Salı Mayıs 21, 2024

Süleyman Cihan Yoldaşın 12 Eylül Faşizmi tarafından Katledilmesi TKP/M-L’de Yaşanan Deprem

Yıl 1980 yılında askeri faşist diktatörlük Türkiye ve Türkiye Kürdistan devrimci hareketine ağır darbeler vurarak ezici çoğunluğunu yenilgiye uğrattı. Önemli darbeler almalarına rağmen ayakta kalan ve örgütlü mücadeleyi kesintisiz sürdüren iki devrimci yapılanma kalmıştı. Biri Kürdistan ulusal kurtuluş örgütü PKK idi, diğeri ise Türkiye ve Türkiye Kürdistan’ında faaliyet yürüten TKP/M-L idi. Daha sonralar PKK tamamen kadrolarını Ortadoğu’ya çekerek Türkiye ve Kürdistan’ında örgütsel çalışmalarını askıya aldı denebilir. Askeri faşist diktatörlüğün saldırıları en azgın sürdüğü şartlarında, ülkeyi terk etmeyen ve örgütsel yapılanmasını her türlü faşist saldırıya karşı koruyan tek örgütlenme TKP/M-L idi. Öncelikle bu gerçeği teslim etmek gerekiyor.

  Tamda faşizmin halklarımıza en azgınca saldırdığı, katliam, işkence, yıkım ve zulmün hat safhada olduğu bir dönemde TKP/M-L var olan güçlerini bir taraftan korurken,  diğer taraftan da saflarına yeni katılımlarla aldığı darbeleri telafi etmeye çalışıyordu. Stratejik olarak "geri çekilme esas" alınmıştı. Partimize askeri faşist diktatörlüğün saldırıları on iki mart faşizmini aratır derecede akıl almaz yoğundu. Faşizmin bize topyekûn saldırılarını bir tarafta bertaraf etmeyi esas almaktaydık. Soluk almayı, toparlanmayı, ona uygun örgütlenmeye gitmeyi esas almaktaydık. Buna mukabil faşist saldırılar karşısında taktik taarruz saldırılarımız ana eylem tarzımızı oluşturmaktaydı. Belki, Türkiye tarihinde en acımasız, en zalim ve en kanlı saldırılar halklarımıza ve partimize karşı yapılmaktaydı.   Faşizmin partimize en azgın ve acımasız saldırılarına karşı aktif direnmeyi, gerilla savaşını örgütlemeyi, mevziler kazanmayı, direnişimizi sürekli kılmayı çalışmamızın hedefine koymuştuk. Özellikle, Dersim de faşizmin Dersim halkına ve partimize saldırısı 38 Dersim katliamının bir benzerini yaşatmak istiyordu. Tankıyla, topuyla, helikopter ve savaş uçaklarıyla birlikte yetmiş -seksen bin komandosunu, askerini, mitini, milisini kudurmuşçasına üstümüze saldı. Aylarca süren operasyonlarda sonuç alamayan faşizmi giderek daha çok azgınlaştırıyor, saldırgan kılıyordu.

 Bu doğrultuda parti merkez komitesi ve Siyasi büro kırsal alana yerleşecek, savaşı bir fiil yönlendirecekti. Faşist Türk devletinin, Türkiye ve Türkiye Kürdistan halklarına acımasızca saldırı ve katliamlarına karşı direnişi ve gerilla savaşını geliştirip yaygınlaştırmak, buna paralel halk savaşını kurallarına uygun örgütlemekti.

Burada, özellikle şunu önemle belirtmeliyim ki; Türkiye –Kürdistanı’nda (kırsalda) yürüttüğümüz örgütlenme o dönemki Kürdistan seksiyonunun ön çalışmasını oluşturuyordu. Kaldı ki zaten partimiz ikinci konferans sonrası böylesi bir çalışma içine fiili olarak girmiş ve ön adımı atmıştı.

