Cuma Mayıs 17, 2024

Rojava'da 40 gün -1.bölüm

En son Yerevan'dan görüştüğümüzde "bizim Rojava'daki durumumuzu görmek için muhakkak gel her şey burada çok güzel, Parti teşkilatımızın Rojava'da saygınlığı ve halk tarafından sempatisi var" demişti. “Sen yeter ki gel, istediğin yerde seni karşılarım" dedikten sonra Ağustos ayında "muhakkak geleceğim" demiştik ve sözleştik. Zamansız, hiç beklemediğim bir anda çalan telefonumdan gelen haber ile yıkılmıştık. “Acı haber tez gelir” dedikleri gibi Nubar Ozanyan'ın şahadet haberi, sınırları aşarak ulaştı, Ağustos ayında görüşebilme, hasret giderebilme ortamı artık olmazken, cenazesini görme, toprağa verilirken yanında olma, son görevlerimi yerine getirmek, yaşarken vermiş olduğum "muhakkak geleceğim" sözünü yerine getirmem gerekiyordu.

Hiç bilmediğimiz bir coğrafya, diline, kültürüne, yaşam tarzına tamamen yabancı olduğumuz koşullar altında seyahatin kolay olmayacağını önceden tahmin edebiliyorduk. Öyle ki hava sıcaklığının 50-60 dereceye vardığına ilk defa tanık oluyoruz. Zorlanıyoruz. IKBY'nin referandum kararı almadan önceki durumu, Kürdistan illerinde hemen iki başlı bir yönetim olduğunu görebiliyoruz. Hewler ile Süleymaniye Kürt yöneticileri arasında paylaşılmış durumunda, Hewler (Erbil)'de caddeler, reklam panoları KDP lideri Barzani'nin resimleri ile süslenirken, Süleymaniye'de KYB başkanı Talabani'nin posterleri dikkat çekiyor. Kimse kimsenin bölgesine müdahale etmiyor.

Hewal Orhan, "Nubar Ozanyan"

Rojava'ya varıncaya kadar, geçtiğimiz bütün coğrafyada Nubar Ozanyan'ın bıraktığı izlere rastlıyoruz. Tanık oluyoruz. Her kim ile konuşursak "böyle bir şey imkansız" diyor. Medyada çıkan "şahadet" haberine inanmak istemiyor. Bizim Nubar Ozanyan olarak bildiğimiz, Başur, Bakur Rojava'da herkes tarafından "Heval Orhan" olarak anılmaktadır. Bu isimleri kendisine yakıştırma ve yaşatmasının derin anlamı ile ağırlığı bulunmaktadır. 30 yıllık Ermeni Fedai geleneğinin simgesi haline gelen Antranik Ozanyan adının yaşatılması ile Kaypakkaya geleneğinin bugünkü sürdürücüsü olan Armenak Bakırcıyan (Orhan Bakır)ların mücadelelerinin devamı olarak adlarını kullanmış ve yaşatmıştır.

Medya Savunma Alanları'nda, yaşayan gerillalar ilk defa "Orhan Heval" ile tanıştıklarında, Parti Karargahı'nın temellerini alınteri ve emek harcayarak bizzat "Heval Orhan" tarafından atıldığını anlatıyorlar. "Gösterişten uzak, konuşmayan, iş yapan, bir dakika bile boş durmadan çalışıp bir şeyler yaratmanın çabası içerisinde olduğunu, kalan boş vakitlerinde sıcaklara aldırmadan spor yaparak savaşa hazır halde olması gerektiğini, yaşantısı ile anlatmaya çalışıyordu" diyorlar.

Televizyonlarda, kitaplarda duymakta olduğumuz gerilla yaşantısının bizzat içerisinde bulunuyoruz. Medya savunma alanlarındayız. Gerillalar ile karşılaşmanın heyecanını yaşıyoruz. Gerilla yaşantısına tanık oluyoruz. Gerilla savaşını savunan, bunun için mücadele eden Kaypakkaya geleneğinin bugünkü durumunu göz önünde bulundurduğumuzda henüz çok yol katetmemiz gerektiğini, bunun için çok çaba göstermek gerektiğini anlıyoruz. Her an tepemizde gezen keşif uçakları, İHA'nın istihbarat çalışmalarına karşı gerillaların ustaca karşı koyuşları, savaşın en gelişmiş teknolojilerine karşı medya savunma alanlarında, bunları boşa çıkardıklarına tanık oluyoruz.

