Cuma Mayıs 17, 2024

Işık hüzmesi büyüyor kadınlar, fark ettiniz mi? Baykuşlar kaçışıyor! -Aslı Ceren Aslan

“Erkten arınmış kadın alanları” üzerine bugüne kadar çokça tartışma yürüttük. Konu üzerine yapılan tartışmalar üzerine pek çok yazı yazıldı, pratiğe geçirildi ve geçirilmeye devam ediyor. Kadının özgürleşme mücadelesindeki yerini; kadının güç kazanması, erkek egemen sisteme karşı donanımını yükseltmesi hedefiyle önümüze koyduğumuz bu alanlar, kadın bilincinin açığa çıkacağı yerler olarak birincil derecede önemli bir yere sahip. Kadın, erkek arasındaki ilişkiyi ezilen-ezen olarak belirleyen ve sürekliliğini bunun üzerinden yürüten erkek egemen sistemin politikalarına karşı kadınların çelişkilerinin gün yüzüne çıkıp kendilerini yaşamın “öznesi” olmaya hazırladıkları yer olan kadın alanları, ezen-ezilen ilişkisini tarihin derinliklerine göndermenin önemli araçlarından biridir.

“Özne” olma hazırlığı, hem teorik hem pratik anlamda karşılığını bulacağı gibi bahsettiğimiz güçlenme sadece cins bilinci üzerinde değil, yaşamın her alanına yönelik müdahalede bulunmayı da kapsamaktadır. Kadının çifte ezilmişliği bu müdahale alanlarının genişlemesini kaçınılmaz kılmaktadır. A. Bebel, kadının çifte ezilmişliğini “Kadın ve sosyalizm” isimli eserinde şu şekilde özetlemekte: “Kadın cinsi kitlesi çifte baskı altında eziliyor. Birincisi, erkek dünyasına sosyal ve toplumsal bağımlılık altında(…), ikinci genelde kadınların, özelde proleter kadınların –proleter erkek dünyası gibi- içinde bulunduğu ekonomik bağımlılık altında.” (İnter Yayınları syf: 40) Evet, kadın cinsi sosyal, toplumsal baskı altında bulunmasının yanı sıra ekonomik anlamda da tahakküm altındadır. Kapitalizmin kadına üretimde verdiği yer de bu gerçekliği değiştirmemektedir. Kadın üretimde yan role sahip, emeği görünmez kılınan bir yerde durmaktadır. Erkek proleter dünyasında ücret eşitsizliğine tabi tutulmakta, ekonomik krizlerde gözden çıkarılanlar kadın cinsi olmaktadır. Kadının sosyal ve toplumsal baskı altında olma durumu –ki bu “namus” olgusu adı altında garanti altına alınmakta, şiddetin her hali bu baskıyı garanti altına almakta- ekonomik baskı ile pekiştirilmektedir. Sosyal, toplumsal ve ekonomik baskı altındaki kadın, ancak kendi cinsleriyle oluşturacağı alanlarda bu baskıya, erkek dünyaya karşı güçlenebilir. Bu alanlar erkin her türlü saldırısını savuşturan, kadını erkek egemen sömürücü sisteme karşı savaşıma hazırlayan niteliğe sahiptir.

