Cuma Mayıs 24, 2024

ANLATI | “Dogmatik bir sosyalizm analizi yapanlar, emin olun, Rojava’da yaşamıyorlar!”

Devrimci İnşa Örgütü’nden Rojava’ya dönem dönem giden ve bu süreçte Proletarya Partisi gerillaları ile birlikte kalan, bu sayede Komutan Nubar Ozanyan ile de tanışma fırsatı bulan İsviçreli bir kadın devrimciyle enternasyonalizmi, Rojava Devrimini ve Nubar yoldaşı konuştuk. Onun ifade ettikleri sorularla dahi katkıda bulunmaya gerektirmeyecek kadar berrak ve netti.

Sizin de aşağıda bu ifadeleri okuduğunuzda aynı düşünceyi paylaşacağınızı düşünüyoruz.  Bu nedenle, sizi bu devrimci kadının söyledikleriyle baş başa bırakıyoruz:

“Dogmatik bir sosyalizm analizi yapanlar, emin olun, Rojava’da yaşamıyorlar!”

Ben politik bir kuşağın içine doğdum, Avrupa’da devrimci yükselişin dorukta olduğu bir zamandı bu. Avrupa’daki silahlı mücadele ve anti-emperyalizmin etkin olduğu bu sürece tanıklık ettiğim için çok şanslıydım. Tek taraflı enternasyonalizm anlayışı yoktu o zamanlar. Çeşitli devrimci, sosyalist ve komünist hareketlerden ilham alabilme ve etkileşme imkanı vardı.

Vietnam hareketi buna çok iyi bir örnektir. Oradaki tecrübe ve kazanımları buradaki mücadeleye aktarabiliyorduk ve diyalektik bir bağ kurabiliyorduk. İspanya, Fransa, Almanya, İtalya bir bölümüyle Belçika ve İsviçre için kıtaları aşan enternasyonalizmin bu gücü çok anlamlıydı. Çeşitli mücadele biçimleri arasındaki bu diyalektik bağ bugüne kadar bıraktı izlerini.

Ne zaman ki devrimci durum krize girdi ve sınıf mücadelesi geriledi, stratejik bazı soruları da beraberinde getirdi. Hangi tarihsel döneme giriyoruz ve bu dönem içerisinde objektif ve subjektif mücadele ne denli değişiyor ve buna karşı biz nasıl konumlanmalıyız, stratejimiz ne olmalı? Bu sorulara cevap bulunması gerekiyordu, fakat çok az kurum bu tarihsel değişimin farkındaydı. Bana göre Almanya’daki RAF bu süreci yakalayamadı ve var olan krizle de içinden iyice çıkılmaz hale geldi.

Buna karşı yapılan hamleler sürecin içinden çıkmak ve yeni bir perspektifle hareket etmek üzerine değil sadece idare etmek üzerine oldu. İspanya’da Grapo sayesinde bu süreçte tutunulabildi, keza İtalya’da Brigate Ross bu süreci iyi işleyebildi.

Biz de İsviçre’de komünist köklerimizden aldığımız güçle bu krizin ne anlama geldiğini tartıştık. Tüm tartışmalarımızın sonunda kitle çizgisini oturttuk ve bu sayede Devrimci İnşa örgütünün zemini atıldı. Devrimci İnşa İsviçre içerisinde farklı görüşlere sahip gruplar yer alıyor ve buna rağmen tamamıyla doğal bir politikleşme süreci mümkün.

Özellikle gençler açısından politize olma süreci çok önemli. Toplumsal gerçekliği temsil edebilmesi için kadınlar, gençlik, enternasyonalizm ve emek mücadelesi olmak üzere farklı çalışma alanları var. Kurumumuz açısından en önemlisi diyalektik bir yöntemle devrim mücadelesi tarihini iyi okuyup, öğretilerini kendi mücadelemize yansıtıp pratiğe uygulamaktır.

