Cumartesi Mayıs 18, 2024

Yasal Çalışma ve Yeraltı Çalışmasının Önemi Üzerine

Faşizm en koyu, en kanlı, en vahşi biçimiyle hükmünü sürdürüyor. Faşist devletin başında bulunan Erdoğan ve müttefikleri faşist diktatörlüğünü daha açık, daha şoven, daha ırkçı şekliyle sürdürüyor. Öyle ki, kendi koyduğu yasaları tanımıyor, parlamento ahırının ona tanıdığı yetki ve kuralları hiçe sayıyor, darbe üstüne darbe yapıyor. Kendi eliyle organize ettiği ‘darbe’ oyununu bahane ederek her alanda devrimci, demokrat, aydın ve yurtsever güçleri topluca tasfiye etti. Suriye’ye topraklarına girdi.  İŞİD’i gerekçe göstererek Suriye ve Kürdistan toprakları işgal edildi. Teşhir olan İŞİD’e ‘darbe operasyonu ‘ adı altında yeni bir yüz takıldı. ‘EL NUSRA VE OSO adı altında İŞİD’İn faaliyeti devam ediyor.  ABD, AB ve NATO’nun organize ettiği plan adım adım devam ediyor. Faşist Türk devleti bu oyunu kuralına uygun yerine getiriyor. Kürtlerin kazanımları el birliğiyle geri alınıyor, PYD ve Kürtler üzerinde her gün yeni baskı yaptırımları, baskıları yürürlüğe koyuyor. Kürtlerin biat edenini, kendilerine bağımlı olmalarını, bu çerçevede isterlerse Kürdistan’ı Barzanivarı kurabileceklerini teyit etmekteler.

Faşizm en kanlı, en baskıcı, katliamcı saldırıları uygularken, televizyon kanalları, yayın basın organları, dernekler, demokratik kurum-  kuruluşlar, sendikalar vb. kapatılırken, faşizme, faşist diktatörlüğün zulmüne karşı olan herkes gözaltına alınırken, işkencelere maruz kalırken, haksızca zindanlara tıkılırken, en ağır hakaretlere uğramaktadır. Yarına kimin ne olacağını kimse garanti veremiyor. Ülkemizde bunlar yaşanırken, faşist diktatörlüğün baş uygulayıcısı ve çanak yalayıcaları gündemi değiştirmek için “Lozan anlaşmasına “atıfta bulunarak, suni gündem oluşturmakta, yaşanan ağır faşist zulmü gizlemeye çalışmaktadır. “Darbe ve Feto ” senaryosunun başka bir oyunu sahneye kondu. Öyle ki her sabah uyandığımızda onlarca ölü, onlarca yaralıyla, onlarca ev baskınıyla, yüzlerce tutuklamayla karşılaşıyoruz. Faşizmin en ağır saldırılarından, en zor dönemden geçiyoruz. Artık faşizm hak – hukuk, kural, yasa ne varsa hepsini çöp tenekesine atmış,  yasa tanımaz kendi kurallarını, hukukunu, yasalarını halklarımıza karşı acımasızca uyguluyor. Yasal, demokratik, legal bazda hangi mücadele biçimi varsa yakıyor, yıkıyor, tutukluyor, ezip geçmek istiyor… Erdoğan’ın başını çektiği halklarımızın baş düşmanı faşist diktatörlük gelecekte daha kanlı ve toplu katliamlara hazırlanıyor. Bunu görmemek kör olmak demektir. Bu gerçeği kaç kere yazıp dile getirmemize rağmen ;’yarınlarımızı daha kötü günler bekliyor’ dememize rağmen pek önemsendiği kanaatinde değilim. Türkiye ve Kürdistan devrimci hareketi öyle gözüküyor ki, faşist devleti, faşist diktatörlüğü ve günümüzde en koyu, en ırkçı- şoven (panislamist-pantürkist)açık faşizmin karakterini, ona karşı yürütülmesi gereken mücadele biçimlerini, asıl örgütlenmenin özünü göz ardı etmekte, küçümsemektedirler. Ağırlıklı yasal zemini baz almakta, gelecekte daha ağır faşist diktanın uygulanacağı gerçeğini görememekte, faşizmi küçümsemektedir. Bu küçümseme ne kadar ‘sol ve direnişçi’ gözükse de özünde sağ silahlı reformizmi içinde barındırmaktadır. Unutmamalıyız ki, somut şartları ve somut koşulları hesaba katmadan yapılan en cüretkâr saldırılar yenilgiye mahkûmdur.

