Cuma Mayıs 17, 2024

KKB’li TİKKO Savaşçısı:Kobanê Ruhuyla Rojava’yı Savun!

Faşist TC içindeki klikler, Kobanê zaferinden bu yana dillerden düşmeyen bir yarasında birleşti.

Milli birlik ve beraberliğe ihtiyaç duydukları böylesi günlerde sağdan soldan TC faşizmi her zaman birleşmiştir. Bu bazen masa altından olur, bazen kapalı kapılar ardında, bazense öylece aleni. Burjuvazinin kalbini korkudan hoplatan bir işçi direnişi olabilir, emperyalist tekellere geçit vermeyecek bir çevre direnişi olabilir, faşizmi zayıflatacak bir demokrasi talebi olabilir, ataerkiyi ve heteroseksizmi titretecek bir adım olabilir bu gizli ya da açık el sıkışmaların sebebi.

Ama konu Kürt ve Kürdistan olunca oldukça açıktır. Nihayetinde “sınır ötesi” dedikleri işgal operasyonları hem 100 yıldır bir türlü ayakları üstüne doğru düzgün dikilememiş Türk burjuvazisinin işine gelmektedir hem savaş meydanlarında erkekliği sarsılmış gericiliğin hem de her türlü yolsuzluğun ustası mevcut hükümetlerin. Zira bölge halklarına devrim umudu olan Rojava’ya yönelik saldırılarda bunların hepsinden biraz ve hatta daha fazlası vardır.

Daha fazlası emperyalistlerle ve bölgedeki diğer gerici devletlerle girişilen pazarlıklar, yapılan anlaşmalardır.

R.T.Erdoğan’ın “bugün yarın düşecek” dediği Kobanê, Halk Savunma Birliklerinin (YPG) ve Kadın Savunma Birliklerinin (YPJ), Enternasyonal ve Türkiyeli devrimcilerin destansı direnişi ile özgürleştirildiğinde başta ABD ve Rusya olmak üzere bölgedeki emperyalistler tercihlerini Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nden yana yapmaya karar vermişlerdi.

Oysa son ana kadar beklemelerinde kan içiciliğin ötesinde bir amaç vardı: DAEŞ mi daha güçlü yoksa Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi mi? Kiminle yol yürüyeceklerine böyle karar vereceklerdi. Ki, dünyada halk kitlelerini harekete geçirmeyi başarmış bu direniş zafere dönüşürken AKP/MHP faşizmi kan ter içinde çetelerini kurtarmaya çalışıyordu. Türkiye devlet hastaneleri kaç DAEŞ’liyi kurtardı? Bu devlet hastanelerinde sıradan bir TC vatandaşı bu kalitede sağlık hizmeti alamadı 100 yıldır.

Kobanê zaferi, Rojava Devriminin garantisi oldu. Küçücük bir köyü koskoca bir direniş simgesi haline getiren korkusuz şehitleri, Arin Mirkan ruhu diye adlandırılan bir iradenin mümessili oldular. Kobanê zaferi özelde Ortadoğu’da genelde tüm dünyada çok şeyi değiştirdi. Yalnıza halklara devrim umudu olarak kalmadı.

Emperyalistler arasındaki vesayet savaşları yeni bir biçim aldı, bölge gericileri arasındaki güç dengeleri değişti, ticaret anlaşmaları yeniden yapıldı, kimliği geçiştirilen bir ulus olan Kürtler tarih sahnesinde farklı bir rol almaya başladı, devrimci güçler arasındaki birlik ve dayanışma yeni bir boyut kazandı, kadınların bölgedeki makus kaderini kırdı vs.

Ancak neresinden bakarsak bakalım bu devrim, TC devletini hep rahatsız etti. Değiştirdiği birçok şeyle ataerkil, Müslüman ve Türk olan devlet için “PYD/PKK terörü” kabul edilemezdi. Hele de içinde bulunduğu ekonomik krizde nefes borusu olacak yeraltı ve yerüstü zenginlikleriyle Kuzey-Doğu Suriye’de tarihsel Osmanlılık hakkı vardı. Düne kadar kardeş olan, canciğer olan Esat’a bir anda atıp tutmaya başlamak, Suriye devletine karşı savaşan radikal İslamcı çetelere milyarlarca lira yardımda bulunmak boşuna değildi.

Zira Efrin’i işgal eder etmez önce zeytin bahçelerini talan etmek, Irak Kürdistanı’nda ormanları kesmek tek başına beton sevicilikten gelmiyor. Bu müteahhit kafa kestiği her ağacı satamazsa bile yerli ve milli inşaat iskelesi yapıyor.

Şimdi yeniden yapılan emperyalist pazarlıklarda Rojava bir kez daha tehdit altında. Efrin işgaliyle başlayan ve bugüne kadar devam eden saldırıları kesinlikle emperyalistlerden aldığı icazetten bağımsız değil. Zira ABD üssünün kenarında bulunan bir noktayı vurabilmesi ancak bu icazet ile mümkündür. Hem Rusya’nın hem ABD’nin hem de Avrupalı emperyalistlerin bu konuda TC’ye verdiği destek açıktır. TC’nin bütün gücünü seferber ettiği bu son saldırılarda DAEŞ de dahil bütün çete gruplarından destek almak için yapmayacağı bir şey yok gibi görünüyor.

