Cuma Mayıs 24, 2024

Kentsel dönüşüm

Kentsel dönüşüm, kentin tarihince oluşan denetim dışı alanların düzenlenmesi ve yaşayan insanları bu düzenlenmeye göre biçimlendirme ereğidir. Kentin, sistemin ve geleceğinin planlanmasının bir adımı olarak sunulan bu yaklaşım; egemenlerin ideolojik, politik, ekonomik ve idari ihtiyaçlarının karşılanmasını hedefler. Bu hedefin gerçekleşmesi için öncelikli olarak bunun bir ihtiyaç haline gelmesi yada ihtiyaç olduğunun ön kabulünü koşul lamasıdır. Bu ön koşullar dizisi olmadan süreç başlatılamamaktadır. Bu süreç ülkemizin üretici güçleri ve üretim ilişkilerince tarihsel olarak hakim sınıflar (komprador burjuvazi ve büyük toprak sahipleri) çıkarınca şekillenmiştir. Bu şekillenme yakın tarihte 1950’lerde kırsal alana makinanın girmesi ile hızlanmış, 1960-1970 yıllarında kente göç yoğunlaşmıştır. Kırdan kente sürülen yığınlar kendi kaderine bırakılmıştır. Göç fazlasını “gelişmiş batı” ülkelere ‘davul ve zurna sesleriyle’ hakim sınıflar, kent merkezlerine yığılan kır yoksullarını, sanayii bölgelerine, fabrika, işlik, üretim atölyesi, çevrelerine serpiştirmiştir. Sadece sanayii yoğunluklu alanlara değil, büyük toprak sahiplilerinin olduğu tarımsal faaliyetin yoğunlaştığı Adana, Mersin, Aydın, Muğla vb. illere de sürülmüşlerdir.


Kentsel dönüşüme konu olan bu alanların ‘hukuk’a ve ‘plan’a uydurulması için çeşitli yasal düzenlemeler yapılmış ve ‘mülkiyet’ sorunlarının çözümleneceği ‘vaadiye’, ‘Kentsel dönüşüm modeli’ geliştirilmiştir. Ama ne oldu da bu dönüşüm tamda 2000lerin ortalarında görünür ve 2016larda belirgin hale gelmiştir. Konunun tarihselliğine bakmadan yapılacak değerlendirmeler sübjektif kalarak metafiziğin kurbanı olacaktır.


Kente 1950,1960,1970’li yıllarda yığılan emekçiler, geçimlik ihtiyaçlarını karşılama için ‘her işte’ çalışmış, yaşamını idame ettirmek için ‘gecekondular’ yapmış, yol, su, elektrik vb. ihtiyaçları için mücadele vermiş ve kursağından kıstıkları ile yaşam alanları olan gecekondu mahallelerini ‘yaşanacak hale’ getirme mücadelesi vermişlerdir. Vermeye devam etmektedirler.


Bu yaşam alanlarında “kentsel dönüşümün” ön kabulü için burjuvazi tarafından öne sürülen şartlardan bazıları şunlardır:
-Afet, Sel vb. riski bulunan alanlar olması
-Konutların depreme dayanıksız olması
-Alt yapı hizmetlerinin yürütülememesi
-Ulaşım Sorunları
-Fiziki ve Sosyal Donatı Yetersizliği
-İmar ve mülkiyet sorunları
-Çevresel Problemlerdir.
Bu sorunların çözümünü içerdiği ‘iddia’ edilen kentsel dönüşüm modellerinin bazıları da şunlardır:
Yenileme(Konutların yenilenmesi)
Soylulaştırma
Koruma
Yeniden Geliştirme
Düzenleme
Boşlukları doldurmadır
Bu modelleri Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, TOKİ, İnşaat Firmaları, Bankalardan oluşan üst yapı ile planlamakta, yukarında aşağıya doğru bir uygulama gerçekleştirmeye çalışmaktadır.


Kentsel Dönüşümün bu yönetimsel biçimi bile sorunun tarihselliği açısından bakıldığında sahte olduğu anlaşılmaktadır. Bankalar ve İnşaat Firmaları ekonomik yönünü işaret ederken, Çevre ve Şehircilik  Bakanlığı idari yönünü,, TOKİ ise ideolojik yönünü ifade etmektedir. İnşaat Firmaları Toprak rantını, Bankalar uzun vadeli faiz gelirini, TOKİ işçi ve emekçiler apolitik yetiştirecek konut bina çevre tasarımını, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu alanların yönetilebilirliğini planlayarak, ucuz işgücü depoları olan gecekondularının yatay kendiliğinden biçimini dikey denetlenebilir hale getirerek ezilenleri kuşatmak istemektedir. Kır ve Kent yoksullarının birikimlerini gasp etmek ekonomik yönüyken, yaşayış ve düşünüş biçiminin feodal içeriğini (milliyetçik ve dindarlık görünümlü gericilik) genişletmektedir.


