Perşembe Mart 28, 2024

Tarihsel bir şahsiyet TKP/ML'nin Kurucusu kurucu Önderi İBRAHİM KAYPAKKAYA-Halil Ahmet

Kimilerince genç Komünist diye bilindi. Yaşı 24’dü, ortaya koymuş olduğu eser ise bir dâhinin ortaya çıkarmış olduğu esere benzerdi. Amacımız, Komünist öndere dahi sıfatı yükleyip, olmayacak, başarılmayacak şeyleri başarmış olmasını göstermek değil. Bizler Komünist öndere dahi misyonu biçmiyoruz. Zira dahi demek, burjuvazinin bir takım insanları yüceltmesi, her yüzyılda bir gelen insanlar kategorisi çıkartmak, mucit icat vb şeyleri bulanları toplumlar tarihi sınıf savaşımında iyi şeyler gerçekleştirmiş olanlara da içteki ve dıştaki burjuvazi tarafından payeler biçilmesidir sadece.

Marksizm’in ustaları K.Marks, Engels, Lenin, Stalin ve Mao. Bunlar dahi değillerdi. Ama bunlar birer tesadüf sonucu ortaya çıkmış Komünist ustalar da değildi. Her biri kendi çağının yaratmış olduğu ustalardı. Olaylara bakış açıları, toplumlar tarihini ele alışları, Kapitalist üretim ilişkilerini çözümlemeleri vb neticesinde, Marksizm’in dili ve eylemi olan Diyalektik Materyalist yöntemi ustaca kullanmaları onları gerçek anlamda Uluslararası Komünist Hareketin önderleri, bütün dünya işçi sınıfının öğretmenleri konumuna getirmiştir.

K.Marks ile Engels Komünist Manifestoyu yazdıklarında genç denilecek yaştaydılar. Komünist Manifestonun yazılısının üzerinden 150 kusur yıl geçti. Eskimeyen, modası geçmeyen bir eser. Her daim diri duracak bir manifesto bıraktılar dünya proletaryası ve ezilen halk kitlelerine.

Tüm bunlara rağmen Marks-Engels dâhi miydi? Elbette değil, onların yarattığı eser proletaryanin dili ve eylemi oldu. Devrimleri göremediler ama ardılları devrimi gördü, yaşattı.Dünyayı temellerinden sarsan bir devrim Ekim Devrimi yol gösterdi, ışık oldu. Devrimlerin gerçekleşebilir olacağının işaretini verdiler bizlere.

Daha sonraları 1949 yılında Dünya tekrardan, bir kez daha temellerinden sarsıldı. Büyük Çin Devrimi gerçekleşti. Bunlar yetmez! Sosyalizm döneminde bile sınıf savaşımı kendi doğası gereğince gerçekliğini koruyacaktır. ‘Burjuvaziye karşı savaşıyorsunuz ama onun nerde olduğunu bilmiyorsunuz. Burjuvazi tam da sizin yanınızda… Partinin göbeğinde. Burjuva karargâhlarını bombalayın’ talimatını veriyordu yıl 1966 “yi gösterdiğinde Başkan Mao.

Evet, dersimiz tarih: Tarih Büyük Proleter Kültür Devrimi. Sosyalizmde dahi, sınıf savaşımının halen devam ettiğinin tanığıdır, çünkü kim kazanacak, Kapitalizm mi, Sosyalizm mi? Burjuvazi mi, Proletarya mı? Marksizm mi Revizyonizm mi? Bu tamamlanmış bir savaş değil. Ama sundan eminiz her eski, bundan öncekiler gibi tarihin çöplüğüne gider. İleri ve yeni olan eski olanı her zaman yenmiştir. Bu anlamda tarih büyük alt üst oluşlara gebedir. Eski-yeni, ileri-geri, zafer-yenilgi, savaş-barış; bu çelişkinin özünü oluşturur. Çelişkinin temel yasasını anlamayan ve kavramayanlar tek bir örnek ile yola çıksak bile savaş içinde barış, barış içinde savaş olgusunu kavrayamaz.

Yenilgiyi bilmeyen, zaferi bilmez. Zaferi bilmeyen, yenilgiyi bilmez. SAVAŞMAYAN ne yenilgiyi ne de zaferi bilir. Savaşmayan yenilgi nedir hiç bilmez. Yol engebeli, dolambaçlı. Yolumuzun üzerinde binlerce büküntü var. Ama bunların hepsi aşılabilir.

Dersimiz tarih; Rusya, Çin, Arnavutluk, Bulgaristan, Vietnam, Küba. Devrimler çoğaldı. Gün geldi yenildik. Tekrardan yolumuzun üzerinde büküntüler oluştu. Modern Revizyonizm, proleteryanin, Marksizm Leninizm Maoizm kılığına bürünerek, şekere bulanmış mermilerle devrimci iktidarları gasp ettiler. Sosyalizmden geriye dönüşler yaşandı.

GÜN GELDİ. AN GELDİ. ŞAFAK TUTUŞTU. Dersimiz tarih dedik. Söze başlarken; Tarih, Türkiye T.Kürdistan’ı proletaryasını, ezilen azametli halk kitleleri, başta Kürt ve Türk ulusları olmak üzer e çeşitli milliyetlerden, Ermeni, Laz, Çerkes vb leri için ayağa kalkış günü geldi. Ayağa kalk haykır ve hep bir ağızdan söyleyelim;

‘Yıl 1972.Tarih 24 Nisan. Türkiye, T.Kürdistan’ı proletaryası ve ezilen azametli halk kitlelerinin doğum ve dirilişi, isyan ve savaş günü, savaşçı bir Parti kuruluyor: Türkiye Komünist Partisi /Marksist Leninist. TKP/ML.’

