Pazar Mayıs 26, 2024

Kürdlere neden direniyor diye sormak, HDP’ye bu bahane ile saldırmak alçaklıktır!

 Dünyanın hiçbir yerinde ezilenlerle -ezenler kardeş olmadılar, olamazlar, olmayacaklar. Ezenler egemenleri temsil etmektedir. Devlet egemenler için var olmuştur, onların egemenliğini korumak, servetlerini güvence altına almak için var edilmiş kutsallaştırılmaya çalışılmıştır. Diğer ulusları kendi egemenlikleri altına almak, sömürgeleştirmek için oluşturdukları silahlı ordularını, polisini, istihbarat güçlerini egemenlikleri altına aldıkları halklara baskı aracı olarak kullandılar, kullanmaya devam etmektedirler. O sebeple, Kürdistan milletinin direnişi meşru ve doğrudur.

   

Bu haklı ve meşru mücadele ve direnişe karşı çıkmak, kem küm etmek bugün tek kelimeyle Türk şovenizmiyle eş anlamlıdır. Kürd milletinin vatanı işgalci sömürgeciliğin egemenliği altında inim  - inlemektedir... Zülüm bütün Kürdistan’ı sarmış durumda, Türk faşist devleti katlımlar yapmakta sivil Kürdleri öldürmekte, dağı taşı, köyü bombalamakta, ormanları yakmaktadır. Yasal alanda parlamenter mücadele yürüten HDP 'yi Kürd milletini savunduğu için terörist ilan etmekte, parti merkezi başta olmak üzere bütün parti binalarına faşist saldırılar devlet eliyle organize edilmektedir yapılmaktadır. Her şey bu kadarla bitmiyor.

HDP 'nin yasal zeminde yürüttüğü demokratik, sosyal, siyasal ve toplumsal mücadele yolları bir bir kapatılmakta 'biat ettirilmek istenmektedir.  Yani Kürd milletinin devletin faşist zulmüne teslim olması istenmektedir.

     HDP eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın bugün AMED 'de yaptığı basın açıklaması her şeyin ne kadar vahim olduğunu, Kürd milleti üzerinde uygulanan ve yürürlüğe konan bu faşist zulmü bizlere açık - net göstermektedir. Selahattin Demirtaş’ın yapmış olduğu meşru savunma -direniş doğru, haklı ve de yerinde bir açıklamadır. Faşist diktatörlük ırkçı -şoven faşist saldırılarını yalnızca ordusuyla, polisiyle, resmi kurumlarıyla yapmıyor. Aynı zamanda devlet eliyle örgütlediği kontra - ajan sivil örgütleriyle de yapmaktadır. Bilinçsiz Türk emekçilerini ırkçılık, milliyetçilik üzerinden örgütlemek istemekte, diğer mazlum ezilen milletlere, milliyetlere ve halklara saldırtmak için provokasyon zeminleri yaratmakta halkları birbirine düşman yaratarak katliam, yeni bir soykırımının zeminini oluşturmak istemektedir. Eli mazlum milletlerin kanına bulaşmış soykırımcı faşist Türk devleti, bu konuda oldukça deneyimlidir. 1915 Ermeni katliamı, 38 Dersim Alevi -Kürd katliamı, 6-7 Eylül Rum -Ermeni katliamı, yağma, talan, yakıp yıkma ve zorla vatanlarında sürmede mimli, aynı zamanda elindeki mazlumların kanı henüz kurumamıştır.

 

Her şey bu kadarla da bitmiyor. Kısık da olsa AKP 'ye muhalefet eden CHP’ye, demokratik tepkilerini gösteren, yapılan zulme dur demek isteyenlere de pervasızca saldırmakta, şiddet, tutuklama, tehdit etmektedir. Açık faşist diktatörlüğün yaratmış olduğu katliam ve kaos ortamının sessiz kalırsak gideceği yer belidir. Nazizm’in, Franko’nun, Pinoşet’in, Misolini’nin yaptıklarını yapmak istemektedirler. Yapılan zulmü yayın -basın yoluyla açıklayan hâkim sınıfların muhalif yayın basın organları, sosyal medya yapılan baskıların, baskınların, tutuklamaların, zorla görevlerinden aldırmaların haddi hesabı yoktur. Faşizm kendine teslim olmak istemeyen diğer sermaye gruplarına da benzer baskılar uygulayarak teslim almak istemektedir. Ancak, faşist diktatörlük bir şeyi unutmaktadır. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, faşizme karşı ezilen Türkiye halkları ve Kürd milleti birleşerek direnecektir. Halkların kardeşliğini yok etmek isteyen bütün ırkçı, şoven faşist güruhlara ve devlete karşı direnecektir. Ve bu direniş Türkiye ve Kürdistan milletinin, halklarının bağımsızlığını, faşizmden kurtuluşunu ve demokrasinin yolunu açacaktır.

