Cumartesi Mayıs 25, 2024

Paris ve Timsah Gözyaşları

 

Paris’te 7 Ocak günü İslamist El Kaide’ci teröristlerce mizah dergisi Charlie Hebdo’ya yapılan saldırı sonucu 12 kişi öldürüldü, 20 ye yakın insan da yaralandı.  Ardından bir matba ve marketteki insanların rehin alınmaları sonucu gerçekleştirilen operasyonla, teröristler dahil ölen insan sayısı 19 oldu. Bu gün katliamlara karşı tüm Batı dünyası Paris’te yüzbinlerin katıldığı bir mitingde bir araya geldi ve “teröre karşı birarada” görüntüsü verdi..

Avrupa ülkelerinde son yıllarda görülmeyen bu kanlı saldırıda içlerinde 80 yaşında Georges Wolinaki ve 76 yaşındaki Jean Cabut da olmak üzere birçok karikatürist, sanatçı, yazar katledildi. Fikir özgürlüğünün sonuna kadar savunulması, insan yaşamının, özellikle de aydın, yazar, sanatçı ve sivillerin korunması, teröre karşı birlikte hareket edilmesi, son derece yerinde, anlaşılır tavırdır.

Ancak bu olayda bazı noktaların altını önemle çizmek zorundayız. Bu saldırı ve katliamlar salt gerici, dinci, şeriatçı örgütlerce yapılan bir saldırı olarak değil, başkaca yönleri ve boyutlarıyla da incelenip irdelenmelidir.  

Fotoğrafa bakılınca ilk görülen şey, özellikle Afrika, Uzakdoğu ve Ortadoğu coğrafyasında dinci, tekfirci, vahhabi ve selefi grupların (ki, bunların önemli bir kısmı paralı katillerden oluşmaktadır)  buralarda kadın erkek genç yaşlı, çocuk demeden en vahşi şekillerde ve topluca insan katlettiler ve hergün katletmeye de devam ediyorlar. Ve bunu da Müslümanlık, İslamiyet adına rahatlıkla yapmaktadırlar. Ki, zaten İslam dini tam da bu yapılanlara cevaz verir. Kimilerinin günlerdir bu katilleri ve örgütleri İslamiyetle hiçbir ilgisi, ilişkisi yokmuş gibi göstermeye çalışmaları boşunadır. Bunların örneklerini Pakistan’da, Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Nijerya vb ülkelerde bolca gördük, görüyoruz.

Tıpkı ülkemizde de Maraş, Çorum, Sivas’ta “tekbir sesleri” nidalarıyla kundaktaki bebekleri, hamile kadınları öldüren, kadınların memelerini kesip ağaçlara çocuk çiviledikleri gibi. Tıpkı 2 Temmuz 93 te Madımak Oteline sığınan aydın, yazar, çizer sanatçılarla birlikte 12 yaşındaki Koray’ı yaktıkları gibi.

Tıpkı daha geçtiğimiz aylarda Şengal’de Ezidi köylerinde, Kobane’de Kürtleri ve yine Irak’ta Türkmen yerleşim yerlerinde çoluk çocuk demeden kafa kesip, mide deşen, ciğer ve beyin yiyen tekfirci, vahhabi, selefi katillerin yaptığı katliamlar gibi.

Tıpkı yine tekfirci çetelerin Suriye’de Hama Maan Alevi Köyünde, ya da şeriatçı Boko Haram’ın Nijerya Baga’da yaptıkları katliamlar gibi..

Görülen o ki, El Kaideci katillerin Paris’teki katliamları ile, yukarıda saydığımız yerlerdeki katliamları gerçekleştirenlerin bir tek ortak özellikleri vardır.. Tümü de yaptıklarını İslam dini adına, Müslümanlık adına, ya da İslam peygamberi adına ve de cihadist bir anlayışla yapıyor.

Öte yandan olayın bir başka boyutunu da gözden ırak tutmamalıyız. Yıllar yılı başta ABD olmak üzere batılı emperyalistler, El Kaide, Taliban, El Nusra, IŞİD vb terörist, şeriatçı, selefist örgütleri, dünyanın değişik bölgelerinde kendi çıkarlarına hizmet etsinler diye kurdular. Bu örgütlere her türden eğitim, finans, lojistik ve askeri desteği de verdiler.