Faşizm diğer devrimci parti ve örgütleri kısa zamanda etkisiz hale getirmişti. Devrimci parti ve örgütlerin çok kısa zamanda hiçbir direniş göstermeden toplu yakalanması, halklarımız üzerinde şok etkisi yaratmış, ne olduğunu anlayamayan emekçi halkımız devrimci güçlere güvensizlik duyarak kısa zamanda umutları tüketme noktasına gelmişti. Faşizm halk güçlerini psikolojik, sosyal, siyasal, kültürel ve toplumsal olarak etkisizleştirmiş, "kayıtsız koşulsuz egemenlik kurma" hayaline kendini kaptırmıştı. Ama faşizm yanılıyordu, yalan söylüyordu.

Hala faşizme karşı örgütlü direniş gösteren TKP/M-L hayatın her alanında her yönlü direnişini sürdürüyor, merkezi yapısını hassasiyetle koruyor ve yeni örgütlenme taktikleri merkezi olarak alıyor, alınan kararları pratikte uygulamayı gücü ölçüsünde yerine getirmeye çalışıyordu. Partimizin izlediği ideolojik çizgi ve buna tekabül eden örgütlenmeyi yöneten, yönlendiren, bizlere birinci dereceden önderlik eden Süleyman cihan yoldaştı.

İbrahim Kaypakkaya sonrası TKP/M-L’ de belirleyici rol ve etki yapan SÜLEYMAN CİHAN yoldaşı tekrardan yazmak bana düştü... Çünkü onu en iyi tanıyanlardan biri benim. Dava yoldaşlığımız1974 yılına denk düşer. 12 Eylül faşizmi tarafından katledildiği güne kadar ideolojik, siyasi, örgütsel ve kültürel birlikteliğimiz her yönlü devam etti. Bu birliktelik ne kan bağına benzer, ne aile ilişkilerine benzer, ne de herhangi sıradan bir arkadaşlık, kardeşlik ilişkisiyle açıklanabilir.

     Bizim geleneğimizin yoldaşlık ilişkisi; insanın bilinçli düşündüğü, karar alırken bilinçli ve kendi özgür iradesini kullanarak gönüllü karar veren, yeni ve özgür bireyi yaratmaktı. Tertemiz modern bir dünya yaratma, her türlü menfaat ve çıkar ilişkilerini elinin tersiyle iten, dil, din, ırk, cinsiyet ve renk ayrımı yapmadan tüm insanlığın kurtuluşu için mücadeleyi komünal düşünen - birleştiren bir ilişkiydi. Güven -sevgi karşılıklı saygıyı esas alan bir yoldaşlık ilişkisi yürütülüyordu. “Yarın yanağından gayrı her şeyi ortak" üleşmek, bölüşmek hedefini azami programına koyan modern altın çağı yaratma kavgasının sıra neferleriydik. Bu ideolojik inanç ve kararlılık TKP/M-L ‘ye has özellik taşımaktaydı. Kolektif- komünal yaşam partimizin yaşam biçimi ve duruş tarzıydı. Hepimizin asıl derdi günümüzde emperyalist sermaye sistemini ve ona bağımlı sömürge, yarı sömürge diktatörlükleri yıkmaya çalışırken demokratik devrimin, sosyalist devrimin temellerinin şimdiden atmaktı, başlatmaktı. Süleyman Cihan yoldaş bu inşanın, örgütlenmesinden, harcının atılmasında Kaypakkaya kültürünün oluşumunda gelişmesinde, büyüyüp serpilmesinde başımızdı. Güvenle ilerlememizde, aramızdaki çelişkileri çözmede, partimizin üstümüze yüklediği ağır sorumluluklardan kolayca çıkabilmenin balans ayarıydı. Partimiz Süleyman yoldaşla öylesine bütünlük kazanmıştı ki, bu etle kemik misali bir bütünleşmeydi. Nihayetinde, sınıflı toplumun ürünü olarak partimiz ortaya çıkmıştı. Doğal olarakta partimizde bazen iki çizgi, bazen de birden fazla çizgiler ortaya çıkmaktaydı. Bu görüş ayrılıklarının her biri bir sınıfa ve çizgiye tekabül etmekteydi. Partimizde ortaya çıkan her çizgi aslında antagonist çelişkilerdi. İdeolojik anlamda Marksizm ve Maoizm’den sapmaydı. Bu şu anlama gelmiyordu; ortaya çıkan çizgi ve görüşlerle hemen her türlü örgütsel, ideolojik ve siyasal ilişkimizi keselim. Aksine, ortaya çıkan çizgi ve görüşlerle parti her türlü ilişkisini sürdürmeli ve dahası parti yönetiminde temsil edilmeleri sağlanmalıydı.

