Pazar Haziran 16, 2024

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

Bilimsel ve teknolojik gelişmenin düzeyi emeğin özgürleşmesine imkan verecek bir ekonomik ve sosyal altyapı oluşturmuşken dahi,global sistem, üreten emeğin yerine pazarlamacı,reklamcı,bankacı, sertifikasyoncu, komisyoncu ve benzerlerinden oluşan yeni bir bürokrasi yaratarak bir malı üretmek ve nihai tüketicisine ulaştırmak için gerekli  emekten çok daha fazlasını o malın finansmanı,pazarlanması,reklamının yapılması,kitlelerde marka bağımlılığı yaratılması süreçlerinde kullanmaktadır.Sürekli şişirilen marka tutkusunun tetiklediği bu üretim/tüketim düzeninde üretim dışı giderler üzerinden şişirilen maliyetler ve astronomik karlarla adeta bir soygun gerçekleştirilmektedir.Somut örnek vermek gerekirse çocuk emeği kullanılarak Kamboçya’da ya da çok kötü çalışma şartlarında Bangladeş’te,Çin’de,Lesotho’da üreticinin karı dahil 3 dolara üretilip toptan satılan markalı bir jean pantolon dünyanın her tarafında  100 dolar ve üzeri fiyatlara müşteri bulabilmektedir.En temel ihtiyaçlarımızdan gıdalarımızda ise durum daha vahim.Örneğin meyve suyu içtiğimizi zannediyoruz,ama aslında içtiğimiz bir meyvenin suyu değil.İçine meyve tadı veren tatlandırıcı kimyasallar katılmış bir sıvıyla kandırılıyoruz.

 

Biz Kürdistanlıların durumu da içine tatlandırıcı katılan sıvıyla kandırılmaya benziyor.Bizim tatlandırıcı kimyasalımız da Türkiyelileşme ve bu alanda bilimdışı argümanlarla desteklenen post-modern cehalet had safhada.Oysa Kürdistan meselesi dediğimiz şey tam da Türkiyelileşmeme,Iraklılaşmama,İranlılaşmama, Suriyelileşmeme ve inadına Kürdistanlı kalma meselesidir. Çünkü birşey neyse odur ve ve neyse o haliyle güzeldir.Hal böyle iken Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de konumlanmış Kürdistan legal siyasi hareketinin Türkiyelileşme aşkı nedir? Asimilasyon ve entegrasyona ket vurup Kürdistanlılaşmayı örgütlemesi gereken legal hareket neden ana odağını Türkiye’nin demokratikleşmesi üzerine kuruyor,anlamak mümkün değil.Arabayı atın önüne koymanın anlamı yok.Türkiye Kürdlerle ve Kürdlerin Türki sola vekaleten sürdürdüğü demokrasi mücadelesiyle değil,Kürdistansızlaştığı zaman demokratikleşebilir.Türkiye ancak Kürdistan ve Kıbrıs’ta askeri işgali sona erdiğinde demokratik bir ülke haline gelebilir,daha önce değil.Sınırdaşı ülkeleri askeri işgal altında bulunduran bir devletin demokratikleşmesinden bahsetmek ve Kürdistanlı kitlelerde sahte bir demokratikleşme beklentisi yaratmak rasyonel değildir.Asimilasyona karşı sadece dil merkezli bir mücadele verirken entegrasyona bu denli meraklı olmanın uzun vadeli toplumsal ve siyasi sonuçları ve ödeteceği bedel  iyi hesaplanmalıdır.Kürdistan’ın kurtuluşu; Kürdistanlıların kendi ülkelerinde iktidarlaşmaları ve kendileri olarak yukarıda eleştirdiğimiz dünya sistemine eklenmeleridir.Günün görevi  ucu uzun vadede siyasi ve kültürel entegrasyona dayanacak Kürd kimlik savaşı değil,Kürdistan’ın özgürleşme ve kurtuluş savaşıdır.Hep söyleyegeldiğimiz üzere aslolan Kürdçe'nin değil, Kürdistan'ın özgürleşmesidir, zira Kürdistan'ın Kürdçe'yi yaşatma ve koruma imkanı vardır ancak Kürdçe'nin Kürdistan'ı kurtarma şansı yoktur.Kürdçe'nin asıl kurtuluşu Kürdistan pazarının dili haline gelmesindedir. Bu pazarın oluşma koşulları da devletleşmedir. Pazar dili haline gelmeyen hiçbir dilin ve o dilin ait olduğu kültürün uzun vadede yaşama şansı yoktur.

