Pazar Mayıs 12, 2024

Madımak’tan Mercan’a, Koray’dan Dursun’a‏

Biri henüz 11 yaşında, Pir Sultan Abdal’ın elinde dünyanın en güçlü direnç, bilinç ve isyan silahına dönüşmüş Bağlamaya, Semaha ve Türkülere sevdalı, 2 Temmuz 1993’te Madımaktaki 33lerin en küçüğü Koray Kaya… Diğeri yüzyıllardır özgürlük meşalelerinin yandığı, sefer edilip zafer elde edilemeyen Jaru Diyara, Kaypakkaya’nın destanlaştığı Munzurlara, Zel dağına, özgürlüğün diyarına giden, 17 Haziran 2005 Mercan Dağlarında kimyasal silahlarla katledilen 17lerin en küçüğü Dursun Turgut..

Koray’ı tanıma şansım olmadı. Koray, o küçücük yaşında kocaman yüreğiyle Pir Sultan Abdal etkinliklerine katılmış ve Sivas’ta “Ateşte Semaha” durmuştu. Gerici, şeriatçı, insanlık düşmanları tarafından ve tüm dünyanın gözü önünde saatler süren bir ablukadan sonra ateşe verilen Madımak Otelinde yıldızlara doğru yürümüştü…

Ama Dursun’u tanıdım. İyi ki de tanımışım. O oldukça alçak gönüllü, saygılı, öğrenmeye aç, gözüpek, girişken ve asla yorulmayan bir genç sosyalist, gerçek bir Pir Sultan dostuydu. Pir Sultan’ın inancı ve direnciyle dolu yüreğini her geçen gün öğrenerek bilince dönüştürüyordu.

2004 yılındaki Pir Sultan Abdal Kültür Derneği kongresinde Genel Yönetim Kurulu (GYK) listesinde yer alması için önce epeyce ikna etmeye çalışmış ve sonrasında da Genel Yönetim Kuruluna girmesine katkı sağlamıştım. Yıllardır Dursun’un ve Ökkeş’in Mercanlarda 17 Kızıl Karanfil ile birlikte yıldızlaşmasını yazmak istedim. Ancak bir türlü ne Dursun’u, ne de Ökkeş’i, ne de yaşamlarını halklara adamış, inancın, kararlılığın ve özgürlüğün birer meşalesi olan 17 devrimci, sosyalisti yazmaya yüreğim elvermedi. Sözcükler hep yetersiz kaldı kağıt üzerinde. Hiçbir zaman ölümlerine inanasım gelmedi. Onlara ve yoldaşlarına ölümü konduramadım. Bugüne kadar özgürlük, adalet, eşitlik mücadelesinde yaşamını yitiren yüzlerce, binlerce insanın ölüm haberlerini duysam, okusam, bilsem de Ökkeş, Okan, Berna, Taylan, Dursun’u tanımıştım. İnsan tanıdıklarının, sevdiklerinin, değer verdiklerinin ölümlerine inanmak istemiyordu.. 

Haziranın ortasına doğru yaptığımız PSAKD İstanbul Şubeleri Eşgüdüm Kurulu toplantısında Banaz Pir Sultan Abdal Etkinlikleri, 2 Temmuzda İstanbul’da yapacağımız miting ve Sivas Madımak’taki 2 Temmuz anması ile ilgili bir dizi kararlar almıştık. Ve Dursun Turgut da bu işlerle ilgili bazı görevler üstlenmişti. Ama toplantıdan sonraki günlerde telefonlarıma bir türlü cevap verilmiyor ve yanıt alamıyordum. Sanırım 14 Haziran olmalıydı, telefonumu açtı ve “Abi özür dilerim. Ama özel bir iş için yurtdışına gittim. Birkaç gün içinde döneceğim. 2 Temmuz mitinginden kısa süre önce orada olacağım” deyip, bana “Hoşça kal yoldaş, yakında görüşmek üzere Erdal abi” demişti.

Nedendir bilmem, ama sanki o an bu “hoşça kal” ve “yakında görüşeceğiz” sözlerini, kendisini uzun bir süre ya da bir daha hiç göremeyeceğim gibi hissetmiş, bunu da bir iki arkadaşla paylaşmıştım. O yazın birlikte Dersim’e, Munzur Doğa ve Kültür Festivaline gidecektik. Festivali görmeyi çok istiyordu. O da benim gibi bir Dersim sevdalısıydı. Hatta O’nun sevdası daha ağrı basmış ki, benden  önce  yola düşmüş bile.. Bu telefon görüşmesinden birkaç gün sonra duyduk ki, Dursun festival tarihi gelmeden Munzur’un doruklarında yoldaşlarıyla halaya tutuşmuştu. Cafer Cangöz, Aydın Hanbayat, Okan Ünsal, Ali Rıza Sabur, Berna Saygılı Ünsal, Alaattin Ataş, Cemal Çakmak, Taylan Yıldız, Kenan Çakıcı, Binali Güler, İbrahim Akdeniz, Gülnaz Yıldız, Ahmet Perktaş, Çağdaş Can, Ersin Kantar ve illa da Ökkeş Karaoğlu…

