Salı Mayıs 28, 2024

Rojava devrimi, Nubar’ın şehadeti ve Ermenilere bıraktığı miras

Kürtler ile Ermenilerin tarihsel olarak ortak bir yanları vardır. Her iki toplum da tarihlerinin uzun bir sürecinde ilhakçı devletlerin işgali ve şiddet-i cebri altında kalırlar. Ortaçağın feodal-fetihçi Osmanlı İmparatorluğu, İran (Fars, Safevi vb. İmparatorluklar), Çarlık Rusya’sı gibi devletler Kürtler ve Ermenileri baskı ve tahakküm altında tutarlar. Bu baskı ve tahakküm ortaçağ gericiliğinin 20. yüzyıl ardılları olan TC, İran, Irak, Suriye gibi devletler tarafından da günümüze değin uygulanır. Tarihsel olarak, yeri geldiğinde Ermeniler ve Kürtler bu devletlerin kitlesel katliamlarına ve soykırımlarına maruz kalmışlardır. Zoraki tehcirlere tabi kılınmışlardır. Coğrafi olarak yan yana yaşayan Kürtler ve Ermenilerin tarihsel evrimi katliamlar, soykırımlar, tehcirler barındırır…

Bu ortak yanlarına karşın farklı dinlere, sosyal ve kültürel yapılara mensup olmaları, arkaik devletler tarafından devamlı istismar edinmiş ve Kürt ve Ermeniler arasında önyargılar yaratılmıştır. İktidardaki gerici sınıflar ve katmanlar tarafından denetim altına alınmaya çalışılmıştır. Böylece yaratılan sanal alemlerle halklar ezilmiş, baskı, sömürü ve tahakküme tabi kılınmışlardır.

Küçük-Asya’daki Kürt ve Ermeniler ezilen, sömürülen, toprakları ilhak edilen halklar ve uluslar olmalarına karşın, yeri geldiğinde dini önyargılarla karşı karşıya getirilmiştir. Gerici devletler ve gerici sınıflar hükmettikleri halk kesimlerini tahakkümleri altında tutabilmek için dinsel, mezhepsel, ulusal vb. gündemlerin içine çekerler. Böylece halkların ortak yanları kamufle edilir ve aralarına set çekilir. Nitekim bunun sonucu Kürt ağalar, şeyhler, gerici aşiret ve eşraf önderliğindeki Kürtlerin önemli bir bölümü Hamidiye Alayları saflarında Ermeni Soykırımı’nda yer almışlardır. İttihat ve Terakki Cemiyeti önderliğinde gerçekleştirilen Ermeni soykırımında Kürt gericiliğinin yer alması, Ermenilerle Kürtler arasında oluşturulan ön yargıyı uzun bir dönem devam ettirmiştir.

Ancak gericiliğin doktrini ve yarattığı ön yargılar da görelidir. Yeri geldi mi bu göreli ve gerici değer yargıları maddi ve öznel koşulların evrimi içerisinde değişime uğrar, yerini nesnel değer yargılarına bırakır. Nitekim bu ön yargı Türkiye Kürdistanı’nda 1960’lardan sonra Kürtlerin belli kesimlerinde kırılmaya başlamıştır. Devrimci mücadelenin oluştuğu bu koşullar Kürtlerin ulusal kimliklerinde sıçrama yaratır. Özellikle Kürt Ulusal Hareketi’nin mücadelesi sonucu 2000’li yıllardan sonra Kürtlerin Ermeniler, Süryaniler, Ezidiler vb. toplumsal yapılar üzerindeki ön yargıları yerini giderek nesnel yargılara bırakır. Uluslaşma sürecine giren ve devrimci saflarda giderek yer almaya başlayan Kürtler, gerici faşist devletin katmerli baskı, katliamı, kültürel soykırımı sonucu kendilerinden önce katledilen ve tehcir edilen Ermenilerin durumunu daha iyi anlamaya başlarlar. Tarihsel olarak aynı devletin onlarda uyguladığı şiddet-i cebr, onlarda ortak yargılar oluşturur. Elbette bu değişim Kürtlerin hepsinde aynı düzeyde değildir. Hala gerici kesimlerin etkisi altında olan Kürt kesimler de vardır. Bu durum Ermeniler için de geçerlidir. Ermenilerin tümü de Kürtlere ilişkin değer yargılarını tümden terk etmemişlerdir. Ama geçmişe kıyasla Ermeniler ve Kürtler –tümden aynı boyutta olmasa bile- bulundukları aynı konumu daha net görmeye başlamışlardır. 

