Pazar Mayıs 5, 2024

Kanlı eserinizle övünebilirsiniz

Tarih şahittir ki, Kobani protestolarında ortaya çıkan kanlı tablo AKP(DEVLET), HDP ve HÜDAPAR'ın ortak eseridir. Bilindiği gibi HDP ve KCK'nin çağrısıyla sokağa çıkan kalabalığa ilk kurşun Muş Varto'da sıkıldı ve bir genç polis kurşunuyla can verdi. Sinirler zaten gergindi, gencin ölüm haberi büyük bir öfke patlamasına neden oldı. Düzenin çarpıklıklarına ve adaletsizliğine karşı isyan halinde olan gençler ve halkın arasına karışan maskeli provokatörler birçok şehirde polislerle çatıştılar. Polislerin ölümcül saldırılarına HÜDAPAR'lıların silaha davranmaları da eklenince olaylar çığırından çıktı. Zembereğinden boşalan şiddet kırk civarında insanın hayatına mal oldu, yüzlerce insan kurşunlara hedef oldu, binin üstünde insan gözaltına alındı, binlerce işyeri ve araç molotoflarla yakılıp kül edildi.  

Bu cinayetlerin bir numaralı sorumlusu tartışmasız olarak AKP'dir. AKP, lafzı her ne olursa olsun taşıdığı felsefe ve dünya görüşü itibariyle IŞİD'in ikiz kardeşidir. Aynı ideolojiden ve kökten beslenmektedirler. AKP bugün eğer bir Ortaçağ rejimi kurup IŞİD gibi kafa kesmiyorsa, buna iç ve dış dengeler müsait olmadığındandır. Yoksa yürüttüğü ekonomik ve siyasi rejime muhalif olan herkesi İran Molla rejiminde olduğu gibi, "Allah düşmanı" diye yaftalayıp kafasını kanlı baltaların altına pekâlâ yatırır.

AKP, IŞİD ve bir kontra örgütlenmesi olan HÜDAPAR' dan oluşan gerici faşist kamp -kendi içinde bazı yöntem farklılıkları ve didişmeler olsa da- aslında bir bütündür. Birine karşı verilen mücadele ötekine karşı da verilmiş olur. Bu nedenle AKP'ye karşı mücadele IŞİD'e karşı mücadeledir, IŞİD'i besleyen can damarlarından birinin kesilmesidir. Ne yazık ki Kürt hareketi hem Şengal katliamında, hem de Kobani kuşatmasında  bu görünür gerçeğe gözlerini kapatarak AKP'yi bir kenara bıraktı ve tüm dikkatleri IŞİD'in üzerinde topladı. Onbinlerce insan sınırda haftalarca IŞİD'ı protesto etti. Ancak bu protestoların hiçbir yararı olmadı, IŞİD ağır silahlarla adım adım ilerleyip Kobani'yi  kuşatırken, YPG komutanlarından biri kendisiyle yapılan bir röportajda, "Sınırdaki bu gösterilerin bize hiçbir yararı yok, başka yardımlar yapılmalı,"dedi ama kimseye sesini duyuramadı. Oysa zamanında doğru bir müdahaleyle IŞİD'i besleyen kanallardan bazıları kurutulabilseydi IŞİD'in hızı kesilebilir, Kobani'nin kuşatılmasının önüne geçilebilirdi. Bunca kan akmaz, bunca insan da ölmezdi.    

Ne var ki izlenen yol ve yöntemler yanlıştı, halkın enerjisi boşa harcandı. Bıçak kemiğe dayanınca da BDP ve KCK sözcüleri halkı sokağa çıkmaya çağırdılar. Sokaklar alev alev yanarken, BDP genel başkanı, "Yediden yetmişe direneceğiz,"dedi. Kime, nasıl direnilecek bilen yoktu; hedef belli değildi! Halk bu çağrıya uyup bendini yıkmış bir sel gibi sokağa aktı, ama çağrıyı yapan HDP genel başkanı ve partinin önde gelenlerinden kimse ortalıkta yoktu. Hep olduğu gibi meydanı yine provokatörlere ve isyankâr gençlere bıraktılar. Kanlı sokak savaşları sürerken, onlar sırça köşklerinde şiddetin kentleri kan gölüne çevrişini seyrettiler.

Halkı sokağa dökmüşsen en önde sen olmalısın. Halkın can güvenliği sana emanettir, ondan sorumlusun. Gerçek önderler hep en önde olurlar. Şiddete karşıysan Mahatma Gandhi gibi, "Sıfır şiddet,"diyerek en önde sen yürüyeceksin. Az çok siyasal bir bilinç vermişsen, kapı pencere indirip araçları ateşe veren o öfkeli gençler seni dinler, hatta kolluk takarak göstericilerin güvenliğini ve disiplinini sağlamada görev alırlar. Silah kullanılmasına ve molotof atılmasına asla izin vermeyeceksin. Öyle çelik bir disiplin sağlayacaksın ki, en azgın provokatörler bile taşkınlık yapmaya, şiddet kullanmaya ve molotoflarla ortalığı yangın yerine çevirmeye cesaret edemeyecekler. Kitleye tomalarla basınçlı su sıkıldığında sen yere mıhlanmış bir zafer heykeli tomalara karşı duracaksın. Topluluğa ateş edildiğinde ilk kurşun senin olmalıdır. Bunu gönülden istemelisin, zafere kilitlenmiş gerçek halk önderliği budur çünkü. Korku insanca bir duygudur, kimse korktuğu için kınanamaz, kınanmamalıdır da.  Kınanacak şey, göze alamadığın bir hareketi başkasına yaptırmak ve insanları kullanmaktır.  

Halkı sokağa döküp kuytularda kaybolmak acımasızlık ve merhametsizliktir.

Peki şimdi ne oldu, halkın sokağa dökülmesiyle meram edilen gayeye ulaşılabildi mi? Sonuç tam bir fiyaskodur. Protestolardan ne AKP, ne de IŞİD etkilendi. Protestocuların sesleri IŞİD'in Kobani'ye attığı bombaların sesleri arasında yitip gitti. Ölenler ne yazık ki babalarının kesesinden gitti. Kurşun yiyenlerin kanları ise boşuna aktı. İşyerleri ve araçları yakılanlara ise dizlerini dövmek kaldı. Hem dizlerini dövdüler, hem de Kürtlere küfür ettiler. Bu da bizim kârımız oldu.

Başka bir gariplikte, HDP sözcülerinin Kobani için AKP'den yardım istemeleridir. AKP'nin Kobani'de IŞİD'le savaşan YPG'ye düşmanlık beslediğini bilmeyen yoktur. Bu, olmayacak duaya amin demektir. AKP, YPG'dense IŞİD'ı tercih edecektir. HDP halkı yanıltmak ve olmayacak şeylerle oyalamakla ağır bir vebal altındadır.

IŞİD'İN Kobani ve Şengal saldırganlığı karşısında farklı şeyler yapılabilirdi. Etkili sivil projelerle ekonomide kriz ve devlet yönetiminde boşluk yaratılarak, IŞİD'i besleyip büyüten AKP'ye dünyanın kaç bucak olduğu gösterilebilirdi. IŞİD'e asıl o zaman darbe vurulmuş olunacaktı. Kürt muhalefeti -bilerek veya bilmeyerek- hedefe bir türlü kilitlenmiyor ya da kilitlenemiyor. Onca güç ve enerji hep yanlış mecralarda tüketiliyor.  


79114

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Son Haberler

Mahmut Alınak

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Sayfalar