Sevdaların yaşanmasına, sevmeye, sevilmeye, eşitlik, özgürlük, barış ve aydınlık içerside yaşamamıza izin verilmeyen bir coğrafyanın insanlarıydık. Ve binlerce çocuğumuz, gencimiz gibi Koray’ımız da, Dursun’umuz da sevdalarının peşindeyken aramızdan koparılıp alındılar. 16-17 Haziran gecesi yüzlerce yıldır özgürlük türkülerinin dinmediği Munzurlara, her sabah güneşin biraz daha  parlak doğduğu dağlara kapkara bir sis çökmüştü Mercan Dağlarına.. Özgürlük, eşitlik, adalet için bir araya gelen sosyalizme, insanlığa inanan, bu uğurda asla tereddüte düşmeden mücadele eden 17 kızıl karanfil sonsuzluğa yol aldılar..

Madımak Oteli katliamından bu yana 23 koca yıl geçti.

Mercan Dağları katliamından bu yana da 11 yıl.. 

Ne devletin  güvenlik güçlerinin desteğiyle gerici, şeriatçı faşistlerce yakılan Madımak Otelinde yanarak yıldızlaşan,  içlerinde 11 yaşındaki Koray’ın da olduğu 33 aydın, yazar, sanatçı, semahçı canı..

Ne savaş uçaklarının bombaları, kimyasal gazlarıyla Mercan vadisinde katledilen özgürlük savaşçısı 17’leri….

Ne de Koçgiri, Dersim, Çorum, Maraş, Sivas, Gazi, Ölüm oruçlarını, Gezi, Suruç ve Roboski’yi unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız!

Aradan yüzlerce yıl geçse de, ardılları bu özgürlük çiçeklerinin özlemlerini gerçekleştirmek, yarım bıraktıklarını tamamlamak, daha güzel bir dünya yaratmak için mücadeleyi yükseltecektir.

Yitirdiklerimizin isimlerini tek tek belleklerimize, yüreklerimize, beyinlerimize yazdık, yazacağız... Asla unutmayacağız.

Güneşin sofrasında halaya, ateşte semaha duranların yolu yolumuzdur. Yolumuzdan dönmeyeceğiz.

Erdal YILDIRIM

14 Haziran 2016  

48185

Erdal Yıldırım

2012 yılı sonlarından itibaren sitemize yazılarıyla yeni bir soluk katan yazarımız genellikle Aleviler ve sorunları üzerine makaleler yazmaktadır.

erdalyildirim@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Erdal Yıldırım

Zorunlu Açıklama!

Kısa bir süre önce; "Bir İşkencehane Olarak Sansaryan Han ve Süleyman Cihan." başlıklı bir yazı yazmıştım. Yazının giriş bölümünden de anlaşılacağı gibi bu yazı, Anayasa Mahkemesi'nin Sansaryan Han’a ilişkin kararı vesile yapılarak yazılmıştı.

Sosyal medyayı ve malum platformları aktif olarak takip etmediğimden; yazıya ilişkin kimlerin ne türden değerlendirmeler de bulunduğunu bilmiyorum. Bu çok ta önemli değil; elbette her okurun kendine göre değerlendirme, beğeni ve yergileri de olacaktır.

Ali Haydar Dersim’e (Nubar Ozanyan)

Değerli bir komutanı daha kaybettik. Dersim halkının bağrından çıkıp, dağlara sevdalanan, özgürlüğü zirvelerde arayan bir komutanı yitirdik. Büyük bir yürek acısı daha yaşadık.

„Holodomor „ Yalanı Üzerine

Başta Avrupa emperyalist burjuvazisi olmak üzere, bütün gerici devletler, emperyalist Rusya'nın Ukrayna'ya saldırı ve işgalini bahane ederek, tüm SSCB kazanınlarını, anıtlarını yok etmenin yanında, yeni yeni kararlarla, Stalin önderliğindeki SSCB'ni ve sosyalizmi karalamak için her türlü yalana baş vurmaya hız verdiler. Burjuvazinin, sosyalizm ve onu anımsatan herşeye düşmanlığı, kapitalizm ayakta kaldığı sğrece devam edecektir. Bu nedenle, burjuvazinin bütün yalanlarını açığa çıkarmakta devrimci mücadelenin en önemli ayaklarından biridir.

Liberallerin ve Ulu“sol”cuların Solculuğu-2 Kemalizm Sol Değildir!

AKP-MHP faşist ittifakı süresince siyasal İslamcılığın karşısına da alternatif olarak Kemalist ideoloji çıkarılıyor. Kendine “sol” diyenlerin siyasal İslamcılığın alternatifi olarak Kemalizm’i yeğlemeleri kabul edilebilir bir siyasi tutum değildir.

