Pazartesi Haziran 17, 2024

Hrant belleğimizde yasıyor...Nazaret Vartanyan

 

Hrant Dink 19 ocak 2007 tarihinde katledildi. Yaşamını mensup olduğu Ermenilerin tarihsel akıbetini kamuoyuna açmaya adamıştı Hrant… Ama Hrant’a tahammül edilemedi… Bundan dolayı Hrant katledildi..

Tabu olan Ermeni sorununun giderek toplum nezdinde bir Ermeni tarafından gündeme getirilmesini devlet yadırgıyordu… On yıllarca kamuoyundan gizemli tutulan tarihsel bir sorunun gündeme getirilmesi bağnaz devlet mayasına  ters geliyordu… Yaklaşık yüz yıl önce aynı topraklarda yaşayan bir toplumun yok edilişini gizleyen devleti sorunun ayyuka çıkması rahatsız ediyordu. Öyleki soykırım gerçekliğinin açığa çıkması mevcut devlet doktriniyle tezatlık teşkil ediyordu. Dolayısıyla devlete göre mübah olan bir tehcirin yaklaşık bir asır sonra soykırım olarak lanse edilmesi ırkçı ve dini bakımdan bağnaz olan mantalitesine ters düşüyordu…

Hrant Dink böylesi bir ortamda katledildi.  Gerçek katilleri henüz “bulunamadı”.    Her ne kadar birileri “yakalandı ve cezaevine konuldu” ise de; bunlar katliamın piyonlarıdır… Hrant’ı katleden paravanlardır…

Hrant’ın katliamı bunlar üzerinden kapatılmak istendi… Katliamı örgütleyen güç   ileri sürülen kobaylar üzerinden sorunu kamufle etmek istedi. Ama umdukları gibi olmadı.. İleri sürülen ve yakalanan piyonlar devrimci-demokrat değer yargısıyla donanmış kitleleri tatmin etmemiştir. Bunun sonucu bu kitleler tarafından Hrant’a cenazesinde sahip çıkılmıştır. Önyargılarla topluma tanıtılan ve lanse edilen Ermeni milliyetinden birinin cenazesine yüzbinler tarafından sahip çıkılması devleti bağrından vurmuştur. Hrant’a Türkiye’de sahip çıkılması dünya çapında Ermeni diasporasını da etkilemiştir. Ermeni Diasporası’ndan İsabelle Kortian “Türklerin Dink’i kucaklaması bizde deprem etkisi yaptı” diyerek bunu belirtmiştir. Ayrıca her yıl ölüm yıldönümünde anılan Hrant Dink’in gerçek katillerinin bulunması talep edilir. Bunun sonucudur ki, her mahkeme bir yıl sonra yeniden “başlar”… Ve yeniden piyonlar üzerinden “yargılanma”ya gidilir…

Gerçek katil(ler) ise mekan(ların)da  yerlerini alıyorlar.  Hatta daha üst rütbelere bile çıkarılıyorlar. Hrant’ı sağlığında tehdit eden zamanın valisi bugün yolsuzluk ve dolandırıcılık kisvesiyle İçişleri Bakanlığı’na kadar çıkartılmıştır. Yine diğer unsurlar da üst düzeyde resmi makamlara getirilmişlerdir.

Hrant’ın katliamının ardındaki perde iyice açığa çıkmıştır. Katliamda ileri sürülen kobayların bu katliamı kendi başlarına yapmadıkları gerçeği iyice deşifre olmuştur…

Bu güçler tarafından Hrant Dink’i belki katlettiler, fiziken yok ettiler; ama, O’nun toplumun belleğinde ilelebet yer almasını da engelliyemediler… O’na sahip çıkılmasına önüne geçemediler…

Malatya doğumlu olan Hrant Dink ailesiyle birlikte daha çocuk yaşlarda İstanbul’a yerleşir. İlk, orta ve lise eğitimlerini yatılı Ermeni okullarında tamamlar. İstanbul Üniversitesi Fen fakültesi Zooloji bölümünü bitirir. Bu dönem içerisinde liseyi beraber okuduğu okul arkadaşı olan Armenak(Orhan) Bakır’la beraber TKP/ML’ye sempati duyar. Armenak(Orhan) Bakır, Hrant’ın yaşamında ayrı bir yere sahiptir. Gençliklerinde beraber oldukları dönemde sosyal yaşamı paylaştığı Armenak Hrant’ı etkilemiştir. Bunun sonucu Armenak’ın şehit düştükten sonra da Hrant’ın belleğinde  özgün bir yeri olmuştur…

