Cumartesi Mayıs 4, 2024

Ortadoğu Emperyalizm ve İD

Sahip olduğu zengin enerji kaynakları nedeniyle üzerinde kan ve gözyaşının eksilmediği ve çeşitli emperyalist savaş oyunlarının oynandığı bir sahaya dönüşen Ortadoğu; Irak ve Suriye’de devam eden iç savaş düzleminde, bizzat emperyalizm ve bazı bölge devletlerinin desteğiyle, her türlü silah ve maddi yardım sunularak, adeta  “yıldızı parlayan” bir savaş makinesine dönüştürülen IŞİD yeni saldırıların gerekçesi yapıldı. Dünya kamuoyu “IŞİD terörü”nden bahseder oldu. Bizzat emperyalizmin yarattığı bir “vakıa” olan IŞİD'in, ABD ve diğer emperyalist devletler tarafından “öncelikli tehdit” ve “terör” unsuru olarak propaganda edilmesi, ABD ve diğer emperyalistlerin bilinen o iğrenç ve ikiyüzlü politikalarının bir tekrarından ibarettir.

Geçmişte bazı medya organlarında IŞİD lideri Ebubekir El Bağdadi’nin bir yıl boyunca MOSSAD tarafından yoğun bir askeri eğitim, dini kurslar ve konuşma becerisi kursları aldığı ve Bağdadi’nin Washington’daki bir görüşmede eski senatör John Mc. Cain ile aynı fotoğraf da yer aldığı yönlü haberler yayınlandı. Hemen ardından kaçarak Rusya’ya sığınan eski CİA çalışanı Edward Snowden'in, IŞİD’in arkasında ABD, İngiltere ve İsrail istihbaratının olduğunu yönündeki açıklamaları ortaya saçıldı.

Bu gelişmelerin yanında 2011 yılından beridir, başta Katar olmak üzere S. Arabistan vb. körfez ülkelerinin Suriye muhalefeti olarak adlandırılan gerici silahlı örgütlere ve IŞİD’e mali kaynak sağlamaları, Türkiye’nin bu İslam maskesi adı altındaki gerici cellatların geçiş ve lojistik üssü olması, (ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Ricciardone’nin ABD Dışişleri Bakanı J. Kerry'nin Ankara ziyareti öncesinde Türkiye’nin El Nusra vb. grupları desteklediğini açık açık ifade etmesi) tüm bunlar; IŞİD’in başta ABD olmak üzere emperyalist devletlerin ve onların taşeronluğunu yapan bölge gericiliği eliyle beslendiğinin göstergeleridir.

Korku, dehşet ve kaos çıkararak savaşlar yaymak esasta emperyalizme özgü ve onun doğasında var olan bir olgudur. Tarihsel olarak, dünya üzerindeki zengin enerji kaynakların sahibi olmak ve emekçi halklar üzerinde sömürü ve egemenlik kurmanın etkili bir aracı olarak haksız savaşlar çıkarmak, emperyalizmin temel varlık koşulu olagelmiştir.     

Daha dün Irak’ı işgal ederek bir milyon insanın ölümüne neden olan ABD’nin bugün, kendi yarattığı IŞİD tehdidi karşısında Ortadoğu halkının “kurtarıcısı” rolünde Suudi Arabistan, Irak, Türkiye vb. Sünni ağırlıklı bölge devletlerini turlayarak ve diğer bazı emperyalist devletlerle görüşerek, IŞİD’e karşı ortak bir koalisyon oluşturma çabaları, birbirine karşı savaştırılarak kırdırılan Ortadoğu halkının kurtuluşu yerine, emperyalist sermayenin çıkar ve sürekliliğinin zorunlu bir gereği olarak tekrar halkları birbirine karşı kışkırtma ve kırdırtma politikaları üzerinden, bölgenin “yeni”den dizayn edilmesi projesinden başka bir şey olmadığı göstermektedir.

Irak’ta iş başına getirilen Şii lider N. El Maliki’nin emperyalizmden bağımsız olmayan politikalarının iflasına paralel, Türkiye’nin Kürdistan petrolünün pazarlanması üzerinden Kürt yönetimiyle içli-dışlı olması ve Kürt yönetiminin de bu eksende hareket ederek, Irak’ın “toprak bütünlüğü”nden uzaklaşarak ve giderek Türkiye’ye yakınlaşması, Suriye’de B. Esat’ı devirmek için oluşturulan gericiler ordusunun umulan başarıyı elde edememesi gibi gelişmeler, ABD’nin bölge de yeniden bir rektifiye ihtiyacının gerekçeleri olarak öne çıkmaktadır.

Yine Aynı Gerekçe: Petrol!

