Pazartesi Nisan 29, 2024

Kürdlere neden direniyor diye sormak, HDP’ye bu bahane ile saldırmak alçaklıktır!

 Dünyanın hiçbir yerinde ezilenlerle -ezenler kardeş olmadılar, olamazlar, olmayacaklar. Ezenler egemenleri temsil etmektedir. Devlet egemenler için var olmuştur, onların egemenliğini korumak, servetlerini güvence altına almak için var edilmiş kutsallaştırılmaya çalışılmıştır. Diğer ulusları kendi egemenlikleri altına almak, sömürgeleştirmek için oluşturdukları silahlı ordularını, polisini, istihbarat güçlerini egemenlikleri altına aldıkları halklara baskı aracı olarak kullandılar, kullanmaya devam etmektedirler. O sebeple, Kürdistan milletinin direnişi meşru ve doğrudur.

   

Bu haklı ve meşru mücadele ve direnişe karşı çıkmak, kem küm etmek bugün tek kelimeyle Türk şovenizmiyle eş anlamlıdır. Kürd milletinin vatanı işgalci sömürgeciliğin egemenliği altında inim  - inlemektedir... Zülüm bütün Kürdistan’ı sarmış durumda, Türk faşist devleti katlımlar yapmakta sivil Kürdleri öldürmekte, dağı taşı, köyü bombalamakta, ormanları yakmaktadır. Yasal alanda parlamenter mücadele yürüten HDP 'yi Kürd milletini savunduğu için terörist ilan etmekte, parti merkezi başta olmak üzere bütün parti binalarına faşist saldırılar devlet eliyle organize edilmektedir yapılmaktadır. Her şey bu kadarla bitmiyor.

HDP 'nin yasal zeminde yürüttüğü demokratik, sosyal, siyasal ve toplumsal mücadele yolları bir bir kapatılmakta 'biat ettirilmek istenmektedir.  Yani Kürd milletinin devletin faşist zulmüne teslim olması istenmektedir.

     HDP eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın bugün AMED 'de yaptığı basın açıklaması her şeyin ne kadar vahim olduğunu, Kürd milleti üzerinde uygulanan ve yürürlüğe konan bu faşist zulmü bizlere açık - net göstermektedir. Selahattin Demirtaş’ın yapmış olduğu meşru savunma -direniş doğru, haklı ve de yerinde bir açıklamadır. Faşist diktatörlük ırkçı -şoven faşist saldırılarını yalnızca ordusuyla, polisiyle, resmi kurumlarıyla yapmıyor. Aynı zamanda devlet eliyle örgütlediği kontra - ajan sivil örgütleriyle de yapmaktadır. Bilinçsiz Türk emekçilerini ırkçılık, milliyetçilik üzerinden örgütlemek istemekte, diğer mazlum ezilen milletlere, milliyetlere ve halklara saldırtmak için provokasyon zeminleri yaratmakta halkları birbirine düşman yaratarak katliam, yeni bir soykırımının zeminini oluşturmak istemektedir. Eli mazlum milletlerin kanına bulaşmış soykırımcı faşist Türk devleti, bu konuda oldukça deneyimlidir. 1915 Ermeni katliamı, 38 Dersim Alevi -Kürd katliamı, 6-7 Eylül Rum -Ermeni katliamı, yağma, talan, yakıp yıkma ve zorla vatanlarında sürmede mimli, aynı zamanda elindeki mazlumların kanı henüz kurumamıştır.

 

Her şey bu kadarla da bitmiyor. Kısık da olsa AKP 'ye muhalefet eden CHP’ye, demokratik tepkilerini gösteren, yapılan zulme dur demek isteyenlere de pervasızca saldırmakta, şiddet, tutuklama, tehdit etmektedir. Açık faşist diktatörlüğün yaratmış olduğu katliam ve kaos ortamının sessiz kalırsak gideceği yer belidir. Nazizm’in, Franko’nun, Pinoşet’in, Misolini’nin yaptıklarını yapmak istemektedirler. Yapılan zulmü yayın -basın yoluyla açıklayan hâkim sınıfların muhalif yayın basın organları, sosyal medya yapılan baskıların, baskınların, tutuklamaların, zorla görevlerinden aldırmaların haddi hesabı yoktur. Faşizm kendine teslim olmak istemeyen diğer sermaye gruplarına da benzer baskılar uygulayarak teslim almak istemektedir. Ancak, faşist diktatörlük bir şeyi unutmaktadır. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, faşizme karşı ezilen Türkiye halkları ve Kürd milleti birleşerek direnecektir. Halkların kardeşliğini yok etmek isteyen bütün ırkçı, şoven faşist güruhlara ve devlete karşı direnecektir. Ve bu direniş Türkiye ve Kürdistan milletinin, halklarının bağımsızlığını, faşizmden kurtuluşunu ve demokrasinin yolunu açacaktır.

 

Eğer ki bir ülkede zülüm, baskı, şiddet, yasaklar varsa orada demokrasiden bahsetmek abestir. Eğer ki, bir ülkede bir cumhurbaşkanı kendi yasalarını dahi çiğniyorsa, muhalif partilerin binalarını basın emrini örgütlediği, finans ettiği çetelere yaptırıyorsa, ağzından çıkan her sözcükten birinde kan varsa, kendi yasalarını, yürütmesini, yargısını hiçe sayıyorsa orada açık faşist diktatörlük var demektir. Eğer ki Cizre’de faşist işgal ve abluka altında Anneler faşist vurucu timler tarafından öldürülen bebelerini derin dondurucuda saklıyorsa, o ülkede her şey bitmiştir. Faşizme karşı bütün meşru savunma, müdafaa gerekli ve artık zorunludur. Faşizmin yarattığı kaosu, baskıyı, katliamı boşa çıkarmamızın tek yolu her yönlü mücadele biçimlerini devreye sokup faşizmi döktüğü kanda boğmaktır.

 

Bugün kendisine ilericiyim, demokratım, aydınım, devrimciyim, sosyalistim, sosyal demokratım, zulme karşıyım diyen Kürdü, Türkü, Sünni’si, Alevi’si, Ermeni’si, Arabi, Çerkez’i, Laz’ı hep birlikte Cizre’ye sahip çıkmalıyız,  Kürdistanlıyız, hepimiz HDP’yiz demeliyiz. Türkiye’de yaşayanlar olarak Kürdistan halkına elimizi uzatarak direnişlerinin yanında yer almalıyız. Türkiye’nin her karışını direniş alanı yapmalı, faşist saldırılara karşı ayağa kalkmalıyız. Yeniden gezi ruhuna, ayaklanmasına, direnişine batının acilen ihtiyacı var. Bu halklarımızın kardeşliği ve birliği için gereklidir. Haksız gerici emperyalist savaşları yok etmenin, gerçek barışı yaratmanın tek yolu haksız sömürücü sermaye paylaşım savaşlarına karşı halkların haklı savaşlarını yaratmak, örgütlemektir.

43433

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Son Haberler

Kürdlere neden direniyor diye sormak, HDP’ye bu bahane ile saldırmak alçaklıktır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Sayfalar