Cumartesi Mayıs 18, 2024

Suruç katliamını nasıl okumalıyız?

“ Devlet soğuk ifritlerin en soğuğudur. O soğuk hep yalan söyler. Devlet tüm iyi ve kötü dilleriyle yalan söyler, her söylediği şeyde yalan söyler ve sahip olduğu her şeyi çalmıştır.” Nietzsche

Yazarken ağlatan bir katliam; Suruç katliamı…

Çok değil! Abdullah Gül Cumhurbaşkanı iken Kürt sorunu için; “yakında iyi şeyler olacak”, demişti. Bizler, devlet erkânının bahsettiği ‘iyi şeyler’in yalnızca Türk Ulus-Devleti için olacağını siyasi ve fiziki kırımlardan sonra öğrenecektik.  Devlet kendi ömrünü uzatmak için yalana sarılıyordu. Nietzche’nin de dediği gibi “devletin yalanı soğuktur”.

Çok değil! Erdoğan Başbakan iken Kürt sorunu için; “gerekirse baldıran zehri içerim” demişti. Bizler, devlet yetkililerinin içecekleri baldıran zehrinin kendi devletlerinin bekaası için her şeyi yaparım anlamında olduğunu Roboski katliamında anlayacaktık. Devlet bu! Tek kârı yalan.

Aynı devlet reform adı altında TRT 6’yı kuracak ve biz ancak kendi dilimizde bize küfredildiği zaman anlayacaktık ceberrut devletin soğuk yalanını. Yerel işbirlikçilerin eliyle Kürtçe yapılan yayınlarda Kürtler ve Özgürlük mücadelesine Kürtçe savaş açılmıştı.

Devir değişti! HDP tüm sömürge halk ve inançların desteğini alarak büyük bir zafer ile Türk meclisine girdi. Bu, ezilen de dediğimiz, sömürge halkların zaferiydi. Artık özgürlük ve barış mücadelesinde yeni alanlar açılmış ve kavga meşru argümanların ötesinde de devlet nezdinde de resmi olacak bir eylemsellik kazanmıştı. Ancak bizler şimdiler de görüyoruz ki TRT 6 ile Kürt ve devlete muhalif olan çevrelere Kürtçe edilen küfürler şimdi de HDP mecliste olmasına rağmen bu ilkeler partisi kirletilmek istenerek tüm halkların dil ve inancıyla insanlık katledilmeye çalışılıyor. Devlet, halkların dilini kullanarak katliamlar yapıyor!

Tıpkı Amed katliamı gibi katliamlar, DAİŞ adıyla yapılıyor. Katliamların Türk devletinin adıyla olmaması bunun sorumlusunun, AKP-TC olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Devleti yöneten parti AKP’den, AKP ve Devlet’e bağlı yazılı ve görsel medyaya kadar tüm erkân, yaşanan katliamları birinci dereceden yönetenler olarak herkesçe biliniyor.

Çok değil! Daha geçenlerde Bülent Arınç PKK için; “onları kötü günler bekliyor” demişti. Bizler, sınırlara gönderilen zırhlı araç ve asker takviyesini TC’nin gerillaya dönük kısa sürede gerçekleştireceği büyük bir operasyon olacak şeklinde yorumladık. Çok geçmedi! Gencecik fidanlar büyük bir gürültünün sonrasında paramparça edildiler; tıpkı Roboski’de gördüğümüz bir acı gibi kelimeler boğazımıza düğümlendi ve uyuyamaz olduk. Sonradan anlaşıldı ki Arınç; “iki bombardıman uçağı gider” derken Roboski’de parçaladıkları gençlerimize atıfta bulunmuştu. Öyle de oldu. İki bombardıman uçağı gitmedi ama Suruç’ta çocuklarımız paramparça edildiler.

Devlet bu!

Bizler Sayın öcalan’ın “Sürekli savaş halinde yaşamayı öğrenmeliyiz” sözünü unutarak hiç beklenmedik (!) bir anda tedbirsiz olarak yakalandık.  Yine Öcalan DAİŞ için “Ortadoğu’nun Jitem’idir” diyordu ve bizler bunu tüm uyarıları gibi yine idrak edemeyerek karşıladık. DAİŞ Ortadoğu’nun Jitem’i ve Kürdistan Ortadoğu’da bir ülke. Savaş ise sadece Rojava’da değil!

Nietzche, devleti “organlaşmış ahlaksızlık” olarak nitelerken biz bugün bu tanıma uyan AKP-DAİŞ ortaklığının TC’den bağımsız olmadığını anlamamız gerekiyor.

