Pazar Haziran 16, 2024

Devlet AKP’dir, AKP Kontra’dır

Eğer bir parti on yıldan fazla bir süre iktidarda kalıyor ve devletin tüm imkânlarını bireysel ve zümresinin çıkarları için kullanabiliyorsa bu büyük ölçüde bir partiden çok devletin ta kendisidir. Eğer öyle değilse de Türkiye Cumhuriyeti Devleti resmen oto-mandater rejim ile yönetiliyor demektir.

Bir proje olarak kurulan AKP, MGK’daki Kırmızı Kitabın içerisinden çıkan ve Stratejik Derinlik ile de makyajlanan bir Kontra örgütlenmedir. Bu kuruluş, özünü Abdulhamid’in Yıldız İstihbarat Teşkilatından almakla birlikte, MİT’in geleneksel işleyişine de sahiptir. Kadrolarından olan Bülent Arınç ve Mehmet Ali Şahin, Efkan Âla’nın hocaları konumunda ve yine Hoca kod adlı Ahmet Davutoğlu’da “Davut” soyundan gelen bir başka devşirme olarak İsrail’in bu kontra örgütlenme içerisindeki Türk soslu temsilcisi konumundadır. Bugün eğer bir DAİŞ belası varsa bu belanın ilerleyiş ve Türkiye içerisinde cirit atması öyle Davutoğlu’nun bilgisi dışında da değildir.

Bilindiği üzere Barak Obama’yı ABD Başkanlığına getirenler ile zamanında Ahmedinejadı Tahran belediye başkanlığından ve Erdoğan’ı da İstanbul Belediye başkanlığından Başbakan ve Cumhurbaşkanlığına getirenler aynı güçlerdi. Bu güçler Ortadoğu’ya verilecek dizayn çerçevesinde bir çok kadro yetiştirdikleri gibi, bu kadrolara bağlanacak legal Parti ve silahlı örgütleri de hazırlamışlardı. Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde domino etkisiyle yaşanan halk ayaklanmaları bir tetikleyen ve de özünde bir planın parçası olarak işlevlerini yerine getirdiler. Geriye ise sadece kaos içerisinde düzen kaldı ki bu da yasal parti, bu partileri yönetecek kadro ve sırasıyla silahlı örgütler olarak sahneye alınacaktı.

Körfez savaşı ile işletilen süreç Irak, Tunus, Mısır, Fas, Ürdün, Libya, Lübnan ve Suriye ile devam ettirilmektedir. Sıralamada yer alan ülkelerde yerelden doğru milis, paramiliter ve kontra örgütlenmeler ile mevcut hükümetler zorlandı ve birçoğu devrilerek işletilen sürecin iskeleti inşa edilmiş oldu. Tam da bununla paralel olarak kökleri bin yıllar öncesinden olan ancak yakın tarih Körfez savaşı yıllarında ortaya çıkartılan ve iki binlerde omurgalandırılarak gövdelendirilen DAİŞ-ISIS-IŞİD terör örgütü bir bütün olarak geriye kalan ülkelerde faaliyete geçirildi. Sayın Öcalan’ın tanımlamasıyla Ortadoğu’nun Jitem’i olan bu örgüt Suriye ve Irak’ta etkili olarak büyük güçlere ulaşıp nitel ve nicel olarak kanlı eylemlerine başlayarak hedefine ülke yönetimlerini almaktan çok halk ve inançları alarak hizmetine devam etmektedir. Bunlardan Türkmen, Kürt, Asurî-Süryani, Şii-Arap ve Êzidiler katliamdan paylarını fazlasıyla aldı ve almaya devam etmektedirler.

Şüphesiz ki DAİŞ Irak ve Suriye’de kısmi yerleri ele geçirmiş ve ilerlemek istemiştir. Ancak DAİŞ’in Şengal ve Kobanê’ye olan vahşice saldırılarının altında başka sebepler yatmaktadır. Buraların kendileri için “vaad edilen topraklar” olduğunu her fırsatta dile getirmeleri öyle bir devlete değil de direkt olarak Kürt halkına karşı bir soykırım gerçeğini ifade ettiği görülebilmektedir. Hem Şengal’de ve hem de Kobanê’de istenilen başarıyı elde edemeyen DAİŞ bu güne kadar ki tüm desteğini, sözde Musul başkonsolosluk görevlilerini rehin alma ve Süleyman Şah Türbesini sarma olayı üzerinden Türkiye ve dolayısıyla AKP’den aldı. Yakalanan tırların içerisindeki silahların görüntülerinin yayınlanması, DAİŞ ile askerlerin video-foto paylaşımları ve son olarak MİT’in DAİŞ elemanlarına otobüs kiralamaları da bu organik bağa en iyi delil olarak verilebilir.
 
Peki son günlerde Amed’de yaratılmak istenen kaos ile seçimde hezimete uğrayan Erdoğan’ın sarf ettiği;“Akçakale sınırına koalisyon güçleri desteğiyle ‘terör’ örgütü PYD-PKK konumlandırılıyor” sözleri ne anlama geliyor!

