Cuma Mayıs 24, 2024

Sürecin hasasiyetine hasasiyetle cevap vermek gerekiyor

Yaklaşık 30 yıldan beridir Kürt halkının ulusal demokratik taleplerinin seslendirilmesini üstlenerek öncülük eden Kürt siyasal hareketin siyasal konumunda olan siyasal güçleri, son barış sürecinin heyecanıyla atağa kalktıklarından beri, ağızlarından hiç düşürmedikleri süreç ve bu sürecin ortaya koyduğu ‘’süreç çok hassastır’’ söylemidir. 

Bu söylemin, hemen hemen her yurtsever Kürdün kulağını binlerce kere çınlatıldığından kuşku yoktur. Dünyanın hiçbir yerinde siyasal ve ulusal sorunlara öncülük eden güçlerden önce, bu sorunların tüm acılarını bire bir yaşayan esas muhatap denilen halk kitlelerin bahsi geçen hassasiyetlere rivayet edildiği görülmemiştir. Zira halk kitlelerinin bilinç seviyesi kendi taleplerine öncülük yapabilecek düzeyde olmuş olsaydı kendi bağrından çıkan bilinç seviyesi yüksek bir elitin öncülüğüne ihtiyaç duymazdı. Dolayısıyla yeni süreçle ortaya çıkan siyasallaşma gereksinmeleri hiç vakit geçirmeden yeni sürecin yenilikleriyle halk kitlelerinin demokratik perspektiflerle şekillendirme sorumluluğu da siyasal öncülerin ahlaki sorumluluklarıdır.

Kürt siyasal hareketin siyasal öncüsü durumunda olanların da dediği gibi: Barış süreciyle başlatılan süreç elbette ki çok hassastır. Hassas olmasının nedeniyse hiç kuşkusuz barışa karşı duyulan özlemin kendisidir. Ya da savaş ortamının yaratığı otoriterlikten barış süreciyle yaşayacağı demokratik ortamla tanışma özlem ve hevesidir. Binlerce köyün yakılması, on binlerce Kürt evladının katledilmesi, yüz binlerce Kürt insanın işkencelerden geçirilerek zindanlara atılması, bir halkın en kutsal değerleri arasında olan Kürt kadınına tecavüzlerin yaşatılması, yarının en mükemmel ve temel mirası sayılan Kürt çocukların tecavüzcülerin tecavüzüne maruz kalması gibi bin bir dramlardan sonra dahi, Kürt halkının barışa sarılması başlı başına bir hassasiyet ve bir halkın nasılda erdem sahibi halklardan biri olduğu gösteriyor yeterince.

Tecavüze maruz kalışını, her bir karış toprağının kardeş ya da bir başka yakının kemikleriyle dolu oluşunu, tecavüz sahnelerin seanslarıyla uykulardaki fırlayışları, anne yüreği dağlayan evladına ağıt yakarışlarının tümünü es geçip Barış süreciyle elde edilmek istenilen demokratik işleyişin demokrasi artıklarına bile kurban ederek, “Ben varım” demesinden daha büyük ne gibi hassasiyet olabilir ki! Türkiye’nin misakı milli sınırları kabulümüzdür dediğimiz andan itibaren, Türkiye’nin normalleşmesinde, Kürtlerin üstüne düşeni yapmadığından bahsedilebilir mi?

Barış sürecinin barışla bitiş noktasına varılması için, Kürtlerin kendi hayalleriyle koruyup yaşadığı hayal dünyasından bile vazgeçilmedi mi? Bağımsız Demokratik Kürdistan’ın kuruluş kararlığından vazgeçilerek Bağımsızlık Kürtlerin intiharıdır noktasına gelinmedi mi? Peki tüm bunlara rağmen Türkiye’nin sadece demokratikleşmesiyle çözülecek Kürt sorunundaki ilerleyişi ve özellikle de Kürt sorunun insan hak ve hukuk temelinde çözülme kolaylığı ortadayken neden hâlâ ve illa da Kürt sorununu aksak adımlarla yürütülmeye çalışılmasına anlam vereniniz var mı acaba?

Aksak adımlarla ilerlemenin tek sebep ve nedeni hiç kuşkusuzdur ki projelendirilen barış sürecinin içeriğiyle ilgilidir. Şu olur, bu olur söylemlerin ötesine geçmeyen bir barış projesiyle karşı karşıyayız. Bahsi edilen sürecin adı ve sanı her ne olursa olsun, görünen tabloda elle tutulur somut bir verinin olmadığıdır. Gerek Türk devletinin egemen güçlerinin açıklamalarıyla kendini gösteren düşünsel niyetlerinde olsun, gerekse de Sayın Öcalan ve PKK güçlerinin istem ve arzularındaki göstergelerde olsun, Kürt halkının kalıcı Kürt sorunun çözülmesine yönelik çok ciddi bir projenin görülmediğidir. Dolayısıyla gözle görülen tek somut olanın, Kürt halkının ulusal taleplerle şekillenen ulusal istem ve arzuların tümünü demokratikleşme kotasına indirgendiğidir.

Dolayısıyla Kürt halkının siyasal öncülüğüne oynayan öncülerin kendi taleplerinin en asgarisinin asgari düzeyine inerek bu kadar açık özverisi ortadayken AKP ve özelikle de Erdoğan’ın ırkçı söylemlerinden hareketle çözümün mantığına bakıldığında, ne yazıktır ki barış umudunu yaralayan duyguların gelişmesine neden olup korkutuyor maalesef. Kürt sorunun çözülmesi bu kadar kolaylaşmasına rağmen sorunun çözümüne yönelik atılacak demokratik adımlarla dahi olsa. Mevcut tutumların yörüngesine eğildiğinde Kürt sorununun başka rantlı baharlara havale edilme mantığın belirtileri görülmektedir.

Ama tüm bunlara rağmen gerek Türkiye’nin gerçek anlamda demokratikleşmesi, gerekse Kürt hareketinin kendi yeter ve yetmezlikleriyle buluşup demokratikleşme işlevini harekete geçirecek umudumuzla, “tek seçenek budur” denilerek önümüze konulan bu barış surecine yine de destek vermeliyiz. Desteklenme gerekçesi ve gerekçemizi savaşın yaratığı otoriter ortamından barışın yaratacağı demokratik ortama geçiş olmalıdır. Herkesin bu şiarda yaklaşımı olumlu katkı sunacaktır.

Görünen bahar resim olsa bile, su taşıyalım, çim ekelim, fidan dikelim gerçek bahara dönüştürelim. Kürt halkının kaybetme lüksü yoktur.

HÜSEYİN AKINCI

100556

Hüseyin Akıncı

1956 Doğumlu, KuK davasında yattıktan sonra yurt dışına çıktı. 1996 Yılından beri sıradan bir birey olarak  mücadaleye katkı sağlamak için siyasi makaleler yazar. 

Son Haberler

Hüseyin Akıncı

Seçim Tavrı(Mız): Oyumuz Devrime![*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Vekil inançların

raf ömrü kısadır.”[1]

 

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

Sayfalar