Cumartesi Haziran 15, 2024

TKP/ML: “Ölüm; Özgürlük, Devrim Ve İdeallerimiz İçin” Diyenlere Bin Selam Olsun!

“Al, yüreklerinden bir parça koy yüreğine

kokuları serin bir bahar rüzgarı gibi

çek içine.

şafak vakti dağın ardında selamla onları

söz ver,

başarılacak de,

de ki gülümsesinler

de ki arkada kalmasın gözleri.”

Türk, Kürt Uluslarından Ve Çeşitli Milliyetlerden Emekçi Halkımıza;

Zorun tarihsel rolünü “yeni bir topluma gebe her eski toplumun ebesidir” diye tanımlıyordu Marks. Mao ise “iktidar namlunun ucundadır” diyerek kristalize ediyordu toplumsal devrimin zorunlu aracını. Önderimiz İbrahim Kaypakkaya ülke devriminin programının temel ilkelerini belirlerken sürekliliği sağlanmış zorun önemini ve temelini vurgulayarak işaret etmiştir. Partimiz TKP/ML işte bu temeller üzerine oturmuş savaşçı bir Komünist Parti özelliğine sahiptir. Tam 44 yıldır Ülkemizin sosyal, ekonomik, siyasal karakterine uygun olan devrim programından vazgeçmeksizin, kesintiye uğratmaksızın bir savaşım vermektedir. Zoru, tarihsel karakterini ve ülkemizde özgünleşmiş sürekliliğiyle birlikte kavramış ve kendi tarihinin harcı yapmıştır.

Kesintisiz sürdürülen silahlı mücadelemizin ağır bedelleri, yıkıcı kayıpları da olmuştur. Bu uğurda yüzlerce parti kadromuz, üyemiz ve militanımız şehitler kervanına katılmıştır. Ülkemizde devrimi örgütlemek, devrimci savaşım vermek kesintisiz şekilde şehit vermek anlamına gelmektedir. Silah elde vuruşmak öznel bir tercih değil, tarihsel koşulların, toplumsal gerçekliğin emrettiği bir zorunluluktur ülkemizde. Partimizin bu çizgisi, uzun soluklu devrim yürüyüşünde şehitlerle pekişen, ödenen ağır bedellerle kaynaşan bir gerçekliği yaratma zorunluluğunu doğurmuştur. 44 yıl boyunca bu zorunluluk ise teoride değil hayatın içinde kendine yer bulmuştur.

Partimiz henüz kuruluş aşamasında Kurucu önderimiz İbrahim Kaypakkaya’yı bu çizgiyi yaşama geçirirken kaybetmiştir. Ali Haydar Yıldız, Meral Yakar yoldaşlar aynı dönem içerisinde parti çizgimizin ölümü kucaklayarak inşacısı olmuşlardır. Bu yolda dört genel sekreterimizi kaybettik. Yüzlerce kadromuz, savaşçımız aynı yolda sebatla ilerleyen ve komünist çizgiyi hayata geçirmede ölümleriyle birer basamak oldular.

Partimiz Ocak ayının son haftasını Parti Ve Devrim Şehitleri Haftası ilan etmiştir. Bunun nedeni ise devrim ve komünizm mücadelesindeki birçok tarihsel şahsiyeti bu ay içerisinde kaybetmemizdir. TKP kurucusu Mustafa Suphi ve yoldaşları, Ali Haydar Yıldız, Meral Yakar, Atilla Özkan yoldaşlar ocak ayı içerisinde şehit olmuşlardır. Önderimiz Kaypakkaya bu ayda düşman tarafından ele geçirilmiştir. Enternasyonal proletaryanın Büyük öğretmeni ve ustası Lenin, Almanya’nın komünist önderleri Karl Liebnecht ve Rosa Lüksemburg yine Ocak ayı içinde şehit düşmüşlerdir. Partimiz bu bütünlük içinde Ocak ayının son haftasını parti ve devrim şehitlerini bir kampanya şeklinde örgütleyerek anma haftası ilan etmiştir.