Pasaportun, kimliğin, ev kirası, kredi borçları, gaz, su, elektrik faturası ödemelerinin hükümsüz olduğu insanın sistemden koparak özgürleştiği, gerillaların güvencesi altında bulunuyoruz. İnternet devrimciliği, facebooksuz bir yaşam, geyik sohbetlerinin olmayacağı yeni ortama adapte olmaya çalışırken, güvenlik gerekçesiyle tüm telefonlar toplanıyor. Bir anlık zaafiyet, noktanın tespiti ile herkesin F-16'lar ile imha olmasına neden olacağından kararlara saygı duyuyoruz. Devrimciliğin sözle değil ateşten gömlek olduğunu, film şeridi gibi geçen öz yaşantımızda devrimcilik yapmak ile devrimcilik oynamak arasında derin farkların olduğunu yaşıyoruz.

Rojava Devrimi'nin ateşi Ortadoğu'yu sararken, dünyada çok büyük yankı uyandırmış, sempati ile karşılanmış, dünyanın her köşesinden devrimciler, anti faşistler, anarşistler akın akın Rojava'ya gitmektedirler. Medya savunma alanlarında İngiliz, Fransız, Alman, Belçikalı, Yunan, İspanyol, Afrikalı her ulustan, her inançtan devrimciye rastlamak mümkün oldu. Tüm bu insanları burada buluşturan, kaynaştıran, omuz omuza savaşa götüren, hatta bazılarının şehit düştüğü Rojava devrimi yani Kürt özgürlük mücadelesi olmuştur. İçlerinde sadece biz Kürtçe bilmiyorduk dersem abartılı sayılmaz. Enternasyonal Tabur'da her savaşçı, gelmeden önce ülkesinde asgari düzeyde Kürtçe eğitimi almış dil sorununu çözmüş olduğunu görüyoruz. Bu bile Rojava Devrimi'nin ne kadar etkili olduğunun göstergesi oluyor. Komutanından gerillasına, misafirinden gazetecisine her kim olursa olsun, hep beraber oturuyoruz. Hep beraber kalkıyoruz. Gerillalardan bazıları görev gereği başka alanlara gönderiliyor. Gidip de geri dönmemek var, yaralanmak veya şehit düşme olabilir. Bunun için tek sıraya geçip vedalaşıyoruz. Serkeftin (Başarılar) ile uğurluyoruz. Devrimci ahlak ve kültürün, sevgi ile saygının yoldaş olmanın bütün güzelliklerine tanık oluyoruz. Medya savunma alanlarında günde 3 kere yemek yeme imkanı buluyoruz. Üstelik sıcak yemek için bütün imkanlar gerillalar tarafından sağlanmış. Kahvaltılıklar çevre köylerden karşılanıyor. Herkes yuvarlak bir masanın etrafında toplanmış bir parça ekmeği paylaşıyoruz. Siyasal gelişmeleri, günün 24 saat açık olan tv'lerden anında öğrenebilme imkanına sahibiz. Para ilişkilerinde alışverişten uzak, geçen 40 günde yaşam tarzı komün şeklinde oluyor. Paranın rengi ile alışverişi unutuyoruz.

"Sütüm sana helal olsun"

Enternasyonal devrimcilerden Michel ile bir ara sohbeti ilerletirken, benim üzerimde çok etkili olan, kararlı duruşu olmuştur. Onu buralara getiren, bunca zorluklara göğüs germenin, bu istek ve arzunun kaynağını soruyorum. Tek kerede IŞİD çetelerine karşı mücadele diye cevapladı. Sosyal hayatta ne işle uğraştığını, mesleğini sorunca, devrimcilik diye cevap verdi. Nerede devrim varsa orada olacağını söyledi. Buraya gelmeden önce Kürtçesini geliştirdiğini, kendisini çok rahat ifade ettiğini görüyoruz. En önemlisi gelirken annesine ve kardeşine haber verdiğini, babasına haber vermediğini, annesinden helallik aldığını, çetelere karşı mücadele edeceğini, izin istediğini "oğlum yolun açık olsun, sütümü sana helal ediyorum" dediğini anlattı.

Rojava'da çetelere karşı savaşta şahadete ulaşan Nubar Ozanyan'ın cenazesine ulaşmak, törene katılmak, son görevi yerine getirmek için sabırsızlanıyoruz.

Cenazenin günü ile tarihi belli olduğu için, orada olamamak, bir ömür boyu benim için unutulamayacak ızdırabdan başka bir şey değildi. Kürt siyasal güçlerinin kendi aralarındaki çelişkilerin toplumun, bölgenin her karış toprağına yansıdığını bunun için işimizin zor olduğunu görüyoruz. Bulunduğumuz Başur topraklarından, Rojava'ya cenaze törenine gitmede, Rojava'ya KDP yönetiminin, M. Barzani'nin uygulamış olduğu ekonomik, siyasi ve askeri ambargonun bütün kirli yönlerine tanık oluyoruz. Tüm bu uygulamaların arkasındaki siyasi güç elbette ki Türkiye'yedir. Erdoğan'dır.

