Pazar Mayıs 19, 2024

Ortadoğu'da Öcalan'ın rolü ve Demokratik Konfederalizm‏

Hegemonik güçlerin BOP projesi türlü türlü kaos politikalarının uygulamaya alınmasıyla devam ediyor.

Ezici çoğunluğu İslam olan coğrafyaya her ne kadar oryantalistlerin esaslarıyla yaklaşsalar da reçeteleri yine -ama sapmaya uğrayan- İslam üzeri oluyor. Bu politikalarını yürütebilmek için de islam soslu şahsiyet ve hükümetleri görevlendiriyorlar. Tabi bunlar para, güç ve iktidar için ya objektif ya da subjektif anlamda efendilerin köleleri olarak hizmette kusur etmiyorlar. İşte Muaviye İslamı, Ilımlı İslam ve Radikal İslam formulasyonlarından her hangi biri başarıya ulaşsın diye de kendi öz politikaları olmayan bu tarz hükümetler kullanılıyor. Bu devlet ve/veya hükümetler ki ülkelerindeki istismar edilecek mutsuz çoğunluğu konsolide etmeye yarayan birer araç olmaktan kurtulamıyorlar.

Tüm bunlardan dolayı da Ortadoğu hiç bir şekilde bir düzene evrilemiyor ki kaos, son İslam peygamberi olarak bilinen Hz.Muhammed'in ölümünden sonra başlıyor. 

Hegemonik güçler Ortadoğu'da ciddi bir çıkmazdalar; ondandır ki kimyasallar ile yıkanan elleriyle tuttukları tüm dallar kuruyarak bir bir kırılıyor. Zevahiri kurtarmak da kendini yeni peygamber ilan edenler sayesinde oluyor ki bu durum hegemonlara can suyu katıyor. Böylelikle Ortadoğu sahasında müthiş kısır döngüler kaosu örgütleme ve yönetmekten ileri gidemiyor.

Oysaki Ortadoğu'ya kalıcı bir sistem İslamiyetin ilk yıllarında deneniyor ve tüm inanç ve halkların bir arada yaşayabileceği "Medine Sözleşmesi" çok kısa da olsa bir çözüm gücü halini alabiliyor. Bu çözümü de on yılı aşkındır geliştirdiği yeni paradigmada Demokratik Konfederalizm perspektifiyle Kürt halk önderi ve düşünce insanı Sayın Abdullah Öcalan öneriyor. Yine geçenlerde, 21 yıl Londra'da sürgünde kalan ve Arap baharı sonrası Tunus'a dönen İslami Hareket'in önder iki kurucusundan biri olan Gannuşi ayağının tozuyla: "Siyasal İslam'ı bırakıp Demokratik İslam'a geçiyoruz" diyerek Öcalan'ın önerisine dikkat çekiyor. Bu düşüncenin  kendisinde Londra'da şekillenmesi de dikkatlerden kaçmıyor! 

Kimbilir belki hegemonlar Demokratik İslam'ın Ortadoğu'da da uygulanabilirliği üzerinde duruyorlardır! Herşeye rağmen Gannuşi'nin bu çıkışı yerinde ve zamanındadır.

Yaşananlar ile Öcalan'a tarihinde rastlanılmamış ağırlaştırılmış bir tecrit uygulanmasının zamanlaması anlaşılabiliyor. Hegemonlar sadece Ortadoğu'da değil İmralı'da da zorlandıkları bir savaş yürütüyorlar. Ondandır ki Öcalan susturulmak isteniyor ve o olmadan bir çözüm amaçlanıyor. 

Şimdilik AB formülasyonu ile Ulus-Devlet paradigmasindan sıyrılmak isteyen Hegemonik güçler Ortadoğu'nun bu sistemde kalması için tüm çirkinliklerini makyajlayarak güzelmiş gibi gösterebiliyor ve denenmiş ama başarısız bir sistemi bir yüz yıl daha burada hakim kılmak istiyorlar. Hegemonların İŞİD ve benzeri örgütleri laboratuar ortamında yaratarak Ortadoğu sahasına sürmesi ve çözüm için mezhep çatışmalarını hazırlaması coğrafya ülkelerini oyalama ve kendi sistemlerini oturtmaktan başka bir anlam da taşımıyor.

Diğer yandan Kürtler üçüncü çizgi olarak Dünya sisteminde yer alabilmek için günden güne devleşerek amansız bir savaş veriyorlar. Bağımsızlık, yani adalet, eşitlik ve özgürlüğün yaşanacağı sistemin Ulus-Devletten değil Öcalan'a ait olan Demokratik Konfederalizm perspektifiyle oluşturulacak sistemden geçtiğini bugün bütün dünyaya gösteriyorlar.

Evet! Öcalan bu öneriyi sadece Kürdistan ve Türkiye için değil aynı zamanda Ortadoğu ve Dünya için de yaptı. Öcalan Türkiye, İran, Irak ve Suriye'ye daima: "Biz kendi aramızda çözmezsek hegemonlar, en uygun projeyi dahi kendilerine benzeterek bir çözüme giderler" demişti. 

Demokratik Konfederalizm Ortadoğu ve Dünya sistemi için önümüzdeki yıllarda çok tartışılacağa ve bu tartışmaların merkezinde de tartışmasız bir şekilde Öcalan olacağa benziyor. Bunun için de Kürt hareketi, dostları ve bizlere çok iş düşüyor ve Öcalan'ın sadece Kürt sorunu değil tüm sorunlarda baş müzakereci olarak muhatap alınabilmesinin koşullarını yaratmalıyız. Barış'ın anahtarının Öcalan'da olduğunu ve bunun da Öcalan'ın özgürlüğünden geçtiğini anlatabilmeliyiz.

60647

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]

 

“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,

acıma çılgınlığı vermiş,

İnsan artık dayanamaz gibiyse,

 üstelik

Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı

Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;

Ve acıdan dili tutulunca insanın,

bir Tanrı

Çektiğimi anlatayım diye

bana dil vermiş.”[2]

 

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

KÜÇÜK BURJUVAZİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ ARADIĞI YER

Küçük burjuva aydınları sosyalizmi sevmezler. Gerçekte, onların sevdiği düzen, kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin kendilerine dokunmamasını isterler. Onların tek istekleri; “özgürce yazmak”, “özgürce sanatlarını gerçekleştirmek”... Ancak, bu kutsal “özgürlüğün” içinde, kapitalist sistem tarafından ezilen işçi ve emekçilerin özgürlüğü yoktur. Onlara göre, işçi ve emekçilerin görevi; kapitalist iş bölümü gereği sermaye sahibine artı-değer üretmek...

İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK)”?[*]

 

“Biri kurbağa öper,

biri yüzyıllarca uyur,

biri 7 cüceyle yaşar,

biri kuleye kapatılır.

Bir masal prensesi olsan bile

kadınlık zor.”[1]

 

1. Arap-İslâm İmgeleminde Kadın: Arzu ve Tehlike

 

ZİNDANLARDAKİ ÇIĞLIK, BÜYÜK ÇIĞI OLUŞTURACAK…[1]

 

“Tarih, gelecek için

kavga verip, yitirmiş bile olsa,

insanlık için vuruşanları

hiç unutmaz.”[2]

 

Şu an elim tuttuğum 29 Ekim 2012 tarihli mektup Erzurum H-Tipi Kapalı Cezaevi’nin B-Blok’undaki 4. Odadaki Muzaffer Yılmaz’dan geldi…

Sayfalar