Pazartesi Mayıs 20, 2024

TC’nin Fırat Seferi ve Etnik Çalışma Planı

TC devletinin Afrin saldırısı ve ardından gelen İdlip anlaşması ile beraber yeni gündem Minbiç ve Fırat’ın doğusu oldu.

Suriye iç savaşının başlangıcından itibaren birçok açıdan asimetrik bir savaşın anatomisi çizildi. Bilindiği üzere Asimetrik isyan belli kozların ileri sürüldüğü yada bölgede güçlerin desteklenerek taktiksel ortaklığın geliştirildiği ve bu biçimde masada emperyalistlerden çok mevcut güçlerin olduğu bir savaş biçimidir.

Bölgedeki tekfirci, fundamentalist faşist hareketlerin desteklenmesi ile başlatılan savaş bugün belli bir evreye gelmiştir. Tarihsel haksızlığı gidermek ve bunu bir kazanımla taçlandırmak için isyan ve zafer bayrağını dalgalandıran Kürt Ulusal Hareketi (KUH) bugün emperyalistlerin ve onların bölgesel müttefiklerinin ablukası altına alınmak isteniyor.

DAİŞ’e karşı mücadelede simgeye dönüşen ve birçok devlet tarafından da desteklenmek zorunda kalan KUH bugün emperyalistlerin imtiyaz programına çekilmek istemektedir. TC ABD ve Rusya kapsamında YPG belli bir alana sıkıştırılmak ve belli bir harita ekseninde ABD’nin güdümünde bir stratejik ortağa dönüştürülmek istenmektedir.

Erdoğan’ın Soçi mutabakatında “YPG bölgelerinde yeni güvenli bölgeler inşa edeceğiz” diyerek ilan ettiği saldırıya zaman aralığında iki temel konu dikkat çekmektedir. Bunlardan birincisi TC’nin emperyalistlerin desturu ile KUH’ne  karşı elinin rahatladığı, ikincisinin ise Rusya ve TC arasında Fırat’ın Doğusu konusunda taktiksel bir işbirliğinin varlığıdır.

ABD’nin YPG’yi desteklemesi konusunda ciddi bir handikap yaşayan ve bunun bir sonucu olarak iç politikada bir kriz ile karşı karşıya kalan faşist iktidar, Suriye’de YPG’ye karşı Rusya ile belli taktiksel ortaklıkta anlaşmıştır. Öyle ki Erdoğan’ın Soç mutabakatında Fırat’ın doğusunun Türkiye açısından tehdit olduğunu belirtmesini, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un “Suriye’nin bütünlüğüne yönelik ana tehdit, ABD’nin kontrolündeki Fırat Nehrinin doğu yakasından yükseliyor” açıklaması takip etmiştir.

Rusya’nın KUH konusunda takındığı bu ilk farklı tavır Rusya ve TC arasında yapılan ve iki farklı imtiyazın bir araya geldiği bir saldırı ortaklığıdır. Hava sahalarının açılması  bu ortaklığın bir ürünüdür.

Afrin saldırısı ve bu bölgenin denetiminin ele geçirilmesi bu sürece denk gelmiştir. Ancak yeri gelmişken belirtelim. Afrin saldırısı TC’nin bir zaferi olmaktan çıkarak bir anlaşma neticesinde YPG’nin bölgeyi terk etmesi ile sonuçlanmıştır. Bu konuda YPG gerekli açıklamalar yapmış Türk basını bunu inkar etse de bölgedeki mevcut savaş seyri bunu göstermiştir. Ayrıca bölgeye gönderilen askeri kuvvetlerin bölgedeki savaş süreci ile herhangi bir bilgi paylaşımının yasaklanasına ilişkin tebliğ  tebellüğ bölgesi de sunularak konu emir altına alınmıştır.

Tüm bu saldırıların ardından ve Soçi mutabakatını izleyen süreçte İstanbul zirvesinin takiben 28 Ekim gününden başlayarak Fırat’ın Doğusu’na yönelik saldırılar başlamıştır. TC ilk olarak Kobane’e bağlı Zor Mağar, Eşme ve Çelikli köylerinin bombalamıştır. Bu saldırılarını takiben Tel Abyad’a da saldırılar gerçekleştirilmiş sivil halk katledilmiştir. Bu saldırıların en yoğun olanı ise 31 Ekim günü gerçekleştirilmiştir. Bu saldırı önce 2018 Mart ayında gönderilen askeri birlikler ile Muş, Elazığ, Dersim, Bitlis, Siirt ve Amed’teki askeri birlikler yer değiştirmiştir.

DAİŞ Kullanışlı bir Argüman

ABD emperyalizminin “terörizm ve küresel savaş” politikası kapsamında gerçekleştirdiği bir  saldırının benzerini ancak yapay olanını TC kullanıyor. Cerablus konusunda DAİŞ’i bahane eden TC ABD’nin itirazını olmaksızın bölgeye girmiş ve DAİŞ çetelerine TSK üniforması giydirerek bölgede zafer ilan etmiştir.