Zira geçtiğimiz günlerde sözde “DAEŞ’e darbe operasyonu” sonunda önemli komutanlarını yakaladıklarını iddia etmişlerdi. Bu hem DAEŞ’le bir pazarlık hem de kitlelere “biz DAEŞ’i desteklemiyoruz ona karşı mücadele ediyoruz” şovu anlamına geliyor.

Peki Rojava’da ne oluyor?

Rojava’da düşmanın her türlü saldırısına ve teknolojik üstünlüğüne rağmen devrimciler devrimi savunmak için cephedeki yerlerinden vazgeçmiyor. Rojava’da suyun TC tarafından gaspına ve her türlü ambargoya rağmen halk devrimini savunma sözü vererek ajanlaştırma politikalarına karşı sokakları dolduruyor.

Kadınlar çıktıkları karanlığa yeniden dönmemek için ihanet çemberlerini kırıp umutlarını şarjörlere dolduruyor. Rojava’da çocuklar okullarına devam edip sokaklarda güvenle oynabilsinler diye çetelere karşı mücadeleden geri durulmuyor.

Yok mu kaçan-göçen, mücadeleden geri düşen, elbette var ama örnek aldığımız şey teslimiyet değil İbrahim Kaypakkayalardan, direniş ruhudur. Her türlü olanaksızlığa, bölgede kültürel kodlar haline gelmiş gerici düşüncelere, ataerki ve heteroseksizmin kuşatmalarına, eksiklik ve hatalara rağmen bir devrim, gelecek için savunuluyor ve bu gelecek başta TC olmak üzere tüm bölge gericilerini rahatsız ediyor.

Bugün için Rojava yalnız kalmış gibi görünse de aslında öyle değil. İbrahimlerin, Mazlumların, Denizlerin, Mahirlerin, Merallerin, Saraların, Sevelerin, Sibellerin, Arinlerin, Sosinlerin ve ismini burada sıralamayacağımız binlerce direniş ve zafer yıldızının geleneğini kuşanmış yürekler var Rojava’yı savunan, savunacak.

Bütün bütçesini son çırpınışlarında savaşa ayıran AKP/MHP hükümeti, her şeye rağmen ağır darbeler almaya devam ediyor. Seçimden önceki son çıkışı yine ve yeniden Kürt düşmanlığı ile aşmaya çalışsa da bu akıl ne Ermeniyi, ne Asuriyi, ne Rumu ne de Çerkezi kabul edebilir.

Ve hatta bu akıl bütün varlığıyla kendisinin kölesi değilse Türk Müslüman erkeği bile kabul edemez. Ancak Efrinde HRE, dağda HPG ve YJA-STAR, Rojava’da YPG ve YPJ ile birlikte direnen Türkiyeli devrimci örgütler, ülke içinde ise her türlü yüksek güvenlik önlemine rağmen milis eylemleri örgütleyen HBDH ve KBDH iradesinden aldığı darbelerden kaçamaz.

Darbe aldıkça zulmü artıyor, zulmü arttıkça savaş bütçesine yatırımları da artıyor. Türkiye’de halk açlıktan kırılırken son 5 günde kaç savaş uçağı ve keşif kaldırdığı, ne kadar kimyasal silah kullandığı, ne kadar ağır silah mühimmatını boşa harcadığı düşünülünce gerçekten son çırpınışlarını yaşıyor diyebiliriz.

Ancak savaşın bir yasası var ki, son ana kadar kimse kazanmış sayılmaz. Şimdi burada yürüttüğümüz direnişin zafere dönüşmesi Kobanê ruhunu tüm dünyaya yeniden yaymakla mümkün olacak.

Sokakları doldurmak yetmeyecek, onları savaş alanına çevirmek gerekecek halkın geri kesimlerinin duymadığı, görmediği faşizm propagandasıyla kör olduğu düşünülünce o gözleri açacak derinlikte ve genişlikte bir propaganda-ajitasyon çalışması ve eylemlikler gerekecek.

Devlet dağda aldığı ağır darbeleri genişleyen bir savaş cephesiyle zafere dönüştürmeye çalışıyorsa ona genişleyen bir halk yığınları tepkisiyle cevap vermemiz gerekiyor. Bizler burada umudu savunmaya devam ediyoruz ve edeceğiz.

Ne teknolojik üstünlükleri, ne işledikleri savaş suçları ne de kimyasal silah depoları fayda etmedi, etmeyecek.

Ancak unutmayalım her direniş ve savunma bir yerde zaferle buluşmak zorundadır. Şimdi o zaferi hep birlikte ve en kalabalık şekilde kesin kılmalıyız!

KKB’li bir TİKKO Savaşçısı

1443

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Son Haberler

Proletarya Partisi

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....

Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.

Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....

Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..

Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde,  orasını burasını yakan o... fakir...  insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! -2-

Burjuva-feodal politika yapmanın bazı “incelikleri”!

II. ABDÜLHAMİD MEVZUU[*]

 

“Gerçeği bilmeniz gerekiyor,

gerçeği aramanız gerekiyor.

Gerçek sizi özgür kılacak.”[1]

 

“ÖZELEŞTİRİ”NİN ELEŞTİRİSİ[*]

 

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Sende, ben, imkânsızlığı seviyorum, 

fakat aslâ ümitsizliği değil.”[1]

 

Anlama/ ve kavramanın dünyayı değiştirmek için mücadele edenler için eleştirel bir “olmazsa olmaz” olması yanında; “Netlik [de] insanın en büyük gücüdür.”[2] Bu bir.

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Sayfalar