Cumartesi Mayıs 18, 2024

Մենք կ՛հաղթենք! Biz Kazanacağız! (2) Türk Özel Savaş Medyasının Yalanları!

27 Eylül 2020 tarihinde TV’ler “muhabir” görünümündeki özel savaş elemanlarıyla Bakü’den naklen yayına başladılar. Bu özel savaş elemanları, “Ermeni saldırısının” duyurusunu yaparak savaşın başladığını ilan etti.

Türk medyasının bu kadar hızlı bir şekilde Bakü’ye giderek canlı yayına geçmesi, TC devletinin Azerbaycan ordusunun Dağlık Karabağ’a saldırısının önceden bildiği; daha doğru bir ifade ile bu saldırıyı başından itibaren kendisinin planladığı, Azerbaycan ordusunu harekete geçirdiği, fiili olarak yönettiği anlamına gelmektedir.

İşgal ve ilhak saldırısının medya ayağının da önceden hazırlandığı ve savaşa göre konumlandırıldıkları anlaşılmaktadır. Savaşı bizzat kışkırtan, idare ve sevk edenin TC faşizmi olduğu R.T.Erdoğan ve M. Çavuşoğlu’nun aynı gün ve saatte “Azerbaycan’a destek, Ermenistan’a tehdit” dolu bildirileriyle daha net anlaşıldı. Çünkü halihazırda Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırısı için bir gerekçe yoktu.

Özel savaş elemanlarının kamuoyuna yansıyan başka bir yalanı ise kendilerinin bile inanmadığı “PKK” ve “Şehit Nubar Ozanyan Taburu”nun Karabağ’a giderek savaşa katıldıkları yalanıdır.

TC devletinin sıkıştığı her zaman başvurduğu propaganda araçlarından birisi olan “PKK Ermenistan’da” yalanı, 30 yıldır sürekli söylenmiştir. Ama hiçbir zaman da ispatlanamamıştır. Nubar Ozanyan Taburu’nun Rojava görüntülerini, Karabağ’daymış gibi servis ederek, Azerbaycan ve Türk halkına Ermeni ve Kürt düşmanlığı şırınga etmektedirler. Bu haberler bağımsız kaynaklar tarafından hiçbir zaman doğrulanmazken, manipülasyon haberlerinin muhatabı olan PKK ve Nubar Ozanyan Taburu yetkilileri tarafından yapılan açıklamalarla yalanlanmıştır.

TC Rejimi Saldırının Doğrudan Tarafıdır

Ermeni ve Kürt düşmanlığının Türkiye’den sonra Azerbaycan’da bu kadar saldırgan-kindar olmasının sebebi Türkiye’nin kışkırtmalarının sonucudur. Ermenistan’ı açık bir dille tehdit eden Türk Dışişleri Bakanı M. Çavuşoğlu “Ermenistan bunu bedelini çok ağır bir şekilde ödeyecek” tehdidinde bulunurken gerçekte ağzındaki baklayı da çıkarmış oldu.

TC rejiminin kimlere güvenerek bu tehditlerde bulunduğu bellidir. Efendileri ABD-AB emperyalizmine yaranmak, NATO üyeliğiyle Rusya’ya Kafkaslar’da diş göstererek kendini pazarlamak istemektedir.

TC bunu yaparken sadece kendi askerini sahaya sürmemekte, aynı zamanda tıpkı Suriye’de, Libya’da yaptığı gibi Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ işgalinde kullanılmak üzere bölgeye cihatçı çete artıklarını transfer ermektedir. Diğer bir ifadeyle TC rejimi, DAİŞ çete artıklarını bölgede kendi çıkarları için kullanmaktadır. Terörizm transferi yapmaktadır. Bu yönlü haberler Waltstreet Journal, The Gardien, Le Monde vb. gibi gazeteler tarafından “Türk Devleti’nin İdlib, Efrin gibi işgal edilen Kürt illerinden Azerbaycan’da savaşacak terörist topladığı” haberleri ve görüntüleri eşliğinde dünya ile paylaşıldı. Türkiye böylelikle Rojava-Libya’dan sonra Karabağ’da da savaş suçları işlemiş oldu.