“Bu tarihsel momenti kaçıranlar, ona sırtını dönenler kendileri kaybederler”

Türkiye’deki faşizm nasıl gelişti ve günümüzdeki yansıması nasıl? Suriye’deki savaşı nasıl değerlendirmek gerekir? ABD ve Avrupa’daki sağcı yükseliş ne anlama geliyor ve tüm bunların bizim mücadelemizle nasıl bir bağlantısı var? Bunların hepsi aslında birbiriyle bağlantılı sorular ve cevapları da elbette öyle.

Toplumsal gerçeklik sürekli değişim içerisinde; mücadele edenler açısından da yöntemler sürekli bu değişime bir cevap olmalı ve politik ittifaklar da sürece göre şekil almalı. Dolayısıyla bizler açısından iki nokta üzerinden yoğunlaşıyor bu anlayış. Biri Hindistan’daki Maoist hareket, diğeri ise Rojava gerçekliği.

Oradaki gelişmeleri iyi anlamak lazım, çünkü mücadelemiz açısından büyük önem teşkil ediyor. Ve değerlendirirken de emperyalistler arası dalaş ve onun arkasında yatan çıkarları da görmek gerekir tabii. Bizim yaklaşımımız her zaman için o alandaki devrimci güçler üzerinden ilişki kurma şeklinde oluyor. Bu şekilde devrimci güçlere dayanarak bir mücadele hattı geliştiriliyor. Bu anlamıyla Rojava çok zengin. Farklı objektif koşullar üzerine kurulmuş  kocaman bir alan ve buna göre de farklı taktikleri içinde barındırıyor.

Oradaki savaş/mücadele bir Raqqa’dakinden veya Dersim’dekinden çok farklı. Taktikler birbirinden farklı olsa da hepsi büyük bir planın parçaları. Orada tarihsel bir süreç yaşanıyor ve bu tarihsel sürecin hem Türkiye’de hem de Rojava’da bir parçası olunabilir, onun bir parçası olup katkı sunulabilir. Bu tarihsel momenti kaçıranlar, ona sırtını dönenler kendileri kaybederler.

Oradaki gelişimi eşsiz hale getiren anlayış, herkesin kendi politik perspektif ve pozisyonuyla dahil olması ve başka perspektif ve pozisyonlardan da öğrenip onlarla birlikte büyümesidir. Her örgüt kendi çizgisiyle ilerleyip aynı zamanda başka görüş ve örgütlere karşı da açık bir pozisyon alıyor. Bu anlayış yeni bir enternasyonalizm anlayışını ortaya çıkardı.

Savunmadan çıkıp saldırı halinde olan ve pozisyonlar üstü müdahalenin mümkün olduğu bu topraklardaki savaş kaçırılmaması gereken bir fırsattır örgütler için. Tabii teoride çok kolay anlatılan bu durum pratikte çok da basit değil. Metot ile savaş arasındaki bağın çok kolay olmadığını bugün TKP/ML örneğinde görebiliyoruz.

Çelişkiler karşısında tutum ne olacak, çelişki hangi durumlarda motor haline dönüşür ve hangi durumlarda çözülmesi zordur? Tüm bu sorular ancak pratik ve savaş içerisinde çözülebilir. Kısa bir süre önce Queer Hareketi Rojava’da savaştıklarını deklare etti. Trans bireyler bu mücadelenin bir parçası olmak istiyorlar ve bu aynı zamanda bizler için yeni olan bir tartışmaya yol açıyor. İnsan yeni çelişki ve “sorunlarla” baş etmeyi, onları çözmeyi öğreniyor.

Bir şeyler değişip dönüşüyor ve bu değişim karşısında dogmatik değil, öğrenmeye açık bir şekilde ilerleniyor. Mücadele etmek hareket etmek demektir ve bir mücadeleye ne kadar çok politik anlamda dahil olunursa devrimci kazanım da o kadar çok olur.

Rojava’daki mücadele hareketten gelen canlılığı ve çelişkileri bir güce dönüştürmeyi başarmıştır, metropollerin katı bakış açısıyla pek uyuşmadığı çok da şaşırtıcı değil açıkçası. İşte bundan dolayı köprüler kurmak ve onlardan yararlanmak gerekir, savaş sanatı budur.