Erkek egemen sistem, ezilen konumuna yerleştirdiği kadını yaşamda edilgen kılmakta; yaşamın öznesi olmasının önünü kapatmaya çalışmaktadır. Üstelik “Böyle gelir, böyle gider” metafizik anlayışı ile kadının edilgenlik durumu, doğasına aitmiş gibi gösterilmektedir. Kadın mücadelesinin aydınlattığı tarihimiz, diyalektik yorumlayışla beraber kadının tarihsel konumunun “böyle gelmediği” ve “böyle gitmeyeceğini” ortaya koymaktadır. İlkel komünal toplumdan günümüze kadının var olan gücünü, tüm araçlarıyla beraber sindirmeye; tarihin karanlık sayfalarında kaybetmeye çalışan ataerki, kadınların mücadelesi ışığında bugün çaresiz kalmış durumdadır. Bu nedenle kadın katliamı, kadına yönelik şiddetin her türü boyutlanarak sürmektedir. Kadınların üzerindeki yüzyıllardır süren bu baskı ve beraberinde ezilen olma hali kadının inisiyatif gösterme; yaşamın özesi olma noktasında eksik kalmasına neden olmuştur. Kadının yaşamın her alanında “özne” olmasının, inisiyatifi geliştirmesinin yolunu Bebel şu şekilde özetlemiştir: “Ezilenlerde inisiyatif gösterme bağımsızlığı eksik olduğu için, tahrik ve teşvikçiye gereksinim duyarlar. Bu modern proletarya hareketinde böyleydi, kadının kurtuluş mücadelesinde de böyledir.” (Kadın ve Sosyalizm, İnter Yayınları, s. 105) Bebel burada kolektifin kadın özgürlük mücadelesinde üzerine düşen rolü de işaret etmektedir. Kolektifin hem kendi içindeki erkek anlayışı yok etmek hem de ataerkinin toplumsal, sosyal ve ekonomik yaşamdaki saldırılarını bertaraf ederek erkek egemen sistemi yıkacak ortamı hazırlamak için erkten arınmış kadın alanlarını önüne alması zorunludur. Nitekim kadınların kurtuluşu sadece kendisini, kendi cinsini bağlayan bir durum değildir. Bu durum ezeni, yani erkek egemen sistemin bu rolü bahşettiği erkeği de bağlamaktadır. Ataerkinin sürekliliği için bir maşa olarak kullandığı erkek cinsi, eline verilen iktidardan kurtulma gibi bir girişime kendi kendine giremez. Çünkü erkek elinde bulunan gücü korumak, büyütmek ister. Diğer taraftan “maşa” olmaktan çıktığında kazanacağını göz ardı eder. Erkeğin kaybedeceği “güç”, kendine insan olmayı getirecektir. Yani kendi özünü, insanlığını yeniden kazandıracaktır. Bu ise ancak kadının özgürlük mücadelesi ile mümkündür.

Nasıl ki sömürücü sistemin son bulması halinde patronlar da özgürleşecekse, erkek egemen sistemin yıkımı erkekleri özgürleştirecektir. Başta da belirttiğimiz üzere kadın alanları üzerine pek çok tartışma yürüttük. Yazımızın buraya kadarki bölümünde kadın alanlarının nenden gerekli olduğu üzerinde durduk. Bu bölüm bir hatırlatma olarak ele alınmalıdır, ikna etme niteliği ya da amacı taşımamaktadır. Kadın alanları ya da diğer bir ifade ile kadın örgütlülüklerinin gerekliliğini artık bir ön kabul olarak ele almamız gerekiyor. Tartışmayı başa sarmak, bu alanları taşıdığı amacını, neye hizmet ettiğini saptırarak ele almak; kadın mücadelesinin onlarca yıllık deneyimini ve birikimini hiçe saymak, tarihten öğrenmemek anlamına gelmektedir. Üstelik bu ön kabulü reddetmek erkek egemen sistemi yıkma perspektifinden yoksunluğu getirmektedir. Cinsiyetler arasındaki eşitlik sağladığında, kadının sosyal, toplumsal ve ekonomik anlamda toplamda bir “özne” olma bilinci ve pratiği geliştiğinde zaten bu alanlara gereksinim kalmayacaktır. Bu araç, herhangi bir dış müdahale ile değil; kendi kendini yok edecektir. Çünkü kadın artık her yerdedir; yaşamın içindedir.

“Erkten arınmış kadın alanları”nın ön kabulü ile beraber artık önümüzde başka bir soru durmaktadır. Bu soru, içeriğinde öncelikli bir sorunu taşımaktadır ki bu da kadın çalışmasının kalıcılığını sağlamak…

“Baykuşlar sağa sola korkuyla saldırsa da aydınlığı engelleyemeyecekler!”

Kolektifimizde kadın çalışması zaman zaman ihtiyaç olarak görülmüş, ancak kolayca vazgeçilen hatta önüne set çekilen bir alan olmuştur. İçimizdeki erkekle yüzleşmeksizin sadece saflarımıza katacağımız kadınlar için bu çalışmayı ele aldığımızda bahsettiğimiz durum anlaşılır hale gelecektir. Ne zaman ki kadın çalışması, kadın bilincinin beraberinde gelişmesini sağlamış; içimizdeki erkeklerle yüzleşilmeye ve uzlaşılmamaya başlanmıştır, işte o zaman kadın alanına, kadın örgütlülüklerine karşı ses yükselmiştir. Kadın çalışmasının altı boşaltılmaya, engellenmeye çalışılmıştır. Şüphesiz ki kolektifimiz içerisinde yaşadığımız, burjuva sistemden tamamen bağımsız değildir. Burjuvazi ve proletarya arasındaki çelişki çözülmediği sürece de bu durum geçerli olacaktır. Diğer türlü bir değerlendirme diyalektiğe aykırıdır. Ancak, kolektif, burjuvaziye karşı yürüttüğü savaşımda kendi içindeki değişim-dönüşüm ve sonuç itibariyle yıkımı da gerçekleştirme perspektifine sahiptir (olmalıdır). Yani burjuvazinin ideolojisine karşı hem içte hem de dışta savaşım verir. Bu iç savaşımda, erk-ek anlayışı mahkûm etmek de yer almaktadır. Bunun ancak ve ancak kadının özgürleşme mücadelesi ile olacağını biliyoruz. O halde kadın çalışması sürekli olmalı, kolektif bu çalışmayı kalıcılaştırmayı önüne koymak zorunda olmalıdır. Aksi takdirde, doğan her boşluğun burjuvazinin politikalarıyla dolacağını biliyoruz.

