Cuma Nisan 19, 2024

IŞİD ve Kürd Koridoru

Çoğu zaman karmaşık görünen şeyler özünde çok basittir.Rojava’da gerçekleşen IŞİD saldırıları da bunlardan biri.İzlediğimiz tüm karmaşaya karşılık asıl mesele Kürdistan’ın,daha özelinde Kürdistan petrollerinin Akdeniz’e çıkışı ile ilgilidir ve Türkiye’nin önce El Nusra,sonrasında da IŞİD’e verdiği desteğin altında Kürdistan’ın uzun vadede Akdeniz’e çıkış şansının bugünden akamete uğratılması ve Kürdistanlı nesillerin sömürgecilerine mahkum bırakılması politikaları yatıyor.IŞİD’in Musul işgali ve ardından Şengal saldırısı gerçekleşince Güney Kürdistan’ı diğer parçalardan ayrıştırıp Dubaileştirme hayalleri suya düşen Neçirvan Barzani temsiliyetindeki G.Kürdistan egemen sınıflarının “Türkiye IŞİD’e yardım etmiyor” dezinformasyonunu da;TC’nin İHH ve TİKA gibi neo-emperyal kurumları üzerinden organize ettiği açık IŞİD desteğini inkar etmesini de buna bağlayabiliriz.ABD’nin Irak’ı işgalinden en zararlı çıkan Sünni Arapların iktidarlaşma ve yeniden devletleşme projesi olarak IŞİD tüm İslami argümanlarına rağmen özünde Büyük Ortadoğu Projesi denkleminde Sünni Arap devletinin sınırlarını belirlemekle görevli bir sınır konsolidasyonu hareketi. ABD’nin “Büyük Ortadoğu Projesi”  haritasını iyi okuyan Sünni Arap devleti IŞİD,projeye uygun olarak sınır konsolidasyonu çabasına hız vermiş durumda.Genişleyebilecekleri kadar genişlemeye çalışıyorlar ve bu Saddam artıklarının Kemalizm artığı Türk derin devletiyle ve mevcut neo-Osmanlıcı “Yeni Türkiye” ile şu ana kadar al takke-ver külah ilişkisi içerisinde olduğu resmi Amerikan ağızlarından teyid edilecek kadar açık bir olgu. 

Ortadoğu’daki sınırların tamamının tartışmaya açık olduğu bu tarihsel momentte Kürdistanlılar dönemin ana görevi olan sınır konsolidasyonuna yoğunlaşmayıp güneyde TC ile petrol ortaklığı ve kuzeyde TC ile detant politikalarının peşine düşünce tarih de kendi hükmünü icra etmeye başladı.Şüphesiz tarihin her hükmü olumsuz sonuçlar getirmiyor. Bu süreçte Kerkük’ün ve Kürdistan sınırlarının dışında bırakılmış pekçok tartışmalı bölgenin Kürdistan’a katılması ve 140. Maddenin de facto gerçekleşmesi önemli.Diğer yandan Kobane direnişi Kürdistan’ın her parçasında ulusal bir heyecan yarattı,Kürdistan’ın aslında tek parça olduğunu hepimize tekrar hatırlattı.

Düşük yoğunluklu savaşa ara verip Rojava’daki gelişmelere odaklanma ihtiyacından kaynaklı PKK politikasına TC devleti önce El Nusra’ya verdiği destekle, sonrasında da IŞİD’i destekleyerek yanıt verince kaçınılan düşük yoğunluklu savaşın yerine Kobane merkezli yüksek yoğunluklu bir savaşa kapı açılmış oldu.Bir başka bakış açısıyla TC ile devam eden düşük yoğunluklu çatışmaların yerini TC’nin vekaletini üstlenen güçlerle yapılan yüksek yoğunluklu çatışmalar aldı.Kürdler bu süreçte Kürdistan’ın parçalanmışlığını aşma sınavından da iyi bir sonuçla çıkamadılar.Bu çıkamamanın cezası önce Şengal’e kesildi, şimdi de Kobane’ye kesiliyor.Oysa Akdeniz’e dayanacak bir Kürd koridoru o kadar önemli bir zemindi ki, şu ana kadar tüm tezkerelere karşı çıkmış Türk ordusu bu seferki tezkereyi can havliyle desteklemekle kalmadı,ebedi Kürdistan düşmanlığı arkaplanıyla “serbest ateş” tatbikatını da hızla gerçekleştirmekte gecikmedi.

Türk ordusunun emekli generallerinden Edip Başer’in Büyük Kürdistan’ı  bir felaket senaryosu olarak sunduğu uluslararası koşullarda küçük Güney kantonlarının coğrafik olarak birleştirilmesi de,coğrafik olarak birbirinden ayrı kalmış kantonların arasındaki askeri lojistik de hala mümkün hale gelebilmiş değil.Arap kemeri politikalarıyla birbirinden ayrı düşürülmüş küçük Güney kentlerinin coğrafik olarak birleştirilmesi ve kurumlaşma-devletleşme organizasyonunun önemsenmesi bir yana, reel-politik zemini olmayan humaniter politikalarla küçümsenmekte.Ahmed Arif’in dediği gibi: “uzay çağında bir ayağımız,ham çarık,kıl çorapta olsa da biri”.An itibariyle Kobane’nin düşme riski var ama ne Cezire ne de Afrin kantonları yardıma gelemiyorlar,kuzeyi de TC tutmuş durumda. 

TC politikaları etkisindeki G.Kürdistan yönetiminin de askeri yardıma gelme niyeti yok.PKK’nin iyi bir ders almasını istedikleri belli,oysa o dersi ve daha kötüsü darbeyi PKK kadar küçük Güney’deki sivil halk ve birleşik Kürdistan mefkuresi alacak.Dahası bu süreçte asıl boğulmak istenen gelecek kuşakların çok ihtiyaç duyacağı Kürdistan’ın Akdeniz çıkışı olan Kürd koridorudur.Herhalde zor yoldan öğreneceğiz: ne kadar zengin doğal kaynaklarımız olursa olsun,onları dünya pazarına sunmak için düşman iradesine teslim olmak zorundaysak,bırakın bağımsız olmayı,özgür dahi olamayız.

05.10.2014


92619

Zülküf Azew

Sitemizin yazarlarından olup politik ve teorik yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Zülküf Azew

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Sayfalar