Ve bu emperyalistler geçtiğimiz yıllarda bizzat kendi askeri ve özel kuvvetleriyle Vietnam’da, Laos’ta,  Ortadoğu coğrafyasında, Afrika’da Ruanda, Nijer, Gine, Liberya ve Nijerya vb ülkelerde halklara karşı katliamlar gerçekleştirdiler. Esasen emperyalistlerin ve bu terörist örgütlerin yaptıkları katliamların birbirinden farkı yoktur.  

İnsanlık her durumda bu eli kanlı, gerici, insanlık dışı katliamlara imza atan terör ve teröristlerden korkmadığını göstermelidir, göstermiştir de. Paris’te ve dünyanın değişik yerlerinde milyonlarca insan bu katliamları protesto etmiştir.

Ve çok ilginçtir ki, tekfirci, vahhabi ve selefi terörist katillerin en büyük destekçilerinden “yeni Osmanlıcı” Ahmet Davutoğlu da önce Fransızca attığı tweet'te, "Fransız halkıyla teröre karşı birlik olmak için Paris'teyim" diye yazdı, ardından Paris’e gitti. Kameralar karşısında üzgünmüş gibi pozlar vermiş, daha sonra da Paris’teki yürüyüşe katılmıştır.

Oysa aynı Davutoğlu ve AKP iktidarı, Suriye’de, Irak’ta binlerce Ezidi, Kürt, Arap, Türkmen, Nusayri ve Alevi’yi katleden terör örgütlerine her türlü siyasi, mali, askeri ve lojistik desteği vermeye devam ediyorlar. Geçmiş yıllarda yaşanan Maraş, Çorum, Sivas, Madımak katliamlarına sessiz kalan, katilleri koruyan, davaları zamanaşımına uğratan, Roboski ve Gezi Ayaklanmasında yitirdiklerimizin ölümünden birinci derecede sorumlu olan da bu zihniyet ve bu iktidar sahipleridir. Böyle bir iktidarın Başbakanının Paris’teki yürüyüşe katılmakla takındığı tavır ancak “timsah gözyaşları” olarak açıklanabilir.

 

Ve insanlık bu timsah gözyaşları dökenlere kanmamalıdır, kanmayacaktır.

 

Erdal YILDIRIM

 

75370

Erdal Yıldırım

2012 yılı sonlarından itibaren sitemize yazılarıyla yeni bir soluk katan yazarımız genellikle Aleviler ve sorunları üzerine makaleler yazmaktadır.

erdalyildirim@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Son Haberler

Erdal Yıldırım

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede

Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)

Ah.... çocuklar... ahh....

Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....

İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....

Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...

Ermeni Devrimcilerin İttifak Deneyiminden Hareketle “YÜRÜ BE KEMAL…”

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce can kaybının ardından 14 Mayıs 2023 tarihinde “Başkanlık” ve “Milletvekilliği Genel Seçimleri”nin “yenilenme”si kararı alındı. Depremler ve ardından yaşanan sellere rağmen ülke seçim sath-ı mahalline girmiş bulunuyor. Seçim, iktidardaki AKP-MHP partilerinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” ve ona eklemlenen partiler ile CHP-İYİ Parti’nin başını çektiği “Millet İttifakı”nın oluşturduğu iki ana siyasi kampın iktidar mücadelesi biçiminde gelişiyor.

ATAERKİL SİSTEME KARŞI MÜCADELE SORUNU, EZEN-EZİLEN CİNS ÇELİŞMESİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUDUR

Sorunların doğru çözümü, öncelikle onların özünün tam olarak ne olduğu veya neye tekabül ettiğinin eksiksiz olarak ortaya konulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani sorun aslında tıpkı şuna benziyor: Doğru ve isabetli tedavi ancak ki doğru teşhis ile mümkün olabilir.

“Kadın sorunu” olarak tanımlanan sorun da böyledir. Sorunun özü bir kez gözden kaçırıldımıydı, sorunun kendisi de çözümü adına ileri sürülenler de isabetli ve doğru olarak ortaya konma şansını yitirir esasen.

Azaduhi (Nubar Ozanyan)

Herkesin anlatılacak bir hikayesi, yazılacak bir yaşamı vardır. Liceli Azaduhi’nin hikayesi, soykırım yaşamış bir Ermeni kadının Lice’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Hollanda’ya uzanan sürgün hikayesidir. Doğduğu yerde yaşayamadığı gibi ölemeyenlerin hikayesidir. Onun hikayesi kolay taşınamaz acıların, tanımlanması zor hüzünlerin hikayesidir. İyilik yapmaktan başka bir şey bilmeyen, ekmeğini paylaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, direngen Liceli bir Ermeni kadının hikayesidir.