TC rejimi, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’a saldırısını aylar öncesinden planladı. Azerbaycan’da süren iktidar mücadelesinde daha önceden 1995 yılında darbe tezgahlayan Türkiye, bu sefer siyaseti dizayn etmek için devreye girdi. Önce Temmuz ayında Dışişleri Bakanı olan Elmar Mamedyarov sonra her zaman Türkiye’nin müdahalelerine prim vermeyen, Türkiye ile ilişkilere karşı çıkan Genelkurmay Başkanı Necmeddin Sadıkov hakkında –özellikle Türk medyası– kaynaklı yürütülen kampanyalar sonucu görevlerinden alındılar.

Dışişleri Bakanlığı’na diplomasiden anlamadığı ileri sürülen Ceyhun Bayramov getirildi. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi görevlere atanının “liyakat” değil “tek adama bağlılık” olduğu ve bu anlamıyla yapılan atamalarda esas olarak TC rejimine “yandaş” olmasına dikkat edildiği anlaşıldı. Türkiye’nin Azerbaycan siyasetine müdahalesi ve kendi yandaşlarını ataması, Rus yanlılarının belli oranda tasfiyesi ile tamamlandı.

Azerbaycan’ın saldırısından bir hafta önce hava haberleşmesini kapattığı yani NOTAM ilan ettiği ortaya çıktı. Yedek askerleri savaşa alımlar başladı. Askeri ihtiyaçlar için sivil kamyonlara el konuldu. Libya ve Suriye’den uçaklarla önce Urfa ve Antep’e oradan Bakü’ye cihatçı çete artıklarının taşınma görüntüleri ortaya çıktı. Aylık 500-1000 dolar üzerinden çetelerle antlaşmalar yapıldığı basına yansıdı.

Nitekim Rusya’da yayın yapan Kommersant Gazetesi’de “Çatışmaya Zorlamak” başlığıyla yayınlanan bir haberde, başlık altında kullanılan “Kommersant’ın kaynakları, Türkiye’nin Dağlık Karabağ’daki çatışmalara nasıl zemin hazırladığı anlattılar” spotuyla duyuruldu. Haberdeki iddialar özetle şöyle: Karabağ’daki bu savaşı kasıtlı olarak Türkiye’nin planlayıp kışkırttığı,

