Pazartesi Mayıs 13, 2024

TKP/ML Kadın Komitesi: “Patriarkanın açık-kapalı yüzlerine teslim olmayacak, bu mücadelenin hep önünde yer alacağız!”

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle bir açıklama yapan TKP/ML Kadın Komitesi, “Nasıl ki, sokakta AKP’nin kadın hareketine dönük açık-kapalı saldırılarına göz yummadıysak, dönemsel zayıflığımıza karşın bilincimizi hep diri tutarak süreklileşmiş bir kadın hareketine sarıldıysak… Patriarkadan güç alan erkek egemen kurumlardan “komünist” etiketlisine dek kadın hareketine dönük her türlü manipülasyona, saldırıya karşı yine örgütlülüğümüze sımsıkı sarılacak ve kazanımlarımızın gasp edilmesine müsaade etmeyeceğiz!” dedi. Elimize e-posta yoluyla ulaşan açıklamayı haber değeri taşıdığı için paylaşıyoruz:

Patriarkanın açık-kapalı yüzlerine teslim olmayacak, bu mücadelenin hep önünde yer alacağız!

Dokuma işçisi kadınların isyanına alevlerle karşılık veren emperyalist-kapitalist sistem, o gün farkında bile değildi; o alevler kadın işçi ve emekçileri yakarak korkutmak yerine kadınların isyanı ve öfkesinin ateşine katılmıştı. Kadınların emekleri, bedenleri ve yaşamları ile yaktığı bu ateşin alevleri patriarka yanıp kül olana dek sönmeyecektir!

Ancak patriarkayı yıkmak, yok etmek, yakıp kül etmek elbette kolay ve kadınların kendiliğinden öfkesi ile mümkün değildir. Yıkıcı gücü tartışmasız olan kadının patriarka karşısındaki öfkenin yanı sıra bilincimizin de sürekli açık ve canlı olması, dayanışma içerisinde ve her daim örgütlü ilerlemesi şarttır. Karşımızda duran ve hayatımıza kast eden patriarka; etiyle-kemiğiyle baştan sona, aşağıdan yukarıya örgütlü ve erk-ek dayanışma ağı içerisinde konumlanmaktayken… Her yönüyle çürümüş, rezil ve kepaze bu sistem, erk-ek kurumları ve dayanışması ile ayakta kalmakta, birbirinden güç alarak yaşamımızı zehirlemeye devam etmekteyken… Başkaca bir yolumuz, başkaca bir seçeneğimiz yoktur!

Bugün emperyalist-kapitalist sistemin, çıkar ve rant ile sarıp sömürü cenderesine mahkum ettiği dünya halkları yine egemenlerin ekonomik ve siyasi krizlerinin faturasını ödemeye zorlanıyor. Dünya halklarının hiç de yabancı olmadığı bu durumun sonuçları olarak savaşlar, çatışmalar, yoksulluk, işsizlik, popülist-faşist iktidarların sefil politikaları yeniden gündemde baş köşeye oturuyor. Bu tablonun dünya kadın işçi ve emekçileri açısından karşılığının daha ağır olduğu açıktır. Bu tabloya, bu faturaya kadınlar ise Brezilya’dan Portekiz’e, İspanya’dan Nikaragua’ya, Hindistan’dan Türkiye’ye binlerle, on binlerle alanlara çıkarak, faşist yönetimleri kadın mücadelesi karşısında tıkayarak, kadın düşmanı politikalara geri adım attırarak yanıt veriyor. Kürdistan’da sömürgecilere, emperyalist-kapitalist sistemin tecavüzcü-katil çetesi DAİŞ’e dönük temizlik operasyonlarıyla karşılık veriyor. Rojava’da yeni ve demokratik katılımlı, kadın eşitlikçi bir yaşam inşa ederek karşılık veriyor.

Yaşadığımız coğrafya bu bakımdan oldukça zengin bir toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi birikimi ve enerjisi taşıyor.