Başur'dan, Rojava'ya yani Kürdistan topraklarında Barzani'nin kendinden olmayan YPG, PKK gerillalarına karşı Türk devleti destekli bitmek tükenmek bilmeyen operasyonlara, saldırılara, pusu atmalara tanık oluyoruz. Bütün amaç ve gayesi Kürtlerin tek başına liderliğine soyunan Barzani’nin, en büyük rakip olarak Ortadoğu’da kök salmış, siyasal güç olan PKK'yı düşman olarak görmesinden kaynaklanmaktadır. Cellatlara yaranabilmek, kendi kardeşine kurşun sıkan, tutuklayan, hatta daha ileri giderek, celladının gözüne girebilmek için tutukladığı Kürt yurtseverlerini Türkiye'ye teslim edecek kadar pervazsızlaşan Barzani aşiret kliğinin, teşhir olmuş yüzüne Kürt coğrafyasında tanık oluyoruz.

Gerillaların sabır inat, çatışmalara imkan vermeyen çabaları sayesinde Rojava'ya ulaşıyoruz. Gerillaların coğrafyada bir karınca gibi çalışmalarına, her bir karış toprakta, kazanılmış her değerin, bedelinin uzun emek, kan ve can pahasına olduğunu görüyoruz. Gerillalara teşekkür etmeyi borç bilirken, KDP'li Peşmergeleri bize çektirdikleri ızdıraptan dolayı lanetliyorum.

(Devam Edecek) 

46865

Agop Ekmekciyan

Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.

agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

Son Haberler

Sayfalar

Agop Ekmekciyan

Ermeni Devrimcilerin İttifak Deneyiminden Hareketle “YÜRÜ BE KEMAL…”

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce can kaybının ardından 14 Mayıs 2023 tarihinde “Başkanlık” ve “Milletvekilliği Genel Seçimleri”nin “yenilenme”si kararı alındı. Depremler ve ardından yaşanan sellere rağmen ülke seçim sath-ı mahalline girmiş bulunuyor. Seçim, iktidardaki AKP-MHP partilerinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” ve ona eklemlenen partiler ile CHP-İYİ Parti’nin başını çektiği “Millet İttifakı”nın oluşturduğu iki ana siyasi kampın iktidar mücadelesi biçiminde gelişiyor.

ATAERKİL SİSTEME KARŞI MÜCADELE SORUNU, EZEN-EZİLEN CİNS ÇELİŞMESİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUDUR

Sorunların doğru çözümü, öncelikle onların özünün tam olarak ne olduğu veya neye tekabül ettiğinin eksiksiz olarak ortaya konulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani sorun aslında tıpkı şuna benziyor: Doğru ve isabetli tedavi ancak ki doğru teşhis ile mümkün olabilir.

“Kadın sorunu” olarak tanımlanan sorun da böyledir. Sorunun özü bir kez gözden kaçırıldımıydı, sorunun kendisi de çözümü adına ileri sürülenler de isabetli ve doğru olarak ortaya konma şansını yitirir esasen.

Azaduhi (Nubar Ozanyan)

Herkesin anlatılacak bir hikayesi, yazılacak bir yaşamı vardır. Liceli Azaduhi’nin hikayesi, soykırım yaşamış bir Ermeni kadının Lice’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Hollanda’ya uzanan sürgün hikayesidir. Doğduğu yerde yaşayamadığı gibi ölemeyenlerin hikayesidir. Onun hikayesi kolay taşınamaz acıların, tanımlanması zor hüzünlerin hikayesidir. İyilik yapmaktan başka bir şey bilmeyen, ekmeğini paylaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, direngen Liceli bir Ermeni kadının hikayesidir.

Katledilişinin 50. Yılı Vesilesiyle KAYPAKKAYA ve TKP-ML

Faşist T.C. Devleti tarafından, bundan 50 yıl önce bir komünist önder, aylarca süren işkenceli sorgular ardından hunharca katledildi. Buradan bir kez daha bu cinayeti kınıyor ve Türkiye-

K. Kürdistan devrimci hareketinin ender yetiştirdiği bu komünist önderi saygıyla anıyor ve ideallerine bağlı kalacağımızın sözünü yineliyorum.

Onun katli, “işkence sonucu ölüme sebebiyet verme” şeklinde olmayıp; bizzat devletin ilgili ve yetkili kurum ve kişilerince, “devletin ulvi çıkarları adına” karar altına alınan bilinçli ve iradi bir cinayettir.

