Pazar Haziran 16, 2024

Sınırlı bir yaşamı sınırsız bir davaya adayanlara bin selam!

 

“ YÜKSEKLER ASLA FETHEDİLEMEZ ETEKLERİNDE MEZARLAR YOK İSE”  

Sınıflar arası mücadele yerküremizin bütününde  kesintisiz bir biçimde devam ediyor. Yerküremizin hemen her parçası emperyalistler ve bilcümle uşaklarının daha fazla sömürü daha fazla yağma ve daha fazla talan hırsları için gerçekleştirdikleri  her türden insanlık dışı uygulamalarla her geçen gün proleterya ve ezilen emekçi halklar açısından daha fazla yaşanmaz hale getirilmektedir. Proletarya ve ezilen emekçiler ise yerkürenin bir çok parçasında çeşitli yöntem ve araçlarla direnmekte karşı koymaktadırlar. Bir tarafta sömürü ve yağmaya dayanan iktidarlarını korumak ve devam ettirmek  için her yolu mübah sayanlar ,diğer tarafta insana yakışır bir yaşam için çaba gösterenler. Bir yanda açlık, yoksulluk, haksız savaşlar ve bu haksız savaşların mağdurları işçiler, emekçiler,  yoksullar kadınlar, çocuklar, diğer tarafta insanların kanları ve canları üzerinden sefahat sürenler.

 Bu amansız ve acımasız bir kavgadır. Ya bu zulüm ve sömürü düzeni devam edecek, ya da kan ve can bedeli bir karşı koyuşla, bu sistemden mağdur olanların birlikteliği sağlanıp onlara öncülük edecek güçlerin ödeyecekleri bedellerle, karanlığın efendileri altedilecektir.

Bedel ödemek ve bedel ödetmek, bu uzun soluklu ve amansız kavganın olmazsa olmazıdır.Sınıflar mücadelesinin  tarihi bu kaçınılmaz gerçeğin tanığıdır. Mao Zedung yoldaşın dediği gibi “mücadele olan her yerde fedakarlık vardır ve ölüm olağandır. Halkın çıkarlarını ve büyük çoğunluğun acılarını yüreğimizde duyduğumuz için halk için öldüğümüz zaman  bu değerli bir ölümdür.”

Bu gerçekliği kavramayanlar ve bu gerçeklikle kendisini, işçi ve emekçileri silahlandırmayanların, bu can bedeli kavganın bırakalım öncüsü olmayı, uzun dönemli olarak içerisinde yer almaları dahi olanaksızdır. Sınıflar mücadelesi tarihi yine bu gerçekliğe de sayısız kez tanıklık etmiştir.Eğer emperyalizmden ve çeşitli türden gerici işçi ve emekçi düşmanı devlet ve iktidarlarından   bahsediyorsak,bu iktidar sahiplerinin iktidarlarını öyle kolayca bırakmayacaklarını bilmeliyiz.  Aksini düşünmek eğer saflık değilse de, açık olarak ezilenleri aldatmaktır. Onları boş hayallerle oyalamak ve bu sistemin devamına hizmet etmektir.

Bizler, onlardan olmadık , olamayız da. Tıpkı enternasyonel proletaryanın büyük öğretmenleri ve sayısız halk demokrasisi sosyalizm ve yüce komunizm davasının yaşam bulması için, yaşamlarını tereddütsüz bir biçimde ortaya koyan önderlerimizin ve öncüllerimizin kanlarıyla kızıllaştırdıkları kızıl bayrağı, kanlarımızla dalgalandırmanın şerefi ve onuruyla hareket edeceğiz.

Bizlerin ölümü kutsama, ölümler üzerinden siyaset yapma gibi bir anlayışı yoktur ve olamaz da. Yalnızca sınıflar mücadelesi tarihinin kahredici yasalarını doğru okuyor ve ona göre kendimizi ve ezilenleri şekillendirmeye çalışıyoruz.Partimizin tarihi bunun kanıtıdır.

Partimiz TKP / ML kurulduğu andan günümüze kadar, en değerli kadro ve militanlarını tereddütsüzce bu kavgada şehit vermekten kaçınmadı.Ülkemizdeki sınıflar mücadelesinin  zorunluluğundan dolayı , bir savaş partisi olarak kendisini vareden TKP/ ML, bu güne kadar, başta kurucu önderimiz İbrahim Kaypakkaya olmak üzere dört Genel Sekreterini, yüzlerce değerli kadro ve militanını tereddütsüzce bu onurlu kavgaya adadı.