Hrant Dink 12 Eylül darbesi sonrası ilkokulu okuduğu Ermeni okulun yatılı yeri olan Joğvaran’ın Ermeni müdürüyle birlikte bir müddet tutuklanır ve cezaevine konulur. Cezaevinden çıktıktan sonra 12 Eylül koşullarında kapatılmak istenen Joğvaran’ın kapatılmasını engellemek için yetimhanenin yönetiminde başkan olarak yer alır. Daha sonra 1996 tarihinde AGOS adlı Ermeni gazetesini çıkarır. Hrant Dink artık kendisini Ermeni sorununa verir. Ermeni sorununun tarihsel ivmesini kamuoyuna yansıtmaya çalışır. Ancak zamanla devletin baskısına, yaptırımına ve tehdidine maruz kalır. Hakkında davalar açılmaya başlanır. İlk açılan dava 2002 yılında Urfa’da verdiği bir konferansta “Ben Türk değil Türkiyeliyim ve Ermeniyim” dediği için açılır. Üç yıl yargılandıktan sonra bu davadan beraat eder. Ayrıca hakkında üç dava daha açılır. Bunlar içerisinde en çok yankı yapan dava 13 Şubat 2004′te yayınlanan makalesiyle ilgilidir. O makalesinde yayınlanan “Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarında mevcuttur” cümlesiyle ilgilidir. 301. maddeden “Türklüğe hakaret” iddiasıyla yargılanır. Lehine verilen bilirkişi raporuna rağmen mahkeme tarafından 6 ay hapis cezası verilir. Ancak cezası ertelenir ve baskıya tabi tutulur. Ayrıca Atatürk’ün evlatlık edindiği manevi kızı olan ”Sabiha Gökçen’in anne ve babasının Ermeni olduğunu” yazması üzerine hakkında bir başka dava açılır. Henüz bu dava sonuçlanmadan hakkında bir başka dava daha açılır. Ayrıca Reuturs’a verdiği demeçte ”Evet 1915′te olan bir soykırımdı çünkü dört bin yıldır bu topraklarda yaşayan halk ve onun uygarlığı artık yoktur” diye demeç vermiştir.

Tüm bunlar sonucu Hrant Dink İstanbul valiliğince çağrılır ve tehdit edilir. Böylece Hrant Dink bir taraftan mahkeme üzerinden, diğer taraftan devletin resmi güçleri tarafından baskı ve tehdit altına alınır. Ermenilerin varlığına tahammül edememiş mutaassıp devletin örgütlediği saldırı sonucu Hrant Dink 19 ocak 2007 tarihinde öldürülür. Hrant şahsında tüm Ermeniler hedef alınmıştır.

Hrant’ın katliamı kişi bağlamında yapılmamıştır. Bizzat devlet nezdinde yapılan bir katliamdır. Dolayısıyla Hrant’ı katleden devlet kendisini yargılayabilir mi?!..    Hayır yargılayamaz!

Henüz kabullenmediği soykırımın günümüzdeki tezahürü olan cinayetin üzerine bu devlet gidebilir mi?!… Hayır gidemez!

Tarihsel olarak burjuva demokratik devrimini yapmayan ve Ermeni soykırımında, Kürt sorununda, Alevi sorununda objektif olamayan bu devlet Hrant Dink katliamında objektif olabilir mi?!.. Hayır olamaz!

Tüm bunlara karşın günümüzde Hrant’ın katliamı tarih nezdinde yargılanmaktadır. Bu gerçeklik de görülsün… Ve gün gelecek bu katliamı yapan kurum tarihin çöplüğüne atılacaktır. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.

Hrant Dink’i saygıyla anıyoruz ve selamlıyoruz!

Ve Hrant’la beraber Armenak Bakır’ı, Nubar Yalım’ı, Manuel Demir’i, Hayrabet Honca’yı ve tüm devrim şehitlerini de anıyoruz ve selamlıyoruz!

Anıları yaşamımıza örnek olsun!

92204

Soru(n)dan Çözüme Kadın(lar)

“Selam olsun bizden önce geçene / Selam olsun dosta, hasa, çile çekene / Selam olsun dayanana, düşene / Yüreğim yürektir, bakma gözüm yaşına.”[1]

“Kadınlığın tarihi, dünyanın gördüğü en büyük zorbalığın tarihidir,”[2] der Oscar Wilde. Haklı.

Üniversiteyi Öldürmenin Sekiz Yolu (Ya da Üniversite Piyasaya Nasıl Entegre Olur?)[1]

 “Bilimin sürdürülmesi, / bana özel bir yürekliliği / gerektirir gibi gözüküyor.”[2]

 Sevgili dostlar, sıcak bir Haziran’ın ardından, meydanların ardından yeniden burada, birlikteyiz.

Buraya gelirken arkadaşlar bana Melih Gökçek’in “teröristler kamplara çekildiler, sonbaharda daha büyük bir ayaklanma çıkartacaklar,” mealinde bir şeyler söylediğini aktardılar.

İlk defa Melih Gökçek’le aynı fikirdeyim.

Evet, Haziran 2013 sıcak geçti. Ama emin olun önümüzdeki güz ayları daha da sıcak geçecek.

Neo-Liberal AKP, Kautsky'nin 'Ultra Emperyalizmi' , 'Bariscil Kapitalizm' Ve Bir Ruyanin Sonu

Esas savas ,maddi-maddelesmis enerji evreninin zihnimize yansimasinda yuruyor...Dusunce -felsefe enerjisi biri ikiye boluyor...Tek bir soru tum bir evreni boluyor...
Dusmani yakindan izleyin. Onun akli bizden daha geliskin; yuzyillara dayanan sinifli toplumlar yonetme tecrubesine sahip. Akimlari yok edemeyecegini biliyor. Enerji evreninin sabit bir yuk uzerinde hareket eden bir enerji alanlari catismasi oldugunu biliyor...