“Gerçekler mücadelede gizli”

Metropolde olup Allahın nerede oturduğunu söylemek kadar saçma bir şey olamaz. Birincisi Allah zaten yoktur ve ikincisi orada oturan kimse yok.

İki yıl önce Rojava’yı ziyaret ettiğimde en son TİKKO taburundaydım ve oradakilerle vedalaşırken TİKKO komutanı bana şu sözleri söyledi: “Yoldaşlarıma söyle, gerçekler mücadelede gizlidir ve şu an mücadele buradadır.” Bu sözleri beni çok etkiledi ve ona, sadece yoldaşlarına değil Avrupa’daki herkese ileteceğimi söyledim.

Rojava Devrimi hakkında söylenecek ve ondan öğrenecek çok şey var. Mesela komünist tarihte olduğu gibi önce askeri müdahalede bulunulup sonrasında inşa çalışmaları yapılmıyor. İkisi birbirine paralel gerçekleşiyor. Mınbıc’te baştan beri kadın komiteleri vardı ve kadınların da içinde olduğu askeri komitelerin olacağı belliydi. Aynı zamanda Arap halkının bu inşanın bir parçası yapılacağı da baştan biliniyordu.

PKK’li biri bana Rus Devrimini analiz edip askeri ve toplumsal müdahalenin birbirinden ayrılmayacağını gördük dedi. Tarihten öğrenip günümüze uyarlamanın bir örneğidir bu.

Toplumsal değişimden, askeri müdahaleden enternasyonalizme hepsi birlik anlayışı içerisinde gerçekleşiyor. Eğer sokakları zapt edeceksek, onun altını doldurmamız gerekiyor, eğer bir yeri işgal edeceksek oranın içerisinde bir anlayış geliştirmemiz gerekiyor.

Rojava tüm zenginlikleriyle herkese kapısını açmış, herkese kendi tecrübelerini yansıtması için bir olanak. Bu olanak devam ettiği müddetçe oradan öğrenmekte ve orayı değerlendirmekte fayda var. Bombalar yağarken, Türk panzerleri sınırda beklerken orada bir mücadele veriliyor, kadın köyleri  kuruluyor ve toplumsal bir gelişim sağlanıyor.

Ama eğer oraya gidip cennete düşeceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, çünkü mücadele çelişkilerle dolu. Çay hala bir kadın tarafından getirilir. Bu çok yavaş ama bir o kadar da gerçekçi bir gelişim. Sürekli hareket halinde ve sürekli ileriye doğru ilerliyor. Oraya gidecekseniz ütopyalarınızı olduğunuz yerde bırakın ve öyle gidin.

Rojava sosyalist bir devrim midir? Hayır, ama birçok sosyalist unsuru içinde barındırıyor. Dogmatik bir sosyalizm analizi yapanlar emin olan zaten Rojava’da yaşamıyorlardır. Değişimden ve gelişimden neden bu kadar korkarız?

“Bulunduğu yerden emin  bir savaşçı: Nubar Ozanyan”

Burada Nubar Ozanyan’dan söz etmek istiyorum. O hiçbir zaman korkmadı çünkü o anarşistlerle Mao’yu tartışıyor, onları kendi taburunda misafir ediyor, orada eğitiyordu. Birlikte yemek yiyor, birlikte dans ediyor, birlikte tartışıyor, cephede birlikte savaşıyorlar. Özellikle gençlerle çok özel bir bağı vardı.

Politik anlamda karşılaşmaktan çekinmediği ve onlara kendi çizgisini savunduğu için de saygı görüyor ve saygı gösteriyordu. Kendi görüşünü savunmaktan ve onu başkalarına karşı açmaktan korkmuyordu, bu da onun durduğu yerden ne kadar emin olduğunu gösteriyordu.

“Nubar, dogmatik  bariyerleri yıktı”

Bölünme nerede başlar? Tam da kendi durduğun noktayı pratikte denetlemez, onu başka güçlerle sorgulamazsan başlar. Pratikte sorgulamanın olmadığı yerde gelişme de olmaz. O tam da bu anlayışla hareket etmeyi başardı ve herkesin saygınlığını ve sahiplenişini bu şekilde kazandı. Nubar’ın şehit düşmesi Enternasyonal Özgürlük Taburunda ve her yerde çok büyük bir üzüntüye yol açtı.

