Pazartesi Haziran 17, 2024

Sokaklar babam kokuyordu

Babamı hiç tanımadım, kokusunu da bilmem. Kulaklarımda çınlayan ne bir sesi ne de duvarımızda asılı bir resmi vardı. Olsaydı hep bakardım… Tam beş yaşındaydım. Bunların yokluğuyla bir gün sordum anneme. “Beni kaçırdı, köyden alıp getirdi buralara. Gerçi İzmir çok güzel ama…” dedi. Sustu, gözlerini tavana dikti, sonra da, “Benim için çoktan öldü baban,” dedi. ‘Benim için neden ölmedi?’ diye geçirdim aklımdan, hayıflandım. Biraz da gönül koydum. Babasızlık çok zormuş, insan büyüdükçe bunu daha iyi anlıyor. Örneğin sokaklarda hiç kavga etmedim, kavgadan kaçtım hep. ‘Benim babam senin babanı döver’ de diyemedim hiç. Ama hep söylemek istedim; iyi bir kavgadan sonra… İçimde hâlâ bir ukdedir.

Annem, bir sabah kahvaltıda büyüdüğümü söyledi. Ne çok sevinmiştim. Gerçekten de boyum uzamış, ayakkabı numaram büyümüştü. Babasızlığım gibi…

Artık okullu oluyordum… Annem beni önce bir mağazaya, ardından da kırtasiyeye götürdü. Okul çantası, defter kalem, silgi, kalemtıraş aldık. Çok mutlu oldum. Silgimi iğneyle deldi, arasından ip geçirdi. “Boynuna tak, sakın kaybetme” diye de tembih etti.

Okulların açılacağı günün sabahı annem elimden tutup okula götürdü. Okulun bahçesinde ne çok çocuk vardı; beyaz yakalı, mavi podyalı, boy boy yüzlerce çocuk ve bir o kadar da anne. Korkuyordum, sıkıca tuttum annemin ellerinden, bırakmak istemedim. Etrafıma baktığımda bir ben değilmişim yalnızlıktan korkan. Hatta sarılıp bırakmak istemeyen, salya sümük ağlayanlar da vardı.

Sabahçı olduğuma çok sevindim. Erken kalkmayı seviyordum çünkü.

Birkaç gün annemle gidip geldik okula. Sonra kendim gitmeye başladım. Bir gün yolda bir köpek takıldı peşime. Kaçtım, yüksekçe bir duvarın üzerine çıktım. Köpek dişlerini göstere göstere havlıyordu. Korkudan inemedim. Tam bu sırada bir amca gelip köpeği kovaladı sonra beni kucağına alıp aşağı indirdi. Elimden tuttu. Öyle sıcaktı ki eli. İçimi ısıttı. Bırakmadı, evimize kadar götürdü. “Hadi, git,” dedi. Ayrılırken yanağımdan öptü. Aynı anneminki gibi sıcacıktı öpüşü.

Annem evdeydi, her zamanki gibi gülerek karşıladı beni. Yakamı açtı, podyamı çıkardı, eliyle musluktan su alarak yüzümü yıkadı. Havluyla kurularken öyle tatlı öptü ki, tıpkı beni köpekten koruyan amca gibi sıcacıktı.

Birlikte yemek yedik, ders çalıştık, televizyon izledik. Uykumuz geldiğinde önce beni yatağıma yatırdı. Kulağıma sevgiyle fısıldadı, yine sıcacık yanağımdan öptü.

Gecenin bir yarısı korkarak uyandım. Terden sırılsıklam olmuştum. Sağıma soluma baktım, ortalığı dinledim. Sonra gene daldım. İri cüsseli, tek gözlü bir canavar üstüme çöktü. Bağırmak istedim, olmadı. Anne diye bağırmak istedim, sesim çıkmadı. Baba diye bağırdım sonra. Babam gelip okkalı bir yumruk savurdu, iri cüsseli, tek gözlü canavar arkasına bakmadan kaçtı. Uyku sersemi kurtarıcımı göremeyince iyice yaklaştım. Bir de ne göreyim: Sabah beni köpekten kurtaran amca benim babam değil mi? Çok sevindim. “Baba baba!” diye bağırdım. Annem sesime geldi. Başımı okşayıp sıkıca sarıldı. “Korkma oğlum, ben buradayım.” dedi.

“Çok mutluyum anne,” dedim, “annem ve babam yanımdalar şimdi.”

Daha sıkıca sarıldı. “Keşke yanımızda olaydı baban,” dedi, derin bir ah çekti, kederlendi. Üzerimi örttükten sonra odadan çıkarken kendi kendine hayıflanarak söyleniyordu: “Baban başka bir kadın yüzünden terk etti bizi, sana hamileydim oysa…”

Ertesi gün okul dönüşü ben de başımdan geçenleri anlattım anneme. “Uzun boylu, elleri ve yüzü yanık, bir amcaydı beni köpekten kurtaran…” dedim.

