Cuma Mayıs 17, 2024

TKP/ML : ANKARA KATLİAMI DEVRİMİ ÖRGÜTLEME GEREKÇEMİZDİR !

10 Ekim 2015, faşist devletin suçlarla dolu siciline eklediği yeni tarihsel bir gündür. Emek Platformu’nun “Barış ve Demokrasi” mitingine yapılan bombalı saldırıda 128 devrimci, demokrat, ilerici emekçi katledilirken yüzlercesi yaralandı. Bu vahşi saldırı Türkiye tarihinin en kanlı toplu kıyımı olarakta tarihteki yerini aldı.

Saldırıda gözler İŞİD’e çevrilse de, gerçek bambaşkadır. Bu katliamı örgütleyen, yol gösteren Faşist diktatörlüktür. Türk hakim sınıfları ve onun bugünkü temsilcisi AKP bu saldırının sorumlusudur. Bundan kimsenin şüphesi yoktur.

Şüphe yoktur, çünkü Faşist devlet bu katliamlara ihtiyaç duymaktadır. Ortadoğu politikasıyla saplandığı batak, Kürt meselesinde izlediği savaş politikası, her türlü muhalefete tahamülsüzlük Türk hakim sınıflarını ve onun temsilcisi AKP’yi bu rotaya sokmuştur. Faşist Türk devletinin sadece rahatsız olduğu nokta katledilen insanın fazlalığı olabilir. Birlikte hareket ettiği cihatçı örgütlerin “vur deyince öldüren” gaddarlığı ve elinin ayarının kaçması Türk devleti için sadece ayrıntıda ki küçük bir “sorundur”. Onun ötesinde katliamın ideolojik, politik, askeri, istihbari, vs. bütün sorumluluğu Türk devletine aittir. Özelde ise AKP ve Tayyip Erdoğan’a.

Faşist devlet Ortadoğu’da hedeflerine ulaşamamanın, Kürt meselesinde istedikleri gibi yol alamamanın krizini ağır bir faturayla ezilen halkımıza kesmektedir. Komprador burjuvazi ve büyük toprak ağaları kendi iç kapışmalarının yarattığı politik krizi ve her geçen gün yönetmede yaşadığı sorunları şimdi kanlı bir oyunla kontrol altında tutmaya çalışmaktadır.

Bu kanlı oyun 7 Haziran seçimlerinin öncesinde başlayıp tırmandırılarak sürdürülmüştür. Kürt ulusal sorununda faşist tekçi yaklaşımında ısrar ve Kürt Ulusal Hareketi’nin buna karşı güç kazanmasıyla saldırılar gündeme gelmiştir. HDP’nin seçimlerde büroları ve mitingleri bombalanmış, devlet uzantılı faşistlerle toplu linçler organize edilmiş, her türlü baskı ve şiddet devreye konmuştur. Tüm çabalara rağmen HDP’nin güçlenmesi ve barajı geçmesi engellenememiştir. Bu durum Faşist devleti ve özelde AKP ve Tayyip Erdoğan’ı daha da saldırganlaştırmıştır.

Temmuz ayında Kobane’yi yeniden inşa etme şiarıyla Suruç’ta SGDF’nin basın açıklamasında bomba patlatılmış, 35 devrimci genç katledilmiştir. Saldırının faili olan faşist diktatörlük bu katliamı bahane ederek “Terörle Mücadele” adı altında yurtsever, devrimci ve demokratları gözaltına almış ve tutuklamıştır. Aynı zaman diliminde savaş uçakları Irak Kürdistanı’nda PKK kamplarını bombalamış ve gerillaya yönelik operasyonlar başlatılmıştır. Bu saldırıya karşı PKK’nin yanıt vermesi ve savaşta TC’ye ağır kayıplar yaşatması faşist saldırganlığın dozunu arttırmayı getirmiştir.