Nasıl geldik bu sürece;

Tarih Türkiye proletaryası ve ezilen azametli halk kitleleri için ayağa kalkış günü oldu. Gün 1971. 15-16 Haziran. Türkiye işçi sınıfı faşist diktatörlüğe meydan okudu. Güçsüzdü, yeterli ve donanımlı bir önderliğe, komünist partisine sahip değildi. Yetersiz önderliğe rağmen yollar tutuldu, barikatlar kuruldu. Türkiye işçi sınıfı haykırdı, isyanı bilendi, kuşandı.

Egemen sınıflar çaresiz. Çare faşist diktatörlüğün elinde silah oldu, bomba oldu, katliam oldu. Faşist diktatörlük özüne uygun davrandı. Bunda garipsenecek bir durum yok.

Tarih 15 -16 Haziran Büyük İşçi Direnişine tanık oldu.

İşçi sınıfımızın kendiliğinden gelme mücadelesi 15-16 Haziranda doruğuna ulaştı. İşçiler bütün burjuva ve küçük burjuva revizyonist kliklerini tepeleyip geçtiler. ‘İşçi hareketi; burjuva devlet teorilerine ağır bir darbe indirdi. Halkın kurtuluşunu, hâkim sınıfların ordusundan beklemenin ne derece ahmakça olduğunu gözler önüne serdi. Çünkü işçi direnişi tanklarla, sungulerle, sıkıyönetimle bastırılmıştı…

15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi gerçek kahramanın kitleler olduğunu bir kere daha gösterdi’ Lenin yoldaşın bu tamamen doğru cümlelerini, kendilerinin sadece legal yayıncılıktan ibaret olan faaliyetlerini haklı çıkarmak için kullanmaya yeltenen bu alçaklar, Lenin yoldaşın aynı makalede, “banka soygunları”nı desteklediğini görmemiş olabilirler mi? Lenin yoldaşı dahi tahrifte sakınca görmeyen bu baylar, Stalin yoldaşın banka soygunları düzenlediğini bilmiyor olabilirler mi? Lenin ve Stalin yoldaşlar, banka soymayı desteklemek ve yürütmekle acaba “Marksizm-Leninizme yabancı bir ideolojiyi, küçük-burjuva siyasi çizgisini” mi izlediler? Kitle çizgisine aykırı ihtilâlci olmayan bir yol mu tuttular? Kitlelerin ve kadroların devrimci gücünü mü israf ettiler, çürüttüler, saptırdılar? Onlar da böylece “yanlış hedefler”e mi saldırmış oldular? Anarşist ve kendiliğindenci bir çalışma tarzına mı kapıldılar? Revizyonistler üstü kapalı olarak bunu söylemiş olmuyorlar mı? “Banka soyma”nın halkın gerçek ihtiyacına cevap vermediğini, onun yerine sahte talepleri geçirdiğini söylüyorlar. Bu baylara soruyoruz: Silahlanmak, halkın gerçek talebi değil midir? Sahte bir talep midir? Bankalardaki paralara el koyarak silahlanmak, niçin iktidar mücadelesine hizmet etmesin? Kendilerinin, ihtilâlci mücadelenin yerine geçirdikleri “somut talepler” için mücadeleden, yani “ücretler, iş saatleri, iş güvenliği, vb...” için yürütülen mücadeleden daha direkt olarak iktidar mücadelesine hizmet etmiyor mu?

Bu baylara soruyoruz; bankerler, “iktidarın bugünkü sahibi olan yerli hakim sınıflara” dahil değil mi? Bunlara saldırmak, niçin “yanlış hedeflere” saldırmak oluyor? Yoksa, siz bunları devrimin dostu olarak mı görüyorsunuz? Bankerler, size bu iyiliğinizden dolayı ne kadar minnettar kalsalar azdır.

“Adam kaçırma”ya gelince (buna düşmanları esir almak veya teslim almak demek daha doğru olur); proleter devrimcileri ilke olarak bunu da reddetmezler! Falan ya da filan soygun olayı yanlış olabileceği gibi, bazı “kaçırma” olayları da yanlış bulunabilir ama, ilke olarak, “adam kaçırmak” reddedilemez. Mesela düşman ordusunun önemli bir subayını kaçırarak esir almak, hak etmiş toprak ağalarını ve benzeri halk düşmanı zalimleri kaçırarak kurşuna dizmek vs... yanlış değil doğrudur, ihtilâlci, Marksist-Leninist çizgiye uygundur.

Yanlış olan, bizzat eylemin biçimi değildir. O eylemi yürütenlerin yani THKP-THKC ve THKO’nun bir bütün olarak ideolojileri ve politik çizgileri yanlıştır, sakattır. İktidar mücadelesinin yerini bizzat sözkonusu eylemlerin almış olması, bu eylemlerin mücadelenin bel kemiğini teşkil ediyor olması yanlıştır, sakattır.

Ülkemizde, silahlı mücadele esas olarak, köylük bölgelerde, mahalli ve merkezi otoritenin yıkılması, yerine proletarya önderliğinde köylü hakimiyetinin kurulması hedefine yönelmelidir. Bugünkü aşamada bu mücadelenin biçimi köylülerin gerilla savaşıdır. Gerilla faaliyeti, toprak ağalarının, halk düşmanı bürokratların, ihbarcıların, faizcilerin imhasını, çeşitli şekillerde cezalandırılmalarını, paralarına, silahlarına el konulmasını, karakolların basılmasını ve silahlara el konulmasını, canlı ve cansız bir yığın hedefe saldırıyı içerir. Fakat bütün saldırıların bir ortak hedefi vardır. O da, gerici otoriteyi zayıflatmak, parçalamak ve giderek yıkmak, yerine devrimci otoriteyi geçirmek! Bugün ülkemizde silahlı mücadele, esas olarak bu olmalıdır! Fakat, önce de belirttiğimiz gibi, bu mücadeleye destek olmak üzere, “banka soymak ve adam kaçırmak” eylemleri ilke olarak reddedilemez.