Haklarını Tavizsiz Savunan Dirençle Karşılaştığımda/ Hasan Aksu

Kadın sorunu yalnızca sınıf sorunu olarak ele alınamaz, görülemez. Kadın sorununda asıl çelişki cinsiyet sorunu olarak görülmelidir.

Kadın ve özgürlük

“Tarihsel değişimi belirleyen kadınların özgürleşme oranıdır. İnsanlığın zorbalığa karşı kazandığı zaferin bulunduğu nokta, kadının erkekle, zayıfın güçlü olanla karşılaştırıldığında ortaya çıkan durumdur. Kadının özgürlük derecesi toplumsal özgürlüğün doğal ölçüsüdür.“ Marx-Engels

İnsanlık, özgürlüğünü kadınların köleleştirilmesiyle yitirdi ve kazanmak istiyorsa yitirdiğini yeniden, onu, ancak ve ancak yitirdiği yerde kazanabilir. 

Maocular ve Bir Maoizm Karikatürü Perinçekgiller

  

TV’ye çıkartmışlar benim gibi kel kafalı bir gazeteci, sözde araştırma yapmış ülkedeki Maocular üzerine ve 'Maocular' diye bir kitap yazmış.

Bak simdi cehaletin papyon giymiş haline, entelektüellik adına aydınlığın ırızına geçirilmiş haline!

Güya aydınsın, öyle mi?!

Maocular diye kitap yazmadan önce hiç Maoculuğu araştırdın mı?...TV izleyiciliği dışında Maoizm nedir en ufak bilgin var mı?

Yok, belli!...Neden mi?...Maocular sorusuna cevabı Perincek ve onun artıklarında aradığına göre, Mao hakkında tam bir cehalet içinde olduğun belli!

'Radikal Demokrasi' Post-Modernizme yaslanmis Neo-Liberalizmdir


'Radikal Demokrasi' Post-Modernizme yaslanmis Neo-Liberalizmdir

Toplumun, uretimin ve siyasal yasamin kurallarini Isci-Koylu yiginlarinin degil; tam tersine uretim araclarinin ozel mulkiyetini elinde bulunduran sermayenin ve onun siyasal iktidarinin koydugu Kapitalizm catisi altinda 'bireysel ozgurluk' ya ahmaklar icin bir aspirin ya da burjuvazinin dostu ahlaksiz bir sahtekarliktan baska bir sey degildir.

Tarihin inatçi aynasi

Kürt medyası ile düzen yanlısı medyanın bir utanç duvarına dönüşen bezdirici ambargosu karşısında bir süre yazmamaya karar vermiştim. Ancak İran Molla rejimi, Şerko Maarifi' nin de içinde olduğu onlarca insanı idam edince, birkaç yıl önce yazdığım bir makaleyi ve bir mektubu aşağıda halkın bilgisine sunmayı zorunlu gördüm. 
İşte 2009 ve 2011 yılında yazdığım o ibretlik makale ve mektup:
HÜSEYİN XİZRİ DE İDAM EDİLDİ
KÜRT VE TÜRK SİYASETÇİLERE KINAMA
UTANIN!

MİNNET VE HAYRANLIKLA: YOLLARI YOLUMUZDUR![1]

“Nehirlerin dinlediği seslerdik”[2]

 

Sizlere, siz kardeşlerime Onlardan söz ederken, heyecandan dilim damağım kuruyor. Omuzlarımda devasa bir sorumluluğun ağırlığını duyumsuyorum…

Ne demeli? Nereden başlamalı?

Öncelikle onlarınki, anlatmaktan çok yaşanan, yani kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir aşktı…

“Demokratikleş-me paketi”

“Maymun ne kadar yükseğe çıkarsa,kıçı da o kadar görünür.”[1]

 

Bizim kuşaktan, (genel olarak “78’liler” olarak biliniyoruz) kimileri ve selefimiz 68’lilerin bir kısmı çok hızlı “uyum sağladı”. Biz beceremedik.

Eskinin “solcu”su, bugünün liberali kalemlerin AKP iktidarının Başbakan Recep Tayyip Erdoğan eliyle açtığı (kaçıncı?) “Demokratikleşme Paketi” ile ilgili görüşlerden söz ediyorum.

“Cemevi ile Ruhban Okulu da olsaydı daha iyi olurdu,” diyen hoşnut Oral Çalışlar, örneğin[2]

Umudun Şiarı: “Size Verdiğimiz Süre Doldu!”

Emperyalist sermayenin uluslararası bir kaç merkezdeki dönüş hızına bağlı ve orantılı olarak, dünya halklarının direnişlerinin hızı da artıyor.

Yaşadıklarımız reddedilmelidir!

Sayfalar