Wallerstein: “Devlet, kapitalizmin gece bekçisidir” der. DAİŞ bunun bir halkasıdır. Nasıl Türkiye, Ortadoğu’nun jandarması olma hülyasında idiyse, gerçekte DAİŞ Ortadoğu’nun Jitem’i ve Ulus-Devletlerin de bekçisidir. Türk devleti bir ırk devletidir ve DAİŞ aynı zaman da Türkiye’nin de hizmetindedir.

Türkiye, kendi askerini kullanmıyor!

Biliniyor ki önceleri ABD kendi askeriyle giderdi işgale. Sonra, bir yönüyle kendi halkına asker ölümlerini anlatamayınca yerel güçler ve örgütlerle girdi Ortadoğu’ya. Bugün Türk devleti aynı yolda ilerliyor ve PKK’ye karşı Kürdistan’ın dört bir yanında DAİŞ’i eliyle katliamlar gerçekleştiriyor ve gerçekleştirmeye de çalışacak gibi görünüyor. Tam da burada hem KCK ve hem de HDP’nin “ herkesin kendisini savunması gerekiyor” uyarıları olmazsa olmaz olarak karşımızda duran yegane çalışma alanı olarak duruyor.

Katliam nasıl mı gerçekleştirildi? Öyle Suruç katliamı için derin istihbari analizlere girmeye gerek yok ki zaten Reyhanlı ve Paris katliamından bir farkı yoktur.

Yine katliamla ilgili belki de anlaşılması gereken, organlaşmış ahlaksızlık ruhunun gezindiği vücuda sahip Arınç’ın; O’nları kötü günler bekliyor” sözündeki komünal-kollektivist bir ruhla Kobanê’ye oyuncak götürenlerin, sömürge halk ve inançların birlikteliğinin, yani üstün-insan ideolojisinin hedef alındığı bir terör eylemselliğinin bilince çıkarılmasıdır. Çünkü bu ruh ve inanç, Ulus-Devleti darbeleyen bir güçtür.

Türk devletinin Kürtlere karşı olan savaşı yeni boyut kazandı.

Bütün dünya da biliyor ki Sayın Öcalan ile Devlet heyeti arasında gerçekleştirilen görüşmeler neticesinde başlayan süreç ile birlikte PKK, en son 2013’te ateşkes ilan etti. Gel gör ki Türkiye, PKK ve Kürt halkına karşı yürüttüğü askeri, siyasi, coğrafi, politik, ekonomik ve psikolojik savaşı hiç bırakmadı. Ne asimilasyon ve ne de kırımlardan vazgeçmedi. Kimi zaman TC, kimi zaman korucu, kimi zaman da Hizbullah adıyla PKK ve halka yönelen Devlet, Rojava’da önce El-Nusra sonra da Kürdistan’ın bütününde DAİŞ’i kullanarak saldırılarını gerçekleştirdi. Öyle ki Êzidilere soykırımı amaçladı. Bugün de TC, DAİŞ eliyle Kuzey Kürdistan’a savaş açmış durumda. Doksanlarda korucular ve Hizbullahı kullanan Devlet, bugün ve bugünden sonra da Kuzey Kürdistan’da DAİŞ’i kullanarak PKK ve halka dönük saldırılara girişecektir.

Soğuk yalanlar boşa çıkarılmalı!

Bir diğer büyük yalan ise Suruç katliamından sonra Türk devletinin psikolojik harp dairesindeki kadroların algı yönetimiyle ortaya çıktı. Toplumda yaratılmak istenen algı; IŞİD, Türkiye’ye savaş açtı” olarak şekillendirilmek isteniyor. Böylelikle AKP ve Türk devletinin günahsız olarak gösterilmesi amaçlanıyor. Böyle bir algı yaratılıp yutturulmadan AKP her istediği zaman Çözüm süreci taktiğine başvuramaz ve böylelikle oyalama mümkün olamaz.

Gerçek şu ki; DAİŞ Türkiye’ye değil, Türkiye, DAİŞ eliyle Rojava savaşını Kuzey Kürdistan’a taşıdı. Önümüzdeki günler Hatay, Antep, Adıyaman, Urfa ve Mardin’de üstlenen DAİŞ isimli Türk istihbarat elemanlarının uyanışlarıyla Arınç’ın; “ O’nları kötü günler bekliyor “ sözü somutluk kazanmış olacak.

Umuyor ve diliyoruz ki halk ve inançları bir bilinmezliğe sevk eden AKP hükümeti aklını başına alır da bu denenmiş ve çözümsüz politikalarından bir an önce vazgeçer. Yoksa çok kısa bir sürede Türkiye ve Kürdistan süreklileşen bir kaos halini alarak bilinmezliğe doğru yol alacak.

