Pazar Mayıs 19, 2024

Yeniden Siyasi Denetim Geriye Gidiştir!

 

25 Nisan 2017 tarihinde Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Genel Kurulunda “Türkiye’de Demokratik Kurumların İşleyişi” konulu oturum sonundaki oylamada, “Türkiye’nin yeniden siyasi denetime alınması”  kararı alındı.

Bu karar incelendiğinde anlaşılmaktadır ki, Türkiye siyasi denetimden çıkarıldığı tarih olan 2004 yılından bu yana “çağdaşlık, gelişmişlik ve demokratik işleyişle” ilgili olarak olumlu bir görüntü çizmemiş, tam aksi bir görüntü sergilenmiştir.  Avrupa Birliği ile müzakerelerin başladığı 2004 Haziranında, reformlar yapılacağı sözleri üzerine başlayan denetimden çıkarılması süreci, 13 yıl sonra “demokratikleşme yönünde gerekli ve yeterli adımlar atılmamış" olması bir yana, aksine “demokrasinin uygulanmadığı” gerekçesiyle sona erdirilmiştir. Ve bu uygulama AB tarihi sürecinde daha önce yaşanmamış olup, bu açıdan da son derece ilgi çekicidir. 

Kararın alınmasında birçok etken önemli rol oynamıştır. Örneğin 7 Haziran seçimleri hiçe sayılması, sonrasında ‘sözde darbe girişimi’ ve durmadan uzatılan bir Olağanüstü Hal (OHAL) süreci, toplu işten çıkarmalar, tutuklu parlamenterler, siyasetçi ve gazeteciler, aydınların tutukluluk hallerinin sürmesi. Mevcut ama yetersiz demokratik kurumların devre dışı bırakılıp sadece Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) sürdürülen yönetim tarzı ve uygulamaların sergilenmesi, referandumda eşit koşulların uygulanmaması ve sonucun meşruiyetinin AGİT Raporuyla dünya kamuoyunda da tartışılır olması..  Yani özcesi 2004 yılından beri yaşanılanların gelişme yönünde değil, tam tersine geriye gidiş yönünde seyretmesi bu kararın alınmasında önemli rol oynamıştır.    

Bu karar sürecinde kamuoyunun bilmesinde fayda olan bir durum da, Ana Muhalefet Partisi CHP’nin tavrıdır. Sözde sosyal demokrat olan, demokrasi havariciliği oynayan, ülke içinde iktidarın anti-demokratik uygulamalarına karşı çıkıyor gibi görünen CHP’nin AKPM’deki parlamenterleri Deniz Baykal, Haluk Koç, Gülsün Bilgehan ve İlhan Kesici, oylamada iktidar partisi AKP ve MHP ile birlikte “hayır” oyu verdiler. Bu tavır, Türkiye'de referandum öncesi ve sonrası süreci, demokratik işleyişteki faşizan uygulamaları, OHAL - KHK'lerle siyasetçilerin, gazetecilerin, aydınların, sendikacıların tutukluluğunun devam etmesi, anti demokratik uygulamaların görmezden gelinmesi demektir.

Bu sözde demokratların önemli bir kısmı, bu son örnekte de olduğu gibi "Demokrasi, İnsan Hakları, İnsan Hakkı ihlalleri, Özgürlükler, Demokratik işleyiş vb" konularında hükümet ile “Vatan, Millet, Sakarya” hamasetiyle aynı paralelde düşünmeye, çalışmaya ve birlikte yürümeye devam etmektedir.

Oysa daha birkaç gün önce, 18 Nisanda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yaptığı açıklamada “mühürsüz seçim” olarak tanımladığı 16 Nisan Referandumu için “Bu seçim sonucunu tanımıyoruz, tanımayacağız” demişti.

Geçtiğimiz yıllarda da, CHP üst yönetimi her seferinde AKP'nin kurtarıcılığına soyunmuş ve AKP ile her türlü işbirliğine girmekten asla kaçınmamıştır. Deniz Baykal sayesinde  Recep Tayyip Erdoğan cezaevinden kurtarılmış, Siirt ilindeki “hülle seçim” yöntemiyle önce milletvekili, daha sonra da Ekmeleddin İhsanoğlu gibi gerici bir aday gösterilmek suretiyle, RTE cumhurbaşkanı yapılmıştır..