Katledilişinin 50. Yılı Vesilesiyle KAYPAKKAYA ve TKP-ML

Faşist T.C. Devleti tarafından, bundan 50 yıl önce bir komünist önder, aylarca süren işkenceli sorgular ardından hunharca katledildi. Buradan bir kez daha bu cinayeti kınıyor ve Türkiye-

K. Kürdistan devrimci hareketinin ender yetiştirdiği bu komünist önderi saygıyla anıyor ve ideallerine bağlı kalacağımızın sözünü yineliyorum.

Onun katli, “işkence sonucu ölüme sebebiyet verme” şeklinde olmayıp; bizzat devletin ilgili ve yetkili kurum ve kişilerince, “devletin ulvi çıkarları adına” karar altına alınan bilinçli ve iradi bir cinayettir.

Partizan’ımızı Özlüyor, Mücadelesini Örnek Alıyoruz | Hüseyin Şenol

Partizan’ımızın hayatını kaybetmesinin üzerinden tam iki yıl geçti… Dursun Çaktı’nın bize bıraktığı miras gibi; demokratik kitle örgütlenmesi anlayışının tüm alanlarda yerleşmesi olmazsa olmazımız olmalıdır…

İki yıl önce 25 Şubat’ta, daha 65 yaşında kaybettiğimiz Dursun Çaktı’yı, Partizan’ımızı özlemle anmaya devam ediyoruz ve sürekli anacağız.

Ölümün susturduğu yaşamlar (Nubar Ozanyan)

Yoksulluk, zulüm yetmiyormuş gibi depremin ve kışın beyaz zulmü de halkımızı ölüm karşısında çaresiz ve yalnız bıraktı. Devlet, yüz binlerce insanı canlı canlı toprağa gömdü. Kapitalizmin sermayesi yine halkın canı ve kanıyla yıkandı.

Depreme dayanıksız konutlar halkın mezar taşı oldu. Yoksulluk, kış, çaresizlik, ölüm ezilenleri üşütmeye devam ediyor. Kapitalist sistem, kendisiyle birlikte insanlığı hızla belirsiz bir yıkım ve sona doğru götürüyor. Her şeyi metalaştıran kapitalizm, yaşam gibi ölümü de metalaştırarak insanlığı çaresizliğe ve yıkıma doğru sürüklüyor.

Halk Düşmanı Faşist İktidar Yargılanmalıdır!

Deprem yerkürenin  doğal bir harektliliğinin sonucudur, insanlar için bir felaket haline gelmesi ise, toplumsal sistemin sınıfsal karakteriyle doğrudan ilgilidir. Bilim ve buna bağlı olarak teknolojinin gelişmediği zamanlarda insanların doğal felaketlerden daha büyük zarar görmesi doğaldı. İnsanlık doğanın hareketini öğrendikçe onunla uyumlu yaşamasınıda öğrendi.

2023 Seçimlerinde okun sivri ucunu neden hakim sınıf kliklerinden en gerici en faşist olanına yöneltmek zorundayız ?

Başta Emek ve Demokrasi Bloğu olmak üzere halk güçlerinin önemlice bir kesimi 2023 seçimlerinde Tayip Erdoğan ve AKP ve MHP dinci faşist iktidar blokunun önünün kesilmesini; günün isabetli siyasi taktiği olarak belirlemişken, ancak ne var ki bir kesim sol-sosyalist ve komünist güçler ise, bunun aksine; “bir faşisti indirip yerine bir başka faşistin gelmesi için oy kullanamayız” diyerek, cumhur başkanı seçiminde ‘boykot’ taktiğini, günün isabetli taktiği olarak ileri sürmekte.

Birazda Muziplik

1) Kadrolar sürekli birliktelik (mutluluğu dışarda arama) yarışına sürüklenir.

2) Yarışı beceremeyenler, geri kalanlar veyahutta ret edenler diskalifiye olur.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Sizde bizi kandırmıyorsunuz değil mi...

Ah... devrimci demokrasiciğim... ah....

İnsanların ilişkilerini kınarken, kınadığı insanlarla bozulan arasını düzeltmeye gelenlere kınadığı ilişkilerle yakalanmak....

Ve yahutta....

Sayfalar