“Ha o mu?” dedi, “O, Rüstem Amca’dır. Onun bütün çocukları bir yangında öldü oğlum. O yüzden bütün çocukları, kendi çocuğu gibi sayar, sever, korur ve onlara yardım eder.”

Sabahı kalkıp okulun yolunu tuttum merakla. Gözlerim Rüstem Amca’yı aradı, göremedim ama Şirinyer Sokakları sanki babam kokuyordu.

100626

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Sokaklar babam kokuyordu

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede

Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)

Ah.... çocuklar... ahh....

Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....

İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....

Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...

Ermeni Devrimcilerin İttifak Deneyiminden Hareketle “YÜRÜ BE KEMAL…”

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce can kaybının ardından 14 Mayıs 2023 tarihinde “Başkanlık” ve “Milletvekilliği Genel Seçimleri”nin “yenilenme”si kararı alındı. Depremler ve ardından yaşanan sellere rağmen ülke seçim sath-ı mahalline girmiş bulunuyor. Seçim, iktidardaki AKP-MHP partilerinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” ve ona eklemlenen partiler ile CHP-İYİ Parti’nin başını çektiği “Millet İttifakı”nın oluşturduğu iki ana siyasi kampın iktidar mücadelesi biçiminde gelişiyor.

ATAERKİL SİSTEME KARŞI MÜCADELE SORUNU, EZEN-EZİLEN CİNS ÇELİŞMESİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUDUR

Sorunların doğru çözümü, öncelikle onların özünün tam olarak ne olduğu veya neye tekabül ettiğinin eksiksiz olarak ortaya konulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani sorun aslında tıpkı şuna benziyor: Doğru ve isabetli tedavi ancak ki doğru teşhis ile mümkün olabilir.

“Kadın sorunu” olarak tanımlanan sorun da böyledir. Sorunun özü bir kez gözden kaçırıldımıydı, sorunun kendisi de çözümü adına ileri sürülenler de isabetli ve doğru olarak ortaya konma şansını yitirir esasen.

Azaduhi (Nubar Ozanyan)

Herkesin anlatılacak bir hikayesi, yazılacak bir yaşamı vardır. Liceli Azaduhi’nin hikayesi, soykırım yaşamış bir Ermeni kadının Lice’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Hollanda’ya uzanan sürgün hikayesidir. Doğduğu yerde yaşayamadığı gibi ölemeyenlerin hikayesidir. Onun hikayesi kolay taşınamaz acıların, tanımlanması zor hüzünlerin hikayesidir. İyilik yapmaktan başka bir şey bilmeyen, ekmeğini paylaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, direngen Liceli bir Ermeni kadının hikayesidir.

Katledilişinin 50. Yılı Vesilesiyle KAYPAKKAYA ve TKP-ML

Faşist T.C. Devleti tarafından, bundan 50 yıl önce bir komünist önder, aylarca süren işkenceli sorgular ardından hunharca katledildi. Buradan bir kez daha bu cinayeti kınıyor ve Türkiye-

K. Kürdistan devrimci hareketinin ender yetiştirdiği bu komünist önderi saygıyla anıyor ve ideallerine bağlı kalacağımızın sözünü yineliyorum.

Onun katli, “işkence sonucu ölüme sebebiyet verme” şeklinde olmayıp; bizzat devletin ilgili ve yetkili kurum ve kişilerince, “devletin ulvi çıkarları adına” karar altına alınan bilinçli ve iradi bir cinayettir.

Partizan’ımızı Özlüyor, Mücadelesini Örnek Alıyoruz | Hüseyin Şenol

Partizan’ımızın hayatını kaybetmesinin üzerinden tam iki yıl geçti… Dursun Çaktı’nın bize bıraktığı miras gibi; demokratik kitle örgütlenmesi anlayışının tüm alanlarda yerleşmesi olmazsa olmazımız olmalıdır…

İki yıl önce 25 Şubat’ta, daha 65 yaşında kaybettiğimiz Dursun Çaktı’yı, Partizan’ımızı özlemle anmaya devam ediyoruz ve sürekli anacağız.

Ölümün susturduğu yaşamlar (Nubar Ozanyan)

Yoksulluk, zulüm yetmiyormuş gibi depremin ve kışın beyaz zulmü de halkımızı ölüm karşısında çaresiz ve yalnız bıraktı. Devlet, yüz binlerce insanı canlı canlı toprağa gömdü. Kapitalizmin sermayesi yine halkın canı ve kanıyla yıkandı.

Depreme dayanıksız konutlar halkın mezar taşı oldu. Yoksulluk, kış, çaresizlik, ölüm ezilenleri üşütmeye devam ediyor. Kapitalist sistem, kendisiyle birlikte insanlığı hızla belirsiz bir yıkım ve sona doğru götürüyor. Her şeyi metalaştıran kapitalizm, yaşam gibi ölümü de metalaştırarak insanlığı çaresizliğe ve yıkıma doğru sürüklüyor.

Sayfalar