Revizyonist baylar şöyle diyorlar: “Yenilginin sebebi sınıfsaldır, ideolojiktir. Halk kitlelerini seferber edememek ve hakim sınıflar önünde yenik düşmek, oportünist bir küçük burjuva ideolojisi taşımanın kaçınılmaz sonucudur.” Peki baylar, başarıya ulaşan her hareket, Marksist-Leninist midir? Proletarya ideolojisi mi taşımaktadır? Bu mantıkla siz, başarıya ulaşan bir burjuva hareketi önünde secdeye inmeye hazırsınız! O hareketin çeşitli alanlarda tezahür eden ideolojisine bakmadan, sadece sonucuna bakarak Marksist-Leninist olup olmadığına karar vermek sizin gibi burjuva kafalılara çok yakışıyor.

Şu mantığa bakın!

“Halkın silahlı mücadelesi de yenilgiden geçerek çelikleşir ve düşmanı alteder. Ama öfkeli küçük-burjuva aydınlarımızın yenilgisinden tamamen farklıdır(?). Halkın mücadelesinin yenilgileri, içinde zafer tohumları taşır. Kitleler, her yenilgiden dersler çıkararak yenmesini öğrenirler. Ama küçük-burjuva hareketlerinin yenilgilerinden çıkaracağımız ders, bir daha böyle hareketlere girişmemektir” (age, s. 84-85) (abç).

Saçmalamak dediğin bu kadar olur!

Tarihimiz devrim ve yenilgi. Tarihimiz eskilere Spartakus”lere kadar dayanır. Tarihimiz Şeyh Bedrettin’e, Pir Sultana, Celal’ı isyanlarına. Tarihimiz Şeyh Bedrettin’in Torlak Kemaline, Borklüce Mustafa“sina. Tarihimiz M.Suphi ve 14 yoldasına. Hiç biri Osmanlı ve onun çocukları olan Türkiye faşist diktatörlüğünden nedamet dilemediğini bilir.

Tarih 30 Mart. Mahir Çayan ve yoldaşlarının, On’ların, 10 yiğit devrimcinin, Denizlerin idamını durdurmak için eylem yapıp, gerçekleştirirken kuşatıldılar Kızıldere’de. Teslim ol çağrısına ‘Biz buraya dönmeye değil ölmeye geldik’ derler ve bu dediğini yapar 10 yiğit devrimci. Tarih 6 Mayıs 1972.Deniz, Yusuf, İnan. İdamları durdurulamaz. Faşist diktatörlüğün parlamentosunda idam kararını onaylanır ve tarihe hiçbir şekilde çıkmayacak bir söz söylenir gerici faşist milletvekilleri tarafından. ‘3 bizden 3 sizden’ denilir. Deniz, Yusuf, İnan idam edilirken nedamet dilemediler. Deniz idam sehpasına çıkarken ‘Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği. Yaşasın Marksizm-Leninizm’ dedi ve son kez yoldaşlarına dönüp ‘Hadi Eyvallah’ dedi. Yiğit, başı dik onurlu, mahrur ölüme meydan okudu, Deniz, Yusuf, İnan.

Tarihimiz eskidir dedik, sözümüz devam ediyor. Ağrı, Zılan, Koçgiri, Dersim. Şeyh Sait, Seyit Rıza, Alışer, Kürt isyanları; sisteme başkaldırdı. Ve isyan ve tüm bunların hepsinde yenildik. Ama içinde zafer olan tohumları taşıyan yenilgileri yaşadık. Yenmek için yenildik… Tekrar savaşmak, tekrar yenilmek… Bu diyalektiğin kanunudur. Ve savaşı kazanana kadar yenmek için savaş! Sürdüreceğiz! Yenilgi ve zafer iç içedir. Bu sözümüzle tarihe şerh düşüyoruz.

Yenildik zafer tohumları taşıyarak. Yenilgi kendi içinde zaferi barındırır. Tüm yetmezlik, yetersizlikleri, yetersiz önderliklere rağmen, tarih 72’nin 24 Nisan’ini gösterdiğinde tüm yetersizlikler ve yetersiz önderliklerin aşılabilmesi için bir umut, bir güneş doğdu. Türkiye-T.Kürdistan’ında tepeden tırnağa devrim. Tepeden tırnağa irade ve eylem... Tepeden tırnağa Marksizm-Leninizm-Maoizm ile yüklenmiş yol alabilecek bir savaşçı parti ve dolayısıyla o partinin önderliği tarih sahnesine çıkıyordu. ‘İsyan et ey arkadaşım isyan et ey yoldaşım, isyan et ve haykır!’

72’nin 24 Nişanın da yeni bir sayfa, yeni bir tarih anlayışı çıkıyordu ortaya, vur eskiye şiarıyla güçlenmiş yeni ile yol alınabilecekti. Yeninin adı: Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist!.

Geçmişin ölü fikirlerin yükü ağırdır. Bu güçle hesaplaşmak irade koymak MLM’yi ve onun bilimsel ideolojisini kavramaktır ve bunu ancak ve ancak yeni kuşaklar yapabilir.

