Pazar Haziran 16, 2024

Özgür Gelecek, Halkın Günlüğünleşebilir mi ?/

Acaba objektif olmayı becerebilen kaç insan Türkiye solunun kadrolaşma ihtiyacını aktif toplumsal davranışlar içerisinde karşılamadığını söyleyebilir ? 

Evet kaç insan ?

Kim bilir ?

Neyse yazımın konusu da  bu değil.

Hemi yazımın konusu bir zamanlar kitleleşme tabanı olanlarca şimdi  dışlananlar olsaydı ben eylerdim ?

Düşününsenize bir kez ne makalenin giriş, geliş, sonuç arasındaki ilişkisi kalırdı. 

Ne de :

Türkiye' de ağır suçlar kapsamına girmeyen fabrikaları işgal edin söylemleri kitlelerin nezbinde  karşılık bulmadığı ortadayken yazılarımda talillerce ayak oyunlarına mazur kalan esaslar için geriye tek  kalanın talillerin kapitalizmle bağlarını azaltacak  kapitalist üretim araçlarına kullanılmaz hale getirmeleri gerektiğini söyleyebilirdim değil mi  ?

Söylemezdim.

Yazı bomboş bir kağıda dönerdi.

İyi ki yazımın konusu bu değil.

Yazımın konusuna da gelince:

Özgür Gelecek, Halkın  Günlüğünleşebilir mi ?

Evet yazımın konusu bu.

Sözü de fazla uzatmadan koca bir hareketi tepe taklak ettirenin fındık kadar küçük taşında olabileceğine inanmayanlara kapılmadan da hemen konuya girersem:

Bence Özgür Gelecekte  Halkın Günlüğü gibi değişim tehlikesiyle çoktandır karşı karşıya.

Bunu  ispatlamaya gelince de:

İlk önce her şeyden vaz geçip  Halkın Günlüğünde program değişikliğine yol açanın ne olduğunun tespitini yapmalıyız ?

Elbette ki bu sorunun da tek bir cevabı var:

O da sahip olunan kadrolardır.

Bunun böyle olmadığını ida etmek Sovyetlerdeki ve Çindeki dönüşümlerin mimarı olarak sınıfları görmek değilde devrimdeki dönüşlerin mimarlığını şahsiyetlere indirmekten başka bir işe yaramaz.

Bu da bizi yanlış yola iter.

Tüm dönüşlerin altında yatan tek gerçek sınıfsal çelişkilerdir.

Ve sadece bunu böyle söylemenin yetmeyeceğini de biliyorum.

Her şeyden önce böyle bir değişimi sağlayan kadroların dergi içerisinde yer almasını sağlayanın ne olduğunu da görmemiz ve cevaplamamız lazım.

Acaba bu kadrolar dergi içerisine  doğal halleriyle mi girdiler yoksa derginin işleyişi süreci içerisinde mi değişime uğrayarak ortaya çıktılar ?

Bu soruyu cevaplamakta çok önemli.

Çünkü tarihe baktığımızda Sovyetleri geriye götürenin ta..  Rusya döneminde partiye giren burjuvaların, derebeylerin.... olmadığını tam tersine devrime gönülden bağlı insanların yaşanılan süreç içerisinde devrimin ihtiyaç duyduğu değişimlere karşı durmaları ve Stalin' in ölümüyle de bu karşı duruşların Kruşev' in sülyetinde vücut bulduğunu görürüz.  

Ve bunu destekleyen en güzel sözünde Lenin' in bir Adım Geri İki Adım İleri' deki değişime ihtiyaç duyan derginin gazeteleşmemesi sonucu dergide yaşananlara değindiği sözlerinde buluruz.

Lenin derginin gazeteleşememesini dergide ortaya çıkan bürokrasizme, lider sultasına... bağlayarak değil de tam tersine dergide ortaya çıkan bürokrasizmi, lider sultasını... derginin gazeteleşememesine  bağlayarak açıklar.

İşte  bu açıklayış da bizlere bir dergiye ( partiye, sosyalizme.. ) doğal olarak giriş yapan sınıflar haricinde nasıl olur da bir dergide....  farklı farklı sınıflarında ortaya çıktığı ve de ne gibi değişikliklere de yol açabileceklerinin bilgisini verir.

