Pazartesi Haziran 17, 2024

Bahar geldiğinde filizlenecek olan Çiçek

Saat sabaha doğru yol alıyor, köpekler havlıyor dışarıda, hoparlörden Mehmet koçun sesi geliyor, elimde Sefagül Arslan’ın kitapları, gerillanın kaleminden kelimeler ısıtıyor soğuk odayı. Düşüncelere dalıyorum. İlkel komünal toplumda ava çıkıyorum. Analarımla topluyorum yiyecekleri. Mağaradan mağaraya koşuyorum. Aç kurtlar günümüzün korkusu, beterinden geçiyorum. sana yaklaştıkça azalıyor korkularım. Daha da azalacak korkularımız zaman denen tünelde, dün bugün ve yarın denen tarihsel ilerleyişinde. 

Kelimeler uçuşuyor havada, artı ürün, emek, ayni rant, para, ticaret, feodalizm, ağalar peşime adam takmış, malıymışım alınır satılırmışım, Hukuku buymuş devranın. Kaçmış kurtulmuşum şehirlerin ara sokaklarında. Bir burjuva almış korunaklı yuvasına. Ellerimin ve düşüncemin tüm eylemlerini ona satmışım. Ürettiğim her şeye yabancılaşmışım. Kapı komşuma dostuma akrabama yabancılaşmışım. Durmamışım. Ellerim aklıma küsmüş, aklım yaptıklarıma. Bilgi büyük duvarlar ardında deneylenirken, kendi içinde çürümeye başlamış, saz kopmuş toprağından barlarda bir rakı sofrasına satılmış. Oyunlarımız matematik ve fizikle hesaplanıp uluslararası piyasaya açılmış. Şehirlerdeki proleterleşme niceliği ile tarımdaki yarı proleter emekçinin sırtında dolanan filozof feodalizmin altında kalanları unutunca yok olacak sanmış. Batı hayranlığı makinanın parlayan yüzüyle buluşunca kapitalist olmuş ülkesi. Görmezsen eğer nasıl anlayabilirsin önemini. Tarihi tek düze ve hayat ileri akarken her şeyi aynı hiza ve sırada ilerletir zannederken dünya nasılda karmakarışık görünüyor o filozofa. En iyisi sadeleştirme yapmak, iki ondan çıkar bir bundan. Al sana işte mekanik materyalizm. Ne yapacaksın diyalektiği.

İbrahim geliyor aklıma. Buzlar içinde alevler oluyor yüreğim. Barbara kangren olan ayağımı kesiyor. Pusuya düşüyorum Yurdal’la. Ara sokaklarda takip atlatmaya çalışırken Orhan Bakıra çarpıyorum. Halil geldi mersine bir tabut içinde gözlerimiz hüzün deryasında çağlamakta. Ailenin yükü artı patronun yükü tüy gibi hafif geliyor çocuk omzuma. Uykusuzluk diye bir kelime var ama bizim dışımızda. Günlerce uyumasak, günler otuz altı saat olsa da zaman değişse işlerimiz kolaylaşsa. Okumak bir eğlence değil, dünyayı değiştirme. Önderleri eleştirirken sakın bunu unutma. Savundukların vicdanla, vicdanda ezilenin acısından almıyorsa mayasını! Sına ve tekrar sına düşüncelerini! Unutma yarılmış avuç arasını. Çalışırken donuna kadar ter olmuşken düşündüklerini. Unutma!!!

Büyük otoyollardan çıkıyorum yola. Sonra caddeler sonra ilçe yolları delik deşik bağrımız gibi. Sonra köy yolları devrimin yolunu göstermekte ülkenin. Sonra Global dünyanın en çok korktuğu yerler gelir haritanın yüz bin ölçekli paftasında.