Şehitler Halk savaşına önderlik eden bir partinin enerji kaynağıdır. Ölümüne bedel ödenmeksizin savaşkanlık ruhu kuşanılamayacağı gibi, devrimin ateşi de harlanamaz. Silahlı mücadelenin temel ve değişmez şartıdır bu. Şehitler ideolojimizin gürbüz yumruğudur. Kararlılığımızın can damarı ve eşsiz simgesidir. Her şehit, binlerce cümlenin, onlarca kitabın, en usta propagandanın ulaşamayacağı bilinci ve kavrayışı halkın zihnine silinmeyecek şekilde işler. Her gidenimiz toprağa düştüğünde devrimin, sosyalizmin ve yüce davamızın eşsiz kavranışına da bir tuğla ekleyerek gidiyor.

Faşist diktatörlüğe karşı mücadelenin bedelsiz olmadığını biliyoruz. Ülkemizin devrimci-demokratik mücadele süreci bu ağır bedellerin tanığıdır. Sadece devrim mücadelesi değil, demokratik hak ve özgürlük mücadelesi yürüten her kesim faşist diktatörlüğün hedefidir. Faşist diktatörlüğün ölüm mangaları silah elde kavga edenleri düşman bellediği gibi, hakkını arayan işçileri, tarlasını koruyan köylüleri, özgürlük isteyen öğrencileri, Ulusal hak talep eden ve kendi kaderini belirlemek isteyen Kürtleri, barış isteyen demokratları, tarihsel haksızlık olan soykırımı sorgulayan Ermenileri, gerçeği anlatan gazetecileri-akademisyenleri-bilim insanlarını, sistemin çölleştirmesine karşı duran çevrecileri yani özcesi kendi siyasal kalıplarına sığmayan herkesi düşman beller, hedef alır. Faşist diktatörlüğün tarihi ezilen, hakkını arayan halk kesimlerine karşı aynı zamanda katliam tarihidir. Bu anlamda topraklarımızdaki mücadele, faşist diktatörlüğün çeşitli kesimlere, çeşitli nedenlerle kanla, ölümle, gözyaşıyla bedel ödettiği bir sürece de içkindir. Bu devrimci mücadelenin ölümle ne kadar kol kola iç içe geçen bir mücadeleyi içerdiğinin tarihsel bilinci ve zorunlu kavrayışı anlamına da gelmektedir. Devrim ve komünizm şehitleri halkın ödediği bedellerin en üst düzeyde örgütlenerek, halkın büyük çıkarlarıyla kaynaştırılması ve güzergahın çizilmesi gibi bir karaktere de sahiptir.

2015 yılı Türk-Kürt ulusu ve çeşitli milliyetlerden Komünistlerin, devrim ve demokrasi mücadelesi yürütenlerin, özgürlük isteyenlerin, hakkını arayan ilerici kesimlerin şahadetlerine yoğun şekilde tanıklık ettiğimiz bir yıl oldu. Yüzlerce devrimci, demokrat faşist diktatörlüğün doğrudan hedefi olarak şehitler kervanına katıldı.

Suruç ve Ankara’da en demokratik hakkını kullanan devrimci ve demokratlar acımasızca katledildi. Cihadist katilleri Rojava’da destekleyip besleyen faşist diktatörlük, korku ve baskı aracı olarak Türkiye’de de devrimci, demokrat ve yurtseverlerin üzerine köpeklerini salmaktan geri durmadı. Kendi eliyle gerçekleştiremediği katliamları bu katil sürüsü aracılığıyla hayata geçirdi.

Faşist devlet onlarca Kürt şehrini kuşatma altına alıp 6 aylık bebekten 80 yaşındaki yaşlıya kadar her Kürdü hedef alarak katletmekten geri durmadı. Türkiye Kürdistanı’nda sınırsız ve pervasız bir insan avına çıkan katil gibi hareket etti. Silahlı, silahsız Kürt halkının yüzlerce yiğit evladını, zulme boyun eğmediği için katletti. Tam bir tedip ve tenkil politikası yaşama geçirdi. Direnen Kürt halkının yiğit kadınları ve erkekleri özgürlük tutkusuyla bu süreçte ölümü korkusuzca kucakladı. Her biri ezilenlerin şanlı tarih defterine isimlerini onur ve şerefle yazdırmayı başardı.