O çok uzun devrimci bir tarihten geliyor ve bu tarih boyunca yeniye ve yeni mücadelelere yönelme çabası onu yüceleştirdi ve herkes açısından çok özel bir yere konumlandırdı. Bu değeri yarattığı için aramızdan bedenen ayrılması her anlamda çok büyük bir kayba yol açtı. Ömrümüzün yettiği kadar Nubar gibi insanlardan, devrimcilerden öğrenmek gerekir.

Onun yanında kalan anarşistler Mao’dan çok şey öğrendiler mesela. Komünistlerle bir arada olmaktan, onlarla birlikte mücadele etmekten çekinmiyorlar artık. Bu Nubar sayesindedir. Çünkü var olan dogmatik bariyeri yıktı o ve bu çok büyük bir kazanım.

“Eğer Nubar’ın yanındaysan olman gereken yerdesindir!”

Ben oradayken ve Nubar Ozanyan yaşıyorken bana mayın hazinesini gösterdi. IŞİD evlerinden geriye kalan mayınları etkisiz hale getirip onların üzerinden çalışıp tekrar etkili hale getirmeyi başarıyordu.

Bu tarz işlerde başarılı olduğu kadar tartışmalara da yön verendi. Sürekli okuyor ve okuduklarını başkalarıyla paylaşıyor, onlara da anlatıyordu. O bir komutandı, her anlamıyla öyleydi. Yaptığı her şeyde hem öğretmen hem öğrenciydi. Genç bir TİKKO gerillası iki sene önceki röportajda şunları söylemişti: “Eğer buraya geliyor ve öğretmen olduğunu düşünüyorsan, hiç gelmene gerek yok. Ama eğer buraya geliyor ve öğrenci olarak öğrenmek ve tecrübe edinmek istiyorsan, o zaman zenginliklerle dolu bavulunla savaşmak üzere geri dönersin.”

Militanlara bunu Nubar öğretmişti.

Rojava devrimci değerlerle zengin bir bölge. Bana göre burada mücadele veren gençlerde eksik olan değerler bunlar. Yoldaşlık gibi değerler devrimci kültür içerisinde çok önemli ve buralarda ne yazık ki oradaki gibi yaşanmıyor, değerler aktarılmıyor. Nubar Ozanyan bu değerleri sadece anlatan değil onları yaşayan bir devrimci, bir komutandı. O değerleri yaşıyor ve onları hayatın örgütlenmesinde etrafındakilere aşılıyordu.

Nubar Ozanyan’ı bir cümleyle anlatmaya çalışsam şöyle derdim: Benim bir vatana ait olma hissim yoktur ama eğer onun yanındaysan olman gereken yerde olduğunu hissediyorsun.

Olmak istediğin yerdesin. Uğruna mücadele ettiğin değerleri taşıyan birinin yanındasın, bundan dolayı oraya, onun yanına ait hissediyorsun. 

44924

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

DİSİPLİN ANLAYIŞIMIZA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ - I

Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

1 Mayıs'ı Taksim'e Mahkum Etmek!

1 Mayıs; sıradan bir gün değil, sınıfın ortaya çıkışından bu yana, ulusal ve evrensel düzeyde, burjuvaziye karşı verdiği mücadele deneyiminin toplam deneyim ve birikimlerini içeren ve onu yaşatmak için ortaya koyduğu kavganın adıdır. Bu nedenle de 1 Mayıs Uluslararası işçi sınıfının mücadele ve dayanışma günüdür.

"Legal parti sorunu" Üzerine

Legal parti sorunu, aslında hem Uluslararası Komünist Hareket ve hem de Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi açısından hiçte yeni ya da ‘bakir’ bir sorun sayılmazken; ama nedense devrimci hareketin ‘radikal sol’ olarak addedilebilecek kimi kesim ve yazarlarınca, böyleymiş gibi sunulmaya çalışılmakta.

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Sayfalar