Perşembe Mart 28, 2024

Munzur’dan İstanbul'a Yaralı Kartal: Ali Uçar!

Yıl 1974 Haziran’ıydı. Seni İstanbul- Kazlıçeşme’de tanıdım. Daha çok gençtin, 16 yaşındaydın. Dersim-Ovacik Cakperi köyünde yoksul ama Munzur suyu kadar temiz bir Anne-Baba'dan gelmeydin. Okullar yaz tatiline girmiş sen ve abin Musa Uçar okul paranızı ve ailenize maddi yardımda bulunmak için Kazlıçeşme deri fabrikalarında çalışacaktınız. Okullar açıldığında ise geri Dersim’e dönerek eğitiminizi sürdürecektiniz. Ama öyle olmadı. Partimizle tanıştın. Eğitimini yarıda bıraktın. Zeytinburnu’nda işçi sınıfı içerisinde örgütlendin, örgütledin.

Deri-iş sendikasının Kazlıçeşme örgütlenmesinde. İşçilerin sigortalı olmasında en çok emek verenlerdendin. Hızlı öğreniyordun, gelişiyordun. Kabına sığmıyordun. Partinin askeri örgütlenmesinde yer almakta ısrar ettin. "Partinin her örgütlü elemanının aynı zamanda iyi bir savaşçı olması gerektiğinin" bilincindeydin. Parti-Ordu çalışmasını iç içe birlikte yürütülmesinde ısrarcı oldun. Çeşitli örgütsel çalışmalar sana yetmiyordu. Yüreğin cesurdu, yaralıydı Otuz sekiz Dersim katliamını yaşadığın bir yöreden geliyordun ve o surecin acılı anılarıyla büyümüştün. Askeri-TİKKO gerilla biriminde örgütlendiğinde dünyalar senin olmuştu. Sevinçten uçuyordun…

 Partinin düzenli eğitim çalışmaları (askeri, siyasi, örgütsel) yapılıyordu. Sen, Cemil Oka, Selahattin Doğan, Hıdır Aykır yeni oluşturduğumuz şehir gerilla biriminde yer alıyordunuz. Cemil Üniversite gençliğinde gelmişti. Hıdır Aykır okuma yazma bilmeyen Dersim/Ovacık/Kozluca köyünden gelen  bir işçiydi. Yaşam savası için İstanbul’a gelmiş Kazlıçeşme’de deri işçileriydiniz.

 Daha bıyıkları terlememişti. Genç, dinamik, masum ve cesurdun. Partinin en imkânsız döneminde, parti faaliyeti ulaşabildiğimiz her yerde canla basla yürütenlerdendin. Henüz çok gençtik. Ölüm neydi ki bizim için! Seve seve ölüme gidiyorduk yaşamak-yaşatmak, gelişip güçlenmek, ideallerimizi toprağa tohum yapabilmek için! Aslında hiç birimizin aklında ölüm yoktu. Daha çok yasamak sevdası vardı. Mazlumun cani yüreği, hakkı- adaleti, davası; mağdurun uyanması, aydınlanması, bilinçlenmesi, örgütlenmesi ayağa kalkarak isyana bayrak olmak istiyorduk. Hiçbirimizin ama hiçbirimizin hesabı kitabı yoktu. Her şey devrim, sosyalizm ve gerçek özgürlüğün gürül gürül tüm insanlara sunulduğu yenidünyamız içindi. Kaypakkaya’dan aldığımız maya, bize bu azmi, cesareti, ilhamı veriyordu. Kürt’tük, Türk’tük, Ermeni, Laz, Arap, Çerkez vb. idik. Aramızda dil, din irk farkı yoktu. Biz işçi sınıfının, mazlumun ezilenin her zaman yanındaydık.

Ali yoldaş sen, Cemil Oka’nın Türklüğüyle, Cemil yoldaş senin Kürtlüğünle uğraşmazdı. Sınıfımızın ve halkların kardeşliği ve eşitliği kılavuzumuzdu. Kuru ekmeği soğanla, tuzla katık yapar yerdiniz. İnanmak dava insani olmak azmi, disiplini, öğrenmeyi gerektiriyordu. Okuma yazma bilmeyen H. Aykır okuma yazma öğrenmişti. Cemil ve sen H. Aykır yoldaşa çok kısa zamanda okumayı, yazmayı öğretmiştiniz. Bize sürpriz yapmıştınız. Biz Hıdır yoldaşın kitap okuduğunu, yazma notları aldığını gördüğümüzde inanmamıştık, bize şaka gibi gelmişti.