Şehitlerimiz  büyük  bir  devrimci  cüret  ve  sarsılmaz  bir  inançla  yaşamlarını devrime  armağan  ettiler.  Onlar, özgür  geleceği yaratma  kavgasında  sınıf düşmanlarımızdan  hesap  sorma  bilincimizi  güçlendirdiler. Ve  onlar, devrimci savaşımı  geliştirme  mücadelesinde  ölümsüzleşerek,  komünizmin  yüce bayrağını  devrettiler  bizlere.  Onlar ;  bizi  var eden, geliştirip bugünlere taşıyan, devrimimizin teorisi ve siyasi hattımızın bütünleşen diyalektiğidir. 

Ne demişti Türkiye proletaryası ve ezilen emekçilerin  ve partimiz TKP / ML’ nin komünist önderi İbrahim Kaypakkaya ;

«Devrim için her zaman ölecekler bulunur. Gider gider nice koçyiğitler gider, Senin de içinde bir oğlun varsa çok değildir. Ey mavi gök! Ey yağız yer bilesin ki; Yüreğimiz kabına sığmamakta, örsle çekiç arasında yoğrulduk, hıncımız derya gibi kabarmakta. »

 

Proletarya partisi 1978 yılında yapmış olduğu 1. Konferansı'nda aldığı kararda, şehitleri tek tek anmanın mümkün olmayacağını öngörerek, Ocak ayının son haftasını "Parti ve Devrim Şehitleri Haftası" olarak ilan etmiş ve şehitleri anmayı bir kampanya temelinde ele almıştır. 

Ocak ayı kavga ve direnişin , hüznün ve öfkenin , kavgada sebat ve kararlılığın, yürünen yolun ne büyük bedellerle ilerlediğinin , demokratik halk devrimi ve sosyalizm yolunda durdurulamaz gidişatın, bir kez daha tarihin ileriye doğru akmak zorunda olan kahredici  yasalarıyla buluştuğu bir aydır.

Ocak ayı da daha çok devrim ve komünizm uğruna hayatını proleter devrimlerin gelişimine adamış, birçok değerli komünist ve devrimcinin ölüm tarihini ifade etmesi açısından, diğer aylardan farklı kılınmış ve son haftası Parti ve Devrim Şehitlerini Anma Haftası olarak ilan edilmiştir. Proletarya biliminin usta teorisyeni ve eşsiz önderi, Ekim devriminin mimarı Lenin yoldaşı Ocak ayında kaybettik. Alman proletaryasının Kararlı önderlerinden Rosa Luxemburg ve Karl Liebnecht'i Ocak ayında kaybettik. TKP'nin önderi ve kadroları olan Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı Faşist Kemalist diktatörlük tarafından Ocak ayında katledildi. Yine, Ocak'ta kaybettik Meral Yakar'ı, Ali Haydar Yıldız'ı. 

Bizler açısından yalnızca proletarya partisinin değil, tüm devrim ve sosyalizm şehitlerinin önemi büyüktür ve tüm devrim şehitlerinin yarattıkları değerleri değerlerimiz olarak sahipleniyoruz. Bu yüzden de Denizler’den Mahir’lere ,  Dursun Karataş’ dan Sabolara  , Hatice Yürekli’den Habib Gür’e ,  Osman Yaşar Yoldaşcan’ dan  Mehmet Fatih Öktülmüş’e ,Hasan Ocak ‘tan Süleyman Yeter ‘e ,  Mazlum Doğan’ dan Mahzun Korkmaz’ a  , Erdal Eren’den Bedri Yağan’ a  , Taksim Gezi ayaklanmasında şehit düşenlere ve adlarını sayamadığımız sayısız devrim ve sosyalizm şehidini şehitlerimiz olarak sahipleniyoruz.

Parti ve devrim şehitlerini anmak, sınıf savaşımın da özel bir öneme sahiptir. Zira şehitlerimiz kavganın en önünde   yürüyenler , kavga yolunun açılmasında canlarını ortaya koyanlar, yaşamlarını ortaya koydukları son anlarda dahi, geride kalanlara dersler verenlerdir. Düşman saldırıları ,onların canlarıyla ördükleri aşılmaz duvarlarla engellenir, ileriye atılan adımlar en başta onların ödedikleri bedeller üzerinden gerçekleşir.