Tabii ki yaşadığımız toplumun kaçınılmaz etkileri hala üzerimizde mevcudiyet gösteriyordu. Üstümüzde var olan burjuva ve küçük burjuva hastalıkları atmayı, bencil-egoist benden kurtulma, arınma eğitimleri daimilik ve süreklilik taşımaktaydı. Komünist olmak, KP üyesi olabilmek deyim yerindeyse "Kaf dağını aşma gibi " zorlukları alt etme deneyimini- kararlılığını ve de teorik - pratik birikimi gerektiriyordu. Bu şu gerçeğimizi ortaya alenen koyuyordu; “Komünistler her türlü özel mülkiyet ilişkilerinde kendini arındırmalı, özel mülkiyet sistemine -sermayeye sistemine karşı komünal yaşam savaşını esas almalıdır "ilkesini rehber edinmelidir. Bu her KP üyesinin olmazsa olmaz ilkesini oluşturuyordu.

Yani bilinçli katılım- gönüllülük esas alınmaktaydı. Yaşadığımız toplumsal sınıfların gerisinde değil en ilerisinde olmalıydık. Yaşam tarzımızla, fedakârlık ruhumuzla, kültürel birikimimizle, ideolojik ve politik yaşantımızla komünal -kolektivizmi esas almaktaydık. Parti kadrolarının fedakarlık ruhu, partimiz ve halkımız için hiçbir şeyle ölçülemez kıyaslanamaz değerlerimizdi. Aldığımız Marksist -Maoist eğitim halkın malına zarar vermemeyi, halka hizmet etmeyi, halkın çıkarlarını her şeyin üstünde tutmayı, halkımızı eğitmeyi, bilinçlendirmeyi, eğitim seviyesini yükseltmeyi, özgür bilinçli birey yaratmayı, kolektivizmi esas almayı ve ona uygun komünal yaşamı inşayı hedeflemekteydik. Kaldı ki en küçük birimimizden, en büyük gerilla grubumuza kadar yaşantımızı yaratmak istediğimiz eşit, özgür ve bilinçli birey yetiştirmek, Partinin azami programını kendi küçük komünal yaşantımızda bilinçli uygulamaya çalışıyorduk. Özgür bilinçli bireyi yaratarak, kolektif yaşamı toplumsal ele alan ben egosundan kurtulmuş, biz olgusunu yaşantımızda deneyerek, deneyimlerden ders çıkararak, yeniden hayata her alanında uygulamaya çalışıyorduk. Tarihimizde ilk defa programımıza uygun yaşam biçimi pratik yaşantımıza sokuyorduk ve aynı zamanda eksikliklerimizi yeni üreteceğimiz deneyimlerle gidermeye çalışıyorduk. Belki de o zamanda dâhil bizlerin basit kolektif yaşam deneyimlerimizi küçümseyen, burun kıran "çok modern düşünen" geçici yol arkadaşlarımız çokça olmuştur. Ancak bir gerçek gözlerden hep gizlenmeye çalışılmıştı; eskiyi yıkarken, biz basitten karmaşığa yeniyi inşayı temel alıyorduk. Başlangıç çok "basit, ilkel" ve aynı zamanda çokta zor gelebilirdi. Biz bunun her yönlü farkındaydık ona uygun hareket ediyor, şartları ve koşulları içinde olayları değerlendiriyorduk. Yani, yeni bir yaşam, çağdaş, özgür insanı yaratma iddiasındaydık.

 Yeni demokratik yapılanmayı inşa ederken diğer yandan eski, kokuşmuş gerici faşist devleti ve onun variyetine esas dayanak olan emperyalist sistemi ülkemizde yıkmak, yerine devrimden menfaati olan tüm sınıf ve katmanları da içerisine alan, bu sınıfların temsiline olanak sağlayan yeni demokratik halk iktidarını hedefliyorduk. Parti, ordu, cephe örgütlenmeleri esas örgütlenmelerimizdi.  Devrimi de bu üç silahla yaratmayı esas almaktaydık.