Seçimlerden iki gün önce Amed HDP mitinginde patlatılan bombaların nedeni ve menşeisi üzerinde durulursa bir DAİŞ-AKP koalisyonu olduğu rahatlıkla görülecektir. Hatırlanacağı üzere aynı durum Kobanê katliamı sırasında yine Kuzey’de direnişe geçen kırkın üzerinde yurttaşın katledilmesiyle benzerdir. Girê Spî’de sıkışan DAİŞ, Amed’de kaos yaratılarak nefes aldırılmak isteniyor. AKP’nin kontra faaliyetleri için seçimi bekleyememesinin nedenlerinden biri de Rojava güçlerinin ilerleyişinin kırılmasına dönüktü. Seçim sonrasında bir taş ile birkaç sonuç almak isteyen AKP bir taraftan DAİŞ teröristlerini ülke sınırları içerisinde alırken, diğer taraftan Hizbullah-PKK savaşını hortlatmak için karşılıklı infazlara başlıyor ve diğer taraftan da Kontra birliklerini Amed sokaklarına salarak tahriki fazlalaştırmak istiyor. Amed’deki kaosu yaratanlar ile DAİŞ’e Gire Spî’de alan açmak isteyen güçler aynı güçlerdir. Adı her ne kadar da Hizbullah, Tevhid ve/veya başka paravan Kontra birlikler olsa da özünde AKP’den başkası değildir. Çünkü hiçbir devlette, o devletin güvenlikli bir alan yaratımı sonrası o alana ne bir bomba yerleştirilebilir ve ne de bir çivi konulamaz. Nasıl Davutoğlu’nun soyadının “davut” olması bir tesadüf ise, İsrail’i ilk tanıyan ülkenin Türkiye olması o kadar tesadüftür. Nasıl Sakinelerin katledilmesinde Fransız istihbaratının bilgi ve parmağı var ise, Amed saldırısında da MİT’in öyle parmağı vardır. Amed eski valisi Efkan Âla’nın olay sabahı Amed’de bulunuşu ne kadar tesadüf ise Sabiha Gökçen’in Dersim semalarında olması o kadar tesadüftür.

Türk Devleti ve dolayısıyla bir kontra örgütlenme olan AKP, son HDP zaferinden sonra Kuzey’i kaybettiğinin bilincindedir. Onun için; “Ya Rojava ve Kuzey Kürdistan bizim olur, ya da bizim olmayan, kara toprağın olur” diyerek ileriki günlerde kendisine bağlı kontra birliklerle Kuzey Kürdistan’da kaosu daha fazla derinleştirecektir.
12.06.2015
 

72230

Mehmet Serhat Polatsoy

Özellikle Kürt Ulusal Hareketi üzerine ve kürtlerin sorunları üzerine makaleler yazmakta olan yazarımız 2011 sonlarından beri yazılarıyla sitemizde yer almaktadır.

serhatpolatsoy@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Mehmet Serhat Polatsoy

2023 Seçimlerinde okun sivri ucunu neden hakim sınıf kliklerinden en gerici en faşist olanına yöneltmek zorundayız ?

Başta Emek ve Demokrasi Bloğu olmak üzere halk güçlerinin önemlice bir kesimi 2023 seçimlerinde Tayip Erdoğan ve AKP ve MHP dinci faşist iktidar blokunun önünün kesilmesini; günün isabetli siyasi taktiği olarak belirlemişken, ancak ne var ki bir kesim sol-sosyalist ve komünist güçler ise, bunun aksine; “bir faşisti indirip yerine bir başka faşistin gelmesi için oy kullanamayız” diyerek, cumhur başkanı seçiminde ‘boykot’ taktiğini, günün isabetli taktiği olarak ileri sürmekte.

Birazda Muziplik

1) Kadrolar sürekli birliktelik (mutluluğu dışarda arama) yarışına sürüklenir.

2) Yarışı beceremeyenler, geri kalanlar veyahutta ret edenler diskalifiye olur.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Sizde bizi kandırmıyorsunuz değil mi...

Ah... devrimci demokrasiciğim... ah....

İnsanların ilişkilerini kınarken, kınadığı insanlarla bozulan arasını düzeltmeye gelenlere kınadığı ilişkilerle yakalanmak....

Ve yahutta....