 

Ulusun kendi kaderini tayin hakkının icra organı olan Ulusal Kongre konusunda da kafalarımız karışık.Çıtayı yüksek tutup Kürdistan Ulusal Kongresi’ni örgütleyenlerin ulusal kongrenin bir icra organı olduğunu unutmamaları gerekir.Tüm Kürdistanlı yurtseverleri tereddüte sevkeden Kürdistan Ulusal Kongresi’nin ikinci kezdir ertelenmesi insana keşke ulusal kongre toplanmadan önce bir veya birden fazla ulusal konferans gerçekleştirilebilseydi dedirtiyor.Bütün ulusal kongrelerin olduğu gibi Kürdistan Ulusal Kongresi’nin fonksiyonu da Ulusun Kendi Kaderini Tayin Hakkını gündemleştirmek ve bunu dünya sistemine dayatmaktır.Bu politikanın Kürdistan’ın kuzey parçasına izdüşümü Türkiyelileşme değildir.Kürdistan Ulusal Kongresi’nin toplanma düzeyiyle Kuzey Kürdistan legal siyasi hareketi olarak BDP’nin Türkiyelileşme pratikleri açıklanmaya muhtaç bir çelişki barındırmaktadır.BDP’nin fonksiyonu Türki solları ikame,vekaleten Türki solculuk ya da kadın ve LGBT haklarını gündemleştirmek değil, Kürdistan’da iktidarlaşma;Türk metropollarında ulusal temelde daha atak bir örgütlenme  ve mevzilenme perspektifidir.Bu perspektif legal hareketin baraj sıkıntısını aşmasını sağlamanın ötesinde TC’nin iktidar partisinin Kürdistan’da legal hareketin oylarını aşan sayıda taraftar bulmasına neden olan entegrasyon süreçlerini darbeleyecek potansiyele sahiptir.Self determinasyon şiarıyla toplanması gereken Kürdistan Ulusal Kongresinin Kuzey Kürdistan’daki politika karşılığı: alternatif siyaset kanalları açarak ulusal,sınıfsal,etnik v.b. ittifaklar temelinde Kürdistan’da iktidarlaşma ve Kürdistan’ı özgürleştirme perspektifidir.

 

 

ZULKUF AZEW,11.09.2013

 

 
102666

2023 Seçimlerinde okun sivri ucunu neden hakim sınıf kliklerinden en gerici en faşist olanına yöneltmek zorundayız ?

Başta Emek ve Demokrasi Bloğu olmak üzere halk güçlerinin önemlice bir kesimi 2023 seçimlerinde Tayip Erdoğan ve AKP ve MHP dinci faşist iktidar blokunun önünün kesilmesini; günün isabetli siyasi taktiği olarak belirlemişken, ancak ne var ki bir kesim sol-sosyalist ve komünist güçler ise, bunun aksine; “bir faşisti indirip yerine bir başka faşistin gelmesi için oy kullanamayız” diyerek, cumhur başkanı seçiminde ‘boykot’ taktiğini, günün isabetli taktiği olarak ileri sürmekte.

Birazda Muziplik

1) Kadrolar sürekli birliktelik (mutluluğu dışarda arama) yarışına sürüklenir.

2) Yarışı beceremeyenler, geri kalanlar veyahutta ret edenler diskalifiye olur.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Sizde bizi kandırmıyorsunuz değil mi...

Ah... devrimci demokrasiciğim... ah....

İnsanların ilişkilerini kınarken, kınadığı insanlarla bozulan arasını düzeltmeye gelenlere kınadığı ilişkilerle yakalanmak....

Ve yahutta....

Katledilişinin 50. Yıldönümünde İbrahim Kaypakkaya HESAPLAŞMA, KOPUŞ VE YENİ BİR YOL

Kafasında üstü yırtık ve yamalı kahve renkli bir kasket, sırtında yerli bir askeri parka, altında ceket, kazak… üst üste giyilmiş üç tane pantolon, ayağında bir çift beyaz yünden yapılmış ve köylerde elle örülen çorap ve onun üzerinde naylon çorap, bir çift 45 numara Çelik marka lastik ayakkabı”yla tutsak edildi.1 

Kavganın ve Mücadelenin Ozanı; Yetiş Yalnız…

İbrahim Kaypakkaya, ilgilenenler tarafından bugüne kadar birçok özelliği ile tanındı, bilindi. En yaygın bilinirliği‚ “ser verip sır vermemesidir” sanırız. Doğrudur, Kaypakkaya işkencede direndi. Onun düşmana karşı direnişi inadından veya acıya dayanıklı olmasından kaynaklanmıyordu elbette… Bunu nereden mi biliyoruz? Dönemin en azgın faşist uygulamaların yapıldığı Amed Zindanı’nda yapmış olduğu siyasi savunmadan. Kemalist faşist diktatörlüğe karşı, onun elinde tutsakken dahi örgütsel ilişkilerini deşifre etmeden, uğruna mücadele ettiği komünizm düşüncesini savunmasından biliyoruz.