Kentsel tasarımdaki donatı alanlarının içini kendi gerici ideolojisi ile doldurarak(gerçekte içini boşaltarak) yoksullaşmayı, ‘yoksun kalma’ ile bir kat daha artırarak, işçi köylü emekçileri, küçücük, havasız, iletişimsiz ortamlarda yabancılaşma ve yalnızlaşma içine sürüklemektedir. Kentsel dönüşüm modeli ile borç ödeme zincirine bağlanan işçi ver emekçiler kitlece büyütülerek, düşük ücret, sağlıksız, sigortasız ve eğitimden uzak, kültür sanat vb. düşünsel ilerlemeden yoksun insanlar haline getirilerek; ‘Kentsel Dönüşüm’, kentsel yaşama katılmalarını değil, kentsel yaşamın dışına atılmak anlamına gelir.
Kentsel Dönüşüm modeli zincirine yeni zincirler eklenen ezilenlerin ‘sesini’ kısmakta, idari, ekonomik, çevresel ve ideolojik olarak sistemin görünürdeki yanlışlıklarına dahi ‘suskun’ kalmasının bir yönünü oluşturmaktadır.


Kentsel Dönüşüm; ezilenlere ne yeni bir ‘yaşam’ sunmaktır ne de ‘değişim değeri’ içeren değerli konutlar sunmaktır. O ezilenlerin borçlarla bağlanmış çaresizliğinin ‘zenginleşme’ gibi sunulmasıdır.
Kentsel Dönüşüm ile hedeflenen şeylerin ezilenlerin çıkarına uygun hale getirilmesi mümkün müdür?
Bu soruya cevabımız evet mümkündür. Mevcut koşullar altında ve sınırları içerisinde bunun ekonomik temeli; Kentsel Rantın kentsel dönüşüm alanındaki hak sahipleri insanların yararına kullanılması ve dönüşümün finansmanında fon olarak kurulması, kullanılması sağlanabilmelidir.


Planlama yönünün Kentsel dönüşüm alanında kurulan dernek ve örgütlerin katılımı zorunlu hale getirilmeli ve bu dernek ve örgütlerin denetimine bırakılması sağlanmalı, hak sahipliğinin belirlenmesi ve hak sahiplerinin çıkarını içerek hale gelmesi sağlanmalıdır.


Unutulmamalıdır ki; bu koşullar sağlanmış olsa dahi ‘ev sahibi’ olmak ne geçmişte ne kırda ne de kentte barınma-konut sorununu çözmekten uzaktır.Tarih göstermiştir ki konut sahipliğinin arttığı yerlerde ücret ve maaşlarda bir düşme eğilimi(azalma) vardır. Buda Çalışanlara verilen ücretten ‘kira için’ ödenen kısmın kesilmesini ifade eder.


Kentsel Dönüşüm ile gerçekleştirileceği iddia edilen sorunların çözümünün şu anki örgütlenme yapısının, üst yapısının(Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, TOKİ, İnşaat Firmaları, Bankalar)  anlattığı şey bunun bir ‘iktidar’ olma sorunu olduğudur.


Kentsel Dönüşüm ile belirginleşen barınma hakkı ve konut sorunu, üretim ilişkilerindeki ‘konumumuzu’ belirlemektedir. Bunun kavranmaması; iki nesil önce “mal, mülk, para, servet, toprak” sahibi olan dedelerimiz ve ninelerimizin; günümüzde kurtlar sofrasında ‘işçi, emekçi, gündelikçi’ olan torunları olduğumuz gerçeğinin bilince çıkarılmamış olmasıdır. Burjuvazinin ve büyük toprak sahiplerinin egemenliği altında dünyanın her yerine sürüldüğümüz, çileli onlarca yıllık tarihsel gerçekliğimiz ışığında ‘kentsel dönüşüm’ zorbalığına karşı çıkmak, birlik ve birliktelikler kurmak, bu birliklere katılmak bugünü ve geleceğimizi savunmaktır.

47836

Taner özcan

Taner Özcan sitemizin köşe yazarıdır. Kültürel ve politik konularda yazılar yazmaktadır

Son Haberler

Taner özcan

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede

Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)

Ah.... çocuklar... ahh....

Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....

İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....

Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...

Ermeni Devrimcilerin İttifak Deneyiminden Hareketle “YÜRÜ BE KEMAL…”

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce can kaybının ardından 14 Mayıs 2023 tarihinde “Başkanlık” ve “Milletvekilliği Genel Seçimleri”nin “yenilenme”si kararı alındı. Depremler ve ardından yaşanan sellere rağmen ülke seçim sath-ı mahalline girmiş bulunuyor. Seçim, iktidardaki AKP-MHP partilerinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” ve ona eklemlenen partiler ile CHP-İYİ Parti’nin başını çektiği “Millet İttifakı”nın oluşturduğu iki ana siyasi kampın iktidar mücadelesi biçiminde gelişiyor.

ATAERKİL SİSTEME KARŞI MÜCADELE SORUNU, EZEN-EZİLEN CİNS ÇELİŞMESİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUDUR

Sorunların doğru çözümü, öncelikle onların özünün tam olarak ne olduğu veya neye tekabül ettiğinin eksiksiz olarak ortaya konulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani sorun aslında tıpkı şuna benziyor: Doğru ve isabetli tedavi ancak ki doğru teşhis ile mümkün olabilir.