Partizan’ımızı Özlüyor, Mücadelesini Örnek Alıyoruz | Hüseyin Şenol

Partizan’ımızın hayatını kaybetmesinin üzerinden tam iki yıl geçti… Dursun Çaktı’nın bize bıraktığı miras gibi; demokratik kitle örgütlenmesi anlayışının tüm alanlarda yerleşmesi olmazsa olmazımız olmalıdır…

İki yıl önce 25 Şubat’ta, daha 65 yaşında kaybettiğimiz Dursun Çaktı’yı, Partizan’ımızı özlemle anmaya devam ediyoruz ve sürekli anacağız.

Ölümün susturduğu yaşamlar (Nubar Ozanyan)

Yoksulluk, zulüm yetmiyormuş gibi depremin ve kışın beyaz zulmü de halkımızı ölüm karşısında çaresiz ve yalnız bıraktı. Devlet, yüz binlerce insanı canlı canlı toprağa gömdü. Kapitalizmin sermayesi yine halkın canı ve kanıyla yıkandı.

Depreme dayanıksız konutlar halkın mezar taşı oldu. Yoksulluk, kış, çaresizlik, ölüm ezilenleri üşütmeye devam ediyor. Kapitalist sistem, kendisiyle birlikte insanlığı hızla belirsiz bir yıkım ve sona doğru götürüyor. Her şeyi metalaştıran kapitalizm, yaşam gibi ölümü de metalaştırarak insanlığı çaresizliğe ve yıkıma doğru sürüklüyor.

Halk Düşmanı Faşist İktidar Yargılanmalıdır!

Deprem yerkürenin  doğal bir harektliliğinin sonucudur, insanlar için bir felaket haline gelmesi ise, toplumsal sistemin sınıfsal karakteriyle doğrudan ilgilidir. Bilim ve buna bağlı olarak teknolojinin gelişmediği zamanlarda insanların doğal felaketlerden daha büyük zarar görmesi doğaldı. İnsanlık doğanın hareketini öğrendikçe onunla uyumlu yaşamasınıda öğrendi.

2023 Seçimlerinde okun sivri ucunu neden hakim sınıf kliklerinden en gerici en faşist olanına yöneltmek zorundayız ?

Başta Emek ve Demokrasi Bloğu olmak üzere halk güçlerinin önemlice bir kesimi 2023 seçimlerinde Tayip Erdoğan ve AKP ve MHP dinci faşist iktidar blokunun önünün kesilmesini; günün isabetli siyasi taktiği olarak belirlemişken, ancak ne var ki bir kesim sol-sosyalist ve komünist güçler ise, bunun aksine; “bir faşisti indirip yerine bir başka faşistin gelmesi için oy kullanamayız” diyerek, cumhur başkanı seçiminde ‘boykot’ taktiğini, günün isabetli taktiği olarak ileri sürmekte.

Birazda Muziplik

1) Kadrolar sürekli birliktelik (mutluluğu dışarda arama) yarışına sürüklenir.

2) Yarışı beceremeyenler, geri kalanlar veyahutta ret edenler diskalifiye olur.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Sizde bizi kandırmıyorsunuz değil mi...

Ah... devrimci demokrasiciğim... ah....

İnsanların ilişkilerini kınarken, kınadığı insanlarla bozulan arasını düzeltmeye gelenlere kınadığı ilişkilerle yakalanmak....

Ve yahutta....

Katledilişinin 50. Yıldönümünde İbrahim Kaypakkaya HESAPLAŞMA, KOPUŞ VE YENİ BİR YOL

Kafasında üstü yırtık ve yamalı kahve renkli bir kasket, sırtında yerli bir askeri parka, altında ceket, kazak… üst üste giyilmiş üç tane pantolon, ayağında bir çift beyaz yünden yapılmış ve köylerde elle örülen çorap ve onun üzerinde naylon çorap, bir çift 45 numara Çelik marka lastik ayakkabı”yla tutsak edildi.1 

Kavganın ve Mücadelenin Ozanı; Yetiş Yalnız…

İbrahim Kaypakkaya, ilgilenenler tarafından bugüne kadar birçok özelliği ile tanındı, bilindi. En yaygın bilinirliği‚ “ser verip sır vermemesidir” sanırız. Doğrudur, Kaypakkaya işkencede direndi. Onun düşmana karşı direnişi inadından veya acıya dayanıklı olmasından kaynaklanmıyordu elbette… Bunu nereden mi biliyoruz? Dönemin en azgın faşist uygulamaların yapıldığı Amed Zindanı’nda yapmış olduğu siyasi savunmadan. Kemalist faşist diktatörlüğe karşı, onun elinde tutsakken dahi örgütsel ilişkilerini deşifre etmeden, uğruna mücadele ettiği komünizm düşüncesini savunmasından biliyoruz.

Sayfalar