Çarşamba Mayıs 8, 2024

“Topyekün Savaşa” karşı, Topyekün devrimci mücadeleye..

BAKIN DEVLETİN BAŞI NE DİYOR? “YA İSTİKLAL YA ÖLÜM! TOPYEKÛN SAVAŞIYORUZ”!

Devletin kukla Başbakanı Binali Yıldırım, meydanlarda faşizmin “topyekûn savaş “nağralarını atıyor. Düne kadar şiddetle “karşı çıktığı Kemalist ideolojiye”, bugün dört elle sarılarak;” gazinin dediği gibi ‘ya istiklal ya ölüm” diyerek, Kürtlere, demokratik güçlere, devrimcilere, ezilenlere, Alevilere, aydınlara, sosyalistlere, devrimcilere yani; demokrasi ve eşitlik düzeyinde halkların kardeşliğini isteyenlere “topyekûn savaş ilan” ediyor. Ee zaten ‘topyekûn’ saldırıyor, katlediyor, soykırım yapıyorsunuz. Anlaşılan bu faşist saldırı ve katliamlar yeni bir boyut kazanarak bölgemizde yayılacak, genişleyecektir. Kürt ulusuna soykırım yapıyor, katlediyorsun. Unutmayalım faşist devlet yalnız değil, başta Amerikan emperyalizmi ve NATO’lu emperyalist devletler bölgemizde yürütülen savaşın baş aktörleri ve taraflarıdır. Faşist diktatörlüğün müttefikidir. Bakmayın Erdoğan’ın kıvraklığına, Putin’e el pençe duruşuna… “Denize düşen yılana sarılırmış” Erdoğan da öyle, yıkılışını ayağını bastığı alttan gelen zelzeleyle görüyor ve kendini kurtarmak için her kılığa giriyor, diz çöküyor, yalakalık yapıyor yularını teslim edeceği efendiye kendini pazarlıyor.

Sen her gün onlarca, yüzlerce masum insanı MİT, IŞiD, ÖSO vb. ile bombaları patlatarak katledeceksin, Kürt şehirlerini yakıp yıkacaksın, “taş üstünde taş bırakmayacaksın” ve haklı ve meşru bir direniş yürütenleri de “terörist” ilan edeceksin. Artık bu söylemlerin miladı doldu, kimsenin itibar ettiği yoktur. Sonun yaklaştığı açık. Bu savaşta kaybedenler faşist diktatörlük ve onların efendileri Amerika ve emperyalist devletler olacaktır. Haklı olanlar, adalet ve özgürlük için, bağımsızlık için savaşanlar, direnenler bu savaşta zaferle çıkacaktır. Haksız olanlar, katliam -soykırım yapanlar kaybedecek ve yenilecektir.

Ayrıca bugün Suriye fiili bir işgal altında bulunmaktadır. Suriye devletinin ve Suriye halklarının bu işbirlikçi işgalcilere karşı yürüttüğü mücadele meşru ve haklı bir direniştir. Esat’ın bugün bu özgüllüğünden dolayı anti işgalci mücadelesi desteklenmeli, işgalci güçler ve işbirlikçileri Suriye’den, Kürdistan’dan defedilene kadar destek verilmeli, dayanışma yapılmalıdır. Bunun aması -fakatı yoktur. Bu yaşanan objektif gerçekliktir. Anlamsız gerekçe ve teorik iddialarla gerçeklere gözlerimizi yumamayız. Maocu olmakta buradan geçiyor.

Düşman topyekûn savaş ilanını bizlere karşı ilan ederken, bakıyorum da biz hâlâ birbirimizle uğraşıyor, cebelleşiyor, laf yetiştirmeye çalışıyoruz. Bu üzücü ve bir o kadar da acı vericidir. Her birey kendine sormalı “Ben ne yapıyorum, kimlerle uğraşıyorum, kimleri düşman görüyorum, kimleri dost görüyorum?” diye. Sosyal medyada bu kadar pervasızlık yapmak hakaretler sıralamak kimseye yarar sağlamaz. Olayları şahsileştirmek, kişiliklere yönelmek düşmanı sevindiren bir yanlış yöntemdir. Bundan vazgeçilmeli, herkes üslup ve tarzına dikkat etmelidir. Bir atasözümüz vardır hani: “Bir deli kuyuya bir taş atar, kırk akıllı taşı kuyudan çıkaramaz” diye. Birbirine düşerler. Olay bu. Arkadaşlar bırakın örgütlerin şuyunu buyunu eleştirmeyi, savunmayı, onlar kendilerini savunur, nasıl tavır takınacağını bizden iyi bilirler, doğruları, yanlışları onları bağlar. Ve bu bağlamda gelen eleştirileri dikkate alır, ayrıştırır(kasıtlı yapılan düşmanca eleştiriler hariç) kendi dünya görüşüne uygun tavır takınır.