 

Eğer ki bir ülkede zülüm, baskı, şiddet, yasaklar varsa orada demokrasiden bahsetmek abestir. Eğer ki, bir ülkede bir cumhurbaşkanı kendi yasalarını dahi çiğniyorsa, muhalif partilerin binalarını basın emrini örgütlediği, finans ettiği çetelere yaptırıyorsa, ağzından çıkan her sözcükten birinde kan varsa, kendi yasalarını, yürütmesini, yargısını hiçe sayıyorsa orada açık faşist diktatörlük var demektir. Eğer ki Cizre’de faşist işgal ve abluka altında Anneler faşist vurucu timler tarafından öldürülen bebelerini derin dondurucuda saklıyorsa, o ülkede her şey bitmiştir. Faşizme karşı bütün meşru savunma, müdafaa gerekli ve artık zorunludur. Faşizmin yarattığı kaosu, baskıyı, katliamı boşa çıkarmamızın tek yolu her yönlü mücadele biçimlerini devreye sokup faşizmi döktüğü kanda boğmaktır.

 

Bugün kendisine ilericiyim, demokratım, aydınım, devrimciyim, sosyalistim, sosyal demokratım, zulme karşıyım diyen Kürdü, Türkü, Sünni’si, Alevi’si, Ermeni’si, Arabi, Çerkez’i, Laz’ı hep birlikte Cizre’ye sahip çıkmalıyız,  Kürdistanlıyız, hepimiz HDP’yiz demeliyiz. Türkiye’de yaşayanlar olarak Kürdistan halkına elimizi uzatarak direnişlerinin yanında yer almalıyız. Türkiye’nin her karışını direniş alanı yapmalı, faşist saldırılara karşı ayağa kalkmalıyız. Yeniden gezi ruhuna, ayaklanmasına, direnişine batının acilen ihtiyacı var. Bu halklarımızın kardeşliği ve birliği için gereklidir. Haksız gerici emperyalist savaşları yok etmenin, gerçek barışı yaratmanın tek yolu haksız sömürücü sermaye paylaşım savaşlarına karşı halkların haklı savaşlarını yaratmak, örgütlemektir.

43590

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Son Haberler

Kürdlere neden direniyor diye sormak, HDP’ye bu bahane ile saldırmak alçaklıktır!

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede

Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)

Ah.... çocuklar... ahh....

Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....

İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....

Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...

Ermeni Devrimcilerin İttifak Deneyiminden Hareketle “YÜRÜ BE KEMAL…”

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce can kaybının ardından 14 Mayıs 2023 tarihinde “Başkanlık” ve “Milletvekilliği Genel Seçimleri”nin “yenilenme”si kararı alındı. Depremler ve ardından yaşanan sellere rağmen ülke seçim sath-ı mahalline girmiş bulunuyor. Seçim, iktidardaki AKP-MHP partilerinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” ve ona eklemlenen partiler ile CHP-İYİ Parti’nin başını çektiği “Millet İttifakı”nın oluşturduğu iki ana siyasi kampın iktidar mücadelesi biçiminde gelişiyor.

ATAERKİL SİSTEME KARŞI MÜCADELE SORUNU, EZEN-EZİLEN CİNS ÇELİŞMESİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUDUR

Sorunların doğru çözümü, öncelikle onların özünün tam olarak ne olduğu veya neye tekabül ettiğinin eksiksiz olarak ortaya konulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani sorun aslında tıpkı şuna benziyor: Doğru ve isabetli tedavi ancak ki doğru teşhis ile mümkün olabilir.

“Kadın sorunu” olarak tanımlanan sorun da böyledir. Sorunun özü bir kez gözden kaçırıldımıydı, sorunun kendisi de çözümü adına ileri sürülenler de isabetli ve doğru olarak ortaya konma şansını yitirir esasen.

Azaduhi (Nubar Ozanyan)

Herkesin anlatılacak bir hikayesi, yazılacak bir yaşamı vardır. Liceli Azaduhi’nin hikayesi, soykırım yaşamış bir Ermeni kadının Lice’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Hollanda’ya uzanan sürgün hikayesidir. Doğduğu yerde yaşayamadığı gibi ölemeyenlerin hikayesidir. Onun hikayesi kolay taşınamaz acıların, tanımlanması zor hüzünlerin hikayesidir. İyilik yapmaktan başka bir şey bilmeyen, ekmeğini paylaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, direngen Liceli bir Ermeni kadının hikayesidir.

