Cuma Nisan 26, 2024

Kapitalizmin Kabulenebildiği Devrim Mümkün mü ?

Komprador burjuvazinin korkusu rojavada olmanız değil kapitalizmin emperyalizme yaptırabildiklerinden.

Her halde edebi değildir.

Bundan sonra ne olacak ?

Hizip, statükocu falan filan derken bundan sonra ne olacak ?

Herkesin aklında bu soru.

Aslında olacak olan belli.

Proletaryanın mahpus tarihi değişmeyecek.

Astlarında darbe yiyenler işi daha sıkı tutacak.

Üstleri yaratanın neler olduğunu görmeyenlerde napolyona devrimi devr etmeyeceğini zanneden fransız proletaryaları gibi bir süre daha özgür yaşayacak.

Hayata birazda anarşistce bakmak mı gerekir ne.

Olacak olan bu.

Ee... filmin sonu belli olduğuna göre tadı da kalmadığına göre gelin en iyisi bizde daha ulvi bir amaçla yolumuza devam edelim.

Devrimde/ teoriden kaçan bazı proletaryaların dedikodusuyla.

Bilirsiniz bazı proletaryaları grup içerisinde ( kapitalizmin sermayederi - proletaryanında proletarya yüzerinde ) fetişizm kurduğuna ikna edemiyorsunuz.

Onlara göre grupların ( kapitalizmle sermayederlerin - proletaryayla proletaryanın ) ilişkiside genel geçerlilik kuramına sahip.

Gruplar birbirlerine hasımsalarda grup içerisinde herhangi bir sorun yoktur.

Her iki grubun ortaklaştığı tek nokta ise abd, ingiltere ... kapitalizminin ( tekellerinin, metalarının, hegomanyalarının ... ) dünya yüzerindeki oranlarıdır.

Sürekli bu oranları verirler.

Kimseninde tel örgülerin, bayrakların olmadığı bir dünyada yaşamadığını, kapitalizmin tek sahibininde sermayederler olduğunu kontrolü de asla yitirmediğini hatırlatırlar.

Çelişkilerin artmasıda ( kapitalizmin ihtiyaçlarından değil ) ya yapısaldığındandır ya da siyasetin başarısızlığındandır.

Halbuki söyledikleri her şeyde dünya yüzerindeki kapitalizm oranının ve ihtiyaçlarınında arttığının ispatıdır da.

Feodal dünya karşısında kapitalizmin daha belirgin hale gelmeye başladığının ... 

Ağalar, paşalar, proletaryalar, köylüler ... ne kadar el sıkışırsa sıkışsınlar birinin olduğu yerde diğerin yaşayamayacağının ...

Savaşlarında sınırlar kalkmıyor, kimsede bir yere elini kolunu sallıyarak gitmiyor diye çıkmadığının ...

Sermayederlerin, proletaryaların, ülkelerin ... metanın serbest dolaşımı için savaşlara sürüklediğinin ispatıdır da.

Tüm bunlara rağmen

Bazı proletaryalar kendilerinin, sermayederlerin, ülkelerin .... yüzerinde kapitalizmin tanrılaşan bir şey olduğunu söylemezler.

Ekonominin siyaseti biçimlendirebildiği gerçekliği taktiksel davranışlarından başka bir şeyi değiştirmeyeceğini bilselerde ..

Yine de söylemezler.

Sırf:

Sermayederler gibi kendilerininde değişikliğe zorlanmasını kabul edememelerinden.

Direnç karşısında da kapitalizmin doğası gereği metayı kimin ürettiğine bakmadan metanın serbest dolaşımıyla ilgilenmesinden ...

Sosyalizminde serbest meta üretmesinden ....

Kapitalizmin kabulenebildiği bir devriminde mümkün olduğunu red ederler

Devrimin / teorinin kaçkın proletaryalar haline gelirler.

Komprador burjuvazinin korkusu rojavada olmanız değil kapitalizmin emperyalizme yaptırabildiklerinden.

Her halde edebi değildir.

47263

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

MAHŞERİN DÖRT ATLISI: BOLSONARO, TRUMP, ORBÁN, ERDOĞAN[*]

 

“Faşizm tarihte statik ya da sabit bir moment değildir ve

aldığı biçimlerin daha önceki tarihsel modelleri taklit etmesi gerekmez.

O, bir dizi ‘devindirici tutku’yla tanımlanan bir siyasal davranış biçimidir.

Bunlar arasında demokrasiye açık saldırı, güçlü adam özlemi,

insan zaaflarına duyulan nefret, aşırı erillik takıntısı,

saldırgan militarizm, ulusal büyüklük iddiası, kadınlara… aydınlara yönelik küçümseme…

Sayfalar