Şimdi bu bilgilerle de yola çıkarak Halkın Günlüğündeki kadroların doğal halleriyle mi dergiye geldiklerine yoksa da derginin işleyişiyle mi ortaya çıktıklarına bakarsak bu konuda diyebileceğimiz tek şeyinde Halkın Günlüğünde bu kadroların ( Özgür Gelecekteki gibi ) derginin işleyişi sonucu ortaya çıkmadıklarıdır.

Halkın Günlüğünde kendini iyice açığa veren sınıf  ( Özgür Geleceğinde daha sonraki yıllarda iştirakiyle ) Türkiye solundaki her hangi bir dergide olduğu gibi dergiye doğal halleriyle katılan kadrolardır. 

Bunun en büyük ispatı da Türkiye solu kadroları birbirlerini eleştirirken birbirlerinin sınıfsal niteliğine de bakmadan eleştirmeleri değil midir ?

Halbuki sıradan bir vatandaşı eleştirmiyorlardı ki.

Helede ki sıradan bir vatandaşa eleştirirken dahil bu kadar toleranslı değillerken.

Esasım köylü ve yahut işçidir diyen bir dergiyi eleştiriyorlardı.

Ve  insan esasım köylü -ve yahut da işçi diyen bir dergiyi eleştirirken de biraz dikkat etmez mi  eleştirdikleri dergide esasın yoğunlaşıp yoğunlaşmadığına.

Hı.. biz kadrolaşmaya, kitleselleşmeninden hangi sınıfın öncülüğünde gerçekleştiğine bakmıyoruz diyorsanız

O zaman ne siz :

Marks' ın  İbrahim Kaypakkaya' nın parti içerisinde proletaryanın -köylünün yoğunlukta olması gerektiği sözlerinden de bir şeyler anlamamışsınızdır demektir

Ne de  siz :

Esas olmayan toplumsal davranışlar içerisinde  kadrolaşmak için   kulaç atarken sahip olunan mülkiyetin öldükten sonra yeniden devlete kaldığı ve de sahip olunan mülkiyetin devamı içinde vakıfların kullanıldığı bir ekonomide sınıflar savaşımın nasıl olduğunu kavrayamamışsınız demektir.

Bu nokta da  Özgür Geleceğin de tarihe - ekonomiye... bakışına  -  kadrolarının da ...  sınıfsal niteliğine bakarsak ve de yazımın başında dediğim gibi de objektif olmayı becerebilerek Türkiye solu gibi Özgür Geleceğinde  kadro ihtiyacını   aktif toplumsal davranışlar içerisinde karşıladığına inkar etmeyecek olursak:

Acaba hangi  okuyucu yaşanılan sosyo ekonomik yapının etkisiyle ortaya çıkan toplumsal davranışlarda  köylünün  ( ve de kapitalizmle bağları en az olan sınıfların)   davranışının belirsizleşmediğini  ( işçinin de içerisinde bulunduğu )  toplumun diğer kesimlerinin de davranışının daha belirleyici hale gelmediğini bilmiyor olmalıdır ki Özgür Geleceğinde Halkın Günlüğünleşmeyeceğini  söyleyebilir değil mi ?

Söyleyemeyeceklerdir.

Söyleyemedikleri gibi de ( kapitalizmin evrelerinin perçinlemesiyle de köylünün  davranışını belirsizleştirdiğini bilen ) her okuyucuya kalan tek   şeyde:

Kadrolaşma ihtiyacını aktif toplumsal davranışlar içerisinde karşılayanların eninde sonunda  yine aktif toplumsal davranışlar içerisinde her hangi birine savrulacaklarını  bildikleri olacaktır. 

98088

Ergün Aslan

Ergün Aslan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Ergün Aslan

Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?

Bundan kısa bir süre önce, Erdoğan iktidarının; “Türkiye Yüzyıl Maarif Modeli” ile teşebbüsüne soyunduğu stratejik hamlenin Türkiye ve K. Kürdistan toplumu açısından nasıl ve ne türden güncel bir tehlike ve tehdit oluşturduğuna dair kısa bir yazı paylaşmıştım.

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Sayfalar