Üç devrimci, Komünist önder; Deniz, Mahir, İbrahim… Bu üçlü içersinde bir tanesini esas alıyoruz, İbrahim Kaypakkaya’yı. Neden? Üçü içerisinde bir tek o Kemalizm illeti hastalığı ile açıktan hesaplaştı. Kitlelerin sırtında bir kambur, zehirli bir hastalık ve ideolojik olarak Türkiye – Türkiye Kürdistan’ı proletaryası ve ezilen azametli halk kitlelerinin sınıfsal düşmanı Kemalizm’in gerçek niteliğini sadece o açığa çıkardı.

Kemalizm demek, fanatik bir anti-komünizm demektir. Kemalizm demek, işçi ve köylü yığınlarının, şehir küçük burjuvazisinin ve küçük memurların sınıf mücadelesinin kanla ve zorbalıkla bastırılması demektir.

Kemalizm demek, her türlü ilerici ve demokratik düşüncenin zincire vurulması demektir.

Kemalizm demek her alanda Türk şovenizminin kışkırtılması ve azınlık milliyetlere amansız bir milli baskını uygulanması zorla Türkleştirme ve kitle katliamı demektir.

Kemalizm demek yarı-sömürgecilik şartlarına seve seve razı olmak ilkesi demektir

İbrahim Kaypakkaya ve dolayısıyla TKP/ML’nin bugüne kadar var olan çizgisi Kemalizm’le hiçbir zaman uzlaşmaması olmuştur. Kemalizm’le aramızda ki tüm bağları 1972 de kopardık ve bu kopuş halen devam etmektedir.

İşte bu kopuşu diğer devrimci önderler Mahir ve Deniz yapamadı ve sadece İ.Kaypakkaya yapabildi.

Devletin resmi ideolojisi, şişirilmiş balonu Kemalizm ile hesaplaşmadan devrim yoluna çıkmak, yola başlamadan yarı yoldan dönmek demekti. Bu bir niyet meselesi değil, objektif bir gerçekliktir.

Tüm bunlara rağmen Deniz ve Mahirin bu iki devrimci önderin devrimci bir cüretle yola çıktılarsa da Kemalizm’le bir kopuşu sergileyemediler. Kemalizm Faşizm“dir. Kemalizm faşist diktatörlüğün ideolojisidir. Kemalizm halkların yeminli düşmanı, zulüm, katliam işkence demektir. Kemalizm komprador büyük burjuvazi ve büyük toprak ağalarının iktidarı demektir. Emperyalizmle işbirlikçiliktir. Ülkenin emperyalistler tarafından yarı sömürgecilik olgusunu kabul etmek, yarı işgali benimsemek demektir. Kemalizm devletin bel kemiğidir. Bu bel kemiği kırılmadan, onu yerlerde süründürmeden, ideolojik olarak onu düşman görmezsen yolun kapalı demektir. Devletin bel kemiği, omurgası Kemalizm’dir. Bu durum halen gerçekliğini korumaktadır.

Kemalizm ideolojisi eski İttihat ve Terakkicilerin ideolojisinden belli anlamıyla farklıdır. Ama özü aynıdır. Kemalizm’in fikir babası M.Kemal de eski ittihatçıdır.

Tarihe baktığımızda, her devletin bir ordusu vardır. Ama Türkiye’ye baktığımızda ordunun devleti vardır. Emperyalizmle işbirliği içinde olan Kemalist hareketin ağırlık bölümü ordu kesimindedir. Tüm katliamlarda, isyanları bastırmada adres hep aynı güzergâhi göstermektedir: Türk silahlı kuvvetleri. Muhtıralar 60.70.80 darbeleri vb vb. Ülke yönetimine el koyan, kendini devlet üstü gören kurum, Türk Silahlı Kuvvetleridir.

İşte bunlar ve birçok bağlantılı konu bizim gerçekliğimizdir, Türk egemen sınıflarının ideolojisi Kemalizm’dir. Faşizmdir. Ülkemiz faşist diktatörlükle yönetilmektedir. Ve elbette her şeyin bir karşıtı vardır. Komprador burjuvazi ve büyük toprak ağalarının ideolojisi Kemalizm ise Türkiye – Türkiye Kürdistan’ı proletaryası ve ezilen azametli halk kitlelerinin ideolojisi de Marksizm Leninizm Maoizm”dir.

Buz kırıldı, yol alındı. Tarih 72”nin 24 Nisan’ini gösterdiğinde kurucu önderimiz İbrahim Kaypakkaya ‘Partimiz Büyük Proleter Kültür Devrimi ve 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinin ürünüdür’ diyerek iki olaya, konuya önemle vurgu yapmıştır. Ve bundan dolayıdır ki göndere çekilen orak-çekiçli kızıl bayrağımıza TKP/ML yazılmıştır

İbrahim KAYPAKKAYA (İ.K.) nezdinde somutlaşan TKP/ML özellikle ülke gerçekliğini doğru bir şekilde analiz sentez ilişkisine tabii tutmuştur.

Bu noktada en önemli faktör hiç kuşkusuz Kemalizm ulusal sorun sosyoekonomik yapı tahlili devlet, devrim, devrimin biçimine yönelik objektif gerçekliği doğru bir şekilde tahlil edip pratik olarak nasıl ve hangi mücadele biçimleri ile yürüyeceğimizde ortaya net ve berrak bir şekilde koymuştur. Ve bizim çıkış noktamız esas olarak şu anlamda anlaşılmalı ve kavranmalıdır; bir devrimci komünist parti yaşadığı ülke gerçekliğini sosyal, siyasi, iktisadi, tarihsel, kültürel (dinsel) anlamda doğru tahlil edip buna uygun mücadele biçimleri ile harekete geçmezse devrimi gerçekleştirmesi imkânsiz bir hale gelecektir.