  1. Son aylarda Ankara’nın Azerbaycan’a yaptığı siyasi-diplomatik, istihbari ve askeri-teknik destekle Bakü’yü provoke ettiği ,
  2. Temmuz-Ağustos aylarında Azerbaycan’daki Türkiye-Azerbaycan ortak tatbikatı sonrasında Türkiye’nin ciddi sayıda askerinin bölgede bırakıldığı ve bu askerlerin Azerbaycan’ın şu anki harekatında bizzat koordine-planlama-yürütme görevlerinde bulundukları,
  3. Toplamda 600 Türk askerinin tatbikatlar sonrasında Azerbaycan’da bırakıldığı, 200’ünün taktik seviyede tabur olduğu, 50 eğitmenin Nahçıvan’da, 90 askeri danışmanın Bakü’de, 120 uçuş personelinin Gebele Üssü’nde, 20 SİHA operatörünün Dallar Üssü’nde, 50 eğitmenin Yevlah Üssü’nde, 2. 50 eğitmenin Azerbaycan’ın Perekeşkul’daki 4. Kolordu Komutanlığı’nda, 20 personelin de Bakü’deki Haydar Aliyev Askeri Deniz Üssü ve Okulu’nda bırakıldığı,
  4. Aynı zamanda Türkiye’nin Azerbaycan’da askeri ekipman da bıraktığı ve bunların da 18 zırhlı savaş aracı, 5 birçok namlulu roketatar sistemi, 10 parça hava teknik ekipmanı, 6 uçak, 8 helikopter, 20 de SİHA olmak üzere de 34 hava aracının bırakıldığı,
  5. Özellikle 4 Eylül’de Türk Hava Kuvvetleri’ne ait C-130, 18 Eylül’de CN-235, 25 Eylül’de A400M uçaklarıyla ve Eylül-Ekim 2020’de Türkiye’den çoğunlukla Gürcistan üzerinden Azerbaycan’a askeri nakliye uçaklarıyla personel ve ekipman taşındığı,
  6. Dağlık Karabağ’daki savaşın zirve yaptığı 28 Eylül-30 Eylül tarihleri arasında Hulusi Akar ve Ümit Dündar’ın Azerbaycan’daki askeri birliklere katılıp Karabağ cephesindeki operasyonun genel yönetimini yerinde yaptıkları,
  7. 30 Eylül ve 1 ile 3 Ekim tarihlerinde çeşitli silah ve tıbbi malzemenin CN-235 uçağıyla Etimesgut-Nasosnaya seferiyle Azerbaycan’a götürüldüğü
  8. 7 Ekim’de Türk Hava Kuvvetleri’ne ait C-130 uçağıyla (sefer sayısı TUAF 737) personel ve mühimmat teslimi yapıldığı,
  9. 9 Ekim’de Azerbaycan’a ait İl-76TD (sefer sayısı AZAF002) ile Gürcistan üzerinden Amman-Bakü rotasıyla, mühimmatıyla beraber, 200 adet ağır makineli tüfek sevkiyatının yapıldığı,
  10. 14-21 ve 28 Ekim için Gürcistan hava sahasının transit sevkiyatlarda kullanımı için Türkiye’nin Tiflis’ten izin istediği ve iznin verildiği,
  11. Türkiye’nin Milli Savunma Bakanlığı’nın kaynak ve kuvvetlerini kullanarak istihbarat teşkilatı MİT’in Dağlık Karabağ’a sadece Ekim ayının ilk haftasında Suriye’den 1300, Libya’dan ise minimum 150 kişilik cihatçı grubu taşıdığı,
  12. Dağlık Karabağ’a gönderilen Suriyeli savaşçıların özel askeri şirket SADAT tarafından toplandığı ve toplanma yerlerinin Afrin, El-Bab, Rasulayn, Tel Abyad olduğu ve sonrasında Şanlıurfa’ya gönderildikleri ve sonra da SADAT’ın charter seferleriyle Karabağ’a yollandıkları,
  13. İlk cihatçı grubun çoğunlukla Terter, ikinci grubun ise Cebrail bölgesine yollandığı,
  14. Ankara’nın Karabağ’a yolladığı cihatçılara önce $1500 verip aylık da $2000 maaş tahsis ettiği, Azerbaycan’a gönderilmeden önce bu kişilerden bütün kimlik belgelerinin ellerinden alındığı,
  15. Türk eğitmenler tarafından Suriye’de iki haftalık eğitim aldıktan sonra ilk grubun daha 22 Eylül’de (Dağlık Karabağ’da savaş 27 Eylül’de başlamadan önce) Azerbaycan’a gönderildikleri,
  16. Moskova’da ateşkese varıldığı 10 Ekim’e kadar yeni bir 1500 kişilik Suriyeli savaşçı grubunun hazırlandığı ve bunların da her an Azerbaycan’a gönderilmiş olabileceği, bu savaşçıların Feylak eş-Şam, Sultan Murat, Hamza, Süleyman Şah tugaylarından oluştuğu.

Bu haberin Kommersant’ın askeri-diplomatik kaynaklarına dayandığı iddia edilse de haber içinde verilen detaylardan Rus istihbaratının TC rejiminin her hareketini izlediği ve not ettiği anlaşılmaktadır. Bu bilgiler bize Azerbaycan- Ermenistan savaşının gerçekte Azerbaycan’ın bizzat TC’nin kontrolünde, sevk ve idaresi altında Dağlık Karabağ’a saldırdığını göstermektedir. Kısacası bu savaş TC’nin Dağlık Karabağ’a yönelik saldırısıdır.

*25 Ekim’de kaleme alınmıştır

https://www.kaypakkayahaber.com/kose-yazisi/menkkhaghtenk-biz-kazanacagiz1

7322

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Özgür Gelecek

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

Sayfalar