“Ermenilerin hepsi ASALA olsun” (Nubar Ozanyan)

Yaklaşık 45 gündür Artsakh, vicdansız ve eşitsiz bir kuşatma altında. Artsakh halkı buz kesen soğukta direniyor. Dünya sağır ve suskun.

30. Ölümsüzlük Yılında MANUEL DEMİR/ՄԱՆՈՒԵԼ ՏԷՄԻՐ Yaşıyor! Partizanlar yaşıyor! (1)

Manuel Demir’i 30. ölümsüzlük yılında saygıyla anıyoruz. Bu vesileyle Ermeni Fedailer adıyla başlattıkları ve hayatlarını Ermeni halkının davasına adadıkları, bugün ise Partizan hareketine dönüşerek devam eden mücadelede sayısız Ermeni devrimciler Hrantlar, Hayrabetler, Armenaklar, Yalımyanlar, Ozanyanlar ve Manueller’i de anıyor ve aradan yüz yıl geçmiş olsa da bu mücadelenin devam edeceğini belirtiyoruz.

TKP-ML OPK Üyesi Ünal Orhan: Yeni Yılda Umudu ve Özgürlüğü Güçlendirmeliyiz, Güçlendireceğiz!”

Türkiye Komünist Partisi-Marksist Leninist Ortadoğu Parti Komitesi (TKP-ML OPK) üyesi Ünal Oral ile yapılan röportajı sizlerle paylaşıyoruz.

Hangi Sınıfın Cumhuriyeti Yaşasın?

Feodal aristorkrasiye karşı burjuvazinin iktidara gelmesi ve feodalizmi yıkması tarihsel olarak ilericiydi. O dönemde “ kahrolsun feodalite, yaşasın cumhuriyet” sloganı ileri bir hedefi gösteriyordu. Bu tarihsel dönüşüm Fransız burjuvazisinin 1789 burjuva devrimiyle başarıldı. Bu, toplumlar tarihinin geri döndürülemez diyalektik gelişimiydi. Feodal aristokrasi, ne kadar çaba harcarsa harcasın, gelişen üretici güçlerin önünde daha fazla direnemezdi ve kendinden önceki toplumların başına gelen kendisinin de başına gelmişti: Toplumlar tarihinin çöplüğündeki yerini aldı.

Zorunlu Açıklama!

Kısa bir süre önce; "Bir İşkencehane Olarak Sansaryan Han ve Süleyman Cihan." başlıklı bir yazı yazmıştım. Yazının giriş bölümünden de anlaşılacağı gibi bu yazı, Anayasa Mahkemesi'nin Sansaryan Han’a ilişkin kararı vesile yapılarak yazılmıştı.

Sosyal medyayı ve malum platformları aktif olarak takip etmediğimden; yazıya ilişkin kimlerin ne türden değerlendirmeler de bulunduğunu bilmiyorum. Bu çok ta önemli değil; elbette her okurun kendine göre değerlendirme, beğeni ve yergileri de olacaktır.

Ali Haydar Dersim’e (Nubar Ozanyan)

Değerli bir komutanı daha kaybettik. Dersim halkının bağrından çıkıp, dağlara sevdalanan, özgürlüğü zirvelerde arayan bir komutanı yitirdik. Büyük bir yürek acısı daha yaşadık.

„Holodomor „ Yalanı Üzerine

Başta Avrupa emperyalist burjuvazisi olmak üzere, bütün gerici devletler, emperyalist Rusya'nın Ukrayna'ya saldırı ve işgalini bahane ederek, tüm SSCB kazanınlarını, anıtlarını yok etmenin yanında, yeni yeni kararlarla, Stalin önderliğindeki SSCB'ni ve sosyalizmi karalamak için her türlü yalana baş vurmaya hız verdiler. Burjuvazinin, sosyalizm ve onu anımsatan herşeye düşmanlığı, kapitalizm ayakta kaldığı sğrece devam edecektir. Bu nedenle, burjuvazinin bütün yalanlarını açığa çıkarmakta devrimci mücadelenin en önemli ayaklarından biridir.

Sayfalar