“Çözüm süreci” adı altında Kürt ulusal hareketinin barış görüşmesi taleplerine karşı tasfiye saldırılarına hazırlanan, bu dönemde Gezi İsyanı ile sarayları-saltanatları çatırdayan, Kobane serhildanları ile saraylarının çatlaklarından esen ayazda kalarak kabuslarla uykuları kaçan egemenler tüm bunlara kanlı bir süreçle karşılık vermişlerdir. Eylemlerimizin, dayanışmamızın, düğünlerimizin, yaşam alanlarımızın ortasına atılan bombalarla sokaktaki isyanı evlere döndürmeye, bunun yetmediği yerde ölüm ve gözaltı-tutuklama terörüyle hapishanelerde dört duvar arasında sönümlendirmeye çalışmıştır. OHAL dönemi uygulamalarını kalıcılaştırmanın ardından sözde OHAL’i kaldıran egemenler, korku ve zalimlik olmadığı müddetçe ayakta kalamayacaklarının hiçbir zaman olmadığı kadar farkına varmışlardır.

Egemenlere bu “farkındalığı” kazandıran kesimlerin başında ise kadınlar gelmektedir!

Kadınlardan izin de yok geçit de!

Çünkü kadınlar bu ülkede patriarkanın perdelenmemiş erkek egemen politikalarıyla yüz yüze kalıyor; işsizlik ve yoksulluk direkt kadını vururken, her ay onlarca kadın erkekler tarafından katlediliyor, taciz-tecavüz-istismar gündelik hale gelirken erkek dayanışması ile katiller, tecavüzcüler, istismarcılar aklanıp paklanıp tekrar toplumun içindeki konumlarına dönüyorlar. Zengininden yoksuluna erkekler kadının bedeni üzerinde kadının yaşamı dahil olmak üzere hak sahibi olduğunu iddia ediyor ve kadınların kadın olarak nefes alabileceği yaşam alanları giderek sınırlanıyor. Ve devlet bunun bir aracı, kadınlar karşısında erkeklerin arkasındaki büyük güç olarak sadece örgütlü-politik kadınları hedefine almıyor; toplumsal cinsiyet rollerine baş eğmeyi reddeden tüm trans ve natrans kadınları hedefe oturtuyor. OHAL ve uygulamaları ile aynı zamanda bu erk-eklerin dayanışmasıyla ayakta duran düzen güçleniriliyor; istismar yasası, kayyumlar ve bilumum yasa ve mahkeme kararları ile kadınların mücadeleyle edindiği kazanımlar yok sayılmaya, sonra da yok edilmeye çalışılıyor.

Ancak kadınlar buna izin vermemeye kararlı!

“Kadınları güzelleştirme” piyasasının ünlü ismi Flormar’da neredeyse bir senedir direnen kadın işçilerin “kadını Flormar değil, direnişin güzelleştireceği” sloganında anlatılan budur. Yüksel’de işlerinden edilen ve her türlü taciz, gözaltı ve şiddet saldırılarına karşın eylemlerini sürdüren emekçi kadınların “İşimizi geri istiyoruz” ısrarından anlatılan da budur!

Leyla Güven’in 4 ayı geride bırakan açlık greviyle tecrite karşı bedeninden vazgeçişindeki direnç de anlatılan da budur. Aralarında TKP/ML dava tutsağı kadınların da olduğu tutsak politik kadınların tecrite karşı dayanışma dolu eylemlerinde var olan da… Tecrite ve kayyımlara karşı polis ablukaları altında tek başına da kalsa direnmekten vazgeçmeyen Kürt kadınlarının inadının da anlattığı budur!

DAİŞ ve türevleri ile Ortadoğu coğrafyasında kadınların ilmek ilmek ördüğü hayatı darmaduman eden işgalci ve sömürücülerin tüm savaş aygıtları ve güçleri ile DAİŞ’i desteklemelerine karşın bölgede DAİŞ’i temizleyen Ezidi kadın savaşçıların zaferinde de anlatılan budur!

