Perşembe Mayıs 9, 2024

TC’nin Fırat Seferi ve Etnik Çalışma Planı

TC devletinin Afrin saldırısı ve ardından gelen İdlip anlaşması ile beraber yeni gündem Minbiç ve Fırat’ın doğusu oldu.

Suriye iç savaşının başlangıcından itibaren birçok açıdan asimetrik bir savaşın anatomisi çizildi. Bilindiği üzere Asimetrik isyan belli kozların ileri sürüldüğü yada bölgede güçlerin desteklenerek taktiksel ortaklığın geliştirildiği ve bu biçimde masada emperyalistlerden çok mevcut güçlerin olduğu bir savaş biçimidir.

Bölgedeki tekfirci, fundamentalist faşist hareketlerin desteklenmesi ile başlatılan savaş bugün belli bir evreye gelmiştir. Tarihsel haksızlığı gidermek ve bunu bir kazanımla taçlandırmak için isyan ve zafer bayrağını dalgalandıran Kürt Ulusal Hareketi (KUH) bugün emperyalistlerin ve onların bölgesel müttefiklerinin ablukası altına alınmak isteniyor.

DAİŞ’e karşı mücadelede simgeye dönüşen ve birçok devlet tarafından da desteklenmek zorunda kalan KUH bugün emperyalistlerin imtiyaz programına çekilmek istemektedir. TC ABD ve Rusya kapsamında YPG belli bir alana sıkıştırılmak ve belli bir harita ekseninde ABD’nin güdümünde bir stratejik ortağa dönüştürülmek istenmektedir.

Erdoğan’ın Soçi mutabakatında “YPG bölgelerinde yeni güvenli bölgeler inşa edeceğiz” diyerek ilan ettiği saldırıya zaman aralığında iki temel konu dikkat çekmektedir. Bunlardan birincisi TC’nin emperyalistlerin desturu ile KUH’ne  karşı elinin rahatladığı, ikincisinin ise Rusya ve TC arasında Fırat’ın Doğusu konusunda taktiksel bir işbirliğinin varlığıdır.

ABD’nin YPG’yi desteklemesi konusunda ciddi bir handikap yaşayan ve bunun bir sonucu olarak iç politikada bir kriz ile karşı karşıya kalan faşist iktidar, Suriye’de YPG’ye karşı Rusya ile belli taktiksel ortaklıkta anlaşmıştır. Öyle ki Erdoğan’ın Soç mutabakatında Fırat’ın doğusunun Türkiye açısından tehdit olduğunu belirtmesini, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un “Suriye’nin bütünlüğüne yönelik ana tehdit, ABD’nin kontrolündeki Fırat Nehrinin doğu yakasından yükseliyor” açıklaması takip etmiştir.

Rusya’nın KUH konusunda takındığı bu ilk farklı tavır Rusya ve TC arasında yapılan ve iki farklı imtiyazın bir araya geldiği bir saldırı ortaklığıdır. Hava sahalarının açılması  bu ortaklığın bir ürünüdür.

Afrin saldırısı ve bu bölgenin denetiminin ele geçirilmesi bu sürece denk gelmiştir. Ancak yeri gelmişken belirtelim. Afrin saldırısı TC’nin bir zaferi olmaktan çıkarak bir anlaşma neticesinde YPG’nin bölgeyi terk etmesi ile sonuçlanmıştır. Bu konuda YPG gerekli açıklamalar yapmış Türk basını bunu inkar etse de bölgedeki mevcut savaş seyri bunu göstermiştir. Ayrıca bölgeye gönderilen askeri kuvvetlerin bölgedeki savaş süreci ile herhangi bir bilgi paylaşımının yasaklanasına ilişkin tebliğ  tebellüğ bölgesi de sunularak konu emir altına alınmıştır.

Tüm bu saldırıların ardından ve Soçi mutabakatını izleyen süreçte İstanbul zirvesinin takiben 28 Ekim gününden başlayarak Fırat’ın Doğusu’na yönelik saldırılar başlamıştır. TC ilk olarak Kobane’e bağlı Zor Mağar, Eşme ve Çelikli köylerinin bombalamıştır. Bu saldırılarını takiben Tel Abyad’a da saldırılar gerçekleştirilmiş sivil halk katledilmiştir. Bu saldırıların en yoğun olanı ise 31 Ekim günü gerçekleştirilmiştir. Bu saldırı önce 2018 Mart ayında gönderilen askeri birlikler ile Muş, Elazığ, Dersim, Bitlis, Siirt ve Amed’teki askeri birlikler yer değiştirmiştir.