Partimiz TKP/ML’nin bu anlamda doğru tahlilleri bulunmaktadır. Mücadele araç ve yöntemleri konusunda net bir duruşu vardır.

Ama ondan önce neden TKP/ML ismini aldığımız üzerine kısaca duralım.

Partimiz TKP/ML, Mustafa SUPHİ yoldaşların, TKP’nin devamcısıdır. Ama bunu belirtirken TKP’nin komünist içeriğini almaktayız, onun dışında Mustafa SUPHi TKP si ile siyasi ideolojik bir bağımlılık ilişkimiz yoktur.

Neden TKP/ML?

Kurucu Önder İ.K yoldaş daha o dönemde TİİKP ile kopuş yaşarken farklı parti isimleri üzerinde de durulmuştur. Gelen önerilerden biri TİİP diğeri ise TKP. Bu durumda ayrım noktalarımızı ortaya koyarak, bu her iki parti isminin de karışıklığa yol açacağına, kitleler tarafından tam anlaşılamayacağı gibi sonuçlar ortaya çıkaracağını söyleyerek şunları belirtmiştir. TİİP isminin uygun olduğunu fakat bunun da TİİKP ile karıştırma tehlikesi olduğunu ve bundan dolayı da en uygun parti isimlendirmesinin TKP/ML olacağını bunun hem M. SUPHİ dönemi TKP si ile alakalı hem de bugün ki revizyonist parlamenterist TKP ile aramıza ayrım çizgisi çekmemiz için TKP”nin ardına ML ekinin gelmesi ile doğru bir ifadelendirme olacağını ortaya koyuyordu.

İ.K yoldaş bu formülasyonu ortaya koyarken siyasi ideolojik, örgütsel bir hesaplaşma sürecine girerek, iki çizgi mücadelesini de yürütüyordu.

Birincisi; hareketimiz 15-16 Haziran büyük işçi direnişinin ifadesi

İkincisi ve en önemlisi ise hareketimiz Büyük Proleter Kültür Devriminin bir ürünü olduğu ifadesinin berrak bir şekilde belirtilmesiydi.

Neden Komünist Partisine İhtiyaç Duyuyoruz?

“Parti hakkında önce bir parti için ihtiyacı görelim. Daha sonra onun inşasını onun şimdiki rolü ile ele alacağız. Devlet iktidarını ele almak için bir partinin zorunluluğu Marksizm’in kesin esaslarından biri ola gelmiştir. Yeni tipte bir Marksist Leninist Maoist parti olmaksızın proletarya ve halk için devrim olmaz. Bu hiçbir komünistin eş geçemeyeceği…“ (Başkan Gonzalo Konuşuyor) bir sorundur.

Devrim bir yıkım ve inşa işidir. Yıkımın olduğu yerde inşa da zorunludur. Yıkım olmadan inşa olmaz. Devrim kanlı bir süreçtir ve bir devrim sürecinde ne kadar az kan dökmeyi başarabilirsek o kadar başarılı oluruz. Ama bu noktada sadece biz komünist ve devrimcilerin öznel niyetleri ve çabaları yeterli olmaz. Çünkü karşımızda bulunan sınıf düşmanlarımız bizi katliam ve jenosit ile boğmaya çalışacaktır. Başkan Maonun da belirttiği gibi“gericiler devrimi kana boğmak isterken hayal görüyorlar. Bilsinler ki böyle yaparak sadece devrimi beslemiş oluyorlar. Bu karşı koyulmaz bir yasadır.“

Bu sorunu net olarak ortaya koymadığımızda kafa karışıklığına yol açarız. Çünkü dünyanın hiçbir yerinde krallar, imparatorlar, egemen ezen sınıflar sınıfsal, sosyal ve ulusal kurtuluş savaşını veren parti ve örgütler karşısında iktidarlarını kendileri vermemişlerdir. Gericiler egemen sınıflar proletarya ve ezilen azametli halk kitleleri devrim, sosyalizm, kurtuluş özlemi karşısında bunun mücadelesini yürüten parti ve örgütleri imkâni ve olanağı varsa ortadan kaldırmayı planlar ve hedefler karşı-devrim bunu yapabilmeyi arzular

Kurucu Önderimizde dünyada gelişen ve yaşanan tartışmalardan sonra Partimizin isminin TKP/ML olacağını belirtmiştir. İşte böyle bir parti Türkiye ve T. Kürdistan’ı proletarya ve ezilen azametli halk kitlelerine önderlik edebilir.

Berrak ve net bir şekilde belirtelim ki; Türkiye T. Kürdistan’ı toplumu doğru bir şekilde tahlil edilmeden toplumsal koşullar tüm yönleri ile tahlil edilip kavranılmadan devrimi gerçekleştirmek imkânsizdir. Türkiye, T. Kürdistan’ı toplumsal gerçekliği doğru tahlil edilmelidir. Bu süreçte önemli olan konulardan biri de Kürt ulusu varlığını net ve sarıh bir plan şeklinde ortaya konulmadığında devrim yoluna çıkılması duraksamalara yol açar, kimi yerde ise bu sorunu doğru değerlendiremediğimizde tıpkı uçurumdan yuvarlanmaya benzer bir durum olarak karşımıza çıkacaktır.

DEVRİM VE YENİLGİ MESELESİ

Türkiye T. Kürdistan’ında devrim yapmak istiyorsak Kürt ulusunun varlığını Kürt ulusal sorununu doğru bir şekilde çözümlenmesi ile yola çıkmalıyız. Ki bu noktada 72 de kurucu önderimiz tarafından yapılan tespitler ülke gerçekliğine uygun MLM önermelerdir.