Bir İşkencehane Olarak Sansaryan Han Ve Süleyman Cihan!

Dün, Sansaryan Han’a ilişkin bir haber okudum gazetelerde: “92 yıl sonra Sansaryan Han için tarihi karar.” başlığı altında, özetle, şunlar aktarılmaktaydı: 

 

Ermeni fakir çocukların eğitim masraflarının karşılanması amacıyla vakfedilen ancak 1930 yılında devlet tarafından el konulan ve uzun yıllar İstanbul Emniyet Müdürlüğü olarak kullanılan Sansaryan Han, Anayasa Mahkemesi kararıyla 92 yıl sonra Ermeni vakfına geri verilecek.”[1]

 

Uluslararası İşçi Sınıfı İçin Büyük Bir Kayıp! Jose Maria Sison'u Sonsuzluğa Uğurladık

Filipin Komünist Partisi'nin (FKP)  kurucu önderi, Yeni Halk Ordusu (YHO) ve Filipin Ulusal Demokratik Cephe'nin (FUDC) danışmanı ve  Uluslararsı Halkların Mücadele Birliği'nin (ILPS) kurucularından ve başkanı, Filipin proletaryasının ölümsüz militanı Jose Maria Sison'u (yoldaşlarının Joma'sı) 16 Aralık 2022 tarihinde kaybettik.

Hızır

Hdp'liler katı atık tesisinin yeri değiştirilmesi konusunda öneri gelirse destekleyeceklermiş.

Demek ki gelmese...

De gurban... aha çevreci projeniz... aha boğuniz... aha siz...

Sütlüce'ye akmasın... kendi içimize... köyümüze.... aksın diyorsanız...

De... hadi...

Sütlüce'ye katı atık tesisi kurulmasın.... kendi köyümüze kurulsun... diye önerge getirinde sizi görem.

De.... Hadi kurban...

De.... Hadi...

Gerçekten çok akıllıca.

Gerçekten çok sinsice.

Liberallerin ve Ulu“sol”cuların Solculuğu-1- (Sentez)

"İşçi sınıfının devrimciliğine karşı çıkanlara sol denebilir mi? Ya da bunlar gerçekten sol olabilir mi?"

Sınıflı bir toplumda, bu toplumun alternatifi olarak sınıfsız toplumu öngören ve bunun mücadelesini veren Marksizm-Leninizm-Maoizm’in eleştirilmemesi, özellikle de mülk sahibi sınıfların ideolojik ve siyasal temsilcilerinin eleştirileri ve demagojik saldırılarına maruz kalmaması düşünülemez.

Barbara ve Sara olma zamanı! (Nubar Ozanyan)

Emekçi kadınlar birçok şeyden mahrumdur. Yoksun olduğu esas şeyler, özgürlük ve örgütlülüktür. Faşist devlet şiddeti, feodal baskı, Türk şovenizmi, egemen erkek zihniyeti, işgal ve saldırı, erkek adalet, aile ve din, dışlanma, aşağılanma vb. Saymakla ve yazmakla bitmiyor. 

KKB’li TİKKO Savaşçısı:Kobanê Ruhuyla Rojava’yı Savun!

Faşist TC içindeki klikler, Kobanê zaferinden bu yana dillerden düşmeyen bir yarasında birleşti.

Milli birlik ve beraberliğe ihtiyaç duydukları böylesi günlerde sağdan soldan TC faşizmi her zaman birleşmiştir. Bu bazen masa altından olur, bazen kapalı kapılar ardında, bazense öylece aleni. Burjuvazinin kalbini korkudan hoplatan bir işçi direnişi olabilir, emperyalist tekellere geçit vermeyecek bir çevre direnişi olabilir, faşizmi zayıflatacak bir demokrasi talebi olabilir, ataerkiyi ve heteroseksizmi titretecek bir adım olabilir bu gizli ya da açık el sıkışmaların sebebi.

Ya Özgürlük Mücadelesinden Yanasınız ya da Değilsiniz

Türk egemen sınıfları, Cumhuriyetin 100. yılını kutlamaya hazırlanırken ikinci yüz yılı için de nutuk atmaya başladılar. Halkımızın deyimiyle perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.

Nitekim ilk yüzyılı işçilere, emekçilere, devrimcilere, komünistlere, ezilen ulus ve azınlık milliyetlere, kadınlara, LGBTİ+lara, inanç gruplarına zulmetmekle geçen bir yüzyıldır. Bu baskıcı, asimilasyoncu, ırkçı, cinsiyetçi, tekçi ve emperyalizm uşağı sömürü-soygun düzeni, Kemalist cumhuriyetin ikinci yüzyılı da birinci yüz yılını izleyecektir.

Sayfalar