Örneğin İstanbul, Bursa, Kocaeli’nde yaşayıp binlik-beş binlik paftaya bakarsan, bulursun kapitalizmin küçük orta ve büyük meta üretimini. On binlik bir paftaya bakarsan yarı proleter tarım emekçisini. Eğer bölgeyi ve ölçeği değiştirir bakarsan genele. Mesela yirmi beş binlik yada yüz binlik bir paftaya bakarsan görürsün sende göremediğin feodalizmi. Onun sisteme ağır gelen çelişkisini. Harita ölçeğinin paydasını biraz daha büyütür ve bakarsan o zaman görürsün Türkiye kapitalizminin emperyalizmle olan komprador ilişkisini. Yani ağzından düşürmediğin kapitalizmin özgür gelişmesi için gereken ana iki zincirin(emperyalizmle olan yarı sömürge niteliği ile feodalizm) koparılması gerektiğini. Anlarsın o zaman Demokratik Halk Devrimi Sloganının içeriğini. Ezilenlerin hiçbirini dışarıda bırakmadan ve müttefiklerini kavrayamadan düşersen yola, iner başına faşizmin en ağır tokmağı. Çekicin var çivin yok çivin var çekicin

yok! demezler mi adama bu nasıl iş yapmaktır. Bu kaz neden topaldır. Demezler mi adama elin işte gözün oynaşta. Demezler mi adama bir elin nesi var iki elin sesi var. 

Bir sınırlandırma krokisine bakarsanız tapu sınırlarını görürsünüz. Bir imar planına bakarsanız gözlerinizi kör edersiniz, olan ile olmayanı ayırt edemezsiniz. Bir halihazır haritaya bakarsanız toprak üzerindeki mevcut düzeni görürsünüz. Bir su haritasına, elektrik,  vb. haritalara bakarsanız ilgili konusundaki detayları görürsünüz. Geneli değil özeli görürsünüz. Yâda bariz olanı görürsünüz.(haritanın hata sınırları içinde üretildiğini farz ederek söylüyorum. O da tutarsızsa atın elinizdeki haritayı)Ama geneli görmek istiyorsanız ölçekleri ve gösterilebilirliklerini dikkate alarak kendi içindeki sınırlıkları içerisinde bir bütünleme yapabilirsin. Ancak diğerlerini asla yok sayamazsın. Yok, sayarsan eğer haritada yolunuzu kaybedersiniz. Hep eksik kalır hep noksan kalırsınız. Haritanızı güncelde tutmalısınız. Gelişen değişen yolları da çizmelisiniz patikaları da. Gölleri de çizmelisiniz bataklıkları da dolguları da çizmelisiniz. Denize giden karaları da. Ne istediğinizle ilgilidir haritanız ona göre gösterir detayını. Gereksiz detayları çizerseniz karışır haritanız, bozulur ve amacını yitirir. Ama en önemlisi hesapları doğru yapmalı ve paftaya hata sınırları içerisinde aktarmalısınız. Yoksa üzerindeki çizgiler gerçek uzunlukları gösteremez. Dikkate alın bunları. Mesela küçük bir alanı çizerseniz haritaya düzlem kabul edebilirsiniz yeryüzünü. Ama bir bölge yâda ülkeyi çiziyorsanız düzlem önemini yitirir küreyi, koniyi, geoidi dikkate almanız gerekir. Almazsanız eğer hatalı olur haritanız. Ülke tahlili yaparken düştüğünüz hatalara düşersiniz.

Hangi yolları hangi yollarla hangi dağları hangi dağlarla hangi şehirleri hangi şehirlerle buluşturacağınızın anahtarı bu çizdiğiniz değişen ve değiştiren haritanızdadır. Haritalar küçük paydalı ve şehirsel paftalarda güncelliğini yitirebilir. Ama bölgesel ya da ülke sınırlarını kapatıyorsa öyle kısa vadelerde güncelliğini yitirmesi söz konusu değildir. Tek ŞARTLA yitirebilir. Toptan bir altüst gerekir. Bunun sonucunda yeni bir harita yapmak ilk iş olur. Gösterdiği detaylar değişir. Dağlar değişir. Yollar değişir. Renkler değişir. Sınırlar değişir. Her şey değişir. Eskinin üzerinde yeni yükselir. Eğer yoksa bir alt üst oluş dağlar hala yerinde duruyorsa geniş ovalar duruyorsa eğer nicelse değişimler haritanızı değiştiremezsiniz. Güncellersiniz. Haritanızı geliştirirsiniz. 