Partimizin birinci yenilgi sonrası, 1974 itibarıyla yeniden örgütlenme ve toparlamasında Süleyman Cihan yoldaş hep önümüzdeydi. Sürekli ve aksama göstermeden sağa -sola yalpalamadan, ideolojik zafiyet gösterip esen akıntılara kapılıp gemiyi binbir gerekçe göstererek geminin dümenini terk etmedi. 1976 ayrılığında dümenin bilfiil başına geçti. Dönem dönem yapısında kaynaklanan mütevazılık, mülayimlik göstererek birinci derecede sorumluluğu tüm ısrarlara rağmen birlikte, kolektif çalıştığı yoldaşlarına devir etse de, O, her zaman partimizin, kadroların, üyelerin ve tüm yoldaşların birlik güvencesiydi.

Partimizde yürütülen ideolojik ve siyasal tartışma ve ayrılıklarda hakaretin ve şiddetin yeri asla ve asla yoktu. Partide ortaya çıkan sekter, kaba, küfürbaz ve şiddet yanlısı ferdi davranışlara asla müsaade edilmezdi. Aksine bu gibi davranışlarda bulunan arkadaşlarımız uyarılır ve idari tedbirler alınırdı. Asla ve asla ağzımızda yoldaşlarımıza karşı hakaret küfür çıkmazdı. Buna bağlı olarak halkın malına, canına katiyen zarar verilmez, eleştiri özeleştiri esas alınırdı. Halkın çıkarları her şeyin üstünde tutulurdu. Çünkü bizler halklarımızın kurtuluşu için yola çıkmış ve halkların özgürlüğü, bağımsızlığı ve her türlü eşitliğini için savaşıyorduk. Halklarımıza ters düşen hiçbir yanlışı partimiz yapamazdı, yapanlara da şiddetle karşı çıkmakta teşhir etmekteydi.  DEVAM EDECEK

91358

Son Haberler

Süleyman Cihan Yoldaşın 12 Eylül Faşizmi tarafından Katledilmesi TKP/M-L’de Yaşanan Deprem

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede

Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)

Ah.... çocuklar... ahh....

Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....

İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....

Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...

Ermeni Devrimcilerin İttifak Deneyiminden Hareketle “YÜRÜ BE KEMAL…”

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce can kaybının ardından 14 Mayıs 2023 tarihinde “Başkanlık” ve “Milletvekilliği Genel Seçimleri”nin “yenilenme”si kararı alındı. Depremler ve ardından yaşanan sellere rağmen ülke seçim sath-ı mahalline girmiş bulunuyor. Seçim, iktidardaki AKP-MHP partilerinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” ve ona eklemlenen partiler ile CHP-İYİ Parti’nin başını çektiği “Millet İttifakı”nın oluşturduğu iki ana siyasi kampın iktidar mücadelesi biçiminde gelişiyor.

ATAERKİL SİSTEME KARŞI MÜCADELE SORUNU, EZEN-EZİLEN CİNS ÇELİŞMESİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUDUR

Sorunların doğru çözümü, öncelikle onların özünün tam olarak ne olduğu veya neye tekabül ettiğinin eksiksiz olarak ortaya konulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani sorun aslında tıpkı şuna benziyor: Doğru ve isabetli tedavi ancak ki doğru teşhis ile mümkün olabilir.

“Kadın sorunu” olarak tanımlanan sorun da böyledir. Sorunun özü bir kez gözden kaçırıldımıydı, sorunun kendisi de çözümü adına ileri sürülenler de isabetli ve doğru olarak ortaya konma şansını yitirir esasen.

Azaduhi (Nubar Ozanyan)

Herkesin anlatılacak bir hikayesi, yazılacak bir yaşamı vardır. Liceli Azaduhi’nin hikayesi, soykırım yaşamış bir Ermeni kadının Lice’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Hollanda’ya uzanan sürgün hikayesidir. Doğduğu yerde yaşayamadığı gibi ölemeyenlerin hikayesidir. Onun hikayesi kolay taşınamaz acıların, tanımlanması zor hüzünlerin hikayesidir. İyilik yapmaktan başka bir şey bilmeyen, ekmeğini paylaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, direngen Liceli bir Ermeni kadının hikayesidir.