Tüm bu görünen gerekçelerin temelinde yatan esas neden; bölgedeki enerji kaynakları üzerindeki kontrolü sağlama almaya endeksli ve önceden planlanan, Irak ve Suriye petrolünün İsrail, AB ve dünya piyasasına aktarımı için yeni güzergahlar oluşturma projesi yatmaktadır. Ki, Kürdistan Stratejik Araştırma Merkezi’nin sunduğu; Irak Milli Petrol Şirketi’nin (SOMO) Texas’ta yaptığı son toplantı da Türkiye üzerinden geçirilmesi planlanan dört yeni boru hattının askıya alınarak bunun yerine, yeni fizibilite raporları hazırlanan beş yeni boru hattının üçünün Suriye’den geçmesi, (Kerkük-Hayfa hatı projesi kapsamında) planlanıyor. Yine “Petrol Sina Yarımadası’nda Birleşiyor” başlıklı makalede sunulan veriler incelendiğinde benzer sonuçlara ulaşılıyor. (Yıldız Çelik, “Petrol Sina Yarımadası’nda birleşiyor…”, 9 Eylül 2014, Sendika.org)

ABD'nin esasen kendisinin petrole ihtiyacı olmadığı biliniyor. Ama emperyalistler arası rekabette enerji kaynaklarının denetimi son derece önemli. Bu nedenle Ortadoğu'da yaşanan gelişmelerin ana eksenini ABD’nin 2003 Irak işgali ile devreye soktuğu bütünlüklü stratejik çıkarlar kapsamındaki projelerine engel teşkil eden ve aksayan yönleri üzerinden, IŞİD'in bahane edilerek, bölgeye yeniden bir ayar çekme girişimi olduğu görülmektedir.

Dolayısıyla, beslenerek büyütülen IŞİD eliyle halklar üzerinde yaratılan korku, vahşet ve katliamların yine, ABD ve bölge gericiliği elleri ile “elemine” edilerek “büyük kurtarıcı” rolünün, bölge devletleri ve Ortadoğu halkları nezdinde bir devamını içeren niteliğinin yanı sıra; asıl neden yukarıda işaret ettiğimiz üzere emperyalistler arası rekabet ve kuşkusuz ki bu “emeğin karşılığı” olarak enerjiden ve silah yatırımlarından daha fazla pay alabilmek için enerji nakil yollarının yeniden dizaynı, ABD’nin stratejik yöneliminin esasını oluşturmaktadır.

Katiller Sürüsünü Tanıyoruz!

Ortadoğu ve Türkiye’nin emekçi halkları, emperyalizmin öncülüğünde Katar, Suudi Arabistan, Türkiye vb. devletlerin himayesinde yaratılan IŞİD vahşetinin hiçte yabancısı değildir. Daha dün yaşadığımız topraklarda faşist TC’nin, PKK gerillalarının kesik başlarıyla poz verip fotoğraf çektiren, gerilla kulaklarından tespih koleksiyonları yapan ve cansız gerilla bedenlerini panzerlere bağlayarak sürükleyip parçalayan vahşi ve insanlık dışı yöntemleri, hala hafızalardadır.

Faşist Diktatörlüğün dün T. Kürdistanı’nda uyguladığı bu insanlık dışı vahşet, bugün, Suriye ve Suriye Kürdistanı'nda, Irak ve Irak Kürdistanı’nda IŞİD eli ile yapılmaktadır. Öz ve biçimsel olarak birbirinden farkı olmayan bu vahşetin ana kaynağı da kuşkusuz bir ve aynıdır. Bugün basında kimi kalemler soruyorlar, kendisine İslamcı diyenlere; “neden ses çıkarmıyorsunuz” diye. Onlar T. Kürdistanı'nda gerillaların kafaları kesilirken, kulakları kolye yapılırken de ses çıkartmadılar ki? Hatta o zaman “dinsiz Kemalist” ordunun bu açıdan eleştirilmesi daha kolaydı. Ama yine de ses çıkarmadılar. Dolayısıyla mesele İslamcılık meselesi değil, çıkarlar meselesidir. Halkın yaşanılanlardan haberi olmayabilir peki ya kendine aydın diyen, okuyan araştıran İslamcılara ne demeli? Neden sessizler?

Yıllardır Filistin halkı üzerindeki katliamlarda uzmanlaşan İsrail’e, Kürt ulusu başta olmak üzere işçi ve emekçi halka her türlü zorbalığı uygulayan faşist TC’ye karşı sessiz kalan ABD ve diğer emperyalist devletlerin bugün, Irak ve Suriye’nin emekçi halkını IŞİD vahşetinden kurtarmaya soyunmaları, bilinen o sahtekar ve iki yüzlü politikalarının devamı niteliğindedir.

Bu iki yüzlülükte kendisine Türkiye'de İslamcı diyen çevrelerin önemli bir kısmı (çok az bir kısmı hariç) rol oynadığı akıldan çıkarılmamalıdır. Gazze'ye gözyaşı döken, Mısır'a ağlayan İslamcılar, Irak'ta Suriye'de İslamcıların saldırılarına ses çıkarmadıkları için suç ortaklarıdırlar. Bunun esas nedeni olarak gösterilen mezhep kardeşliği tali plandadır. Kendisine İslamcı diyenler ve bu adla politika yapanlar için asıl neden emperyalizme hizmet ve kendi çıkarlarıdır.


82136

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Sayfalar