Devrimler tarihine baktığımızda yenilgi ve zaferlerle dolu olduğunu kolayca görebiliriz. Kim ne derse desin; Devrimler yenildi desinler. YETMEZ! İdeolojiler oldu desinler,

YETMEZ! Artık tek kutuplu dünya desinler, YETMEZ! Globalizm, küreselleşme desinler YETMEZ. YETMEZ Rusya da Çin de yenildi desinler YETMEZ!

Evet, burjuvazi ve kalemşorları bir gerçeğe parmak basıyor: “YENİLDİNİZ” diyorlar. “Bunu kabul edin” diyorlar.

Gerçek kimin tarafından söylenirse söylensin gerçek gerçektir. Ama bu gerçeklik hangi mantıkla, hangi ideolojik söylemle, argümanla söyleniyor, bu çok önemlidir ve biz Komünistlerin eş geçemeyeceği de budur.

Burada bir noktanın altını mazur görürseniz çizelim; Burjuvazinin yenildiniz demesi ile proletaryanin yenildik demesi arasında ideolojik farklılık, sınıf tavrı vardır.

Evet, Rusya’da, Çin’de, Arnavutluk’ta, Vietnam’da yenildik. Ama bizi yenen siz değildiniz. Bizleri içimizdeki burjuvazinin temsilcileri acenteleri durumunda olan Modern Revizyonistler, şekere bulanmış mermileri ile Sosyalizm maskesi altında gizlenerek yendiler. Daha doğrusu iktidarı proletaryadan aldılar. Durum budur.1976 yılında Başkan Mao’nun ölümü sonrası uluslararası komünist hareket içinde bir buhran yaşandı. Bu reddedilemez bir gerçektir. Modern Revizyonizm Stalin sonrası Rusya’da nasıl güçlendiyse ve komünist hareketi parçaladıysa, Başkan Mao’nun ölümü sonrası bu durum daha da hızlanmıştır. Krusev ve grubu Rusya’da iktidarı ele geçirdiler. Ve Modern Revizyonizmin halen tahakkümü söz konusudur. Modern Revizyonizmin yaratmış olduğu kafa karışıklığı halen giderilebilmiş değildir. Buna karşılık yetersiz de olsa oluşturulmuş olan DEH dirayetli bir mücadele ortaya koymuştur. Özellikle MLM ve halk savaşını savunan partilerin Modern Revizyonizme karşı başından itibaren bir ideolojik tavır alışları mevcuttur. Ama halen yetersizlikler mevcuttur. Bunu kabul etmemiz gerekir.

Ve bundan dolayı diyoruz ki, evet yenildik kabul ediyoruz. Ama bu sizlerin korkusuna tercüman olmayacak maalesef. Korkunuz da haklısınız. Baldırı çıplaklar er ya da geç sizi alt edecek.

Yenilgi ve zafer iç içedir. Biz sizi Rusya’da, Çin’de, Arnavutluk’ta yendik. Geri çekilmedik, proleteryanin devlet aygıtını geçici olarak kullandığı bir süreci yaşadık. Kapitalizm ile Komünizm arasındaki ara geçiş dönemini yaşadık, ilerledik yenildik. Ama tekrar edelim; bu sizin algıladığınız anlamda değil. Siyasal ve örgütsel anlamda yenilebiliriz. Ama ideolojik olarak yenilmedik sizlere burjuva baylar. Onun içindir ki sınıf savaşımı halen sürüyor. Onun içindir ki Halk Savaşları halen sürüyor. Onun içindir ki bölgesel savaşlar, Emperyalist işgal ve savaşlar halen yaşanıyor. Başkaldırı ve isyanlar, öğrenci gençlik ve işçi sınıfı eylemleri vb halen sürüyor. İstediğiniz kadar “ideolojiler öldü, sınıflar kalktı, kapitalizm galip geldi” deyin. Bu gerçekleri ne yapacaksınız? Tekrar edelim: Bir kez daha, korkunuza, korkularınıza çare olamayız. Ama size şu noktada yardım edebiliriz; sonunuzu hazırlamak için daha hızlı hareket edebiliriz.

İşte emperyalizm ve onun ideologlarının ve Kemalizm ideolojisi ve onun türevlerinin anlamadığı nokta budur. Biz Komünistler bu ülkede, Türkiye T.Kürdistan’ında yaşıyorsak kendi tarihimizi, kültürümüzü bilmek zorundayız. Partimiz TKP/ML ve onun kurucu önderi İbrahim Kaypakkaya sadece sistemin ideolojisi olan Kemalizm ile hesaplaşmadı. Bu topraklarda Kürtlerin yaşadığını, onların bir ulus olduğunu, ulusal sorunun çözüm yöntemi ve tarzını net bir plan etrafında ortaya koydu.

Türkiye, T.Kürdistan’ında devrimi gerçekleştirmek isteyen bir partinin eş geçemeyeceği konuların başında Kürt ulusu nuhesaba katması gerekir .Kim ki ezilen Kürt ulusunu hesaba katmaz ise devrimi başarıya ulaştırması mümkün değildir. 71 silahlı radikal devrimci çıkışının ortaya koyduğu ya da daha doğrusu TKP/ML dışında ortaya koyamadığı olgu Kürt ulusu,ulusal sorun ve onun çözümü idi. Dolayısıyla önderimiz İbrahim Kaypakkaya ve TKP/ML’nin çözüm tarzı ve yöntemi nettir.

Partimiz TKP/ML’nin devlet ve devrim, silahlı mücadele, silahlı mücadele ve tüm mücadelelerin hepsini kapsayan ve en üst biçimi olan Halk Savaşı; Kemalizm, Ulusal Sorun, Sosyalizm ve sınıf savaşımı vb noktasındaki düşünceleri nettir.