Katledilişinin 50. Yılı Vesilesiyle KAYPAKKAYA ve TKP-ML

Faşist T.C. Devleti tarafından, bundan 50 yıl önce bir komünist önder, aylarca süren işkenceli sorgular ardından hunharca katledildi. Buradan bir kez daha bu cinayeti kınıyor ve Türkiye-

K. Kürdistan devrimci hareketinin ender yetiştirdiği bu komünist önderi saygıyla anıyor ve ideallerine bağlı kalacağımızın sözünü yineliyorum.

Onun katli, “işkence sonucu ölüme sebebiyet verme” şeklinde olmayıp; bizzat devletin ilgili ve yetkili kurum ve kişilerince, “devletin ulvi çıkarları adına” karar altına alınan bilinçli ve iradi bir cinayettir.

Partizan’ımızı Özlüyor, Mücadelesini Örnek Alıyoruz | Hüseyin Şenol

Partizan’ımızın hayatını kaybetmesinin üzerinden tam iki yıl geçti… Dursun Çaktı’nın bize bıraktığı miras gibi; demokratik kitle örgütlenmesi anlayışının tüm alanlarda yerleşmesi olmazsa olmazımız olmalıdır…

İki yıl önce 25 Şubat’ta, daha 65 yaşında kaybettiğimiz Dursun Çaktı’yı, Partizan’ımızı özlemle anmaya devam ediyoruz ve sürekli anacağız.

Ölümün susturduğu yaşamlar (Nubar Ozanyan)

Yoksulluk, zulüm yetmiyormuş gibi depremin ve kışın beyaz zulmü de halkımızı ölüm karşısında çaresiz ve yalnız bıraktı. Devlet, yüz binlerce insanı canlı canlı toprağa gömdü. Kapitalizmin sermayesi yine halkın canı ve kanıyla yıkandı.

Depreme dayanıksız konutlar halkın mezar taşı oldu. Yoksulluk, kış, çaresizlik, ölüm ezilenleri üşütmeye devam ediyor. Kapitalist sistem, kendisiyle birlikte insanlığı hızla belirsiz bir yıkım ve sona doğru götürüyor. Her şeyi metalaştıran kapitalizm, yaşam gibi ölümü de metalaştırarak insanlığı çaresizliğe ve yıkıma doğru sürüklüyor.

Halk Düşmanı Faşist İktidar Yargılanmalıdır!

Deprem yerkürenin  doğal bir harektliliğinin sonucudur, insanlar için bir felaket haline gelmesi ise, toplumsal sistemin sınıfsal karakteriyle doğrudan ilgilidir. Bilim ve buna bağlı olarak teknolojinin gelişmediği zamanlarda insanların doğal felaketlerden daha büyük zarar görmesi doğaldı. İnsanlık doğanın hareketini öğrendikçe onunla uyumlu yaşamasınıda öğrendi.

2023 Seçimlerinde okun sivri ucunu neden hakim sınıf kliklerinden en gerici en faşist olanına yöneltmek zorundayız ?

Başta Emek ve Demokrasi Bloğu olmak üzere halk güçlerinin önemlice bir kesimi 2023 seçimlerinde Tayip Erdoğan ve AKP ve MHP dinci faşist iktidar blokunun önünün kesilmesini; günün isabetli siyasi taktiği olarak belirlemişken, ancak ne var ki bir kesim sol-sosyalist ve komünist güçler ise, bunun aksine; “bir faşisti indirip yerine bir başka faşistin gelmesi için oy kullanamayız” diyerek, cumhur başkanı seçiminde ‘boykot’ taktiğini, günün isabetli taktiği olarak ileri sürmekte.

Birazda Muziplik

1) Kadrolar sürekli birliktelik (mutluluğu dışarda arama) yarışına sürüklenir.

2) Yarışı beceremeyenler, geri kalanlar veyahutta ret edenler diskalifiye olur.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Sizde bizi kandırmıyorsunuz değil mi...

Ah... devrimci demokrasiciğim... ah....

İnsanların ilişkilerini kınarken, kınadığı insanlarla bozulan arasını düzeltmeye gelenlere kınadığı ilişkilerle yakalanmak....

Ve yahutta....

Sayfalar