Pazartesi Mayıs 20, 2024

Zepur Gı Tarnam

Nedendir bilmem “Zepur Gı Tarnam” şarkısını her dinlediğimde seninle ilgili anılarla dolaşıyorum.  Senden geriye kalan anılarımıza büyük bir istekle yeniden ulaşmak istiyorum. Sokakları dolaşmak, seninle buluşmak, hızla sana varmak istiyorum. Senden sonra yaşadıklarımı anlatmak, duymanı mutlaka istediğim şeyleri seninle paylaşmak istiyorum. Bilesin senden sonra bir ağustos sıcağının orta yerinde özgürlük kavgamızın yenilmezi olan Ozanyan Nubar’ımızı Rojava’da kaybettik. Çöl sıcağının orta yerinde bir an olsun bile tereddüt etmeden bedenini işgalci çetelerin beyninde patlattı. Ölüme giderken bile sıradışıydı. Son nefesini verirken bile ağzından korkuya dair bir kelime bile çıkmadı. Sınıfımızın okulumuzun şampiyonu kendine yakışır bir kahramanlıkla sonsuzluğa gitti. Okulumuzun bir an olsun bile yerinde durmaz, ele avuca sığmaz yerinde durmaz tırmanmadık ağaç, çıkmadığı duvar bırakmayan çocuğu Nubar’ımızı, herkülümüzü kaybettik. Ocak ayı onunla daha hüzünlendi. 

Biliyorum, duysaydın ölüm haberini “hangi Nubar?” diyecektin. “Hani şu vücut şampiyonu Nubar yoldaş” desem sen yine tam hatırlamayacaktın. Çünkü Nubar yoldaş henüz bilimle, felsefeyle, Kaypakkaya yoldaşla tanıştığımız ilk yıllarda bile o hep görünmezdi. O hep bilinmez yerlerde dolaşırdı. İstanbul’un en yoksul semtlerinin görünmez bilinmez atölyelerinde çalışırdı. Görünür hiçbir yer onun ilgisini çekmezdi. Fakir haliyle kendi kollarını çalıştırıp kaslarını büyütmeye çalışırken bile en yakınımızda olduğunu kimse bilmezdi. Damı çöktü çökecek yoksul yaşamın en dibinde o hep savaşın şampiyonu olmak için hazırlanıyordu.

İlk devrimci uyanışın belirtilerini çocukluk yaşamının her kavgalı anında görmek mümkündü. Kavgamızın ve çocukluğumuzun şampiyonu şimdi yok artık, HRANT! Nubar Ozanyan’ı tıpkı senin gibi önceki axpariglerimiz gibi sonsuza uğurladık. Bu az halimizle ne büyük kayıplar verdik, Hrant! Nubar Ozanyan tıpkı Armenak Bakır, Hayrabet Honca, Nubar Yalım, Manuel Demir gibi, tıpkı onlardan önce şehit düşen Monte Melkonyan, Leonid Azgaltyan, Misak Manuşyan, Stepan Şahumyanlar gibi gözünü bir an olsun bile kırpmadan kendisini halklarımız için feda etti. Bu mazlum Hay halkı, özgürlük ve onur savaşı için en gözde, en onurlu evlatlarını gözlerini bir an olsun bile kırpmadan feda edecek yiğitler yetiştirdi.

Bir grup Partizancı yoldaşla birlikte Kumkapı’nın rutubetli bir odasında oturmuş Zülfü Livaneli’nin “Karlı Kayın Ormanı”nı dinliyorduk. Sokağa çıkıp gizlilik içinde yolumuza koyulduğumuzda en önde axpariglerimiz yani Armenak ve sen yürüyor; geriden büyük bir hayranlık ve dikkatle sizleri izleyen biz üç genç Partizancı yürüyorduk. İlk illegal sokak yürüyüşümüze sizleri hayranlıkla izleyerek başladık. Hiç unutmam, biz üç liseli Partizan öğrenci, soluk renkli geniş deri ceketiyle elleri cepte yürüyen Hrant ve Armenak’ı izliyorduk. O ilk illegal yürüyüşümüz hiç bitmedi Hrant axparig. Hiç sonlanmadı yoldaş. Yolları nehirleri sınırları aşarak dağları delercesine özgürlüğe doğru yürüyüşümüz hiç sonlanmadı. Toprağa düşen her sevgili yoldaşımızın ardından acılarımızı yüreklerimizin en dayanıklı yerine gömerek yolumuza devam ediyoruz.   