Türk egemen sınıfları Kürt ulusunun onurlu direnişi ve mücadelesi karşısında onlarca Kürt kentinde sokağa çıkma yasakları ile halkı kolektif cezalandırmaya tabi tutmuş, çocuk kadın demeden direnen halkı katletmiştir. Seçilmiş belediye başkanlarını sudan gerekçelerle ya tutuklamış ya da görevden almıştır.

Bu süreç boyunca binlerce yurtsever, devrimci ve demokrat tutuklanırken, yüzlercesi katledilmiştir. Şovenizm körüklenmiş, AKP ve MHP’li faşistlerin organizasyonuyla başta HDP binaları olmak üzere Kürtlere ait olan her şey yakılmış, yıkılmış ve yağmalanmıştır.

Türk, Kürt ve çeşitli milliyetlerden ezilen geniş kesimler yoğun bir saldırı dalgasıyla, körüklenen şovenizmle ve ağır psikolojik harp yöntemleriyle baskılanmaya çalışılmıştır. Bu saldırılara duyarsız kalmayanların en barışçı ve demokratik tepkileri yasaklanmış, gazla ve copla bastırılmaya çalışılmıştır.

Faşist diktatörlük dikensiz gül bahçesi istemektedir. Bu yüzden Barış isteyen, demokrasi isteyen emekçiler Ankara’da izinli bir gösteride acımasızca bombaların hedefi yapılmıştır. Faşist diktatörlük cihatçı kontra güçlerini harekete geçirmiştir. Devletin politikasına karşı barışçıl, demokratik temelde de olsa karşı çıkılması halinde “ne pahasına olursa olsun” cezalandırılacağı mesajı Ankara’nın göbeğinde patlatılan bombalarla verilmiştir. Korkutmak, yıldırmak, tepkisiz bırakmak, var olana boyun eğdirmek amaçlanmıştır. Gerçeği haykıranların susması istenmektedir.

Şimdi aynı devlet en şiddetli şekilde bu saldırıyı kınamakta, acılarının büyüklüğünü ifade etmekte ve yetinmeyip “Ulusal yas” ilan etmektedir. Bu sahtekarlıktır. Başta katledilen insanlar olmak üzere halkla dalga geçmektir. Halkımız bu sahtekarlığı reddetmiştir. Katliam sonrası tereddüt etmeden tepkisini faşist devlete yöneltmiştir. Sokaklarda, meydanlarda bu gerçeği haykırmıştır, haykırmaktadır.

Halkımızın gerçeği hızla kavrama ve cesaretle dillendirmesi faşist devlet açısından bir felakettir. Bu devrimciler, komünistler için ise sorumluluğunu kavrama gerekçesidir. Komünistler ve devrimciler halkın gerçeği hızla kavramasını, devrimci mücadeleyi ve savaşı yükseltme gerekçesi olarak görmelidir.

Ankara katliamının hesabını sormak, halkımızın devrime olan ihtiyacına yanıt olmakla mümkündür.

Faşist devletle baş etmek, örgütlü halkın başaracağı bir iştir.

Faşist devletle baş etmek, başından sonuna silahlara dayanan bir mücadele hattını benimsemekle mümkündür.

Faşist devletle baş etmek, gerçeği kavramış halkla sokaklarda, meydanlarda, dağlarda, fabrikalarda, okullarda, tarlalarda mücadelenin her alanında kaynaşmakla mümkündür.

Faşist devletle baş etmek, Halk Savaşı’nın özgürleştirici, kahredici gücünü örgütlemekle mümkündür.

Faşizmi Döktüğü Kanda Boğacağız, Ankara Katliamının Hesabını Soracağız!

Devrim Şehitleri Ölümsüzdür!

Kahrolsun Emperyalizm, Komprador Kapitalizm, Feodalizm ve Her Türden Gericilik!

Yaşasın Halk Savaşı !

Yaşasın Partimiz TKP/ML, Halk Ordusu TİKKO ve TMLGB !

12 EKİM 2015

TKP/ML – MK

Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist-Merkez Komitesi

43345

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Sayfalar