Eğer yeni bir harita yapacaksanız bu alt üst oluşu sağlamalısınız. Olmadan altüst oluş boşunadır yeni bir harita. Gelişen nicelikler küçük paydalı haritalarda önem kazanır. Çizilir ve gösterilir gösterilmelidir de. Yaşanılan bölgede çizgileri kalınlaşabilir de. Dikkate de almak gerekir. Ama merkezden uzağa incelir etkisi yavaşlar hızı. Eğer uzaksa mesafesi kaybolur tan yerinde. Unutma tan yerinde toprağa düşen teri.

Okumaya devam ediyorum. Göçük altında kalıyorum. Nefes alamıyorum. Sıcak bir el tutuyor beni, yakıp kül etmiyor beni. Kitabın içinden çıkıp yürekte kor oluyorum. Bir adamın eşinin ve çocuklarının yüzünde beliriyorum. Kar yağarken anımsanıyorum. Erirken hüzün olup yapraklarda renk oluyorum. Düşüyorum rüzgârın esintisiyle, toprak oluyorum. Bahar geldiğinde filizlenecek olan Çiçek, ateşlenecek Fişek oluyorum.

İyi Çalışmalar

Taner ÖZCAN

92939

Taner özcan

Taner Özcan sitemizin köşe yazarıdır. Kültürel ve politik konularda yazılar yazmaktadır

Taner özcan

„Holodomor „ Yalanı Üzerine

Başta Avrupa emperyalist burjuvazisi olmak üzere, bütün gerici devletler, emperyalist Rusya'nın Ukrayna'ya saldırı ve işgalini bahane ederek, tüm SSCB kazanınlarını, anıtlarını yok etmenin yanında, yeni yeni kararlarla, Stalin önderliğindeki SSCB'ni ve sosyalizmi karalamak için her türlü yalana baş vurmaya hız verdiler. Burjuvazinin, sosyalizm ve onu anımsatan herşeye düşmanlığı, kapitalizm ayakta kaldığı sğrece devam edecektir. Bu nedenle, burjuvazinin bütün yalanlarını açığa çıkarmakta devrimci mücadelenin en önemli ayaklarından biridir.

Liberallerin ve Ulu“sol”cuların Solculuğu-2 Kemalizm Sol Değildir!

AKP-MHP faşist ittifakı süresince siyasal İslamcılığın karşısına da alternatif olarak Kemalist ideoloji çıkarılıyor. Kendine “sol” diyenlerin siyasal İslamcılığın alternatifi olarak Kemalizm’i yeğlemeleri kabul edilebilir bir siyasi tutum değildir.

Bir İşkencehane Olarak Sansaryan Han Ve Süleyman Cihan!

Dün, Sansaryan Han’a ilişkin bir haber okudum gazetelerde: “92 yıl sonra Sansaryan Han için tarihi karar.” başlığı altında, özetle, şunlar aktarılmaktaydı: 

 

Ermeni fakir çocukların eğitim masraflarının karşılanması amacıyla vakfedilen ancak 1930 yılında devlet tarafından el konulan ve uzun yıllar İstanbul Emniyet Müdürlüğü olarak kullanılan Sansaryan Han, Anayasa Mahkemesi kararıyla 92 yıl sonra Ermeni vakfına geri verilecek.”[1]

 

Uluslararası İşçi Sınıfı İçin Büyük Bir Kayıp! Jose Maria Sison'u Sonsuzluğa Uğurladık

Filipin Komünist Partisi'nin (FKP)  kurucu önderi, Yeni Halk Ordusu (YHO) ve Filipin Ulusal Demokratik Cephe'nin (FUDC) danışmanı ve  Uluslararsı Halkların Mücadele Birliği'nin (ILPS) kurucularından ve başkanı, Filipin proletaryasının ölümsüz militanı Jose Maria Sison'u (yoldaşlarının Joma'sı) 16 Aralık 2022 tarihinde kaybettik.

Hızır

Hdp'liler katı atık tesisinin yeri değiştirilmesi konusunda öneri gelirse destekleyeceklermiş.

Demek ki gelmese...