Şöyle ki, faşizm savaş ‘tezkeresini’ parlamento ahırında onayladı, “perşembenin gelişi çarşambadan bellidir ” diye bir atasözümüz var. Biz hâlâ umutlarımızı legal, yasal ve faşizmin bizi mahkûm etmek istediği ‘düzen sınırları içerisinde mücadele etmeyi’ esas ‘almakta, gelecekte faşizmin gerçekleştireceği saldırıları küçümsemekteyiz. Bu anlayış silahlı ekonomizmin giderek etkin hal alması tehlikesini de beraberinde getirmektedir.
Faşizm geleceğimizi düzen sınırları içerisinde çember içine alarak, terbiyeli, düzene adapte olmuş legalist, reformist olmamızı istenmektedir. Ve böylece korkutulmuş, bastırılmış bir toplum içerisinde yeni Murat Belge, Hasan Camal, Ahmet-Mehmet Altan kardeşler ve daha ilerisi Aslan Kılıç, Doğu Perinçek’ler yaratmak istiyorlar. Biz bu acı gerçeği geçmişte yaşadık, büyük bedeller ödedik. Uyanık olunmazsa, gelecekte daha ağır bedeller ödeneceği telafisi mümkün olmayan bir gerçektir.

O nedenle günümüzde legal zeminde kazanılan mevzileri korumayı sürdürürken, faşizmin kanlı saldırılarına karşı yeraltı çalışmaları hayati önem taşıyor. Her türlü yasak, baskı, kapatma ve gözaltılara karşı yeraltı yayın -basın organlarının aktif hale getirilmesi kaçınılmaz ve zorunluluktur. Artık legal alanlarda yürütülen mücadele gedikleri tek tek kırılmakta, kapatılmakta, yasaklanmaktadır. Legal örgütlenmeler ve mevzilerimiz zorla, baskıyla, devlet terörüyle yasaklanıyor, muhalif güçlerin tüm yaşam alanları yok ediliyor, gasp ediliyor. Unutmayalım ki, devrimci, ilerici demokrat ve aydınların tüm mevzileri faşizmin topyekûn saldırısı altında. Yakın gelecekte, faşizmin saldırısı daha da şiddetlenerek dozajını artırarak devam edecektir. Faşizmin en koyu, en şoven en kanlı, panislamist-pantürkist saldırıları ayrımsız tüm muhalif güçlere yönelecektir.

Kürtler, Aleviler, devrimciler, demokratlar, kadınlar, sosyalistler sivil toplum örgütleri, yayın basın organları, televizyon ve sosyal medya vb. bütün kurum ve kuruluşlar aynı derecede faşizmin zulmüne maruz kalmaktadır. Tüm legal ve kısmi örgütlülük haklarımız elimizden alınmış durumda, direnene, baş eğmeyene, haksızlığa, hukuksuzluğa karşı direnenlere baskı, işkence, zindan ya da yargısız infazla kaybedilme dayatılıyor. Yaşadıklarımız 12 Eylül faşizminin çökertme ve teslim alma yolunu yeniden hayata geçirme, kimliksiz, kişiliksiz, teslimiyetçi bir toplum yaratmayı hedeflemektedir.