Zaman su gibi akıyordu. Biz 1976’nin Ocak ayında esir düşmüştük. Zorunlu ayrılıktı bu. Toptaki cezaevine ziyaretime hep geldin. Beni-bizi yalnız bırakmadın.

Bir süre sonra partinin gerçekleştirdiği bir eylemde (1977’da)  çatışma çıkmıştı. Faşizm zayiat almıştı. Sen ve diğer yoldaş yara almamıştınız ama Cemil yoldaş ağır yaralanmıştı. Sen, Cemil’i öylece bırakmamıştın. Cemil’in tüm ısrarına aldırış etmeden, Cemil’i ölümüne çemberden çıkarmıştın. Tüm uğraşlara rağmen Cemil Oka’ mızı kaybetmiştik. Partimiz ayrılık sonrası değerli bir komutanını, savaşçısını kaybediyordu.

Son kez beni ziyarete geldin. Olay anlattın ve bir daha görüşüme gelmedin. İlişkimiz kopmuştu. Birkaç kere S. Cihan yoldaşa seni sormuştum. "İyi olduğunu başka bölgeye görevlendirildiğini" duymuştum. Biz 1977’nin 9 Aralık’ında partimiz tarafından bir baskın sonucu Toptaşı Cezaevinden kaçırıldık. Doğu’ya atanmıştık. Yıllarca görmediğim Orhan Bakır yoldaşla karşılaştık. Daha sonra seninle karşılaştık. İkinizle de karşılaşmam bana sürpriz olmuştu. O anı kelimelere dökemem. Aynı candık, aynı kandık, aynı davanın yoldaşlarıydık.

Yıllar bizi Dersim’de buluşturdu. Partimize, devrime hizmeti birer nefer olarak Dersim ve “Doğu’da yürütecektik. Partinin ayni komitelerinde birlikte yer aldık. Partinin sana verdiği görevleri layıkıyla yerine getirdin. Dest işgalinin örgütlenme surecinde yer almıştın. O dönemler azılı işkenceci Musa Duman gibi işkencecinin cezalandırılması görevini parti sana verdiğinde hiç tereddüde düşmeden görevi devraldın, yanına da Kato (Hüseyin Tosun) yoldaşı da alarak Elâzığ Merkez Hastane ’sinde halk adına cezalandırdın. Eylem sonrası görüştüğümüzde üzgündün. Pir Ahmet Solmaz adlı devrimcinin katili Musa Duman ölmemişti. Ağır yaralı kurtulmuştu. İblisin nasıl ölmediğine hep yakındın, hayıflandın. Avını avlamış bir kartalın ruh hali gözlerinde okunuyordu. Bir zaman sonra eski haline dönüyordun. Sazınla, sözünle, şakalarınla hepimizin moral kaynağıydın. Dersim dağlarının sevdalı ceylanıydın. Yüreğinde zerre kadar yılgınlık ve art niyet yoktu. Çemişgezek’in merkezinde azılı katil Yaşar Uytun’un cezalandırılmasında gösterdiğin cesaretle, avına son darbeyi vuran aslanın heybetli bakışını andırıyordun. İki gün boyunca faşizmin ordusuyla çatışırken CHE’yi andırıyordun.

Bir tarafta yüzlerce TC’nin askerleri, beri yanda sen ve senin komutanda sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen gerilla yoldaşlarınla (Şefik Karaağaç’la, Ali Karadağ’la ve diğer yoldaşlarınla) çatışıyordun mevzi kazanıyor tekrar geri çekiliyordun. İki gün suren çatışmada Faşizmin ordusu dağlarımıza girememişti. Partimizin yaptığı her iki kampta da komutanlardandın. 12 Eylül Askeri faşist cuntası işbaşına geldiğinde sen ve ben Erzincan Munzur dağlarındaydık. Gamarikten, Ovacık’a yol almıştık. Uçak ve Helikopterlerin hareketliliği bir şeylerin olduğunu söylüyordu. Radyoyu açtığımızda ordunun yönetime el koyarak darbe yaptığını duyduk. Acilen birliklerimize ulaştık. Gerekli hareket planı ve tedbirlerimizi aldık..

