Cumartesi Mayıs 18, 2024

Ortadoğu Emperyalizm ve İD

Sahip olduğu zengin enerji kaynakları nedeniyle üzerinde kan ve gözyaşının eksilmediği ve çeşitli emperyalist savaş oyunlarının oynandığı bir sahaya dönüşen Ortadoğu; Irak ve Suriye’de devam eden iç savaş düzleminde, bizzat emperyalizm ve bazı bölge devletlerinin desteğiyle, her türlü silah ve maddi yardım sunularak, adeta  “yıldızı parlayan” bir savaş makinesine dönüştürülen IŞİD yeni saldırıların gerekçesi yapıldı. Dünya kamuoyu “IŞİD terörü”nden bahseder oldu. Bizzat emperyalizmin yarattığı bir “vakıa” olan IŞİD'in, ABD ve diğer emperyalist devletler tarafından “öncelikli tehdit” ve “terör” unsuru olarak propaganda edilmesi, ABD ve diğer emperyalistlerin bilinen o iğrenç ve ikiyüzlü politikalarının bir tekrarından ibarettir.

Geçmişte bazı medya organlarında IŞİD lideri Ebubekir El Bağdadi’nin bir yıl boyunca MOSSAD tarafından yoğun bir askeri eğitim, dini kurslar ve konuşma becerisi kursları aldığı ve Bağdadi’nin Washington’daki bir görüşmede eski senatör John Mc. Cain ile aynı fotoğraf da yer aldığı yönlü haberler yayınlandı. Hemen ardından kaçarak Rusya’ya sığınan eski CİA çalışanı Edward Snowden'in, IŞİD’in arkasında ABD, İngiltere ve İsrail istihbaratının olduğunu yönündeki açıklamaları ortaya saçıldı.

Bu gelişmelerin yanında 2011 yılından beridir, başta Katar olmak üzere S. Arabistan vb. körfez ülkelerinin Suriye muhalefeti olarak adlandırılan gerici silahlı örgütlere ve IŞİD’e mali kaynak sağlamaları, Türkiye’nin bu İslam maskesi adı altındaki gerici cellatların geçiş ve lojistik üssü olması, (ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Ricciardone’nin ABD Dışişleri Bakanı J. Kerry'nin Ankara ziyareti öncesinde Türkiye’nin El Nusra vb. grupları desteklediğini açık açık ifade etmesi) tüm bunlar; IŞİD’in başta ABD olmak üzere emperyalist devletlerin ve onların taşeronluğunu yapan bölge gericiliği eliyle beslendiğinin göstergeleridir.

Korku, dehşet ve kaos çıkararak savaşlar yaymak esasta emperyalizme özgü ve onun doğasında var olan bir olgudur. Tarihsel olarak, dünya üzerindeki zengin enerji kaynakların sahibi olmak ve emekçi halklar üzerinde sömürü ve egemenlik kurmanın etkili bir aracı olarak haksız savaşlar çıkarmak, emperyalizmin temel varlık koşulu olagelmiştir.     

Daha dün Irak’ı işgal ederek bir milyon insanın ölümüne neden olan ABD’nin bugün, kendi yarattığı IŞİD tehdidi karşısında Ortadoğu halkının “kurtarıcısı” rolünde Suudi Arabistan, Irak, Türkiye vb. Sünni ağırlıklı bölge devletlerini turlayarak ve diğer bazı emperyalist devletlerle görüşerek, IŞİD’e karşı ortak bir koalisyon oluşturma çabaları, birbirine karşı savaştırılarak kırdırılan Ortadoğu halkının kurtuluşu yerine, emperyalist sermayenin çıkar ve sürekliliğinin zorunlu bir gereği olarak tekrar halkları birbirine karşı kışkırtma ve kırdırtma politikaları üzerinden, bölgenin “yeni”den dizayn edilmesi projesinden başka bir şey olmadığı göstermektedir.

Irak’ta iş başına getirilen Şii lider N. El Maliki’nin emperyalizmden bağımsız olmayan politikalarının iflasına paralel, Türkiye’nin Kürdistan petrolünün pazarlanması üzerinden Kürt yönetimiyle içli-dışlı olması ve Kürt yönetiminin de bu eksende hareket ederek, Irak’ın “toprak bütünlüğü”nden uzaklaşarak ve giderek Türkiye’ye yakınlaşması, Suriye’de B. Esat’ı devirmek için oluşturulan gericiler ordusunun umulan başarıyı elde edememesi gibi gelişmeler, ABD’nin bölge de yeniden bir rektifiye ihtiyacının gerekçeleri olarak öne çıkmaktadır.

Yine Aynı Gerekçe: Petrol!