Şule Çet’e cinsel saldırıda bulunup zengin rezidanslarının lüks pencerelerinden ölüm boşluğuna atan patronlarının tüm çabalarına karşın kadınların “Şule Çet için adalet” ısrarında da anlatılan budur! İstismarcılara af ve istismara yasal zemin kazandıran yasal düzenlemeler için “aklınızdan bile geçirmeyin” diyen öfkede de…

AKP kadınlara karşı kendini koruyor: “Turuncu kadın hareketi”!

AKP kadınların bu ısrarının ve öfkesinin farkındadır. Bundan kaynaklı bir yandan patriarkayı güçlendirirken bir yandan da manipüle ettiği kitleler içerisindeki kadınların kadın hareketiyle yakınlaşmasına engel olmak, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesini bulandırmak-sulandırmak için alternatif bir hareketlilik yaratma çabasındadır. Kadınları, erkeklere “emanet edilmiş” olarak gören ve bizatihi Erdoğan aracılığıyla “kadınların kocalarına saygılı olmasını” salık veren AKP, bunca trans-natrans kadın cinayetinde, taciz-tecavüz-istismarda, kadın emeği sömürüsünde payı ve parmağı yokmuşçasına “kadına şiddetin turuncu çizgileri olduğunu” ilan etmekte ve erk-ekliğin üretildiği, kadının bir “anne” ya da “AKP’li” olarak değer kazandığı kadın kurumları inşa etmektedir.

Kadın hareketi de AKP’nin bu yöneliminin farkındadır ve buna karşı da bir tartışma, bilinçlenme içerisindedir. Ancak bu tartışmalar esnasında yer yer iktidarlaşan yer yer kadın hareketi öznelerini ötekileştirerek patriarkal sistemin yöntemlerine denk düşen çizgiler izleyen bakış açıları da açığa çıkmaktadır. Beyaz kadınların hakim olduğu kadın hareketi alanlarında siyahi kadın hareketlerine dönük “ben bilirimci” yaklaşımlara benzer şekillerde ülkemizde de kadın mücadelesi tartışmalarını kendi tekeline almaya çabalayan, “ben bilirimci” yaklaşımlarla kadın hareketi öznelerini dışlayarak iktidarlaşan bir bakış açısı da peyda olmaya başlamıştır. Bu, oldukça tehlikeli ve kadın hareketini zayıflatıcı tartışma zeminini üretici, kolektif ve dayanışmacı bir hatta kayırmak tüm kadın hareketi öznelerinin sorumluluğu oluğu kadar zorundalıklarından biridir de…

Ne AKP ne “komünist” etiketliler… Kazanımlarımızı gasp ettirmeyeceğiz!

Kuşkusuz patriarka oldukça güçlü ve “deneyimli” bir sistemdir. Dolayısıyla erkek egemen düşüncenin (kuşkusuz bundan beslenen pratiklerin) kadın politikası ve örgütlülüğü üretme iddiasında olan örgütlü devrimci ve komünist güçler içerisinde peyda olması da kaçınılmazdır. Patriarka bir bütün yok edilmedikçe bu böyle olacaktır. Aslolan bu gerçekliğin farkında olarak patriarkaya karşı süreklileşmiş ve kendisini yenilemeye açık bir örgütlenmenin varlığıdır. TKP/ML Kadın Komitesi olarak kendimizle yüzleşme, hesaplaşma ve kadın politikası üretme, örgütlülüğü yaratma iddiamızı ortaya koyduğumuzdan bu yana 9 senemizi geride bıraktık.

Bu 9 sene içerisinde komünist bir hareket olarak kadın politikası üretmedeki açmazlarımızla, çıkmaz sokaklarımızla, erkek egemenliğinin saflarımızdaki kalıplaşmış yaklaşımları ile yüzleştik. Bilinçlenmek, hesaplaşmak ve örgütlenmek konusunda kimi zaman hızlanan kimi zaman yavaşlayan adımlar attık. Her zaman ülkemizde ve dünya kadın mücadelesinin sokaktaki isyanından öğrenmeye, bunları komünist iddiamızla bütünleştirmeye ve her daim kadın mücadelesi gibi güncel ve diri tutmaya çabaladık. Hiçbir zaman kadın mücadelesi konusunda öğrenilebileceklerin derinliğini dıştalamadık. Kadınların kurtuluşu ve özgürlüğü mücadelesine önderlik edebilmek için ilk olarak onun gerçek bir parçası olabilmenin emeğini verdik.