Suriye’de savaşın politik argümanına sığınan ve milli mücadele fetvaları ile bekasını üreten AKP aslında mevcut savaş ile mevcut iktidarın krizde olduğunu ilan ediyor. İç politikada Kürt ulusal hareketine karşı şovenizmi körükleyen politik felçlik, uluslararası alanda da mevcut savaş için DAİŞ’i bahane ediyor.

Gülen Cemaati, Halk Bankası Davası, Nato  Ortaklığı konusunda ABD ile yaşadığı krizi bahane eden TC ABD’yi sıkıştırmaya ve şantaj politikalarını hayata geçirmeye devam ederken bunun küçükte olsa nimetlerinden yararlanmaktadır.

Minbiç’te ABD ile gerçekleştirdiği ortak devriye ve Umm Al Tulved köyündeki Şeyh Sitef noktasını devralması bunun açık  örneğidir. ABD ile TC arasında bu çıkmaz ilişki TC’ye belli bir nefes aralığı sağlasa da bu nefes ABD’nin SGD ile Tel Abyad’da yaptığı ortak devriye ile kesildi.   TC devleti tüm bu planlarını DAİŞ bahanesi ekseninde gerçekleştirme istese de Trump’ın 1 ay içinde DAİŞ’ten eser kalmayacak açıklaması ile öneli kozunu yitiriyor.

Bu kapsamda ise elinde iki seçenek kalıyor.  Ya ABD’nin politikalarına mutlak uyum sağlayacak ya da Rusya’nın ve Suriye merkez hükümetinin politik argümanlarına sığınacak.

Bu konuda net bir şık belirlemek zordur. Ancak 6 Aralık günü ABD Genel Kurmay Başkanlığının Suriye’nin Kuzeyinde bir ordu yaratacağına dair açıklama TC’nin telaşını ikiye katlamıştır.

TC’nin Bölgedeki planı

TC devleti ilk günden itibaren bölgede kendi iç  politikasına benzer bir modeli hayata geçirmek istiyor.

İç politikada şovenizm ile ayakta kalan AKP Suriye’deki politik hedefine bir şovenizm ile güçlendirmek istemektedir. DAİŞ’e destek veren Arap aşiretlerin KUH’ne karşı kullanmak adına Minbiç’te istihbarat ve propaganda çalışmaları yürütüyor. Bu kapsamda  bugün olası bir operasyon için yapılan hazırlıklar bu Arap savaş aşiretlerini devreye sokacak ya da onları kendi politik hedefleri açısından güçlendirip bir kaleye dönüştürecek bir amaca sahiptir.  ORSA gibi TC’nin stratejik hedeflerini belirleyen kimi kuruluşlar bu konuya ağırlık vermektedir. Öyle ki Minbiç operasyonunda kendilerine destek veren Arap aşiretleri kadar Kürt aşiretlerinin olduğunu  söylüyorlar.

Bugündeki tartışmaların ve operasyonun ana hattını bu yöntem oluşturmaktadır. Operasyondan bahsedilirken bunun olası olduğunu ve münferit planlarla ilerleyeceği söz konusudur. Esas amaç kaos ve kendini bir muhatap kılmaktır.

Zira TC Fırat’ın Doğusu’nu ele geçirmek gibi bir stratejiyi hedeflemesi demek ABD ile iplerini koparması demektir. Bu bakımdan meseleyi tam ve kavramsal bir operasyon ile dillendirmiyor.

Türkiye’nin Fırat’ın Doğusu’na dönük zaman zaman yapacağı saldırılar diplomatik anlamada kendini gündem etmek ve şantaj politikasını gütmek amacıyladır.  Öyle ki  bunu yaparken de mevcut seçimlerden  yerel zaferlerle çıkmayı hedefliyor. TC’nin Suriye’de DAİŞ ile perçinlediği mezhepsel iç savaşa boyut katarak –etnik savaşa döndürme çabası söz konusudur.

Savaşı kendi seyri içinde salt saldırı ve savunma endeksli tartışamayız. Mesele savaşın siyasal ve diplomatik alanda nasıl planlandığıdır. Dolaysıyla tek bilinen gerçek savaşta milletçi argümanlarla halk kitlelerinin düşmanlaştırılmasıdır.

TC’nin hedefi bölgede kontrol edilemeyecek ya da etkisi uzun sürecek bir etnik savaşı körükleyerek Suriye’nin siyasal sürecinde önemli bir sandalye kapmaktır. Tüm çabası bundan ibarettir.

Bir ÖG okuru 

16172

Ercan Binay’dan mektup var Abdullah KALAY’a özgürlük!

“Zulümle abad olunmaz.”[2]

 

Cumhuriyet Bayramı' Ve Bagımsız Türkiye Hangi Sınıfın Ideolojisidir?

'Cumhuriyet Bayrami' Ve Bagimsiz Turkiye Hangi Sinifin Ideolojisidir?

 

'Bir Marksist toplumsal uzlasmaya degil, sinif mucadelesine dayanir' der Lenin.