DAİŞ Kullanışlı bir Argüman

ABD emperyalizminin “terörizm ve küresel savaş” politikası kapsamında gerçekleştirdiği bir  saldırının benzerini ancak yapay olanını TC kullanıyor. Cerablus konusunda DAİŞ’i bahane eden TC ABD’nin itirazını olmaksızın bölgeye girmiş ve DAİŞ çetelerine TSK üniforması giydirerek bölgede zafer ilan etmiştir.

Suriye’de savaşın politik argümanına sığınan ve milli mücadele fetvaları ile bekasını üreten AKP aslında mevcut savaş ile mevcut iktidarın krizde olduğunu ilan ediyor. İç politikada Kürt ulusal hareketine karşı şovenizmi körükleyen politik felçlik, uluslararası alanda da mevcut savaş için DAİŞ’i bahane ediyor.

Gülen Cemaati, Halk Bankası Davası, Nato  Ortaklığı konusunda ABD ile yaşadığı krizi bahane eden TC ABD’yi sıkıştırmaya ve şantaj politikalarını hayata geçirmeye devam ederken bunun küçükte olsa nimetlerinden yararlanmaktadır.

Minbiç’te ABD ile gerçekleştirdiği ortak devriye ve Umm Al Tulved köyündeki Şeyh Sitef noktasını devralması bunun açık  örneğidir. ABD ile TC arasında bu çıkmaz ilişki TC’ye belli bir nefes aralığı sağlasa da bu nefes ABD’nin SGD ile Tel Abyad’da yaptığı ortak devriye ile kesildi.   TC devleti tüm bu planlarını DAİŞ bahanesi ekseninde gerçekleştirme istese de Trump’ın 1 ay içinde DAİŞ’ten eser kalmayacak açıklaması ile öneli kozunu yitiriyor.

Bu kapsamda ise elinde iki seçenek kalıyor.  Ya ABD’nin politikalarına mutlak uyum sağlayacak ya da Rusya’nın ve Suriye merkez hükümetinin politik argümanlarına sığınacak.

Bu konuda net bir şık belirlemek zordur. Ancak 6 Aralık günü ABD Genel Kurmay Başkanlığının Suriye’nin Kuzeyinde bir ordu yaratacağına dair açıklama TC’nin telaşını ikiye katlamıştır.

TC’nin Bölgedeki planı

TC devleti ilk günden itibaren bölgede kendi iç  politikasına benzer bir modeli hayata geçirmek istiyor.

İç politikada şovenizm ile ayakta kalan AKP Suriye’deki politik hedefine bir şovenizm ile güçlendirmek istemektedir. DAİŞ’e destek veren Arap aşiretlerin KUH’ne karşı kullanmak adına Minbiç’te istihbarat ve propaganda çalışmaları yürütüyor. Bu kapsamda  bugün olası bir operasyon için yapılan hazırlıklar bu Arap savaş aşiretlerini devreye sokacak ya da onları kendi politik hedefleri açısından güçlendirip bir kaleye dönüştürecek bir amaca sahiptir.  ORSA gibi TC’nin stratejik hedeflerini belirleyen kimi kuruluşlar bu konuya ağırlık vermektedir. Öyle ki Minbiç operasyonunda kendilerine destek veren Arap aşiretleri kadar Kürt aşiretlerinin olduğunu  söylüyorlar.

Bugündeki tartışmaların ve operasyonun ana hattını bu yöntem oluşturmaktadır. Operasyondan bahsedilirken bunun olası olduğunu ve münferit planlarla ilerleyeceği söz konusudur. Esas amaç kaos ve kendini bir muhatap kılmaktır.

Zira TC Fırat’ın Doğusu’nu ele geçirmek gibi bir stratejiyi hedeflemesi demek ABD ile iplerini koparması demektir. Bu bakımdan meseleyi tam ve kavramsal bir operasyon ile dillendirmiyor.

Türkiye’nin Fırat’ın Doğusu’na dönük zaman zaman yapacağı saldırılar diplomatik anlamada kendini gündem etmek ve şantaj politikasını gütmek amacıyladır.  Öyle ki  bunu yaparken de mevcut seçimlerden  yerel zaferlerle çıkmayı hedefliyor. TC’nin Suriye’de DAİŞ ile perçinlediği mezhepsel iç savaşa boyut katarak –etnik savaşa döndürme çabası söz konusudur.

Savaşı kendi seyri içinde salt saldırı ve savunma endeksli tartışamayız. Mesele savaşın siyasal ve diplomatik alanda nasıl planlandığıdır. Dolaysıyla tek bilinen gerçek savaşta milletçi argümanlarla halk kitlelerinin düşmanlaştırılmasıdır.

TC’nin hedefi bölgede kontrol edilemeyecek ya da etkisi uzun sürecek bir etnik savaşı körükleyerek Suriye’nin siyasal sürecinde önemli bir sandalye kapmaktır. Tüm çabası bundan ibarettir.

Bir ÖG okuru 

15858

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Sayfalar