Halk Savaşı Meselesi

Bir ikiye bölünür. Bu MLM yaklaşımın, felsefenin temel bir önermesidir. Herşey kendi karşıtı ile vardır.

Her şey bir çelişkidir. Doğal olarak Partinin kendisi de bir çelişkidir. Her çelişkinin ortaya çıkması ve yok olma süreci farklıdır ve parti şu anda nasıl varlık sahasını teşkil ediyorsa sonümlemesi de mutlak olarak gerçekleşecektir. Eski ile yeni iç içedir. Ama sonunda yeni eskiye galip gelecektir. Köleci toplum, feodal toplumu içinde barındırır. Sonuç ne oldu? Feodal toplum üretim tarzı; koleci toplum ve üretim tarzına galip geldi. Her yeni şey ilk başta iyidir. Ama sonra karşıtına dönüşecektir. Bu soruna toplumlar tarihi açısından dahi baktığımızda bu böyledir. Feodal topluma göre, kapitalist üretim ilişkileri iyidir. Ama sonraları hepsi gerici özüne döner.

Tarihin ilerleyişi kaçınılmazdır. Kapitalizm ile Komünizm arasındaki ara geçiş aşaması olan sosyalist üretim ilişkileri de elbette kendini daha ileri bir sisteme, Komünizm aşamasına evirecektir. Komünizm sonrası da bir aşama olacak mı? Bunu tarih gösterecektir. Herşey sonsuz bir çelişkidir. Bu vazgeçilmez bir yasadır. Kim ki bu yasanın önünde durur, tuzla buz olması kaçınılmazdır. Toplumlar tarihine göz attığımızda ilerlemeler ve gerilemeler, savaşlar ve barışlar iç içe olmuştur. Her yeni sınıf doğal olarak eski sınıftan egemenlerden tiranlardan iktidarı zor yolu, savaşlar ile almıştır, iktidarını öyle kurmuştur. Sınıf savaşımı kaçınılmazdır.

Çok konuşup hiçbir şey yapmamak sadece ahmakların işidir.

Devrim iddiası ile yola çıkanların sorunu vardır. Sorun nedir, kilit mesele nedir? Sorun MLM’yi kumanda etmektir.Bunu çok açık ve net bir şekilde belirtmemiz yerinde olur ve bizim açımızdan bu sorunun yanıtı 72”nin 24 Nisan’ında verilmiştir.Eğer durum böyle olmamış olsaydı pratiğe çıkmak tıpkı karanlıkta el yordamıyla yürümeye benzerdi.

‘Halk Savaşı…onun analiz ve kapsamı net düşünmemiz ve doğru sonuç çıkartmamız için dört sorunun (MLM,parti,halk savaşı ve yeni devlet iktidarı)ele alınmasını gerektirdi. Halk Savaşı ülkeyi alt üst eden güvenilir bir Halk Savaşıdır; yaşlı köstebek eski toplumun bağırsaklarını derinlemesine oyuyor ve hiç kimse onu durduramadı. Gelecek şimdiden aramızda oturuyor. Eski ve çürümüş toplum umutsuzca çöküyor ve devrim kazanacak(Partizan sayı 26 sf.121 1996) ’

Bir devrim bir iç savaştan geçmek zorundadır. Bu bir yasadır ve sadece savaşın zararlarını görüp onun faydalarını görmemek tek yanlı bir bakıştır. Bu yüzden tek yanlı bakışla savaşın yıkıcılığından bahsetmek halkın devrimi için fayda getirmez.

‘Biz düşmana saldırıyorsak bu iyidir ve düşmanla kendi aramızı net çizgilerle ayrıştırdığımızı ispatlar;düşman bize çılgınca tamamen karaya boyayarak ve tek bir erdemden yoksun saldırdığında bu daha iyidir;bu bizim sadece düşmanla aramızı net çizgilerle ayrıştırdığımızı fakat ek olarak işimizi layıkıyla yaptığımızı gösterir’ (age)

Yaşlı köstebek komprador burjuvazi ve büyük toprak ağalarının iktidarını devletin bağırsaklarını oyuyor.Halk savaşı karşısında hiçbir karşı-devrimci kontrgerilla savaş stratejisinin başarı şansı yoktur.Bu çok açık ve net bir durumdur. Bizim açımızdan karşımıza şöyle bir soru çıkabilir; Ne kadarını yapabildik? Buna inkara sığınmadan cevap verebilmek için gerçeklikle, gerçekliğimizle yüzleşmemiz, hesaplaşmamız gerekir. Halk savaşının özgül uyarlanış biçimi olan gerilla savaşı pratiğimizde ilerlemeler ve gerilemeler yaşadık. Bu durumu inkâr edemeyiz. Ama aynı şekilde tümden inkâra sığınmakta yanlış ve ahmakça bir davranış olur.

Rüzgâr eken fırtına biçer, ne ektiysek İBO sonrası onu biçiyoruz. Bu bu kadar açık ve nettir.

Halk savaşı bizim açımızdan en önemli sorunlardan biri ola gelmiştir. Hatta bu sorun üzerine bizzat parti 8. Konferansında bu sorun ciddiyetle tartışılmıştır ve bu konuda 8.Parti Konferansı sorunu tartışırken esas mantık Halk Savaşı geçerli mi, geçersiz mi den ziyade Halk savaşını nasıl uygulayabilir ve geliştirebiliriz tarzından tartışmalar yürütmüştür.

