edilen ve her türlü taciz, gözaltı ve şiddet saldırılarına karşın eylemlerini sürdüren emekçi kadınların “İşimizi geri istiyoruz” ısrarından anlatılan da budur!

Leyla Güven’in 4 ayı geride bırakan açlık greviyle tecrite karşı bedeninden vazgeçişindeki direnç de anlatılan da budur. Aralarında TKP/ML dava tutsağı kadınların da olduğu tutsak politik kadınların tecrite karşı dayanışma dolu eylemlerinde var olan da… Tecrite ve kayyımlara karşı polis ablukaları altında tek başına da kalsa direnmekten vazgeçmeyen Kürt kadınlarının inadının da anlattığı budur!

DAİŞ ve türevleri ile Ortadoğu coğrafyasında kadınların ilmek ilmek ördüğü hayatı darmaduman eden işgalci ve sömürücülerin tüm savaş aygıtları ve güçleri ile DAİŞ’i desteklemelerine karşın bölgede DAİŞ’i temizleyen Ezidi kadın savaşçıların zaferinde de anlatılan budur!

Şule Çet’e cinsel saldırıda bulunup zengin rezidanslarının lüks pencerelerinden ölüm boşluğuna atan patronlarının tüm çabalarına karşın kadınların “Şule Çet için adalet” ısrarında da anlatılan budur! İstismarcılara af ve istismara yasal zemin kazandıran yasal düzenlemeler için “aklınızdan bile geçirmeyin” diyen öfkede de…

AKP kadınlara karşı kendini koruyor: “Turuncu kadın hareketi”!

AKP kadınların bu ısrarının ve öfkesinin farkındadır. Bundan kaynaklı bir yandan patriarkayı güçlendirirken bir yandan da manipüle ettiği kitleler içerisindeki kadınların kadın hareketiyle yakınlaşmasına engel olmak, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesini bulandırmak-sulandırmak için alternatif bir hareketlilik yaratma çabasındadır. Kadınları, erkeklere “emanet edilmiş” olarak gören ve bizatihi Erdoğan aracılığıyla “kadınların kocalarına saygılı olmasını” salık veren AKP, bunca trans-natrans kadın cinayetinde, taciz-tecavüz-istismarda, kadın emeği sömürüsünde payı ve parmağı yokmuşçasına “kadına şiddetin turuncu çizgileri olduğunu” ilan etmekte ve erk-ekliğin üretildiği, kadının bir “anne” ya da “AKP’li” olarak değer kazandığı kadın kurumları inşa etmektedir.

Kadın hareketi de AKP’nin bu yöneliminin farkındadır ve buna karşı da bir tartışma, bilinçlenme içerisindedir. Ancak bu tartışmalar esnasında yer yer iktidarlaşan yer yer kadın hareketi öznelerini ötekileştirerek patriarkal sistemin yöntemlerine denk düşen çizgiler izleyen bakış açıları da açığa çıkmaktadır. Beyaz kadınların hakim olduğu kadın hareketi alanlarında siyahi kadın hareketlerine dönük “ben bilirimci” yaklaşımlara benzer şekillerde ülkemizde de kadın mücadelesi tartışmalarını kendi tekeline almaya çabalayan, “ben bilirimci” yaklaşımlarla kadın hareketi öznelerini dışlayarak iktidarlaşan bir bakış açısı da peyda olmaya başlamıştır. Bu, oldukça tehlikeli ve kadın hareketini zayıflatıcı tartışma zeminini üretici, kolektif ve dayanışmacı bir hatta kayırmak tüm kadın hareketi öznelerinin sorumluluğu oluğu kadar zorundalıklarından biridir de…

Ne AKP ne “komünist” etiketliler… Kazanımlarımızı gasp ettirmeyeceğiz!