Biz tabi ki, örgütlerde olumlu -olumsuz gördüğümüz şeyleri, olayları dostça, yapıcı şekilde eleştirir, yazar düzeltilmesini ister, ikna edici açıklama yapılmasını isteriz. Bu o yapıya kara çalma anlamına gelmez, gelmemeli de. Yapılan birçok açıklama içerisinde katılmadığım yanlar olsa da, tümden yanlış eleştiriler değil, birçok doğru eleştirilerde var. Devrimci hareketlerde hatalar yapmakta, yapabilmektedir. Düşmanımız olsa dahi eğer ki yaptığı eleştiri doğruysa kendine devrimciyim diyen bir örgüt bu eleştiriyi dikkate alır ve onu değerlendirir. Eleştiri doğruysa kabullenir, özeleştirisini yapar. Durum bu kadar açık ve net. Eleştiri özgürlüğü adına her isteyen, istediği şekilde karalama yapamaz. Özgür olmayan bir toplumun özgürlük mücadelesi esastır. Bireylerin özgürlüğü görecelidir. Toplumun özgürlüğü kazanılmadan, bağımsızlığı ilan edilmeden, eşitlik temelinde halkların kardeşliği tesis edilmeden, demokrasiyi toplumsal bilince çıkarmadan hangi bireyin özgürlüğünden bahsedebiliriz ki… Eli kanlı bir faşist diktatörlüğün hüküm sürdüğü bir ülkede yaşadığımızı unutmadan, şartlar ve koşullar dikkate alınarak özgürlüğe atıfta bulunmalıyız. Hayaller dünyasında özgürlük arama Âdem’le Havva Ana’nın özgürlüğünü aramakla eş anlamlıdır.

Burada bireyler kendilerini bir yere koyup bol keseden atıp tutuyorlar bu doğru bir yol değil. Buna karşı, birileri de Dersim onların tapulu malıymış gibi davranmaktadır. Dersimcilik, bölgecilik, Zazacılık, Kızılbaşlık, Alevilik üzerinden bol keseden ahkâm kesmekte, dost olmayan, ilerici olmayan yol ve yöntemle, devlete karşı kusamadığı zehiri devrimci güçlere karşı kusmada oldukça becerikli ve hünerli davranmaktadır. Çok cüretkâr ve boylarını aşan suçlamalara girmekteler. Kürt hareketine ve devrimci hareketlere karşı ipe sapa gelmez kara çalmaktalar. Hepsi değil ama birçoğu geçmişte şu veya bu örgüt içerisinde yer almış ve hatta yöneticisi olmuşturlar. Kendi kötü geçmişlerini, vukuatlarını gizleme adına Kaypakkaya geleneğine saldırmaktadırlar. Bugün devletten daha kinci ve intikamcı şekilde devrimcilere, sosyalist harekete ve Kürt hareketine düşmanca saldırıyor, karalama yapıyorlar. Bu tür unsurlar henüz kendilerini ifade edebilecek yer bulamamış arkadaşlardan oluşmaktadır. Yaşadıkları gelgitler onları bu noktaya getiriyor. Bu arkadaşlar her türlü eleştiriyi yapma hakkına sahiptir, kimse de onlara ambargo koyamaz. Yeter ki, yapılan eleştiriler dostça olsun, ikna edici olsun, yapıcı olsun ve de doğru yol-yöntem izlensin. Düşmanca kin taşıyarak eleştiri yapmak kişinin kendini paralar ve ortak düşmanlarımızı sevindirir.

Durdurun bu ipe sapa gelmez , olgunluktan uzak eleştirileri., tartışmaları . Bakın çevrenize, faşizmin soykırımcı saldırılarına. Faşizme karşı tepki gösterin, güçleri, sesleri birleştirin. Paylaşamadığınız ne var, Dersim mi ! Koruyabilecekseniz, faşizme karşı, kontra-IŞİD ve gizli milislere karşı -eğer ki, Dersim’i koruyacak güç ve örgütlülüğe sahipseniz- alın Dersim sizin olsun… Kendi marjinal izole edilmiş kişiliklerinizi örgütlere saldırarak gizlemeyin. Size dost olan büyük bedeller ödeyen devrimci örgütlere saldırarak kendinize görevden vazife çıkarmayın. Yüzünüzü devrimcilere dönün, hatalarına rağmen şu iğrenç dünyayı değiştirecek, gerçek barışı yaratacak biricik ışıklı güç devrimci güçlerdir. Ha öyle düşünmüyor musun bu senin en doğal hakkın, kimse de engel olmaz yaz düşüncelerini, görüşlerini eleştir. Buna saygı duyulur. Ama yazıya başlar başlamaz “bunlar kontra, def olup gitsinler Dersim’den, Dersim’e devletten fazla zarar verdilerle başlayıp, kraldan çok kralcı geçinip devletin ağzıyla saldırırsanız o zaman durum farkı boyutlar kazanır. Ki, bu öncelikle yöntem ve tarzdan kaynaklanmaktadır. Bu yanlış yöntem ve tarzdan vazgeçilmelidir.