Mehmet Serhat Polatsoy

22.07.2015 

70462

materyalist bilgi teorisi ve komünist partileri

 

“İnsan pratiği, materyalist bilgi teorisinin doğruluğunu tanıtlar.” Marks

 

İnsanın üretimdeki, üretim içindeki ilişkileri ve faaliyetleri, diğer tüm faaliyetlerinin üstünde ve onların üzerinde belirleyici bir rol oynama temel özelliğine sahiptir. Bu bağlamda, insanın bilgisi  üretimdeki faaliyetlerinden bağımsız değil, bizzat ona bağlı olarak gelişir ve şekillenir.

HER GÜN DÖRT İŞÇİ, BEŞ KADIN

“Son kötü günleri yaşıyoruz belki

İlk güzel günleri de yaşarız belki

Kekre bir şey var bu havada

Geçmişle gelecek arasında

Acıyla sevinç arasında

Öfkeyle bağış arasında//

Biz kırıldık daha da kırılırız/

Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.”[1]

 

ÇİN: KARMAŞIK BİR SORU(N)…[1]

“ben hiç başlamamış bir dündeyim.

yağmur yağacak...

hiç başlamamış bir yarın çok var.

hiç bitmeyen bir dün de çok var...”[1]

 

Arif Dirlik’in, “Sadece bir ulus değildir; bir uygarlıktır,” notunu düştüğü Çin’in geneli veya özelde ise “bugünü” hakkında yazmak kolay değil.

Binlerce tarihsel bağıntı ve güncel referanslarıyla Çin, çoklu bir örnektir.

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

EYLEM BIRLIKLERININ GÜNÜMÜZDEKI ÖNEMI VE DÜŞÜLMEMESI GEREKEN HATALAR ÜZERINE

 

EĞITIM NOTLARINDAN ULUSAL SORUN

 

ULUSAL SORUN

 

Ulusal sorun oldukça geniş bir konudur. Ulusal soruna ilişkin kapsamlı tartışmalar yapılmıştır. Doğru görüşler bu tartışmalar sonucu ortaya çıkmıştır MLM’lerin ulusal soruna yaklaşımları Leninizm döneminde şekillenen ulusal soruna ilişkin görüşlerden farklı değildir. Ulusal soruna ilişkin ülkemizde de farklı değerlendirmeler vardır. Bu farklılıklardı da öğrenmek önemlidir.

 

Faşizm

 

 Almanya’nın caddeleri ve şehirleri kanla sulandı. Viyana’nın işçi semtleri,askeri birliklerin ateşiyle yakılıp yıkıldı., harabeye döndü.Yoksulluk, yıkım, felaket ve acı. Üstünde insanlığın en ünlü beyinlerinin eserlerinin yakıldığı ortaçağa özgü odun yığınlarının alevleriyle aydınlatılmış kapitalist baskı ve uygarlığın batışı, giyotin ve cellat baltası. Faşizm işte bunları getirdi. Ayrıca dünyayı felakete, yeni bir korkunç katliama sürüklemek tehdidini de beraberinde getirmektedir.  Dimitrov

                  

Prometheus’un Torunları Ateşi Yeniden Harlıyor

Tarihte hep direnenler kazanmıştır. Haklı olanlar, düşmana karşı savaşta bir çok defa yenilmelerine karşın, direnmelerinin karşılığını eninde sonunda almışlardır. Bu kural, salt geçmişe ait olmayıp geleceğe de aittir. Yunanistan’da da olacak olan budur. İşçi ve emekçiler, alın terlerinin "borç” adı altında emperyalist tekellere peşkeş çekilmesini ve bu ağır sömürü dayatmasını asla kabul etmeyeceklerdir.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Merkel-Westerwelle ikilisiyle Alman Burjuvazisi Yeni Saldırılara Hazırlanıyor

Almanya’daki 27 Eylül genel seçimler öncesinde, nasıl bir hükümet kurulacağı, Alman tekelci burjuvazisi tarafından belirlenmişti. Kamuoyu anketleri de CDU-CSU ve FDP nin önde gittiğini teyit ederken, alman tekelci burjuvazisinin yeni hükümetini de onaylamış oluyordu. Emperyalist tekelci sermayenin, ülkeyi uzun bir süredir "büyük koalisyon” adını verdiği CDU-SPD ikilisiyle yönetmesi, onlara önemli kazanımlar kazandırmıştı.

Sayfalar