Bu dönemlerde partimiz alt konferanslarını yapmış, akabinde  ikinci konferansını gerçekleştirmişti. Bütün örgütler yıkım halindeyken, biz öyle ciddi bir darbe yememiştik. Aksine daha organize oluyorduk. Konferans çalışmalarını aksatmadan yapmıştık. İçte çatlak sesler çıksa da pek etki yapmıyordu. Partimiz, ikinci konferansını başarıyla gerçekleştirmesiyle büyük bir moral kazanmıştık. Bu süreçte konferansın örgütlenmesinde, ulaşımda, nakilde, askeri önlem ve örgütlenmesinde hep ama hep sen vardın Ali yoldaşım.

Partimiz ağır darba aldığında yine partinin hamalıydın. İstanbul’dan T. Kürdistan’ına  bütün ulaşım ve örgütlenmede payın, emeğin büyüktür. Seni büyütende buydu. Yakalanma, öldürülme umurunda değildi. 1982 Eylülü’ne kadar birlikte olduk. Ben görevim gereği yurtdışına çıktım. Bazen haberleşme ağıyla görüşüyorduk. Bir kara-Nisan günü; yani 6 Nisan günü acı acı  telefon çaldığında (Köln’de İbrahim Polat yoldaşın evinde) kara haberini aldım. Sen kahpe bir tuzakta katledilmiştin. İnanamıyordum. İnanmak istemiyordum. Şoktaydım ne yapacağımı bilemiyordum. Ali Haydar Akgün yakalanmış üç gün evi vermemişti. Evde kalan arkadaşlar panikleyerek ve ciddi bir zaafla hiçbir belge almadan, evi boşaltmadan terk etmişlerdi. Günler sonra Ali yoldaşı ev boşaltmaya göndermişlerdi. Ali yoldaş evi boşatmaya gittiğinde kahpe pusuda kurşuna dizilmişti. Ev’i anında terk edenlerin evi boşaltmaması ve üstelik A. Uçar’ın yollanıp katledilmesine yol açılması karşısında, Topo yıkılır, ihanet derecesinde çözülür. Kuskusuz onun çözülüp evi vermesi de A. Uçar’ın katledilmesine yol açmıştır.

Aslan Kılıç’ın Hastane surecinde çökmesiyle, Topo’nun yakalanması  ve yıkıntıya girmesinden birbirini etkileyen bir ilintisi vardır…

Aslan Kılıç, o dönemler partinin genel sekreteriydi. Aslan, görüş olarak parti merkez komitesinin 5. toplantısında tasfiyeciliğini yürütmüştü. Perincek’çi karşı-devrimci, tasfiyeci görüşlerini zorlanmadan hâkim kılmıştı. MK’nin esintiye göre yelken açması ne durumda olduğunu gösteriyor. İdeolojik duruşu-inancı olmayanların kökü çürüktür rüzgâr nerede eserse oraya eğilirler. Gelen tepkiler sonucu ideolojik yıkıntı içindeki dönemin MK’miz çaresiz düşe kalka ayağa kalkmaya çalıştı. Nafile çırpınıştı. "Değerli” sekreterimiz Aslan Kılıç ihanet ederek partiyi sattı. Perincek’in devletiyle anlaştı. Zira Aslan Kılıç evveliyatından beri TKP/M-L’nin mayasını almadı, alamadı. Kaypakkaya kültüründen mayalanmadı. Devrimi sattı. Partimize en büyük zararı verdi. Kemalizm’den köklü kopmamıştı. Onun Kemalist asker olarak görevine devam etmesi de buradan gelir. Ne de olsa aynılar aynı yerde, ayrılar ayrı yerde kalırlar… Son sözü tarih söyleyecektir! Ali Uçar yoldaşı saygı ve sevgiyle anıyorum. Devrim şehitlerini yüreğimin derinliklerinde taşıyorum…

29. 3. 2013  Hasan Aksu.

103846

Son Haberler

Munzur’dan İstanbul'a Yaralı Kartal: Ali Uçar!

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Sayfalar