Bölgemizde yaşanan işgalci emperyalist güçlerin gerici savaşları milyonlarca mazlum emekçi yoksul halkların ölümüne, yerini yurdunu terkine, yaban ellerde haraç-mezat pazarlanmasına yol açıyor. Emperyalizmin ve faşizmin çıkarları için toplu soykırımlar yapmaktan çekinmedikleri açık. Bunlar bizim dostumuz, kurtarıcımız asla olmadı, olamaz. Kan emici uluslararası emperyalist sermayeye göbekten bağımlı olan Türk -İslam sermayesi Ortadoğu’da birlikte hareket ediyor, olmadı yeni savaş planını devreye sokuyorlar. ABD ile Türk devletinin arasının açık olduğu yalnızca bir oyun, göz boyama, yapılacak yeni katliamları gizleme, perdelemedir. Başta ABD ve RUS emperyalizmi olmak üzere, Ortadoğu’da emperyalistler henüz kozlarını paylaşmadı hesaplaşmayı tamamlamadılar. Emperyalist gerici savaş giderek yeni boyutlar kazanarak genişliyor ve Asya eksenine yayılıyor. Bir kere bu gerçek görülmeden pusulanın doğruyu göstermesi düşünülemez. Gelişmeler şunu gösteriyor; emperyalist devletler ve onların kukla faşist yönetimleri kendi aralarında büyük bir hesaplaşma içerisine gireceği artık gibi bir şey. Mutlaka yaratılan krizin, süren rekabetin bedeli başta dünya halklarına yıkılacaktır. Ama emperyalist sermaye krizin bedeli rakip güçlerden birine veya birkaçına bedel olarak ödetilmesi kaçınılmaz.

Peki, bu vahşi, gözünü kar ve kan bürümüş emperyalist işgalci savaşa karşı ne yapabiliriz:
Antifaşist-antiemperyalist eylem birliklerini, ittifakları, dayanışmayı geliştirmeliyiz. Bu hangi şekliyle olursa olsun, büyük -küçük eylemlere bakmadan gerek kitlesel, gerek korsan gerekse militan tarzda eylemleri mutlaka yaygınlaştırmalı, yüzümüzü ülkemizde devrim yapmaya dönerek birlikte hareket etmeli, örgütlenmeliyiz. Bu eylemde birlik, ajitasyon -propaganda da serbestlik ilkesiyle bütünleşmeli, bütün katılımcılar buna saygılı olmalıdır. Toplumsal, siyasal, sosyal gelişmelere göre bu birliktelikler uzun tutulabilir, kısa tutulabilir bu pekte önemli değil.
Kendi ülkemizde hüküm süren açık faşist diktatörlüğe karşı mücadele esas alınmalı, devrimci örgütlülüğü yok etmek isteyen faşizme karşı yeraltı çalışmaları ana örgütlülüğü oluşturmalıdır.
Bu yalnızca devrimci örgütler için geçerli olmamalı yasal zeminden koparılanlar içinde gerekli ve zorunluluktur. Çünkü legal ve yasal alanda örgütlenme ve de yaşam hakkı bulamayanların en doğal hakkı faşizme karşı mücadele etmeyi yer altında sürdürmektir. Bu hem meşrudur, hem de insanlık onuru için zorunlu bir mücadele biçimidir. Faşizm, faşist diktatörlük kanlı zulmünü artırarak sürdürdükçe, faşizme karşı her türlü mücadele biçimi gerekli ve de meşrudur, haklıdır.
Ülkemizde işgalci faşizme karşı yürütülen devrimci mücadele geliştirildikçe, Kürt ulusunun yürüttüğü ulusal kurtuluş mücadelesine en büyük destek verilmiş, devrimci dayanışma sağlanmış, Kürt ulusal hareketine yönelen işgalci faşist saldırı parçalanmış olacaktır. Böylece Kürt ulusal kurtuluş hareketinin de nefes boruları açılmış olacak, gelecekte halklarımızın devrimci dayanışma ruhu daha çok pekiştirilmiş olacaktır. O sebeple, bugün programatik bağlayıcı ittifaklar çok belirleyici önem taşımıyor. Devrimci eylem birliği, kısa ve uzun vadeli dayanışma, ortak hareket etmeler esas alınmalıdır. Eylem birlikleri ve faşizme karşı ittifaklar bir nevi geleceğin halk cephesini yaratmanın granitten örülü taşlarını döşemektir. Birçoğumuzun anlamadığı da bu. Faşizme karşı gerçekleştirilen ittifaklar ve eylem birlikleri zaten, tavizler üzerinden birlikteliği sağlamakta, tespit edilen hedef eylemler üzerinde birlikte yola çıkılmaktadır. Eylemin son bulmasıyla da, o eylem birlikteliği son bulmaktadır. Bu doğru bir anlayıştır. Geçici bağlayıcı özellikler taşımaktadır. Eylemin son bulmasıyla da bu bağlayıcılık ortadan kalkıyor. Mesela, Kürt ulusal kurtuluş hareketi için doğru olan bir eylem veya varılması gerekli hedef, benim için yanlış olabiliyor. İttifak ve eylem birliklerinde bu farklılık kolayca anlaşılıyor, eylemin veya hedeflerin doğruluğu veya yanlışlığına uygun katılım sağlanıyor ya da sağlanmıyor.