Ancak bu mücadeleye giriştiğimiz andan itibaren saflarımızdaki erkek egemenliği ile mücadelemiz bir süre sonra birçok içsel nedenle birlikte bizleri bir ayrıştırmaya götürdü. Kadın mücadelesinin 9 yıllık deneyim ve tecrübesinden korkanlar, bu emeği “proleter kadın hareketi” ve “küçük burjuva kadın hareketi” gibi cahilce sınıflandırmaya çalıştılar. Kadın mücadelemizin partili kadın ve erkekleri birbirinden ayrıştırdığını iddia ederek kadın partililerin erkek partililerin artık gölgesinde kalmama, güçlenme ve parti içerisindeki emeklerinin karşılığını isteme gelişim ve cüretlerinden korkularını açık ettiler. Yer yer utanmadan kadın mücadelesinin kazanımlarını popülist bir şekilde kendi çıkar ve rantları için kullananlar, adeta AKP’nin yaratmaya çalıştığı “turuncu kadın hareketi” benzeri formlarda erk-ek yüzlerini örtmeye çabaladılar.

Ama nafile!

Nasıl ki, sokakta AKP’nin kadın hareketine dönük açık-kapalı saldırılarına göz yummadıysak, dönemsel zayıflığımıza karşın bilincimizi hep diri tutarak süreklileşmiş bir kadın hareketine sarıldıysak… Patriarkadan güç alan erkek egemen kurumlardan “komünist” etiketlisine dek kadın hareketine dönük her türlü manipülasyona, saldırıya karşı yine örgütlülüğümüze sımsıkı sarılacak ve kazanımlarımızın gasp edilmesine müsaade etmeyeceğiz!

Müsaade etmeyeceğiz çünkü yoldaşlarımıza sözümüz var!

Meral Yakar yoldaşa sözümüz var: Proletarya Partimizin ilk şehidi olan Meral yoldaşın görünmeyen emeğini görünür kılacak, partili kadınların “bacı” değil “yoldaş” olduğunu kabullendireceğiz!

Beşlere sözümüz var: Partimizi kadınların kurtuluş ve özgürlük mücadelesinin savaş aygıtına çevireceğiz!

12’lere sözümüz var: Partimizi yeniden ayağa dikeceğiz!

Cahide Karakaş ve Kamile Öztürk yoldaşlara sözümüz var: Cinsel saldırganlığın kadınlar üzerinde tahakküm aracına dönüştürüldüğü bu çarkı kıracağız!

Nesibe Kaş ve Güzel Şahin yoldaşa sözümüz var: Partimizin isimsiz işçileri içerisine özelde kadın yoldaşların emeğini adlandıracak, görünmezliğine son vereceğiz!

Tüm bunları, patriarka karşısında teslim olmadan, bilinç ve örgütlerimizi erkek egemenliği karşısında her daim gelişmeye açık ve taze tutarak, partimizi işçi ve emekçi kadınların öncü müfrezesine çevirene dek hesaplaşmayı her alanda yapmayı sürdürerek gerçekleştireceğiz. Erkek egemenliğinin temsilciliğine soyunmuş azılı katil Süleyman Soylu’nun “Kadınları öne sürüyorlar” cümlesindeki korkusunu ve kabusunu her daim diri tutacak ve hep devrim ve komünizm mücadelesinin önünde yer alacağız! Kimliğimizle, emeğimizle!

Yaşasın 8 Mart! Biji 8 Adare!

Şan olsun 8 Mart’ı yaratan ve yaşatan kadınlara!

Umut olsun dağlarda, şehirlerde, sokakta ve hapishanelerde direnen trans ve natrans kadınlar!

Umut olsun katliam ve tecavüzle ellerinden alınan topraklardan işgalcileri temizleyen Ezidi kadınlar!

Kadınlar durursa hayat durur, kadınlar isterse bu dünya yeniden kurulur!

15951

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Proletarya Partisi

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Sayfalar