Sinif mucadelesi ise tekduze bir rota izlemez.Tarihin her toplumsal akisinda farkli bicimler olarak karsimiza cikar. Komunistler iradeci-idealist degil dialektik olguculuga dayanir. Canlidir Marksistin dunyasi, basma kalip, tekduze, soyut ilkeler ve kaliplar bakisi burjuvazinin dunya gorusudur.

 

Solu Liberalleştirmek

 

Sol’u liberalleştirme; onu devrimci özünden kopararak, burjuva düzen içi bir hareket haline getirme ve burjuva sistemine karşı toplumsal devrimci alternatif olmaktan çıkarma çabaları, solun tarihi kadar eskidir. Toplumun burjuva-proleter kampa bölünmesinden bu yana da, burjuvazi, sol’u sol olmaktan çıkarmanın her türlü yolunu denemeye, şiddetin yanında, ideolojik ve siyasal olarak onu yozlaştırmaya özel bir önem verdi. 

Kürdistan ve "Demokratikleşme"

Kürdistan tarihi açısından 90'lı yılların en önemli olgusu Kürdistan ulusal kurtuluşçuluğunun kadrosu,hemen hepsi bağımsızlıkçı çizgide binlerce Kürd aydınının imha edilmiş olmasıdır.Öylesine bir soykırım ki hesabını gören de soran da yok,ortalık da "barış"çılardan ve "unutmaya ve affetmeye hazırız"cılardan geçilmiyor.Kürdistani stratejik aklın ve ulusal kurtuluşçuluğun taşıyıcısı bu kategorinin imha edilmesi,kalan yerli/yerel aydınların Türki metropollara ya da yurtdışına kaçması/kaçırtılması ve eşzamanlı olarak Kürdistan köylülüğünün sömürgecilerce Kürdistan dışına göçertilmesinin ulusal

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP


Ertugrul Kurkcu ''Halkin uzerine bilgelik tesis etmek degil, halkin bilgeligini temel alan bir partiyiz'' diyor...Kongreye Apo ve Recep kutlama mesajlari yolluyor!

 Tum milliyetlerden Isci-Koyluler Revizyonizmi gormuyor ve alkisliyorsunuz!

 Sunu diyor sizlere Kurkcu; Isciler-Koyluler ,Marksizm-Leninizm gibi sizi kurtarmaya calisan akimlara kapilmayin...!

Bölünmek için Birlesin


Bölünmek için Birlesin!

Bir Maoist hayati iki ucundan kavrar her zaman; Burjuvazi ve Proleterya ucundan. Birin iki oldugunu kavramamis bir kafa Marksist bir kafa degildir.
Komunist partiler icin Demokratik-Merkeziyetcilikin tek bir anlami vardir; Demokrasi KP lerde Burjuvaziyi temsil eder; Merkeziyetcilik Proleteryayi temsil eder....

Yaranın Merhemini cellattan mı isteyecegiz!

           Yeğişe Çarents   15 Mart 1921  Yer Berlin Charlottenburg semti,

   İttihat ve Terakki Cemiyeti başkanı,İç işleri bakanı,1915 Ermeni Soykırımı'ndan birinci de rece sorumlu,1,5 milyon Ermeni'nin ölümüne sebep olan Tehcir kararnamesi'nde imzası bulunan Talat Paşa Erzincanlı Soğomon Tehleryan tarafından öldürüldü.  Ermeni soykırımı'nda ölenlerin İntikamını almak için Talat Paşa Berlin'in en işlek caddesinde gündüz vakti ensesinden vurularak Ermeni halkı adına cezalandırıldı.Kaçarken polisler tarafından yakalandı.Direniş göstermedi.

Şiirin Şairleri, Şairlerin Şiiri -

“Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin her satırını çizip notlar düştük kıyılarına”[1]

“Herkes gider, şiir kalır,” der İbrahim Tenekeci.Doğrudur; öyledir…

Şiirin tarihi şaire doğru akarken; “Şiir kelime kaynar. Bir kazandır, dumanlar tüter içinden,” der Ahmet İnam…

İnsan ruhunun ve yaşamın derinliklerine nüfuz eden şiir ölmez, öldürülemez; çünkü ölümsüzdür…

Hayır; ‘Buz’[2] başlıklı yapıtı ile ‘2011 Turgut Uyar Şiir Ödülü’ne değer görülen Osman Özçakar’ın, “Şiir biraz da sözcüklerle manipülasyon yapma işidir,” tespitine katılmak mümkün değil.

Yeni Süreçte Bize Düşen Görevler/ Hasan Aksu

 

Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir

 
 
Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir; Din Sinif Mucadelesindeki Rolune Gore Ele Alinir!
Herseyleri yalan, demogoji, carpitma, sahtekarlik...

Alevi Açılımı mı, İzzettin'in Hançeri mi ?

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın okyanus ötesinde ikamet eden Fethullah Gülen hocayla ve Alevi toplumunun her dönem sisteme yedeklenmesi, demokrasi, temel hak ve özgürlüklerle kimlik mücadelesinden uzaklaştırılması için gönüllü olarak çalışan İzzettin Doğan’ın son asimilasyon projesi çalışması netleşmeye başladı.

 

Sayfalar