Kuşkusuz patriarka oldukça güçlü ve “deneyimli” bir sistemdir. Dolayısıyla erkek egemen düşüncenin (kuşkusuz bundan beslenen pratiklerin) kadın politikası ve örgütlülüğü üretme iddiasında olan örgütlü devrimci ve komünist güçler içerisinde peyda olması da kaçınılmazdır. Patriarka bir bütün yok edilmedikçe bu böyle olacaktır. Aslolan bu gerçekliğin farkında olarak patriarkaya karşı süreklileşmiş ve kendisini yenilemeye açık bir örgütlenmenin varlığıdır. TKP/ML Kadın Komitesi olarak kendimizle yüzleşme, hesaplaşma ve kadın politikası üretme, örgütlülüğü yaratma iddiamızı ortaya koyduğumuzdan bu yana 9 senemizi geride bıraktık.

Bu 9 sene içerisinde komünist bir hareket olarak kadın politikası üretmedeki açmazlarımızla, çıkmaz sokaklarımızla, erkek egemenliğinin saflarımızdaki kalıplaşmış yaklaşımları ile yüzleştik. Bilinçlenmek, hesaplaşmak ve örgütlenmek konusunda kimi zaman hızlanan kimi zaman yavaşlayan adımlar attık. Her zaman ülkemizde ve dünya kadın mücadelesinin sokaktaki isyanından öğrenmeye, bunları komünist iddiamızla bütünleştirmeye ve her daim kadın mücadelesi gibi güncel ve diri tutmaya çabaladık. Hiçbir zaman kadın mücadelesi konusunda öğrenilebileceklerin derinliğini dıştalamadık. Kadınların kurtuluşu ve özgürlüğü mücadelesine önderlik edebilmek için ilk olarak onun gerçek bir parçası olabilmenin emeğini verdik.

Ancak bu mücadeleye giriştiğimiz andan itibaren saflarımızdaki erkek egemenliği ile mücadelemiz bir süre sonra birçok içsel nedenle birlikte bizleri bir ayrıştırmaya götürdü. Kadın mücadelesinin 9 yıllık deneyim ve tecrübesinden korkanlar, bu emeği “proleter kadın hareketi” ve “küçük burjuva kadın hareketi” gibi cahilce sınıflandırmaya çalıştılar. Kadın mücadelemizin partili kadın ve erkekleri birbirinden ayrıştırdığını iddia ederek kadın partililerin erkek partililerin artık gölgesinde kalmama, güçlenme ve parti içerisindeki emeklerinin karşılığını isteme gelişim ve cüretlerinden korkularını açık ettiler. Yer yer utanmadan kadın mücadelesinin kazanımlarını popülist bir şekilde kendi çıkar ve rantları için kullananlar, adeta AKP’nin yaratmaya çalıştığı “turuncu kadın hareketi” benzeri formlarda erk-ek yüzlerini örtmeye çabaladılar.

Ama nafile!

Nasıl ki, sokakta AKP’nin kadın hareketine dönük açık-kapalı saldırılarına göz yummadıysak, dönemsel zayıflığımıza karşın bilincimizi hep diri tutarak süreklileşmiş bir kadın hareketine sarıldıysak… Patriarkadan güç alan erkek egemen kurumlardan “komünist” etiketlisine dek kadın hareketine dönük her türlü manipülasyona, saldırıya karşı yine örgütlülüğümüze sımsıkı sarılacak ve kazanımlarımızın gasp edilmesine müsaade etmeyeceğiz!

Müsaade etmeyeceğiz çünkü yoldaşlarımıza sözümüz var!

Meral Yakar yoldaşa sözümüz var: Proletarya Partimizin ilk şehidi olan Meral yoldaşın görünmeyen emeğini görünür kılacak, partili kadınların “bacı” değil “yoldaş” olduğunu kabullendireceğiz!

Beşlere sözümüz var: Partimizi kadınların kurtuluş ve özgürlük mücadelesinin savaş aygıtına çevireceğiz!

12’lere sözümüz var: Partimizi yeniden ayağa dikeceğiz!