De gurban... aha çevreci projeniz... aha boğuniz... aha siz...

Sütlüce'ye akmasın... kendi içimize... köyümüze.... aksın diyorsanız...

De... hadi...

Sütlüce'ye katı atık tesisi kurulmasın.... kendi köyümüze kurulsun... diye önerge getirinde sizi görem.

De.... Hadi kurban...

De.... Hadi...

Gerçekten çok akıllıca.

Gerçekten çok sinsice.

Liberallerin ve Ulu“sol”cuların Solculuğu-1- (Sentez)

"İşçi sınıfının devrimciliğine karşı çıkanlara sol denebilir mi? Ya da bunlar gerçekten sol olabilir mi?"

Sınıflı bir toplumda, bu toplumun alternatifi olarak sınıfsız toplumu öngören ve bunun mücadelesini veren Marksizm-Leninizm-Maoizm’in eleştirilmemesi, özellikle de mülk sahibi sınıfların ideolojik ve siyasal temsilcilerinin eleştirileri ve demagojik saldırılarına maruz kalmaması düşünülemez.

Barbara ve Sara olma zamanı! (Nubar Ozanyan)

Emekçi kadınlar birçok şeyden mahrumdur. Yoksun olduğu esas şeyler, özgürlük ve örgütlülüktür. Faşist devlet şiddeti, feodal baskı, Türk şovenizmi, egemen erkek zihniyeti, işgal ve saldırı, erkek adalet, aile ve din, dışlanma, aşağılanma vb. Saymakla ve yazmakla bitmiyor. 

KKB’li TİKKO Savaşçısı:Kobanê Ruhuyla Rojava’yı Savun!

Faşist TC içindeki klikler, Kobanê zaferinden bu yana dillerden düşmeyen bir yarasında birleşti.

Milli birlik ve beraberliğe ihtiyaç duydukları böylesi günlerde sağdan soldan TC faşizmi her zaman birleşmiştir. Bu bazen masa altından olur, bazen kapalı kapılar ardında, bazense öylece aleni. Burjuvazinin kalbini korkudan hoplatan bir işçi direnişi olabilir, emperyalist tekellere geçit vermeyecek bir çevre direnişi olabilir, faşizmi zayıflatacak bir demokrasi talebi olabilir, ataerkiyi ve heteroseksizmi titretecek bir adım olabilir bu gizli ya da açık el sıkışmaların sebebi.

Ya Özgürlük Mücadelesinden Yanasınız ya da Değilsiniz

Türk egemen sınıfları, Cumhuriyetin 100. yılını kutlamaya hazırlanırken ikinci yüz yılı için de nutuk atmaya başladılar. Halkımızın deyimiyle perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.

Nitekim ilk yüzyılı işçilere, emekçilere, devrimcilere, komünistlere, ezilen ulus ve azınlık milliyetlere, kadınlara, LGBTİ+lara, inanç gruplarına zulmetmekle geçen bir yüzyıldır. Bu baskıcı, asimilasyoncu, ırkçı, cinsiyetçi, tekçi ve emperyalizm uşağı sömürü-soygun düzeni, Kemalist cumhuriyetin ikinci yüzyılı da birinci yüz yılını izleyecektir.

Katliamlar Cumhuriyeti

13 Kasım'da, İstanbul'un en kalabalık caddesinde yapılan bombalı saldırı, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir kere daha katliamlar cumhuriyeti olduğunun acı bir kanıtı oldu.

Çamur at…[ismail cem özkan]

Kasım ayını soğuk bir gününde kalabalığın henüz tam yoğunlaşmadığı bir saatte İstiklal Caddesi'nde bir katliam yaşandı. Banka konan bir bomba patladı ya da patlatıldı ve 6 masum, hiçbir şeyden haberi olmayan insan öldürüldü…

Ateş düştüğü yeri yakar ve acısını kelebek kanadı gibi evrene yayar, fakat küresel evrenimizde o kadar çok acı yaşanıyor ki, eskisi gibi haber dahi olmuyor… Yaşanan olay ajans bülteninde geçen birkaç satıra dönüştü… Acılar, düşen ateş ve yok olan hayaller…

Sayfalar