Dediğimiz gibi, içimizdeki erkekler uzlaşmama haline koşut olarak, erkin sesini gün geçtikçe yükselttiğini görüyoruz. Bu duruma en uygun tanımı yine Bebel yapıyor; Bebel kadınların özgürleşmek için attığı her adıma karşılık erkek cinsinin elindeki iktidarı kaybetmemek adına verdiği tepkiyi, erk-eği “… Karanlığın egemen olduğu her yerde bulunan ve kendileri için rahatlatıcı karanlığa, bir ışık huzmesi düşer düşmez korkuyla haykıran baykuş cinsidir” (Kadın ve Sosyalizm syf:39) şeklinde tanımlayarak ortaya koyuyor. Sosyal, toplumsal ve ekonomik olarak kadınların yüzyıllardır karanlığa mahkûm edilmesine sebep olan ataerkinin eline “iktidar”ı vererek kendi bekasını sağladığı erk-ek, bugün kadın mücadelesi ile yaratılan ışık huzmesinin giderek yaygınlaşarak tüm hayatı aydınlatmasından duyduğu korkuyu açığa çıkarıyor. Elindeki gücü yitirmemek istiyor, özüne dönüşün ona kazandıracaklarını görmezden geliyor. Baykuş karanlığa alışsa da, o karanlığı korumak için elinden geleni yapsa da yaşamın tamamen aydınlanması kaçınılmazdır. Kadın mücadelesi, ödediği pek çok bedel ve kazanmış olduğu deneyimlerle beraber yarattığı ışık huzmesini yaşamı sarmalayacak bir aydınlığa dönüştürüyor artık. Baykuşlar korkuyla sağa sola saldırsa da aydınlığı engelleyemeyecekler!

 

Özgür Gelecek muhabiri Aslı Ceren Aslan

Urfa 2 Nolu T Tipi Hapishane

38890

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

Ayrılık Teorik Değil

Acemiler Abisi Acemiler.

Sendikalarda ....

Örgütleyenin proletarya köylü, örgütleneninde halk olmasını beklerken ...

Neye niyet neye kısmet.

Ayrılın şöyle bir bakalım, ayrılın.

Ayıp değil mi ? Neden bu şekilde davranıyorsunuz ? Yakıştıramadım sizlere.. Şöyle bir ayrılın bakayım. Sen şu taşı eline al bakayım. Sende şu değneği.  Ha ... şöyle. Şimdi başlayın.

Acemiler abisi acemiler.

Göreceksiniz abileri ayrılıkları konusunda ileride öyle teorik açıklamalarda bulunacaklarki hepimizin dudağı uçuklayacak.

TKP/ML TİKKO Rojava Komutanlığı

TKP/ML TİKKO Rojava Komutanlığı Ortadoğu halklarının Newroz’unu selamladı. Rojava Komutanlığı “İçinde bulunduğumuz tarihsel süreç bizden büyük sorumluluklar beklemektedir. Bu anlamda Kawa’nın Ortadoğu’ya yaydığı özgürlük ateşini harlandırmak en temel görevimiz olmalıdır” dedi.

“Kawa’nın tutuşturduğu özgürlük ateşini direnişle harlayalım!”

Hizip safsatası ile üzeri örtülen gerçekler

Kolektifimizin uzun bir süredir gündeminde olan bir dizi tartışma kamuoyuna yansımıştır. Bu tartışmaların taraftar ve kamuoyuna sızdırılmasına başından beri karşı çıktık. Tartışmaların zamanında ve yerinde yürütülmesini esas aldık. Elbette burada temel kaygımız kolektifimiz içinde ortaya çıkan ideolojik-politik-örgütsel tartışmaların bizi güçlendirecek bir içerik ve misyonla ele alınmasıdır. Kolektifimiz içinde ideolojik mücadelenin sağlıklı bir biçimde yürütülmesinin koşullarını yaratmaya çalıştık.

Hollanda ve Türkiye arasında yaşanan “krizi” nasıl okumalıyız?! H.Gürer

AKP’nin siyaset yapma Algoritması!

