Pazar Haziran 16, 2024

Benzeşen Toplumları Talilde Unutulanlar / Ergün Aslan

Teori  proletarya köylünün yaşamsal mücadelesinin devrimcide akademik olarak  dile gelişidir.

Konuya girmeden önce, 

Kapitalizmin.., işverenin..  karşısında proletarya köylü olmanın nasıl bir şey demek olduğunu unuttuysan ...

Bu tuzsuz baharatsız sosyo - ekonomik yapı neymiş ya.

Her şeye deva.

Ülkenin sosyo-ekonomik yapısını, inşasını mı talil edecen; Katma  işin içine sömürgeciliği...,  sosyo - ekonomik yapının sınıflar  yüzerinde yol açtığı karekterliği.... tamam.

Esası ve yahutta  müfettik sınıfları mı belirleyecen; Şu kadar  işçi, köylü şu kadar da ara sınıflar var de yeter.

Bu da yetmezse hiç bir anlam yüklüyemediğin Şehirleşmiş sosyolojinle; Değişen hiç bir şey olmadı ki çalıştığım tarlaların yerini konveksiyon atölyeleri, gecekondu inşaat alanları, köşe bucakta durduğum işçi pazarı.., saat, telefon, şemsiye... tezgahları aldı. Ben hala fakirim.  Vurma kendini, ıssız yerde seni tek yaklarlar de korkut o da olur.

Hatta bu tür yaklaşımlar o kadar da tutmuş olmalı ki  kimileri işi daha da ileri götürmüş ülkeler arasındaki benzerliğin olup olmamasında dahil proletarya köylüye korkuyu katık ettikleri  bu tarzı kullanmış.

Ee.. öyleyse demek ki ....

Tüm bu söylemlere  inandığı için ilk önce proletarya köylü olarak bizler de kendimizi şöyle bir sarsmamız gerekir değil mi ?

Konumuza gelirsek: 

Yoksulluğumuz, çektiğimiz acılar.., sınıflarımız ... talillerimizi (  Kapitalizm ve diyalektiğini ) belirsizleştirmemizin ve yahutta anlamsızlaştırmamızın gerekçesi haline geliyorsa,  

Acaba kaçımız kapitalizm ve diyalektiği karşısında kendisini mağdur ve yahutta faşit olmakta kurtarabilir ?

Hiçbirimiz.

İster devletin.., patronların....  işçiye köylüye ,halka ulaşmada eli isterse de  gereksinim, zorunluluk  nedeniyle işçi  çalıştıran köylü işçi olalım isterse de tüm bu araçların zorunluğunu,  gerekliğini... öne sürerek kapitalizm karşısında olsa dahil bu araçların yanlarında saf tutan olalım. 

İşverenlerin,işçiye köylüye, halka ulaşmada el haline gelenlerin ve bu araçların zorunluğunu, gerekliğini öne sürerek bu araçların yanlarında saf tutanların  hepside sahip olduklarını, gerekçelerini ( umutlarını dahil ) koruyabilmek için çok acımasız, vede nankör olmak zorundalar.

Halbuki sahip oldukları ekonomik yapıları nedeniylede - çoğuda - proletarya köylüdür.

Ve bu insanların hepsinde insanlarla şöyle böylede dost olduklarının hikayelerini anlattıklarını duyarız.

Lakin ki hangi insanda çok şey istemediği ( azda olsa çocuklarına iyi bir yaşam sunmayı istediği ) bu dünyada iyi kaldıkça işini sürdüremeyeceğini, çocuklarına iyi bir gelecekte veremiyeceğini bilmiyor ?

Kaç insanda Paris Komüni esnasında direnişçilere saldıran sivil  faşistler için Marks' ın kendilerinide bitirecek kapitalizmin yanında saf tuttular derken kapitalizmin diyalektiği karşısında mağdur ve saldırgan ayrımı etmeden insanların kaderini belirttiğini bilmiyor?

Marksı da hiç okumadım diye de tebessüm ediyorsunuz ?

Öyleyse yaşamını yordamlamasını bilen kaç insan da;  Yaşamın daha da zorlaşarak devam ettiğini düşünmüyor ?

Evet kaç insan ?

Tüm  yokluğa, açlığa, savaşlara, katliamlara... rağmen yinede ; Kuralları, yaptırımları, gidişatı..., yaratıcısı, kaderinin belli olduğu bir fanusun içerisinde yaşadığını hissetmiyor ?

İşte işin güzel tarafıda bu değil mi ?

İster Marks' ta ister yaşamdan öğreniyor olalım; Proletarya köylü kapitalizm ve diyalektiği karşısında yaşadıklarını,  yaratıcısını, halini ve kaderinin nasıl olduğunu ve olacağını biliyor.

