Perşembe Nisan 25, 2024

8 Mayıs 1945: Hitler faşizminin tarihin çöplüğüne gömüldüğü gün!

kaypakkaya haber
İşte bu tarihi günün 75. yıl dönümündeyiz. Sovyetler Birliği’nin büyük bedeller ödeyerek kazandığı bu zaferin mirasçıları olarak faşizme, emperyalizme ve her türden gericiliğe karşı mücadelesinin ileri taşınması gibi tarihi bir görevle karşı karşıyayız.

 

İkinci Emperyalist Paylaşım savaşı 1 Eylül 1939 tarihinde Hitler Almanya’sının Polonya’yı işgaliyle başlayıp 8 Mayıs 1945 tarihinde sona erdi. Bu savaş, dönemin en kanlı savaşlarından biri olarak tarihteki yerini hala koruyor.

65 milyon insanın hayatını kaybettiği savaşta, Hitler, 6 milyon Yahudi’yi toplama kamplarında katletti.  Sovyetler Birliği vatan savunmasında 27 milyon insanını kaybederken, savaşta ölenlerin % 33’ü asker, % 67’si ise siviller olmuştur.

Paylaşım savaşının en önemli nedenleri arasında emperyalist kapitalist sistemin 1929 dünya ekonomik krizinin atlatılamaması ve sistemin “çözüm” olarak savaşa yönelmesi gelmektedir. Kapitalistler kendi krizlerini atlatmak için milyonlarca insanın katledilmesine neden olmuşlardır.

Alman emperyalizmi, I. Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan yenilgiyle çıkmış, istediği hedeflere ulaşamamıştı. Savaşta aldığı yenilgiyle birlikte parçalanan Osmanlı İmparatorluğu’nu da kaybeden Alman emperyalizmi, özellikle Balkanlar’da istediği sonuçları alamadığı gibi, işgal ettiği Avrupa topraklarından da çekilmek zorunda kaldı.

Alman emperyalizminin II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’na olduğundan fazla bir arzuyla girmesi, I. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda gerçekleştiremediği hayallerini yeniden gerçekleştirmek istemesiyle ilgilidir.

1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’na Müttefik Devletler olarak; Sovyetler Birliği, İngiltere, ABD, Çin ve Fransa; Mihver Devletler olarak da Almanya, İtalya ve Japonya katılmıştır. Savaş, 1941 yılından sonra Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin işgali ve yok edilmesi üzerinden sürmüştür.

Alman emperyalizmi savaşa Hitler’le hazırlandı. Alman tekelci burjuvazisinin en gerici ve en şoven kesiminin temsilcisi olarak Hitler, 1933 yılında iktidara getirildi. Böylece Alman emperyalizmi, I. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda kaybettiği pazarlara yeniden göz dikti.

Hitler, iktidara geldikten sonra tüm demokratik hakları rafa kaldırdı. Komünist partisini yasakladı ve ırkçılığı propagandasının merkezine koydu. Hedefinde ilk olarak Yahudiler vardı. Almanya’nın I. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın kaybedilmesinin sorumluları olarak Yahudileri görüyordu.

Yahudiler, Almanya’da büyük bir sermayeye sahipti. Bankaların ve fabrikaların önemli bir bölümü, yine basının tamamına yakını Yahudilerin ellerindeydi. Hitler, tüm bunları ele geçirmek, ellerindeki sermeye ele koymak için Yahudileri hedef aldı.

Alman emperyalizminin bir diğer hedefi de Sovyetler Birliği’ydi. Hitler, savaşla birlikte, işgal ettiği Avrupa’ya, 1941’den sonra Sovyetler’i de işgal ederek dünya imparatorluğunu kurmak istiyordu. ABD ve diğer emperyalist devletler de ilk başta, Almanya’nın Sovyetler’i işgal etmesine sıcak baktı.

2.Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın artık ufukta görüldüğü netleşmişken, Sovyetler Birliği’nin savaşın içine çekilmesi ya da Hitler Almanya’sının Sovyetler’e saldırması durumunda savaşa hazır olmayan (aslında bir savaş istemeyen) Sovyetler Birliği, 23 Ağustos 1939 tarihinde Hitler Almanya’sıyla bir ”saldırmazlık paktı” imzaladı.

Stalin’in en çok eleştirildiği bu anlaşma konusunda Stalin’in ne kadar haklı olduğu sonradan ortaya çıktı. Eleştiri, ”Saldırmazlık Paktı”nın imzalanmasıyla Polonya’nın işgaline göz yumulduğu ve Sovyetler’in kendi sınırına yakın Polonya topraklarına neden girdiği üzerineydi. Halbuki o dönem ortada bir Polonya hükümeti yoktu.

Nitekim Sovyetler, savaş bittikten sonra girdiği Polonya topraklarından çekilmiştir.

Alman emperyalizmi, 1 Eylül 1939 tarihinde Polonya’yı eski toprakları olduğu gerekçesiyle işgal etti. Alman orduları kısa sürede birçok Avrupa ülkesini de işgal ettikten sonra, Hitler, Sovyetler Birliği’yle imzaladığı ”Saldırmazlık Paktı”nı bir yana iterek 22 Haziran 1941 tarihinde Sovyetler Birliği’ne savaş ilan etti.

Hitler, ittifak kurduğu diğer güçlerle birlikte ”Barbarossa Hareketi” adı verdiği saldırıda ilk hedef olarak Moskova, Leningrad ve Stalingrad’ı hedef aldı. İşgal edilen tüm köy ve kasabalarda kitlesel katliamlar yapıldı.

Alman emperyalizminin saldırmasıyla tüm dünya Sovyetler’in fazla dayanamayacağını ve teslim olacağını sandı. Evet, Sovyetler hazırlıksız yakalanmış ve saldırının bu kadar kısa bir sürede yapılamayacağını düşünmüştü.