TKP/ML-GYDK;NEWROZ ATEŞİNİ SANDIKLARA TAŞIYARAK AKP'Yİ HAYIR OYLARIMIZLA YAKALIM!

NEWROZ PİROZ BE

Newroz başkaldırı ve özgürlük bayramıdır. Demirci Kawa'nın Asur Hükümdarı zalim Dehag'a karşı başlattığı isyan 2600 yıldır ezilen mazlum halklara yol göstermeye devam ediyor. Bir Kürt olan Demirci Kawa'nın 21 Mart günü tüm insanlığa armağan ettiği bu direniş geleneği, tarihin serüveni içinde sadece Kürtlerin sahiplendiği bir direniş olmaktan çıkarak, tüm Ortadoğu halklarının sahiplendiği bir güne dönüşmüştür.

“Kaypakkaya’yı pratiğiyle çizilmiş yolu izleyerek sarsılmaz bir kararlılıkla anıyoruz”

Katledilişinin 44. yıldönümünde, önder yoldaş İbrahim Kaypakkaya’yı onun teorisinin bakış açısında durarak ve pratiğiyle çizilmiş yolu izleyerek sarsılmaz bir kararlılıkla anıyoruz!

18 Mayıs 1973!

BOYKOT tavrı üzerine: Taktik hata, stratejik körlük!

15 yıllık iktidarı ile ülkemizdeki faşizmin özgün bir vearsiyonunun temsiliyetine erişen AKP tarihinin en kaotik seçimlerinden birisine hazırlanıyor. Yaklaşan referandum, AKP’nin son yıllarda aldığı darbeler ile açığa çıkan krizinin giderilmesi ya da kalıcılaşması açısından ciddi bir dönemeç anlamına gelmektedir.

Demirdağ’dan öğrenelim: Savaşı savaşarak öğren, öğret, geliştir!

Hem ülkemiz devrimci hareketinin tarihi hem de uluslararası deneyimler halk gençliğinin devrimin motor gücü olduğu gerçeğini birçok kez göstermiştir. Ülkemizde de sınıf mücadelesinin tarihi dönemeçlerine kısa bir bakış, gençliğin üstlendiği rolün tayin edici olduğunun görülmesine yetecektir. Öyle sanıyoruz ki, 68 gençlik hareketinin çıkışına kadar gitmeye gerek yok bu gerçeği görmek için. Kobanê’yi zafere taşıyan direnişin öncülerine bakmak yeterli olacaktır. Coğrafyamızda halk gençliği, Kobanê’den yükselen isyan çığlığına akın akın sınırları aşarak yanıt olmuştur.

Ötekileştirilenlerin Rojavaya Gidenlerle Dedikodusu

"Bu demektir ki, köylünün ...... yok olmadığı ...... yerini tarım gündelikçilerine bırakmadığı yerlerde, şunlar olabilir: ...... Fransa'da olduğu gibi her işçi  /köylü/  devrimini engeller ve yıkar  ......  /proletarya/ onun  /köylünün/ durumunu doğrudan iyileştirecek ve bunun sonucunda, onu devrim saflarına kazanacak önlemler almalıdır."  Marks

De ... babo ... türkiye devrimci hareketi hiç bu kadar birbirine benzeşmemişti.

TKP/ML Kadın Komitesi

 

Kadın Komitesi: “Kadınların öfkesi, isyanı ve örgütlü iradesi karşısında hiçbir diktatör duramayacak!”

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne dair bir açıklama yayınlayan TKP/ML Kadın Komitesi “Özgürlüğümüzü, geleceğimizi emekçi kadın ellerimizle yaratalım! Buna gücümüz, buna bilincimiz, buna inancımız var! Unutmayalım, öfkemizin, isyanımızın ve örgütlü irademizin karşısında hiçbir diktatör, hiçbir iktidar sahibi duramaz!” dedi.

İki çizgi mücadelesi ve sol içi şiddet üzerine

Sınıf mücadelesi kavramsal olarak sadece karşıt sınıfları hedef alan ve tek başına burjuvaziye ve onun sömürü çarkının ortaklarına yönelen bir pratik alanı değil çok kapsamlı şekilde burjuvazinin uzantısı olan sosyal, siyasal ve kültürel tüm dönüşüm süreçlerini de kapsayan bir olgudur. Bu kapsamdan ötürüdür ki, devrim iddiasına sahip olmak, özü itibari ile devrimciliği bir kimlik olarak sahiplenmeyi ve bu kimliğe uygun şekillenmeyi gerekli kılar.

Sayfalar