Kapitalizmde kalarak elinde olanı kayıbetmemenin ve yahutta artırmanın yolununda karakterinin daha fazla sermaye ve yahutta ayrıcalığa sahip olabilecek yolları ret etmemesinde geçtiğini de biliyor.

Ve işin daha..  daha.. da güzel  bir tarafı da bundan sonra başlamıyor mu ?

Biz Proletarya köylüler kaderimizi bilerek yaşarken bildiğimiz ve hepimizin inkar edemeyeceği bir gerçekliği daha biliyoruz ki o da kapitalizmin, bırakalım gerekçeli halini, yapısındaki sorunlar nedeniyle olsa da, gerekçesiz insanları ( bizleri )  vahşice katlederek diyalektiğinde ilerleyeceğini biliyoruz.

Ve işin daha vahimi de buna rağmen Komunist Manifesto' da belirtildiği gibi kapitalizmin bu diyalektiğinin yine de insanlık için ilerici olduğunu kimse de inkar edemiyor.  

İşin kötü tarafıda zaten bu değil mi ?

Sevdiklerimizin ve sevmediklerimizin yok olması ve yahutta yok olacaklarını,  kaldıramayarak sergiledikleri davranışların yarattığı imkanların bizlere,  çocuklarımıza maddi ve manevi imkanlar olarak döneceğini bilmemiz.

Seslice dile getirmediğimiz.

Seslice dile getiremesek de; Proletarya köylü olarak hepimizde kapitalizm ve  diyalektiğinin yinede insanlık için ilerici bir adım olduğunu ruhumuzda hissediyoruz.

Ve hissettiğimizde Paris Komünindeki proletarya köylünün kapitalizmin gelişmesini hissederek hissettiğini Paris Komünine olumsuzluk olarak yansıtması gibi bizlerde hissetiğimizi insan olmamıza ( sınıf örgütlüğü gereksinimize ) karşı olumsuzluk olarak yansıtıyoruz.

Peki gerçekliğini, varlığınıda  inkar edemediğimiz bu olumsuzluklarımız karşısında ne yapıyoruz ?

Gelin bizim nasıl yaptığımıza değil de Marksı' n aynı olumsuzluklarla karşılaştığı Paris Komüni ardında ne yaptığına bakalım. 

Bizim yaptığımıza ayna olacaktırda ondan.

Marks, her şeyde önce Paris Komüni' nin ardında talil ettiği kapitalizm ve  diyalektiğinin insanlık için ilerici olduğunu inkar etmeden işe başlıyor.

Ardından da inkar etmediği gerçekliğe karşı  Paris Komüninde başrol oynamış Anarşistlerle ve Ayaklanmacı Kömunistler' le giriştiği tartışma da gerisinde güçlü bir proletarya köylü örgütlenmesi olmadıkça kapitalizme karşı girişilen halk hareketlerini ( Proletarya köylüyü hazırlıksız, kullanılır halde....  yakalattığını ve de Kapitalizmin gerekçesiz halini de daha öne çektiğini düşünüyor olmalı ki )  olumsuz  ayaklanmalar olarak değerlendiriyor.

Ve daha da ileri giderek içerdiği mütavatlarla kapitalizmin ilericiliğini elinde alabilecek kapitalizmde ortaya çıkan ve çıkacak koşullara karşıda mücadele edebilecek proletarya köylünün bir parti gereksinimini ortaya çıkarıyor.

Kısacası ortaya çıkardığı parti gereksiniminin tasfiri:  İnsanlık için burjuvaziden daha iyi mütevaları içinde barındırmakla kalmıyor aynı zamanda  kapitalizmin her aşamasına ve yahutta ortaya çıkış şekline karşıda mücadeleyi özünde barındıran bir parti düşünüyor.

Bu nedenden dolayıda partinin tasfir için diyebilirizki; 

Parti Dünya proletarya köylüsünün çok partili halinde tek partili haline diyalektiği özünde barındırıyor.

Ve buna  muhakabil olarakta  parti bu diyalektikte ilerlerken farklı sosyo ekonomik  yapıları talili esnasında farklı sosyo ekonomik yapılarda aynı inşacıyla  ( sömürgecilikle...,  sermayenin çıkar ilişkili gereksinimiyle....   ) karşılaşınca  bu toplumlar asla benzeşik toplumlar katekorisinde değildir diyerekte ispatlayamacağı sözler savurmuyor. 

Marksın ideal parti için çizdiği tasfir bu.

Şimdiye gelirsek... 

 
88949

Ergün Aslan

Ergün Aslan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Ergün Aslan

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Sayfalar