Cuma Mart 29, 2024

Marksizmin sadık öğrencisi: İbrahim Kaypakkaya

Komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın ölümsüzlüğünü onur; direngenliğini miras, komünist bilincini rehber edişimizin 44. yılını geride bırakırken, o günden bugüne kadar attığımız ve atacağımız her adım, bilimsel sosyalizme olan sadakatimizi ortaya koymaktadır. Bu sadakat kuşkusuz toplumsal çelişkiler karşısında politika üretmedeki durumumuz ve ülkemizde Marksizm’in üretiminin ne durumda olduğu ile ölçülebilir. Bu konuda örnek alınacak tavrın Kaypakkaya yoldaş olması ve onun sosyal ve de siyasal pratiğinde bütünleşen kopuşun kavranması gerekiyor.

’71 devrimci çıkışı, kendi içinde ortaya koyduğu pratikleri ile ülkemiz sınıf mücadelesinde oldukça önemli bir kesittir. Bu çıkış, kendi içinde büyük bir cüret ve kararlılığı ifade etse de aynı zamanda kendi içinde bir arayışı ve değişimi de ifade etmiştir. Nicel birikimin nitel kopuşunun an meselesi olduğu gerçeği içinde ’71 devrimci çıkışı, kitlelerin değişimini de ifadelendirecek ve bir kopuşu sağlayacak bir parti arayışını da ifade etmiştir. Bu anlamda diyebiliriz ki ’71 devrimci çıkışı aynı zamanda kendi içinde bir krizi de ifade etmektedir. Bu kriz kitlelerin bağrında oluşacak ve tarihte zorunluluk olarak ortaya çıkacak olan proletarya partisidir. Onun ideolojik ve politik güzergâhında halk kitleleri içinde ortaya çıkan bir komünist önderin ellerinde filizlenmesi ve şekillenmesi ülkemiz devrimci tarihi açısından bir dönüm noktasıdır.

Açık ki, bu kopuşun temel kaynağını Marksizm’in evrensel ruhu oluşturmakta ve bu ruh Kaypakkaya’nın bilincine zuhur etmektedir. Kaypakkaya’nın toplumsal pratiği, kitleler içinde alazlanması onun Marksist bilincini şekillendirmiş ve bir komünistin mahir ellerinde Türkiye proletaryasının öncü müfrezesine dönüştürmüştür. Kaypakkaya yoldaş her şeyden önce ülkemizde Marksizm’in temsiliyetini taşımakla beraber aynı zamanda Marksizm’in kitlelerin bir silahı, proletaryanın bilinci ve onun varlık zemini olduğunu göstermiştir.

Proletaryanın biricik bilimi olarak Marksizm, tarihsel olarak birçok evrede değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Dolayısıyla onu savunmak aynı zamanda ona yönelen revizyonizme karşı da mücadele anlamına gelmektedir. Mehmet Demirdağ yoldaşın “içeride ve dışarıda sınıf mücadelesini yürüt” talimatı, bahsini ettiğimiz bu düzlemi işaret etmektedir. Burjuva ideolojilerin bombardımanına maruz kalan Marksizm’in iç parçalanmalar yaşamasına rağmen her seferinde bir kopuş ile ortaya çıkması, onun yıkılmaz bir kale olduğunu ifade ediyor. Gerek kitle hareketleri içinde gerekse de politik organizasyonlar içinde ortaya çıkan ve çıkacak olan sapmalar karşı Marksizm’in sadık öğrencisi olmak bugün ülkemiz şahsında İbrahim Kaypakkaya ile bütünleşme ve onun ardıllarına miras olarak taşınmaktadır. Dolayısıyla bugün ülkemizde komünist devrimcilerin omuzlarındaki yük dünyayı değiştirme ve onu omuzlama kılavuzunun yüküdür. Bu, çok anlamlı bir pratiği ifade ediyor. Kaypakkaya yoldaş bu değişimin, kopuşun ve örgütlenmenin adıdır. O Marksizm’in sadık öğrencisidir. Diyalektik materyalizmi savunmak ve kavramak  aynı zamanda konjonktürel duruma göre kendini yenilemek ve değiştirmek üzerine kuruludur. Bu aynı zamanda Mao Zedung’un “sosyal pratik sizi yadsıyorsa fikirlerinizi değiştirin”  kapsamında fikirsel değişimlerin ve şiddetli bir sarsıntı içinde  kopuşun talimatıdır. Bu kopuş aynı zamanda devrimcileşmenin yoludur.