Katledilişinin 50. Yıldönümünde İbrahim Kaypakkaya HESAPLAŞMA, KOPUŞ VE YENİ BİR YOL

Kafasında üstü yırtık ve yamalı kahve renkli bir kasket, sırtında yerli bir askeri parka, altında ceket, kazak… üst üste giyilmiş üç tane pantolon, ayağında bir çift beyaz yünden yapılmış ve köylerde elle örülen çorap ve onun üzerinde naylon çorap, bir çift 45 numara Çelik marka lastik ayakkabı”yla tutsak edildi.1 

Kavganın ve Mücadelenin Ozanı; Yetiş Yalnız…

İbrahim Kaypakkaya, ilgilenenler tarafından bugüne kadar birçok özelliği ile tanındı, bilindi. En yaygın bilinirliği‚ “ser verip sır vermemesidir” sanırız. Doğrudur, Kaypakkaya işkencede direndi. Onun düşmana karşı direnişi inadından veya acıya dayanıklı olmasından kaynaklanmıyordu elbette… Bunu nereden mi biliyoruz? Dönemin en azgın faşist uygulamaların yapıldığı Amed Zindanı’nda yapmış olduğu siyasi savunmadan. Kemalist faşist diktatörlüğe karşı, onun elinde tutsakken dahi örgütsel ilişkilerini deşifre etmeden, uğruna mücadele ettiği komünizm düşüncesini savunmasından biliyoruz.

“Ermenilerin hepsi ASALA olsun” (Nubar Ozanyan)

Yaklaşık 45 gündür Artsakh, vicdansız ve eşitsiz bir kuşatma altında. Artsakh halkı buz kesen soğukta direniyor. Dünya sağır ve suskun.

30. Ölümsüzlük Yılında MANUEL DEMİR/ՄԱՆՈՒԵԼ ՏԷՄԻՐ Yaşıyor! Partizanlar yaşıyor! (1)

Manuel Demir’i 30. ölümsüzlük yılında saygıyla anıyoruz. Bu vesileyle Ermeni Fedailer adıyla başlattıkları ve hayatlarını Ermeni halkının davasına adadıkları, bugün ise Partizan hareketine dönüşerek devam eden mücadelede sayısız Ermeni devrimciler Hrantlar, Hayrabetler, Armenaklar, Yalımyanlar, Ozanyanlar ve Manueller’i de anıyor ve aradan yüz yıl geçmiş olsa da bu mücadelenin devam edeceğini belirtiyoruz.

TKP-ML OPK Üyesi Ünal Orhan: Yeni Yılda Umudu ve Özgürlüğü Güçlendirmeliyiz, Güçlendireceğiz!”

Türkiye Komünist Partisi-Marksist Leninist Ortadoğu Parti Komitesi (TKP-ML OPK) üyesi Ünal Oral ile yapılan röportajı sizlerle paylaşıyoruz.

Hangi Sınıfın Cumhuriyeti Yaşasın?

Feodal aristorkrasiye karşı burjuvazinin iktidara gelmesi ve feodalizmi yıkması tarihsel olarak ilericiydi. O dönemde “ kahrolsun feodalite, yaşasın cumhuriyet” sloganı ileri bir hedefi gösteriyordu. Bu tarihsel dönüşüm Fransız burjuvazisinin 1789 burjuva devrimiyle başarıldı. Bu, toplumlar tarihinin geri döndürülemez diyalektik gelişimiydi. Feodal aristokrasi, ne kadar çaba harcarsa harcasın, gelişen üretici güçlerin önünde daha fazla direnemezdi ve kendinden önceki toplumların başına gelen kendisinin de başına gelmişti: Toplumlar tarihinin çöplüğündeki yerini aldı.

Zorunlu Açıklama!

Kısa bir süre önce; "Bir İşkencehane Olarak Sansaryan Han ve Süleyman Cihan." başlıklı bir yazı yazmıştım. Yazının giriş bölümünden de anlaşılacağı gibi bu yazı, Anayasa Mahkemesi'nin Sansaryan Han’a ilişkin kararı vesile yapılarak yazılmıştı.

Sosyal medyayı ve malum platformları aktif olarak takip etmediğimden; yazıya ilişkin kimlerin ne türden değerlendirmeler de bulunduğunu bilmiyorum. Bu çok ta önemli değil; elbette her okurun kendine göre değerlendirme, beğeni ve yergileri de olacaktır.

Ali Haydar Dersim’e (Nubar Ozanyan)

Değerli bir komutanı daha kaybettik. Dersim halkının bağrından çıkıp, dağlara sevdalanan, özgürlüğü zirvelerde arayan bir komutanı yitirdik. Büyük bir yürek acısı daha yaşadık.

„Holodomor „ Yalanı Üzerine

Başta Avrupa emperyalist burjuvazisi olmak üzere, bütün gerici devletler, emperyalist Rusya'nın Ukrayna'ya saldırı ve işgalini bahane ederek, tüm SSCB kazanınlarını, anıtlarını yok etmenin yanında, yeni yeni kararlarla, Stalin önderliğindeki SSCB'ni ve sosyalizmi karalamak için her türlü yalana baş vurmaya hız verdiler. Burjuvazinin, sosyalizm ve onu anımsatan herşeye düşmanlığı, kapitalizm ayakta kaldığı sğrece devam edecektir. Bu nedenle, burjuvazinin bütün yalanlarını açığa çıkarmakta devrimci mücadelenin en önemli ayaklarından biridir.

Sayfalar