“Kadın sorunu” olarak tanımlanan sorun da böyledir. Sorunun özü bir kez gözden kaçırıldımıydı, sorunun kendisi de çözümü adına ileri sürülenler de isabetli ve doğru olarak ortaya konma şansını yitirir esasen.

Azaduhi (Nubar Ozanyan)

Herkesin anlatılacak bir hikayesi, yazılacak bir yaşamı vardır. Liceli Azaduhi’nin hikayesi, soykırım yaşamış bir Ermeni kadının Lice’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Hollanda’ya uzanan sürgün hikayesidir. Doğduğu yerde yaşayamadığı gibi ölemeyenlerin hikayesidir. Onun hikayesi kolay taşınamaz acıların, tanımlanması zor hüzünlerin hikayesidir. İyilik yapmaktan başka bir şey bilmeyen, ekmeğini paylaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, direngen Liceli bir Ermeni kadının hikayesidir.

Katledilişinin 50. Yılı Vesilesiyle KAYPAKKAYA ve TKP-ML

Faşist T.C. Devleti tarafından, bundan 50 yıl önce bir komünist önder, aylarca süren işkenceli sorgular ardından hunharca katledildi. Buradan bir kez daha bu cinayeti kınıyor ve Türkiye-

K. Kürdistan devrimci hareketinin ender yetiştirdiği bu komünist önderi saygıyla anıyor ve ideallerine bağlı kalacağımızın sözünü yineliyorum.

Onun katli, “işkence sonucu ölüme sebebiyet verme” şeklinde olmayıp; bizzat devletin ilgili ve yetkili kurum ve kişilerince, “devletin ulvi çıkarları adına” karar altına alınan bilinçli ve iradi bir cinayettir.

Partizan’ımızı Özlüyor, Mücadelesini Örnek Alıyoruz | Hüseyin Şenol

Partizan’ımızın hayatını kaybetmesinin üzerinden tam iki yıl geçti… Dursun Çaktı’nın bize bıraktığı miras gibi; demokratik kitle örgütlenmesi anlayışının tüm alanlarda yerleşmesi olmazsa olmazımız olmalıdır…

İki yıl önce 25 Şubat’ta, daha 65 yaşında kaybettiğimiz Dursun Çaktı’yı, Partizan’ımızı özlemle anmaya devam ediyoruz ve sürekli anacağız.

Ölümün susturduğu yaşamlar (Nubar Ozanyan)

Yoksulluk, zulüm yetmiyormuş gibi depremin ve kışın beyaz zulmü de halkımızı ölüm karşısında çaresiz ve yalnız bıraktı. Devlet, yüz binlerce insanı canlı canlı toprağa gömdü. Kapitalizmin sermayesi yine halkın canı ve kanıyla yıkandı.

Depreme dayanıksız konutlar halkın mezar taşı oldu. Yoksulluk, kış, çaresizlik, ölüm ezilenleri üşütmeye devam ediyor. Kapitalist sistem, kendisiyle birlikte insanlığı hızla belirsiz bir yıkım ve sona doğru götürüyor. Her şeyi metalaştıran kapitalizm, yaşam gibi ölümü de metalaştırarak insanlığı çaresizliğe ve yıkıma doğru sürüklüyor.

Halk Düşmanı Faşist İktidar Yargılanmalıdır!

Deprem yerkürenin  doğal bir harektliliğinin sonucudur, insanlar için bir felaket haline gelmesi ise, toplumsal sistemin sınıfsal karakteriyle doğrudan ilgilidir. Bilim ve buna bağlı olarak teknolojinin gelişmediği zamanlarda insanların doğal felaketlerden daha büyük zarar görmesi doğaldı. İnsanlık doğanın hareketini öğrendikçe onunla uyumlu yaşamasınıda öğrendi.

2023 Seçimlerinde okun sivri ucunu neden hakim sınıf kliklerinden en gerici en faşist olanına yöneltmek zorundayız ?

Başta Emek ve Demokrasi Bloğu olmak üzere halk güçlerinin önemlice bir kesimi 2023 seçimlerinde Tayip Erdoğan ve AKP ve MHP dinci faşist iktidar blokunun önünün kesilmesini; günün isabetli siyasi taktiği olarak belirlemişken, ancak ne var ki bir kesim sol-sosyalist ve komünist güçler ise, bunun aksine; “bir faşisti indirip yerine bir başka faşistin gelmesi için oy kullanamayız” diyerek, cumhur başkanı seçiminde ‘boykot’ taktiğini, günün isabetli taktiği olarak ileri sürmekte.

Birazda Muziplik

1) Kadrolar sürekli birliktelik (mutluluğu dışarda arama) yarışına sürüklenir.

2) Yarışı beceremeyenler, geri kalanlar veyahutta ret edenler diskalifiye olur.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Sizde bizi kandırmıyorsunuz değil mi...

Ah... devrimci demokrasiciğim... ah....

İnsanların ilişkilerini kınarken, kınadığı insanlarla bozulan arasını düzeltmeye gelenlere kınadığı ilişkilerle yakalanmak....

Ve yahutta....

Sayfalar