Cahide Karakaş ve Kamile Öztürk yoldaşlara sözümüz var: Cinsel saldırganlığın kadınlar üzerinde tahakküm aracına dönüştürüldüğü bu çarkı kıracağız!

Nesibe Kaş ve Güzel Şahin yoldaşa sözümüz var: Partimizin isimsiz işçileri içerisine özelde kadın yoldaşların emeğini adlandıracak, görünmezliğine son vereceğiz!

Tüm bunları, patriarka karşısında teslim olmadan, bilinç ve örgütlerimizi erkek egemenliği karşısında her daim gelişmeye açık ve taze tutarak, partimizi işçi ve emekçi kadınların öncü müfrezesine çevirene dek hesaplaşmayı her alanda yapmayı sürdürerek gerçekleştireceğiz. Erkek egemenliğinin temsilciliğine soyunmuş azılı katil Süleyman Soylu’nun “Kadınları öne sürüyorlar” cümlesindeki korkusunu ve kabusunu her daim diri tutacak ve hep devrim ve komünizm mücadelesinin önünde yer alacağız! Kimliğimizle, emeğimizle!

Yaşasın 8 Mart! Biji 8 Adare!

Şan olsun 8 Mart’ı yaratan ve yaşatan kadınlara!

Umut olsun dağlarda, şehirlerde, sokakta ve hapishanelerde direnen trans ve natrans kadınlar!

Umut olsun katliam ve tecavüzle ellerinden alınan topraklardan işgalcileri temizleyen Ezidi kadınlar!

Kadınlar durursa hayat durur, kadınlar isterse bu dünya yeniden kurulur!

17984

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Hamas[1] -siyonist İsrail devleti denkleminde gazze'deki soykırım:

Açıklanan rakamlar muhtelif olsa da 7.Ekim.2023 ile 30.Mayıs.2024 tarihleri arasında, ezici çoğunluğu çocuk ve kadın olmak üzere, toplamda 36 bin Filistinli hunharca katledilmiş durumda. Yaralı sayısının 80 bini aştığı ve keza binlerce kişinin akıbetlerinin bilinmediği söylenmekte.

Yirmi saplı ilmik (Nubar Ozanyan)

Zulmün sınırının ve çapının olmadığı, çığlığın ve yüksek sesle ağlamanın yasak olduğu topraklarda yaşıyoruz. Ermeniler, Kürtler, Aleviler geçmişte yaşadıklarının yaslarını tutmaya vakit bulamadan daha kapsamlı acıların içine itiliyorlar. Diktatörler bir yandan halkların bembeyaz barış sayfalarına zulümlerini kara kalemle yazarken diğer yandan yaptıkları kötülüklerin ve işledikleri cinayetlerin unutulması ve bir daha hatırlanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Halkların hafıza ve belleklerini silerek sahte bir tarih yazımıyla kirletiyorlar.

Emperyalizm Üzerine Notlar-3

Emperyalizm, Bağımlılık ve Eşitsiz Gelişme

 

Soru 3:

Türkiye Mali olarak ABD ve AB Emperyalistlerine Bağlıdır

Cevap:

Türkiye'nin mali olarak, mali olarak daha güçlü emperyalist ülkelere ihitiyaç duyduğu hatta bağımlı olduğu bir gerçektir. Ancak bu bağımlılık, bir yarı-sömürge ya da bağımlı ülke bağımlılığı gibi olmayıp, finansal olarak daha büyük olmamasıyla ilgilidir.

Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?

Bundan kısa bir süre önce, Erdoğan iktidarının; “Türkiye Yüzyıl Maarif Modeli” ile teşebbüsüne soyunduğu stratejik hamlenin Türkiye ve K. Kürdistan toplumu açısından nasıl ve ne türden güncel bir tehlike ve tehdit oluşturduğuna dair kısa bir yazı paylaşmıştım.

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Sayfalar