Kendi egolarımızı tatmin etme yerine yüzümüzü yaşanan gerçeklere çevirelim. Bilinmeli ki, bir tek devrim dostu dahi kaybedilemez. Yapıcı, birleştirici, geliştirici, arındırıcı eleştiriye evet! Buna her zaman evet! Ve bu bize gerekli ve gelişmemize vesiledir. Yıkıcı, ötekileştirici, bölgeci, kişiliklere yönelik hakaretlere hayır! Buna aklı başında olan her insan karşı çıkmalıdır. Bize birlik lazım, kim ki bu birliğin önüne set çekiyor ve düşmanca davranıyor, biline ki, tarih önünde vicdansızlığıyla lanetli olarak anılacaktır. Bu gibiler çıktı, çıkıyor, daha da çıkacaktır. Her şeye rağmen haklı olanlar, eşitlik isteyenler kazanacaktır. Buna yürekten inanıyor ve savunuyorum. 

45390

“Topyekün Savaşa” karşı, Topyekün devrimci mücadeleye..

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede

Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)

Ah.... çocuklar... ahh....

Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....

İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....

Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...

Ermeni Devrimcilerin İttifak Deneyiminden Hareketle “YÜRÜ BE KEMAL…”

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce can kaybının ardından 14 Mayıs 2023 tarihinde “Başkanlık” ve “Milletvekilliği Genel Seçimleri”nin “yenilenme”si kararı alındı. Depremler ve ardından yaşanan sellere rağmen ülke seçim sath-ı mahalline girmiş bulunuyor. Seçim, iktidardaki AKP-MHP partilerinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” ve ona eklemlenen partiler ile CHP-İYİ Parti’nin başını çektiği “Millet İttifakı”nın oluşturduğu iki ana siyasi kampın iktidar mücadelesi biçiminde gelişiyor.

ATAERKİL SİSTEME KARŞI MÜCADELE SORUNU, EZEN-EZİLEN CİNS ÇELİŞMESİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUDUR

Sorunların doğru çözümü, öncelikle onların özünün tam olarak ne olduğu veya neye tekabül ettiğinin eksiksiz olarak ortaya konulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani sorun aslında tıpkı şuna benziyor: Doğru ve isabetli tedavi ancak ki doğru teşhis ile mümkün olabilir.

“Kadın sorunu” olarak tanımlanan sorun da böyledir. Sorunun özü bir kez gözden kaçırıldımıydı, sorunun kendisi de çözümü adına ileri sürülenler de isabetli ve doğru olarak ortaya konma şansını yitirir esasen.

Azaduhi (Nubar Ozanyan)

Herkesin anlatılacak bir hikayesi, yazılacak bir yaşamı vardır. Liceli Azaduhi’nin hikayesi, soykırım yaşamış bir Ermeni kadının Lice’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Hollanda’ya uzanan sürgün hikayesidir. Doğduğu yerde yaşayamadığı gibi ölemeyenlerin hikayesidir. Onun hikayesi kolay taşınamaz acıların, tanımlanması zor hüzünlerin hikayesidir. İyilik yapmaktan başka bir şey bilmeyen, ekmeğini paylaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, direngen Liceli bir Ermeni kadının hikayesidir.

Katledilişinin 50. Yılı Vesilesiyle KAYPAKKAYA ve TKP-ML

Faşist T.C. Devleti tarafından, bundan 50 yıl önce bir komünist önder, aylarca süren işkenceli sorgular ardından hunharca katledildi. Buradan bir kez daha bu cinayeti kınıyor ve Türkiye-

K. Kürdistan devrimci hareketinin ender yetiştirdiği bu komünist önderi saygıyla anıyor ve ideallerine bağlı kalacağımızın sözünü yineliyorum.

Onun katli, “işkence sonucu ölüme sebebiyet verme” şeklinde olmayıp; bizzat devletin ilgili ve yetkili kurum ve kişilerince, “devletin ulvi çıkarları adına” karar altına alınan bilinçli ve iradi bir cinayettir.

Sayfalar