 Bu hafta; soylu bir amaçla yani insanlığı komünizm çağına taşıma nihai hedefi ile giriştikleri kavgada şehit düşen enternasyonal proleteryanın  önderleri ve savaşçıları, partimiz TKP / ML’ nin komünist önder kadro ve üyelerinin ordumuz TİKKO ve gençlik örgütümüz TMLGB’ nin kahraman savaşçı ve militanlarının kavgasından öğreneceğimiz bir süreç olarak işletilmelidir.

Yalnızca kolay dönemlerin değil aynı zamanda zor dönemlerin devrimcisi olalım.Mao yoldaşın dediği gibi “ Devrim ziyafet vermeye yazı yazmaya resim

yapmaya ya da nakış işlemeye benzemez. Devrim, o kadar zarif o kadar rahat ve nazik, o kadar ılımlı, müşfik, kibar, alicenap olamaz. Devrim bir ayaklanmadır. Bir sınıfın bir başka sınıfı devirdiği bir şiddet hareketidir.Dolayısıyla şehitlerimizden bu konuda da öğrenmeliyiz.Çünkü onlar, karşı devrimin en şiddetli saldırılarının olduğu dönemlerde dik durmayı bilmişlerdir. Çünkü onlar karamsarlık ve yılgınlık tezlerinin,  yeni yeni  dünyalar keşfetmenin revaçta olduğu dönemlerde önderimiz İbrahim Kaypakkaya’dan devraldığımız sağlam MLM teorik ve ideolojik zemine bağlı kaldılar. Ondandır ki; 41 yıllık sürece ve içerden ve de dışardan tüm yıkma ve yok etme ,  yolundan saptırma çabalarına rağmen MLM zeminde kalmayı başarmıştır.

Parti ve devrim şehitleri ile ilgili etkinliklerimizi ulusal ve uluslararası alanda içerisinden geçtiğimiz süreçlerle ilişkilendirmek,  proletarya partisinin önüne koyduğu taktik ve stratejik yönelimlerle bütünleştirmek elzemdir. Her etkinliğimiz politik ve pratik olarak partimizin bir adım daha ileriye taşınmasına hizmet etmelidir.

Ülkemiz toprakları her gün işçi ve emekçilerin gençlerin kanlarıyla sulanmaktadır. Taksim Gezi Parkı Ayaklanmasıyla başlayan ve TKP \ ML MK imzalı “Mutlaktır Ülkemizde Devrim , Bir İşaret Fişeğidir Taksim” başliğıyla formüle edilen süreç, ülkemizde sınıf mücadelesinin devrim cephesi lehine ilerleyebileceğinin bariz işaretlerini bizlere sunmuştur. Halkımızın çeşitli katmanları, faşist diktatörlüğün kolluk güçlerinin vahşice saldırılarına ve binlerce yaralı ve şehitlere rağmen, büyük bir öfke ve kararlılıkla sokakları zaptetmişlerdir. Demek ki devrimci mücadeleye yönelik  tüm kara çalmalara ve  umutsuzluk yaygaralarına rağmen can bedeli bir kavganın koşulları vardır. Bu süreç göstemiştir ki, ödenen hiçbir bedel ve şehitlerimizin dökülen kanları boşa gitmemiştir. İşçi ve emekçi halklara öncülük iddiasıyla yola koyulanlar, kararlılıkla yollarına devam ettikleri sürece, bunun somut bir karşılığı olacaktır. 

Yeter ki bağımsızlık halk demokrasisi ve sosyalizm yolunda kanlarıyla harcadıkları emeklerle yükselttikleri kızıl bayrağın daha da yükseklerde dalgalanması için tüm enerjimizi partimiz TKP / ML’ nin taktik ve stratejik yönelimleri doğrultusunda seferber olalım.

Yeter ki şehitlerimizin bizlere bıraktıkları görevleri görevlerimize ekleyerek daha fazla sorumluluk alıp daha enerjik daha özverili daha fedakar olalım.

Yeter ki son anlarında dahi “ Partiyi Güçlendirin “  diyen yoldaşlarımızın parti bilincini ve partiye bağlılıklarını kuşanalım.

ŞAN OLSUN DEVRİM SOSYALİZM VE YÜCE KOMUNİZM  ŞEHİTLERİNE !

ŞAN OLSUN HALK SAVAŞI YOLUNDA SİLAH ELDE TOPRAĞA DÜŞENLERE !

PARTİ VE DEVRİM ŞEHİTLERİ ÖLÜMSÜZDÜR !

YAŞASIN PARTİMİZ TKP/ ML ÖNDERLİĞİNDEKİ TİKKO  TMLGB !

90990

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Proletarya Partisi

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Sayfalar