Halkımızın yiğit kadınları Arin Mirkan ve Sibel Bulut Rojava’da, Yeliz Erbay ve Şirin Öter İstanbul’da fedanın ve direnme kültürünün yeni ve eşsiz sembolleri olarak hafızamızda ve benliğimizde yerlerini çoktan aldılar. Özgür Kadın kimliğinin devrim sevdasıyla kavuşmasının nasıl bir cesaret ve cüret kazanacağını ölümü kucaklarken anlattılar bize.

2015’de, demokratik halk devrimi ve komünizm idealiyle savaşan partimiz önderliğindeki TİKKO komutan ve savaşçılarının da şahadetine tanıklık etti. Partimizin üyesi Cengiz İçli, TİKKO komutanlarından Hakan Çakır ve savaşçılardan Özgüç Yalçın yoldaşlar faşizme karşı silah elde Dersim dağlarında direnerek ve ölüme meydan okuyarak enternasyonal proletaryanın bayrağını dalgalandırdılar. “Komünizm öldü, devrim hayal oldu” gerici çığlıklarına devrim ve komünizm sloganlarıyla ve silahların eleştirel gücüyle yanıt oldular. Partimizin hedeflerine, halkımızın çıkarlarına kan verdiler, can oldular. Tereddütsüz duruşları, donanmış bilinçleri ve ufka bakan inançları ile ruhumuzu ateşlediler, inancımızı pekiştirdiler. Onlar partimizin irade ve eylem birliği ruhunun harcına kanlarını kattılar. Olumsuz olanı olumluya çevirmede özne oldular. Zor süreçte devrimci oldular, zor süreçte devrime ve komünizme kendilerini adadılar. Devrimci sürecin zorluklarını zorunluluğu kavrayarak göğüslemeye çalıştılar. Bu kavrayışıdır ki, onların özgürlük ruhunu kuşanmasına vesile olmuştur. İşte partimiz bu kavrayışın ürünü olarak tüm olumsuzluklara rağmen komünist çizgisinden taviz vermeksizin yürüme iradesi göstermektedir.

Partimiz 44 yıllık yürüyüşünde İbrahim’den Mehmet’e önderleşmeyi can bedeli bir kararlılıkla sürdürmüş. Ali Haydar’dan Cengiz’e parti iradesini düşmana karşı savaşkanlık ruhunu pekiştirerek geliştirmiş Meral’den Beşlere komünist-kadın kimliğini kuşanma mücadelesi yürütmüş. Kesintisiz bir şekilde rüzgar karşımızdan esse de ona meydan okumuştur. Devrim ve komünizm inancımız, şehitlerimizin yarattığı ruhla dünden daha çok yarından daha az olacaktır hep. Bu ruhla kavgaya sarılacağız, yetmezliklerimize zaaflarımıza başaramadıklarımıza bu ruhla yanıt olmaya çalışacağız.

Gidenlerimizin her biri gidişlerinin anlamını büyüterek gidiyorlar. Acımız ve kederimiz kadar öfkemiz ve umudumuzda büyüyor. Ölümü küçülterek bir davayı sürdürmek, geride kalanlara bırakılan zorlu ve şanlı bir mirastır. Şehitlerimiz bize kıskanarak korumamız gereken miraslarını bıraktılar. Çünkü onlarda kıskançlıkla koruyorlardı o büyük idealleri ve davayı. Ant olsun ki gözleri arkada kalmayacak. Tarihsel sorumluluklarımızdan biriside budur. Düşsekte, yenilsekte, başaramasakta, sorunlarla boğulsakta ayağa kalkmak için, yenmek için, başarmak için, çözmek için ve kavgamızı kesintiye uğratmamak için Tarihsel sorumluluğumuzun kucağına atacağız kendimizi. Şehitlerimiz bize rehberlik yapacak en karanlık ve umutsuz anlarda. İdeolojimizin, kavgamızın aydınlık yolunda yürüme ısrarı ile onlara layık olmaya çalışacağız.