Tüm bu görünen gerekçelerin temelinde yatan esas neden; bölgedeki enerji kaynakları üzerindeki kontrolü sağlama almaya endeksli ve önceden planlanan, Irak ve Suriye petrolünün İsrail, AB ve dünya piyasasına aktarımı için yeni güzergahlar oluşturma projesi yatmaktadır. Ki, Kürdistan Stratejik Araştırma Merkezi’nin sunduğu; Irak Milli Petrol Şirketi’nin (SOMO) Texas’ta yaptığı son toplantı da Türkiye üzerinden geçirilmesi planlanan dört yeni boru hattının askıya alınarak bunun yerine, yeni fizibilite raporları hazırlanan beş yeni boru hattının üçünün Suriye’den geçmesi, (Kerkük-Hayfa hatı projesi kapsamında) planlanıyor. Yine “Petrol Sina Yarımadası’nda Birleşiyor” başlıklı makalede sunulan veriler incelendiğinde benzer sonuçlara ulaşılıyor. (Yıldız Çelik, “Petrol Sina Yarımadası’nda birleşiyor…”, 9 Eylül 2014, Sendika.org)

ABD'nin esasen kendisinin petrole ihtiyacı olmadığı biliniyor. Ama emperyalistler arası rekabette enerji kaynaklarının denetimi son derece önemli. Bu nedenle Ortadoğu'da yaşanan gelişmelerin ana eksenini ABD’nin 2003 Irak işgali ile devreye soktuğu bütünlüklü stratejik çıkarlar kapsamındaki projelerine engel teşkil eden ve aksayan yönleri üzerinden, IŞİD'in bahane edilerek, bölgeye yeniden bir ayar çekme girişimi olduğu görülmektedir.

Dolayısıyla, beslenerek büyütülen IŞİD eliyle halklar üzerinde yaratılan korku, vahşet ve katliamların yine, ABD ve bölge gericiliği elleri ile “elemine” edilerek “büyük kurtarıcı” rolünün, bölge devletleri ve Ortadoğu halkları nezdinde bir devamını içeren niteliğinin yanı sıra; asıl neden yukarıda işaret ettiğimiz üzere emperyalistler arası rekabet ve kuşkusuz ki bu “emeğin karşılığı” olarak enerjiden ve silah yatırımlarından daha fazla pay alabilmek için enerji nakil yollarının yeniden dizaynı, ABD’nin stratejik yöneliminin esasını oluşturmaktadır.

Katiller Sürüsünü Tanıyoruz!

Ortadoğu ve Türkiye’nin emekçi halkları, emperyalizmin öncülüğünde Katar, Suudi Arabistan, Türkiye vb. devletlerin himayesinde yaratılan IŞİD vahşetinin hiçte yabancısı değildir. Daha dün yaşadığımız topraklarda faşist TC’nin, PKK gerillalarının kesik başlarıyla poz verip fotoğraf çektiren, gerilla kulaklarından tespih koleksiyonları yapan ve cansız gerilla bedenlerini panzerlere bağlayarak sürükleyip parçalayan vahşi ve insanlık dışı yöntemleri, hala hafızalardadır.

Faşist Diktatörlüğün dün T. Kürdistanı’nda uyguladığı bu insanlık dışı vahşet, bugün, Suriye ve Suriye Kürdistanı'nda, Irak ve Irak Kürdistanı’nda IŞİD eli ile yapılmaktadır. Öz ve biçimsel olarak birbirinden farkı olmayan bu vahşetin ana kaynağı da kuşkusuz bir ve aynıdır. Bugün basında kimi kalemler soruyorlar, kendisine İslamcı diyenlere; “neden ses çıkarmıyorsunuz” diye. Onlar T. Kürdistanı'nda gerillaların kafaları kesilirken, kulakları kolye yapılırken de ses çıkartmadılar ki? Hatta o zaman “dinsiz Kemalist” ordunun bu açıdan eleştirilmesi daha kolaydı. Ama yine de ses çıkarmadılar. Dolayısıyla mesele İslamcılık meselesi değil, çıkarlar meselesidir. Halkın yaşanılanlardan haberi olmayabilir peki ya kendine aydın diyen, okuyan araştıran İslamcılara ne demeli? Neden sessizler?

Yıllardır Filistin halkı üzerindeki katliamlarda uzmanlaşan İsrail’e, Kürt ulusu başta olmak üzere işçi ve emekçi halka her türlü zorbalığı uygulayan faşist TC’ye karşı sessiz kalan ABD ve diğer emperyalist devletlerin bugün, Irak ve Suriye’nin emekçi halkını IŞİD vahşetinden kurtarmaya soyunmaları, bilinen o sahtekar ve iki yüzlü politikalarının devamı niteliğindedir.

Bu iki yüzlülükte kendisine Türkiye'de İslamcı diyen çevrelerin önemli bir kısmı (çok az bir kısmı hariç) rol oynadığı akıldan çıkarılmamalıdır. Gazze'ye gözyaşı döken, Mısır'a ağlayan İslamcılar, Irak'ta Suriye'de İslamcıların saldırılarına ses çıkarmadıkları için suç ortaklarıdırlar. Bunun esas nedeni olarak gösterilen mezhep kardeşliği tali plandadır. Kendisine İslamcı diyenler ve bu adla politika yapanlar için asıl neden emperyalizme hizmet ve kendi çıkarlarıdır.


82198

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Sayfalar