Bu gerçeği özümsemeden en uç noktalardan çoğu siyasi olmayan saldırı vuruşları yapmak devrimci bir eleştiri olamaz, ayrıştırıcı, provokatif , sekter  siyaset yaptığını sanan ama siyasi olmayan eleştirilerdir. Sınıf örgütlenmesi ideolojik, siyasi, örgütsel konumlanışı doğru tespit etmeyi gerektirir. Sınıf örgütü ideolojik ilkeler üzerine kendini şekillendirir. Sınıf örgütü, güce göre hareket edemez, devrim yapma devrimden menfaati olan sınıf ve tabakalarla tabi ki tavizler üzerine kurulacaktır. Şartlar koşullar, güçler dengesi hesaplanmadan , hele ki çok oynak ve günü birlik ittifakların at başı yer değiştirdiği Ortadoğu Coğrafyasında hangi güçle  Rakka’ya veya Musul’a girileceği , hangi emperyalist devletin oluruyla hareket edileceği bir dönemde , oralarda ahkam kesmek ,kendi ülkesinde değil de “Mimbiç’i kurtarmayı önüne hedef koymak” bize düşmez. İttifak, eylem birliği, dayanışma, bilgi alışverişi başka Kürt ulusunun görevinden kendine vazife çıkarmak başka bir şey…

Bu Kürt ulusal kurtuluş hareketini dışlama anlamı taşımadığı gibi, ittifakı, eylem birliklerini, her türlü dayanışmayı daha sağlam ve güvenilirlik üzerinden inşa edecektir. Geleceğe sağlam, ilkeli birlikler yaratmanın, kalıcı dostluklar kurmanın yeğâne yolu budur. Aksi, “rüzgârların önünde kuru bir yaprak” misali bir o tarafa, bir bu tarafa “sürüklenmektir”. Bazı arkadaşların deyimiyle bu; “Rojova devrimini görmüyorlar, Rojova devrimi Ortadoğu devriminin motoru, kalbidir” inkârini getirmez. Aksine, Rojova da ulusal karakterli devrime gidişi siyasi anlamda, ideolojik anlamda, ittifakların doğru belirlenmesi anlamında daha sağlıklı değerlendirmenin yolunu açar. Kürt ulusal kurtuluş hareketinin peşine takılmadan, ilkeler üzerinden hareket etmeyi esas alır. İçerisinde bulunduğumuz faşizmin en koyu şartlarında, faşizme karşı, başta ABD emperyalizmi ve emperyalizme karşı her türlü eylem birliği, ittifak ve dayanışma esastır. İlle de bir örgütlülük içerisinde yer alarak saydığım eylem birliği ve ittifaklar yapılabilir şartını siyaset yapıyorum diye piyasaya sürmek sapla samanı birbirine karıştırmak olur.

Kanımca bir çok arkadaş Kaypakkaya’yı ya iyi okumamış, ya da hiç okumadan savunu yapıyor. Doğmatizm denen illet tamda budur. Gerçekleri kendine göre okuyarak yorumlamaktır.

46592

Son Haberler

Sayfalar

Yasal Çalışma ve Yeraltı Çalışmasının Önemi Üzerine

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Sayfalar