Devrim, Kürtler ve Ermeniler Arasındaki Önyargıyı Yıkmıştır

Özellikle Rojava Kürtlerinde bu gelişim kendisini daha belirgin olarak göstermektedir. Rojava Kürtlerinde kendilerine olan özgüven daha da gelişkindir. Emperyalistlerin piyasaya sürdükleri, TC ve Arap devletlerinin sevk ve idare ettikleri DAİŞ, El Nusra, ÖSO gibi çetelere karşı verilen bir mücadele, Rojava’yı giderek dünya gündemine oturtmuştur. Verilen haklı, kararlı ve meşru bir mücadele sonucu dini kökenli faşist çeteler püskürtülmüş ve yenilgiye uğratılmıştır. PYD (Demokratik Birlik Partisi) ve önderliğindeki YPG (Halk Koruma Birlikleri) ve YPJ (Kadın Koruma Birlikleri) güçlerinin başlattığı mücadelede aktif rol alırlar. Rojava’daki Arap örgütleriyle oluşturulan SDG (Suriye Demokratik Güçleri) tarafından DAİŞ ve diğer çeteler kalıcı olarak alt edilir. Çetelerin en son Rakka’da yenilgiye uğratılması sonucu Rojava’da yeni bir sürece girilmiştir.

2011’lerden günümüze değin verilen bu mücadele Rojava’da da tarihsel olarak oluşan Kürtler ve Ermeniler arasındaki geri hüküm ve yargıları yıkıma uğratmıştır. 1915 soykırımından sonra tehcir edildikleri Suriye’de sağ kalan Ermeniler ve sonrasındaki kuşaklar ile Kürtler arasında oluşturulan gerici duvarların temelleri mevcut Rojava konjonktüründe sarsılmaya başlamıştır. Yüz yıl birbirlerinden kopuk ve birbirlerine karşı önyargılı olan Kürtler ve Ermeniler arasındaki setleri sarsan bir sürecin önü açılır. Nitel bir sıçrama dönemecine girilmiştir. Bu dönemece Rojava Devrimi ile girilir. PYD önderliğindeki bu mücadele Kürtler ve Ermeniler arasındaki önyargıyı ve tabuyu sarsarak Rojava’yı yeni bir tarihsel evreye sokar.

DAİŞ ve benzeri faşist çetelerin saldırısı bölgedeki Ermenileri de hedef alır. Onların da toprakları işgal edilir, mal ve mülkleri tahrip edilir. Saldırı sonucu yerlerini terk edenler olur. Dolayısıyla Rojava’daki Ermeniler bu saldırıya karşı verilen sıcak mücadeleyi bizzat görmüş ve yaşamışlardır. Bu koşullarda mücadelenin başını Kürtlerin çekmesi, Ermenilerin belleklerindeki eski yargıları kırmıştır. Rojava Devrimi Ermenileri Kürtlere daha yakınlaştırmıştır. Kürtler de Ermenilere yakınlaşmıştır.

Nubar’ın Ardında Bıraktığı Miras

Rojava’da yaşayan Ermeniler, Kürtler kadar kalabalık değildir. Kürtlere kıyasla sayıları azdır. Ve -Suriye’nin diğer şehirlerinde olduğu gibi- Rojava’da yaşayan Ermeniler Kürtlere, Araplara nispeten azınlıkta oldukları için birbirlerinden kopuk azınlık milliyet konumundadırlar. Bunun sonucu Rojava’daki Ermeniler ayrı bir örgütsel yapı olarak SDG içerisinde yer almazlar. Bulundukları alanlarda kişi düzeyinde YPG saflarında mücadeleye katılan Ermeniler olmuştur. Ve giderek DAİŞ’e karşı savaşan YPG’nin direnişi Ermeniler üzerinde olumlu etki bırakır. Suriye’yi ve Rojava’yı tümden hedef alan ve saldırılarında kitlesel katliamlar yapan, yaşadıkları yerleri işgal eden ve mal-mülkleri lağveden DAİŞ’e karşı mücadele eden YPG’ye sempati ve destek Ermeniler üzerinde giderek öne çıkar. Böylece bu mücadele Ermeniler ve Kürtler arasındaki önyargının kalkmasında başat rol oynar.