Stalin, büyük bir ustalıkla Kızıl Ordu’nun önce savunmada kalmasını sağladı. İşgal bölgelerindeki fabrikalar sökülerek başka alanlara taşındı. Üretim yerleri kısa sürede silah ve tank üreten fabrikalara dönüştürüldü.

Stalin, 3 Temmuz 1941 tarihinde tüm Sovyetler halkına seslenerek vatan savunmasına katılmaya çağırdı. Halk, bu çağrıya cevap olarak tarihi direnişe katıldı. Stalin, Kızıl Ordu’nun işgale karşı yetersiz olduğunu, buna karşın sivil halkın savaşa katılmasını istedi.

Leningrad’da bir milyonun üzerinde sivilin katıldığı bir direniş hareketi örgütlendi. Tüm dezavantajlara karşın Sovyet halkı büyük bir direniş sergiledi. 8 Eylül 1941 tarihinde kuşatılan Leningrad, 27 Ocak 1944 tarihine kadar büyük bir direnişe sahne oldu.

Alman işgal orduları Moskova ve Leningrad’ı alamayacağını anladığı anda, savaşın yönünü Stalingrad’ın alınmasına çevirdi. Zira, Stalingrad aynı zamanda bir simgeydi. Hitler, Stalingrad’ı ele geçirerek psikolojik bir üstünlük sağlamak istiyordu.

Stalingrad’ın ele geçirmesi, sosyalizme vurulmuş bir darbe olarak da görülüyordu. Alman işgalci ordusu Stalingrad’ı yerle bir etti. Yıkılmayan ev kalmadı. Şehrin % 90’ı işgalcilerin eline geçmişti. Stalin, kışın gelmesini bekledi.

Nihayet, kışın bastırmasıyla birlikte, Hitler ordusu yemek, cephane ihtiyaçlarını karşılayamaz oldu. Kızıl Ordu, Stalin’in emriyle başlattığı ”Uranüs Hareketi”yle Alman askerlerinin etrafı sardı ve öldürücü darbeyi vurmaya başladı.

Stalingrad vatan savunmasında Sovyet kadınları büyük bir direniş örgütlediler. Oluşturulan küçük gerilla gruplarıyla Stalingrad’ı savunan 75 bin kadın direnişçi faşist işgalcilere darbe üzerine darbe vurdu.

Hava savunmasında da pilotların % 25’ini kadınlar oluşturuyordu. Stalingrad, 182 gün süren büyük bir direniş sonunda kurtarıldı ve 300 bin Alman askeri teslim alındı. Stalingrad direnişinde Kızıl Ordu 478 bin 741 ölü, 650 bin 878 yaralı vermiştir.

Tarihe Stalingrad Direnişi olarak geçen bu büyük vatan savunması hala ezilen halklara esin kaynağı olmaya devam etmektedir.

Kızıl Bayrağımız Dalgalanıyor Faşizmin Burçlarında!

Sovyet Kızıl Ordusu, Nazi ordularını önlerine katıp Berlin’e kadar kovalamış, 2 Mayıs’ta dönemin Alman Parlamentosu’nun çatısına Sovyet askerleri Aleksey Kovalyov, Abdülhakim İsmailov ve Leonid Goryçev tarafından orak çekiçli kızıl bayrak asılmıştır.

Günümüzde simge olan bu fotoğraf, Alman faşizminin yenilgisini sembolize ediyordu. Nitekim kızıl bayrağın parlamento çatısına asılmasından 6 gün sonra, 8 Mayıs 1945 günü Almanya’nın kayıtsız koşulsuz teslim olmuştur.

Günümüzde Haziran 1944’te İngiltere ve ABD’nin “Normandiya Çıkarması” ile Hitler’e darbenin Batı’dan vurulduğu propagandası yapılmaya devam ediliyor. Hollywood filmlerinde işlenen senaryolar gerçek sanılıyor.

Bu, ABD ve İngiliz emperyalist güçlerinin tarihi çarpıtmasından başka bir şey değildir. Tarih çarpıtabilirler, ancak silemezler, yok sayamazlar. Hitler Almanya’sının yenilmesinde belirleyici güç Kızıl Ordu olmuştur. Avrupa’da Stalin karşıtlığının bu kadar büyük olmasının bir nedeni de budur.

Batılı emperyalistlerin faşizmi ve komünizmi aynı kefeye koyarak eşitlemesi, Stalin ve Kızıl Ordu’nun kazandığı zaferi itibarsızlaştırma çabası olarak hala devam etse de bunu başarmaları mümkün değildir.

Sovyetler Birliği, sadece vatan savunması yaparak Alman faşizmini Sovyetler’den silip süpürmemiş, aynı zamanda Avrupa halklarını da faşizmden kurtarmıştır. Savaş, aynı zamanda birçok demokratik ve sosyalist ülkenin kurulmasına yol açtı. Doğu Almanya’nın sosyalist bloka katılması da bu tarihte gerçekleşti.

İşte bu tarihi günün 75. yıl dönümündeyiz. Sovyetler Birliği’nin büyük bedeller ödeyerek kazandığı bu zaferin mirasçıları olarak faşizme, emperyalizme ve her türden gericiliğe karşı mücadelesinin ileri taşınması gibi tarihi bir görevle karşı karşıyayız.

Kononavirüsün tüm dünyayı sardığı bugünlerde, dünya ezilen halklarının 8 Mayıs 1945 tarihinde kazandığı büyük zaferin izinde yürüyerek yeni zaferlere imza atacakları günler yeniden gelecektir.

Özgür Gelecek Mayıs 2020

531

Son Haberler