Komünist Partisi çelişkiler üzerinden yükselecek, kitlelerin çıkarlarını devrimci süreç içinde örgütleyecek burjuvaziye karşı bir silaha dönüştürecek ve bunları yapmak adına diyalektik materyalizm ile donanacak bir araç olarak öne çıkmıştır. Bu müfreze politika ile bilimi birbirinden ayıran, politikanın özgün yanını ortaya koyan, işçi sınıfının devrimdeki rolünü tanımlayan, politika ile şiddet arasındaki bağıntıyı ortaya koyan ve tüm bunların yanı sıra Marksizm’i mevcut bulunduğu ülkedeki mercisi olarak onu her türlü tasfiyeci düşünceye karşı savunacak bir noktada durmak zorundadır. Bunun için mevcut kadroların politik devrimciliği öne çıkması zorunludur.  ’71 devrimci çıkışı içinde kendine Marksist diyen birçok akım mevcuttur. Türkiye’de 1971’de politik devrimcilik söz konusu olsa da esas olarak bir kopuş söz konusu değildir. Ancak politik olarak Marksist olmak kurulu düzenden görüşleri ile kopmayı gerektirmektedir. Somut koşulların somut tahlili ve buna uygun olarak devrimci eylemini ortaya koymak gerekmektedir. Kaypakkaya yoldaş ve onun elinde çelikleşen proletarya partisi ülkemizde Marksizm Leninizm ve Maoizm’in temsiliyetini taşımaktadır. Bu anlamıyla Kaypakkaya yoldaş ülkemizde diyalektik materyalizmin simgesi devrimin ideolojik politik ve örgütsel düşüncesidir.

Kaypakkaya yoldaşa dair yapılacak en önemli tespitlerden bir tanesini de onun uzlaşmazlığı teşkil etmektedir. Onun uzlaşmazlığı, basit bir karşıtlıktan öte sınıfsaldır ve onun teorik tutumunun ve pratik devrimciliğinin de belirgin özelliklerinden birisidir. Kaypakkaya pratik hayatta kendisini revizyonizmden kalın çizgilerle ayırmak ve ideolojik mücadele ile göstermektedir. Bu temelde Marks ve Engels’in dönemin politik hareketleri karşısındaki konumlanışı ve enternasyonal içerisindeki ideolojik mücadeleleri Marksizm’i keskin hatlarla revizyonizmden ayırmaktaydı. Marksizm’e içkin bir devrimci kopuş karakterinin bir diğer durağı ise Lenin olmakta, Rusya’da Menşeviklerle, sosyalist devrimcilerle, daha sonraları ise Buharincilerle ve diğerleri ile yürütülen ideolojik mücadele Marksizm’e hem bulunduğu coğrafyada içkin bir karakter kazandırmakta hem de onun bütünselliğine katılım sağlamaktaydı. Mao ise, SBKP’nin revizyonistleştiği ve “barışçıl geçiş” görüşlerini bayraklaştırdığı bir dönemde devrimci savaş seçeneğini sunmakta ve dünyanın “fırtına merkezlerinde” yangını büyütmeye çağırmaktaydı, ek olarak Mao, devrimci dönüşümün merkezine kitleleri oturtarak KP’deki yozlaşmanın karşısına diyalektiğin negatif kutbunu yaratmakta ve çelişkiyi, devrimciliğin sabiti yapmaktaydı.

İbrahim Kaypakkaya yoldaş tam da bu temelde kendisini üretmekte, MLM biliminin önderlerinin izinde, uzlaşmazlığı sınıf mücadelesinin hizmetinde ve keskin ideolojik mücadelenin içerisinde konumlandırmaktadır. Onun pratik ve ideolojik mücadelesi, bulunduğu her alanda Marksist görüşleri hakim kılmanın adı olmuş, üzerinde hareket ettiği zemin tıkandığı yerde, o yeninin yaratıcısı olmuştur. Özellikle TİİKP ile yürüttüğü ideolojik mücadele, çağdaşı hareketlere yönelik değerlendirmeleri bu temelde anlam kazanmaktadır.