Bu mücadelede Ermeniler üzerinde olumlu etki bırakan diğer bir faktör ise Nubar Ozanyan’ın verdiği kararlı mücadeledir. Nubar yoldaş geldiği alanda verilen mücadele içerisinde aktif olarak yer alır. Hep ön saflarda, gözünü kırpmadan savaşır. DAİŞ’e karşı verilen mücadelede yoldaşları nezdinde giderek olumlu izlenim bırakır. Bu etki giderek Rojava halkının bütününde kendisini gösterir. Kürtler, Araplar üzerinde olduğu gibi Ermeni kesimler üzerinde de olumlu etki yaratır.

Nubar Ozanyan yoldaş Enternasyonalist Özgürlük Taburu’nun komutanlığını da üstlenmiştir. Bunun sonucu savaşta doğrudan yer aldığı gibi tabur içerisinde askeri eğitim görevini de üstlenir. Kendi yoldaşlarını eğittiği gibi, dünyanın dört bir yanından tabura gelen ve Rojava’da savaşa katılmak isteyen siper yoldaşlarının askeri eğitimini bizzat o yapar. Bunun sonucu Enternasyonalist Özgürlük Taburu’nda yüzlerce komutan ve savaşçı eğitir ve savaş alanında onlarla beraber savaşır. Başta Rojava-Siluk direnişinde olduğu gibi, yer aldığı tüm mevzilerde gösterdiği örnek savaşla bütün savaşçıların güveni ve takdirini kazanır. Onlar üzerinde güvenin, mütevazılığın, alçakgönüllülüğün simgesini oluşturur.  

Nubar Ozanyan yoldaşın 14 Ağustos 2017’de şehit düşmesi –tüm Rojava halkını olduğu gibi- Rojava Ermenilerini de derinden etkiler. Rojava –ve Suriye Ermenileri üzerinde etki üst boyutlarda kendisini gösterir. Nubar yoldaş Ermenilerin bilinçlerinde ve ruh hallerinde bir sıçrama yaratır. Nubar yoldaş belki şehit düşmüştür, ama ardındaki yoldaşlarına ve halklara değerli bir miras bırakmıştır. Bu miras, mücadele geleneğini kararla yerine getirmek ve zafere kadar bu gelenekte ısrar ederek verdiği mücadeleyi yoldaşlarına devretmektir. Buna bağlı olarak komünist ve enternasyonal ruh haliyle, Ermeni milliyetine mensup olması sonucu, yüz yıl öncesi yapılmış soykırımın belleklerde yarattığı önyargı ve tabunun şehit düştüğü ülkede çatırdamasına neden olmuştur.      

Nitekim Nubar’ın cenazesi Kamışlı’da Ermeni kilisesinde kaldırılırken dini ayine Ermenilerle beraber, Kürtler de kalabalık ve aktif olarak katılırlar. Belki de, Rojava’da Kürtler ve Ermeniler ilk defa bir kilisede birlikte bir araya gelirler. Farklı milliyetlere mensup Kürtler ve Ermenileri bir araya getiren Nubar Ozanyan’ın şehadetidir.

Yoldaşın cenazesi Kamışlı’daki ayinden sonra Derik’e götürülür ve orada defnedilir. Arabalarla kalabalık kortej eşliğinde götürülen cenaze, Derik’te on binler tarafından karşılanır. Bu kalabalık içerisinde Rojava’nın ve Suriye’nin çeşitli illerinden gelen Ermeniler de yer almıştır. Bu Ermenilerin çoğu ilk defa böyle bir cenazeye katılırlar. Ayrıca Kürtler başta olmak üzere Araplar, Süryaniler vb. kitleler de anmaya katılırlar. Nubar Ozanyan’ın bıraktığı mirası devralan yoldaşları daha ileriye taşıyacaklardır! 

45400

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Sayfalar