Buraya kadar meseleyi ortaya koyusumuzda bir sıkıntı gözükmüyor. Ama şeytan ayrıntıda gizlidir, meselesi ile soruna yaklaştığımızda Halk Savaşını pratiğimize nasıl uyarlayacağız? Esas sorunda budur. Ve karşımızda iri puntolarla duran sorun budur.

Tarihimize baktığımızda aslında küçümsenmeyecek gelişmelerin yaşandığını da çok rahat görebilmekteyiz. Ama bu noktada sadece şuradan bile yola çıkılsa, 44 yıldır kesintisiz olarak Halk Savaşında bir ısrar ve cüret var. Israr ve cüret bilimsel temel de ele alınırsa her şey yapılır. Başkan Mao’nun tabiriyle ‘kitleler ve parti var olduğu müddetçe her türlü mucize gerçekleşir’

Biz bu yola sadece kırma tüfeği ile çıktık. Gelinen aşamada birçok imkân ve olanak yaratılmıştır. Savaş pratiğimizin istediğimiz düzeyde olmaması elbette tamamen bizim sorunumuzdur. Hiçbir şeyi dışımızda aramıyoruz. Buna rağmen bir şey yapılmamıştır anlayışına da şiddetle karşı çıkmak zorundayız.

44 yıldır olmamız gereken yerde değiliz demek ayrı bir konu, neden olmamız gereken yerde değiliz, nasıl olabilirdik, sorun neydi, nasıl çözdük, pratiğimize nasıl uyguladık; soruna buradan yaklaşmak daha farklıdır.

Bu meseleye yaklaşımda sorun bazen oldukça fazla karıştırılır. Hayal kırıklığı yaşayanların, karamsarlığa düşenlerin temel sorunu 44 yıldır olmamız gereken yerde olmayışımızdır. Ya da tersten sormamız gerekirse; nerde olmamız gerekiyordu da ne yaptık ve su anda neredeyiz veya tam tersten bir soru ile tamda olmamız gereken yerdeyiz dememiz ne kadar doğru olur vb. Bu iki yaklaşımda hesaplaşma ve muhasebe yeteneğinden oldukça muzdariptir. Buna karşılık pembe tablo çizilmesi, hayali şatolar yaratılması elbette doğru değildir. Tümden inkâr, yarısı inkâr ya da yapılanları görmemek te doğru bir tarz değildir. '44 yıldır olmamız gereken yerde değiliz.' 'Tam da olmamız gereken yerdeyiz' tespitleri, yaklaşımları sorunu çözmüyor. Her ikisi de kulağa hoş geliyor. Ama neden ve sonuç ilişkisi kurulmuyor. Sonuca bakarak yaklaşılsa bile her iki yaklaşımda eksik ve yetersizdir.

Biri biraz üzüntü ve tasaları teselli etse bile; diğeri de hayır tamda olmamız gereken yerdeyiz diyerek bir gerçekliğe parmak bastığını sanarak, geçmişle hesaplaşma yaptığını sanıyor. Her iki yaklaşımda özünde sübjektif ve sekter yaklaşımlardır. Neden ve sonuç diyalektik bağı kurulmadan olaylara yaklaşmak sorunun bir yanını görüp diğer yanını görmemektir.

Hesaplaşma ve cüret! Hesaplaşma ve muhasebe, sorgulama; doğru dersler çıkartmak böyle yapılmaz, yapılmamalı da. Devrimci mantık; bir şeyi eleştiriyorsa onun alternatifini ortaya koyabilmektir. Bu devrimci ve Komünistler için temel prensip olmalıdır. Biz burada detayına inemeyiz ama belli noktaları açma açısından, tartışmaların belli ilerleyebilmesi için belli soruları sıralayabiliriz; Çizgi ile sorun mu var? Halk Savaşı stratejisiyle sorun mu var? Parti ve Parti önderliği ile sorun mu var? 72 Stratejik önderliği ile ardılları taktik önderlikleri ile sorun mu var? Vb vb.

Bunların yanıtı verilmeden tartışmak abesle iştigal eder. Partimizin çıkarmış olduğu yayınlarda yığınlarca ilerleme vardır.72 ‘de çakılıp kalınılmamıştır. Her şey 72 de söylenip kalınmadı. Anlatmaya çalıştığımız şey budur. Yetersizliklerimiz yok diyemeyiz. Ama olumluluklarımızda vardır. Her şey bir kenara 44 yıllık savaş partisiyiz ve 44 yıldır Halk Savaşında ısrar var.

1973 Mayıs’inin 18’inde Faşist diktatörlüğün elinde esir iken önder yoldaşımız geride ölümsüz bir eser bırakmıştır bize, aynı zamanda savaşmak ve kazanmak için bir kılavuz bırakmıştır ardi sira yürüyenlere

73’un 18 Mayıs’ında Amed zindanında işkence ile katledilen önder yoldaşımız aynı zamanda tarihe ŞER VERİP SIR VERMEYEN BİR KOMÜNİST olarak geçti. Onun yaşamı TKP/ML’den bağımsız, TKP/ML’nin yaşamını ondan bağımsız anlatamayız.

Bize bıraktığı eseri daha da büyütmek bizlerin elinde

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA ÖLÜMSÜZDÜR!

ŞAN VE ŞEREF OLSUN PARTİMİZ TKP/ML’YE!

ŞAN VE ŞEREF OLSUN KIZIL ORDUMUZ TİKKO’YA!

ŞAN VE ŞEREF OLSUN TMLGB’YE!

YAŞASIN MARKSİZM-LENİNİZM-MAOİZM!

YAŞASIN PROLETERYA ENTERNASYONALİZMİ!

YAŞASIN HALK SAVAŞI!

Halil Ahmet 

45123

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Misafir yazarlar

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Sayfalar