Kaypakkaya yoldaş Türkiye’nin somut koşullarını incelerken Marksizm’in inceleme yöntemine sadık kalmış ve onu somut şartlar üzerinde kullanarak onu bugüne kadar getirecek ve gerçekliğinden ödün vermeyecek bir çizgi ile bizlere sunmuştur. Aydınlanmacı yaklaşımların bu açıdan Kaypakkaya’yı anlayamaması ve onu anmaması bu açıdan gayet anlaşılırdır. Zira Kaypakkaya Türkiye’de sınıfların tahliline sınıfsal özü yakalayarak yapmış ve bugün birçok düşünce akımlarını yadsıyacak bir önder olarak ortaya çıkmıştır. Kaypakkaya’yı kabul etmek bu açıdan her şeyden önce bir reddediştir. Yani ateşten bir gömleği giymektir. Kaypakkaya’yı kavramak ise ateşten gömlek olmaktır. Kaypakkaya yoldaşın ideolojik politik çizgisi ve onun tahlillerinde ortaya çıkan verili durum bugün birçok anlamda bir felsefeye sahiptir. Kaypakkaya’nın inceleme yaklaşım tarzına baktığımızda olgulara nasıl yaklaşılacağını somut veriler üzerinden görme fırsatı buluruz. Bu inceleme tarzı yabancısı olmadığımız diyalektik materyalizmin ta kendisidir.

En başından belirtelim ki Kaypakkaya’da tarihin Marksist analizi vardır. Buna birkaç örnek vermekte fayda var. Bu her şeyden önce Kemalizm’in sınıfsal analizidir. Kaypakkaya tarihsel incelemede dahil olmak üzere oldukça titiz bir analizle karşımıza çıkmaktadır. Bu Kaypakkaya yoldaşın tarihi ve Kemalizm’i incelemesinde düz bir mantığın ve aydınlanmacı bir bakışın olmadığını göstermektedir. Yani Kaypakkaya Kemalizm’in sınıfsal analizini yaparken “hilafet ve Saltanat’ın lağvedilmesi, şeriat kanunları yerine medeni kanunların benimsenmesi, medrese, tekke ve zaviyelerin kapatılması, Arap alfabesinin yasaklanması kılık-kıyafet devrimi, kadına seçme-seçilme hakkının verilmesi” gibi konuları tartışma konusu dahi yapmadan onu hakim sınıfların askeri faşist ideoloji olarak tanımlamaktadır. Kaypakkaya yoldaşın resmi ideolojiye yaklaşımı olaylar değil olgular eksenlidir. Dolayısıyla Kaypakkaya  kavramak Marksizm’i kavramaktır esasta. Ancak burada özellikle dikkat çekmek istediğimiz nokta Kaypakkaya yoldaşı anlama konusunda ortaya konulan argümanların Marksizm’i kavramak değil Kaypakkaya yoldaşın Marksizm’i kılavuz edinerek ortaya koyduğu tespitleri bilmek-ezberlemek olarak anlaşılmaktadır. Bu, Kaypakkaya’ya yapılan çok önemli bir haksızlıktır.

Sonuç olarak Kaypakkaya yoldaş her şeyden önce meselelere yaklaşımda diyalektiğin bir temsiliyeti ile ortaya çıkmıştır. Her şeyden önce Kaypakkaya yoldaşın komünist kimliği Marksizm’e sadakati ve onu bir eylem kılavuzu olarak ele alması ile tanımlanmalıdır. Bu açıdan Kaypakkaya yoldaşı anlamak Marksizm’i kavramak anlamına gelmektedir ve esas işaretin buraya yöneltilmesi gerekmektedir. Kaypakkaya yoldaşı andığımız 44. yılda onu anlamanın ve kavramanın yollarını yaratmanın tartışmalarına sıklıkla sarılmalı ve komünist kimliğin mayalanmasında onu kılavuz edinmeliyiz.

38957

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Sayfalar