Bunların dışında K.Kılıçdaroğlu, Milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması ile ilgili AKP teklifine “Dokunulmazlık teklifi Anayasa’ya aykırı ama ‘Evet’ diyeceğiz” demiş ve seçilmiş, milyonlarca kişinin iradesini temsil eden milletvekilleri cezaevlerine doldurulmasına sebebiyet vermiştir.

Keza, Sınır Ötesi Operasyon tezkerelerine 'evet' deyip, sonra da "Suriye'de Irak'ta Mehmetçiğin ne işi var?” diyen de K.Kılıçdaroğlu idi.

Aylarca “Hırsızlık paralarıyla yapılmış kaçak saraya gitmeyeceğiz" dedikleri Beştepe’deki kaçak saraya ve hükümete sözde '15 Temmuz Darbe Girişimi' nedeniyle tam destek vermiş ve RTE'nin deyimiyle herkesten önce “tıpış tıpış” gitmişti. Yıllarca birlikte ülkenin tüm zenginliklerini yağmalayan iktidar ve Fethullah Gülen kavgasında da,  Beştepe’den yana tavır almış ve “Yenikapı ruhu” çağrısına gitmeyi de ihmal etmemişti.

Burada asıl önemi olan, CHP’ye içtenlikle gönül veren, emek veren, orada mücadele eden, oy veren iyi niyetli milyonlarca kişinin, yıllardır tezgâhlanan bu oyunu görmeleri son derece önemlidir. Bu durumu görmek istemeyen, görüp görmemezlikten gelen, anlamak istemeyenler de bilsinler ki, CHP üst yönetiminin "İnsan Hakları, İnsan Hakkı ihlalleri, Demokratik İşleyiş, Özgürlükler ve Toplumsal Barış" gibi bir öncelikli derdi yoktur.

AKPM’nin bu kararı birçok açıdan mevcut iktidarın hareket alanını daraltabilecek, hatta çeşitli durumlarda zorda bırakacak gibi görünse de, demokrasiye inanmayan bu iktidarın gerekli demokratik adımları atmayacağı bugünden bellidir. Kararın asıl olumsuz etkilerinin turizmde, yatırımlarda, ekonomik gidişatta kendisini göstereceğini, büyük ölçüde de geniş halk yığınlarının yaşamlarının daha da zorlaşmasına sebep olacağı da çok anlaşılır bir tespit olacaktır. Bunun bilincinde olarak, demokrasi cephesinin birlikte insan haklarının uygulandığı, demokratik işleyişin, temel hak ve özgürlüklerle toplumsal barışın tesis edileceği bir ülke için mücadeleye devam etmesi son derece önemlidir.

Bu mücadeleye omuz vereceklere, katkı sunacaklara, emek vereceklere şimdiden aşk olsun..

Erdal YILDIRIM

26 Nisan 2017

46311

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]

 

“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,

acıma çılgınlığı vermiş,

İnsan artık dayanamaz gibiyse,

 üstelik

Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı

Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;

Ve acıdan dili tutulunca insanın,

bir Tanrı

Çektiğimi anlatayım diye

bana dil vermiş.”[2]

 

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

KÜÇÜK BURJUVAZİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ ARADIĞI YER

Küçük burjuva aydınları sosyalizmi sevmezler. Gerçekte, onların sevdiği düzen, kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin kendilerine dokunmamasını isterler. Onların tek istekleri; “özgürce yazmak”, “özgürce sanatlarını gerçekleştirmek”... Ancak, bu kutsal “özgürlüğün” içinde, kapitalist sistem tarafından ezilen işçi ve emekçilerin özgürlüğü yoktur. Onlara göre, işçi ve emekçilerin görevi; kapitalist iş bölümü gereği sermaye sahibine artı-değer üretmek...

İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK)”?[*]

 

“Biri kurbağa öper,

biri yüzyıllarca uyur,

biri 7 cüceyle yaşar,

biri kuleye kapatılır.

Bir masal prensesi olsan bile

kadınlık zor.”[1]

 

1. Arap-İslâm İmgeleminde Kadın: Arzu ve Tehlike

 

ZİNDANLARDAKİ ÇIĞLIK, BÜYÜK ÇIĞI OLUŞTURACAK…[1]

 

“Tarih, gelecek için

kavga verip, yitirmiş bile olsa,

insanlık için vuruşanları

hiç unutmaz.”[2]

 

Şu an elim tuttuğum 29 Ekim 2012 tarihli mektup Erzurum H-Tipi Kapalı Cezaevi’nin B-Blok’undaki 4. Odadaki Muzaffer Yılmaz’dan geldi…

Sayfalar