Sonra Feriköy’de futbol sahasında topa kafayla vuruşunu, sonra Rakel’e âşık halini ve gerinizde yürüyen sözler fotoğrafçı dükkanınızda kardeşin ve bir grup okul arkadaşla birlikte bitmeyen ilk gençlik sohbetlerimiz aklıma geliyor. Kınalıada’daki Karagözyan Ermeni Yetimhanesi’ndeki “axpariglik” döneminiz geliyor aklıma. Armenak’la sonlanmayan yoldaşlığınız kıskanılacak düzeyde bağlılığınız, tükenmeyen sevginiz, bitmeyen zorlu yolculuklarınız aklıma geliyor. Varto Ermeni aşiretinin kara çocuğu Nubar Yalımların köyüne gittiğiniz günleri hatırlıyorum. Armenak ve sen, Botan eteklerindeki Ermeni köyüne gittiğinizde gözlerinizdeki mutluluğu okumak için yakından sizlere bakmaya gerek yoktu.  Döndüğünüzde biz genç yoldaşlara “Mutlaka Silopi’ye gitmeli ve köylüleri örgütlemeye başlamalıyız” demiştiniz.

Bir anlamıyla yollarımızın ayrılmasına kadar neden olacak olan Rakel’e olan aşkını hatırlıyorum. Bu nasıl tutkulu bir aşktı Hrant! Her şeyi göze aldın. Tıpkı ölümü hiçe sayarak özgürlüğe uzanmak, dokunmak istediğin sonsuzluk gibi aşkınız hiç sonlanmadı. Korkusuzdun Hrant ! Aşkta olduğun gibi kavgada da korkusuzdun. Senin ve Armenak’ın yanında kendimizi o kadar güvende hissediyorduk. Ordular üstümüze gelse ellerimizle kavga edecek kadar korkusuz ve bir o kadar cesurduk. Çünkü sevgili Armenak ve sen vardınız yanımızda Hrant! Bu ne büyük bir tutkuydu ki sizlere duyduğumuz güvenle ta bugüne kadar gelme kararlılığı ve tükenmez iradesini gösterebildik. Sevdiğine unutmazcasına doyasıya sarılmayı ilk senden öğrendik Hrant! Ve o gün senin göremediğin arkanızdan yürüyen sessiz ve görünmez Nubarımız tıpkı sen ve Armenak gibi büyük bir aşk ve tükenmek bilmeyen bir tutkuyla, unutmaz ve kopmazcasına özgürlüğe sarıldı. Yaşama, aşka dair yazılanlardan daha büyük bir tutkuyla Kaypakkaya’ ya sevdalandı.  En büyük sevdayı bitmez aşkın en duygulu mısralarını yaşamı ve savaşıyla Nubar Ozanyan yazdı.     

Misak Manuşyan’la Menilen’in yetimhanelerde başlayan aşkını okuduğumda seninle Rakel’in yaşadığı aşka ne kadar çok benzediğini düşündüm. Demek ki biz kılıç artığı halkların gençlik aşkları hep yetimhanelerde başlıyor.   Katliamdan yeni kurtulmuş bakımsız yapayalnız soğukta buz içinde açmayı öğrenmiş dağlı çiçeklere benziyor aşklarımız. Tıpkı halkımız gibi yetim ve yitik. Bizler gibi yalnız ve kimsesiz. Sonları acı ve buruk. Yolları kan ve gözyaşı dolu. Demek ki yetim çocukların aşkları dağ başlarında yapayalnız açar. Dağ çiçekleri gibi bakımsız ve yalnızdır. Tıpkı Nubar gibi tıpkı senin gibi Hrant!  

Herkes seni sadece Rakel’le olan aşkınla tanır. Seni onunla düşünmeye çalışır. Oysa kimse bilmez ki sen en büyük tutku dolu sevgini devrim denilen ulaşılması kolay olmayan özgürlük yolunda Armenak yoldaşla yaşadın. Nasıl ki seni Rakel’siz düşünmek mümkün değilse Hrant! Seni Armenak’sız düşünmek mümkün değil. Sizi Rakel’den çok daha birlikte gördüm. En çok da Kurtuluş’un, Feriköy’ün Üsküdar Bağlarbaşı’nın, Tuzla’nın, Kurt Kiremit’in tenha ve sessiz sokaklarında duvar diplerinden yürüyüşünüzü gördüm. Otobüsle Silopi’ye Rakel ve Nubar Yalım yoldaşların köylerine gidişinizi gördüm. Yol boyunca sessiz ve suskun süren yolculuğunuzda neler paylaşırdınız Hrant? Neler konuşur neleri zulanızda saklardınız? Halkımızın hangi sarılmayan acısını direniş ve öfke dizelerine işlerdiniz?  Hangi kavga eylemlerini planlardınız?  Sizleri tanıdığımız o ilkokul yıllarındaki birlikte yürüyüşünüze özendim ve büyük bir hayranlıkla anılarıma işlediğim düş yolculuğumu komutan Nubar yoldaşla sürdürdüm.  Bembeyaz kardeşlik sayfalarına senin ve Armenak’ın isimlerinin yanına NUBAR OZANYAN yoldaşı yazdım.

(Bir Partizan) 

45979

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Sayfalar