Geleceği kazanmak için silah elde düşenlere, direnen ve boyun eğmeyenlere, demokratik halk devrimi-sosyalizm ve komünizmin şanlı bayrağını dalgalandırmada tereddüt etmeyen şehitlerimize selam olsun. Ve ant olsun ki parti ve devrim şehitlerimizin hesabını onların ideallerini gerçekleştirerek soracağız. Bu sözümüzü halkımıza ve şehitlerimize tekrar ediyoruz.

 

“Devrim Ve Özgürlük İdealleri İçin Düşenlere Selam Olsun!

Şan Ve Şeref Olsun Parti Ve Devrim Şehitlerine!

Kahrolsun Komprador Kapitalizm, Feodalizm Ve Her Türden Gericilik!

Yaşasın Halk Savaşı!

Yaşasın Demokratik Halk Devrimi Mücadelemiz!

Şan Olsun Marksizm-Leninizm-Maoizm’e!

Yaşasın Proletarya Enternasyonalizmi!

Yaşasın Partimiz TKP/ML, Halk Ordusu TİKKO ve TMLGB!”

TKP/ML  MK  Ocak 2016

45051

TKP/ML: “Ölüm; Özgürlük, Devrim Ve İdeallerimiz İçin” Diyenlere Bin Selam Olsun!

Liberallerin ve Ulu“sol”cuların Solculuğu-2 Kemalizm Sol Değildir!

AKP-MHP faşist ittifakı süresince siyasal İslamcılığın karşısına da alternatif olarak Kemalist ideoloji çıkarılıyor. Kendine “sol” diyenlerin siyasal İslamcılığın alternatifi olarak Kemalizm’i yeğlemeleri kabul edilebilir bir siyasi tutum değildir.

Bir İşkencehane Olarak Sansaryan Han Ve Süleyman Cihan!

Dün, Sansaryan Han’a ilişkin bir haber okudum gazetelerde: “92 yıl sonra Sansaryan Han için tarihi karar.” başlığı altında, özetle, şunlar aktarılmaktaydı: 

 

Ermeni fakir çocukların eğitim masraflarının karşılanması amacıyla vakfedilen ancak 1930 yılında devlet tarafından el konulan ve uzun yıllar İstanbul Emniyet Müdürlüğü olarak kullanılan Sansaryan Han, Anayasa Mahkemesi kararıyla 92 yıl sonra Ermeni vakfına geri verilecek.”[1]

 

Uluslararası İşçi Sınıfı İçin Büyük Bir Kayıp! Jose Maria Sison'u Sonsuzluğa Uğurladık

Filipin Komünist Partisi'nin (FKP)  kurucu önderi, Yeni Halk Ordusu (YHO) ve Filipin Ulusal Demokratik Cephe'nin (FUDC) danışmanı ve  Uluslararsı Halkların Mücadele Birliği'nin (ILPS) kurucularından ve başkanı, Filipin proletaryasının ölümsüz militanı Jose Maria Sison'u (yoldaşlarının Joma'sı) 16 Aralık 2022 tarihinde kaybettik.

Hızır

Hdp'liler katı atık tesisinin yeri değiştirilmesi konusunda öneri gelirse destekleyeceklermiş.

Demek ki gelmese...

De gurban... aha çevreci projeniz... aha boğuniz... aha siz...

Sütlüce'ye akmasın... kendi içimize... köyümüze.... aksın diyorsanız...

De... hadi...

Sütlüce'ye katı atık tesisi kurulmasın.... kendi köyümüze kurulsun... diye önerge getirinde sizi görem.

De.... Hadi kurban...

De.... Hadi...

Gerçekten çok akıllıca.

Gerçekten çok sinsice.