Katledilişinin 50. Yılı Vesilesiyle KAYPAKKAYA ve TKP-ML

Faşist T.C. Devleti tarafından, bundan 50 yıl önce bir komünist önder, aylarca süren işkenceli sorgular ardından hunharca katledildi. Buradan bir kez daha bu cinayeti kınıyor ve Türkiye-

K. Kürdistan devrimci hareketinin ender yetiştirdiği bu komünist önderi saygıyla anıyor ve ideallerine bağlı kalacağımızın sözünü yineliyorum.

Onun katli, “işkence sonucu ölüme sebebiyet verme” şeklinde olmayıp; bizzat devletin ilgili ve yetkili kurum ve kişilerince, “devletin ulvi çıkarları adına” karar altına alınan bilinçli ve iradi bir cinayettir.

Partizan’ımızı Özlüyor, Mücadelesini Örnek Alıyoruz | Hüseyin Şenol

Partizan’ımızın hayatını kaybetmesinin üzerinden tam iki yıl geçti… Dursun Çaktı’nın bize bıraktığı miras gibi; demokratik kitle örgütlenmesi anlayışının tüm alanlarda yerleşmesi olmazsa olmazımız olmalıdır…

İki yıl önce 25 Şubat’ta, daha 65 yaşında kaybettiğimiz Dursun Çaktı’yı, Partizan’ımızı özlemle anmaya devam ediyoruz ve sürekli anacağız.

Ölümün susturduğu yaşamlar (Nubar Ozanyan)

Yoksulluk, zulüm yetmiyormuş gibi depremin ve kışın beyaz zulmü de halkımızı ölüm karşısında çaresiz ve yalnız bıraktı. Devlet, yüz binlerce insanı canlı canlı toprağa gömdü. Kapitalizmin sermayesi yine halkın canı ve kanıyla yıkandı.

Depreme dayanıksız konutlar halkın mezar taşı oldu. Yoksulluk, kış, çaresizlik, ölüm ezilenleri üşütmeye devam ediyor. Kapitalist sistem, kendisiyle birlikte insanlığı hızla belirsiz bir yıkım ve sona doğru götürüyor. Her şeyi metalaştıran kapitalizm, yaşam gibi ölümü de metalaştırarak insanlığı çaresizliğe ve yıkıma doğru sürüklüyor.

Halk Düşmanı Faşist İktidar Yargılanmalıdır!

Deprem yerkürenin  doğal bir harektliliğinin sonucudur, insanlar için bir felaket haline gelmesi ise, toplumsal sistemin sınıfsal karakteriyle doğrudan ilgilidir. Bilim ve buna bağlı olarak teknolojinin gelişmediği zamanlarda insanların doğal felaketlerden daha büyük zarar görmesi doğaldı. İnsanlık doğanın hareketini öğrendikçe onunla uyumlu yaşamasınıda öğrendi.

2023 Seçimlerinde okun sivri ucunu neden hakim sınıf kliklerinden en gerici en faşist olanına yöneltmek zorundayız ?

Başta Emek ve Demokrasi Bloğu olmak üzere halk güçlerinin önemlice bir kesimi 2023 seçimlerinde Tayip Erdoğan ve AKP ve MHP dinci faşist iktidar blokunun önünün kesilmesini; günün isabetli siyasi taktiği olarak belirlemişken, ancak ne var ki bir kesim sol-sosyalist ve komünist güçler ise, bunun aksine; “bir faşisti indirip yerine bir başka faşistin gelmesi için oy kullanamayız” diyerek, cumhur başkanı seçiminde ‘boykot’ taktiğini, günün isabetli taktiği olarak ileri sürmekte.

Birazda Muziplik

1) Kadrolar sürekli birliktelik (mutluluğu dışarda arama) yarışına sürüklenir.

2) Yarışı beceremeyenler, geri kalanlar veyahutta ret edenler diskalifiye olur.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Sizde bizi kandırmıyorsunuz değil mi...

Ah... devrimci demokrasiciğim... ah....

İnsanların ilişkilerini kınarken, kınadığı insanlarla bozulan arasını düzeltmeye gelenlere kınadığı ilişkilerle yakalanmak....

Ve yahutta....

Sayfalar