Liberallerin ve Ulu“sol”cuların Solculuğu-1- (Sentez)

"İşçi sınıfının devrimciliğine karşı çıkanlara sol denebilir mi? Ya da bunlar gerçekten sol olabilir mi?"

Sınıflı bir toplumda, bu toplumun alternatifi olarak sınıfsız toplumu öngören ve bunun mücadelesini veren Marksizm-Leninizm-Maoizm’in eleştirilmemesi, özellikle de mülk sahibi sınıfların ideolojik ve siyasal temsilcilerinin eleştirileri ve demagojik saldırılarına maruz kalmaması düşünülemez.

Barbara ve Sara olma zamanı! (Nubar Ozanyan)

Emekçi kadınlar birçok şeyden mahrumdur. Yoksun olduğu esas şeyler, özgürlük ve örgütlülüktür. Faşist devlet şiddeti, feodal baskı, Türk şovenizmi, egemen erkek zihniyeti, işgal ve saldırı, erkek adalet, aile ve din, dışlanma, aşağılanma vb. Saymakla ve yazmakla bitmiyor. 

KKB’li TİKKO Savaşçısı:Kobanê Ruhuyla Rojava’yı Savun!

Faşist TC içindeki klikler, Kobanê zaferinden bu yana dillerden düşmeyen bir yarasında birleşti.

Milli birlik ve beraberliğe ihtiyaç duydukları böylesi günlerde sağdan soldan TC faşizmi her zaman birleşmiştir. Bu bazen masa altından olur, bazen kapalı kapılar ardında, bazense öylece aleni. Burjuvazinin kalbini korkudan hoplatan bir işçi direnişi olabilir, emperyalist tekellere geçit vermeyecek bir çevre direnişi olabilir, faşizmi zayıflatacak bir demokrasi talebi olabilir, ataerkiyi ve heteroseksizmi titretecek bir adım olabilir bu gizli ya da açık el sıkışmaların sebebi.

Ya Özgürlük Mücadelesinden Yanasınız ya da Değilsiniz

Türk egemen sınıfları, Cumhuriyetin 100. yılını kutlamaya hazırlanırken ikinci yüz yılı için de nutuk atmaya başladılar. Halkımızın deyimiyle perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.

Nitekim ilk yüzyılı işçilere, emekçilere, devrimcilere, komünistlere, ezilen ulus ve azınlık milliyetlere, kadınlara, LGBTİ+lara, inanç gruplarına zulmetmekle geçen bir yüzyıldır. Bu baskıcı, asimilasyoncu, ırkçı, cinsiyetçi, tekçi ve emperyalizm uşağı sömürü-soygun düzeni, Kemalist cumhuriyetin ikinci yüzyılı da birinci yüz yılını izleyecektir.

Katliamlar Cumhuriyeti

13 Kasım'da, İstanbul'un en kalabalık caddesinde yapılan bombalı saldırı, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir kere daha katliamlar cumhuriyeti olduğunun acı bir kanıtı oldu.

Çamur at…[ismail cem özkan]

Kasım ayını soğuk bir gününde kalabalığın henüz tam yoğunlaşmadığı bir saatte İstiklal Caddesi'nde bir katliam yaşandı. Banka konan bir bomba patladı ya da patlatıldı ve 6 masum, hiçbir şeyden haberi olmayan insan öldürüldü…

Ateş düştüğü yeri yakar ve acısını kelebek kanadı gibi evrene yayar, fakat küresel evrenimizde o kadar çok acı yaşanıyor ki, eskisi gibi haber dahi olmuyor… Yaşanan olay ajans bülteninde geçen birkaç satıra dönüştü… Acılar, düşen ateş ve yok olan hayaller…

BORAN için – İmera Fera Yeşilgöz

Herkes olması gerektiği yerde mücadele görevini, parti görevini yerine getirmekteyken, yani her şey olması gerektiği gibiyken gelen her not kalp atışlarımızı hızlandırır. Her şeyden evvel “bir şey mi oldu?” kaygısı hissedilir.

Sayfalar