Çarşamba Nisan 24, 2024

İşçiler Ve Burjuvalar

Herhangi bir yerde, sermayeye karşı işçi direnişi, işçi eylemi, işçi grevi olunca, burjuvazinin ve işçinin aklına, istisnasız, önce Marx gelir.

Mayıs aylarının ortasından bu yana Metal işçilerinin domino etkisi yaratırcasına yayılan direnişleri de önce Marx’ı ve onun dev eseri Kapital’i akla getirdi.

Sermaye ve emek, burjuvazi ve işçiler deyince, kaçınılmaz olarak, her iki karşıt sınıfın ilk aklına düşen Marx ve ondan ayrı düşünülmeyecek olan Engels olur. Burjuvazi, işçiyi, Marx’ın düşün dünyasından yalıtmaya çalışır. İşçi de her eylemiyle Marx’a bir adım daha yaklaşır. O Marx’a yaklaştıkca, kendi sınıf bilinciyle daha fazla ilişki kurar. Bu ilişkidir burjuvaziyi ürküten.

Engels, Kapital için şöyle yazmıştı:

“YERYÜZÜNDE kapitalistler ve işçiler bulunduğundan beri, işçiler için bu kitap kadar önemli bir kitap çıkmadı.”

Çünkü dünyanın kendi ekseni etrafında dönüşünün gerçekliği kadar, kapitalist toplumsal sistem de emek-sermaye ilişkisi gerçekliği üzerinde döner. Bu ilişkiyi, bilimsel şekilde ortaya çıkaran ve işçi sömürüsü üzerinde yürüyen kapitalist sistemin ve bundan kurtuluşun nasıl olacağının çözümlemesini ilk defa Marx ortaya koymuştur.

Marx, işçiler için yazmıştır. Onun eserleri, düşünceleri işçilerin sömürüden kurtuluşu içindir. Ancak, o, salt işçiler için yazmadı ya da salt işçilerin özgür geleceği için değil, tüm insanlığın özgür geleceği için yazdı. O yazılar hala tazeliğini koruduğu gibi, Marx’ın düşünceleri her geçen gün toplumsal pratik tarafından fazlasıyla doğrulanıyor.

Emek ile sermaye arsındaki ilişki, burjuvazi ile işçiler arasındaki ilişki toplumsal bir ilişkidir. Ve bu iki karşıt kutup arasındaki ilişkinin karakteristik biçimi kapitalist toplumsal ilişkiyi oluşturur. İşçi olmadan kapitalist (burjuvazi) olmaz. Yani, sermaye olmaz, sermaye olmadan da işçi olmaz. Ancak, işçi bu sistemi değiştirip, sömürüsüz ve sınıfsız bir dünya yaratabilir ve bu dünyayı yarartığında kendiside artık sermayeye hizmet eden bir ücretli işçi olmaktan çıkıp, kolektif üretim ve üleşim yapan toplumun özgür bir bireyi olacaktır. O zaman ne işçi ne de burjuvazi olacaktır. Daha genel bir söylemle; ne ezen ne de ezilen olacaktır.

Her grev ve her direniş, eninde sonunda işçilere kendi kurtuluşunu öğretir ve öğretiyor da. İşçi grevleri, emek-sermaye çelişkisinin bir sonucu ortaya çıkar. Burjuvazi işçiyi daha fazla çalıştırıp daha az ücret ödemek ister. Patron işçiye ne kadar az ücret öderse, o kadar fazla sermaye biriktirecektir. İşçi de yaşamını biraz daha iyileştirmek için daha fazla ücret almak ister. Ancak, ücretli özel mülkiyet ilşkisi yıkılmadan ne işçi istediği gibi ücret alabilir ne de patron azami kar elde etmekten vazgeçer. Kapitalist sistem sürdüğü sürece bu çelişme derineleşerek devam eder.

İşçilerin direniş yapmaları için çok nedenleri olmasına karşın, bir o kadarda direniş korkuları vardır. Burjuvazi onları her yandan kuşatmıştır. Başta, burjuva devleti, yasaları, bürokrasisi, ordusu ve polisiyle kuşatmıştır. İkincisi ideolojik olarak kuşatmıştır. “Ekmek yediğin yere ihanet etme”yi işçinin burjuvaziye karşı kullanacağı yerde, burjuvazi işşçiye karşı kullanır. Oysa, üretilen ekmeği (ürün-meta) işçi üretir, patron ise fazlasına el koyar. İşçinin patrona karşı maddi ve manevi olarak hiç bir vijdan borju yoktur. Tersine, patron varlıüı dahil herşeyini ücretli çalıştırdığı işçiye borçludur.

İşçi patrona karşı eyleme geçmekten korkar. Kokusunun temelini, işten atılarak işsiz kalmak ve aç kalarak yaşamını idame ettirememek oluşturur. Ailesi varsa bu korku aile fertlerinin sayısı oranında artar. İşçi kendi yarattığı değerlerden korkar hale gelir. Oysa, burjuvazinin el koyduğu ve sermaye haline getirdiği ürünler işçinin yarartığı değerlerden başka bir şey değildir.

İşçi bunun bilincinde olmadığından ya da örgütsüz olduğundan burjuvaziden daha fazla korkar. İşçinin en büyük örgütsüzlüğü sınıf bilincinden yoksun olmasıdır. Örgütsüz ve sınıf bilincinden yoksunluk, işçiyi burjuvaziye ücretli köle haline getirir. Bu bütün iş kollarında burjuvaziye artı-değer üreten tüm çalışan işçiler için geçerlidir.

İşçinin burjuvaziye karşı olan bu korkusu, burjuvaziyi işçi karşısında efendi yapar. Bu korku nedeniyle, daha fazla çalışır, daha az kazananarak yarattığı tüm zenginliği burjuvaziye verir. Burjuvazinin yaratığı yoksulluğu ise kendine alarak acı çeker. Bu da işçinin kendini özgürce gerçekleştirmesinin önüne geçer. Arzularını, istemlerini ve yaşamını özgürce yaşayamadığı gibi özgürce düşünemez ve düşüncelerini derinleştiremez. Kendine, üretimine ve toplumsallığına yabancılaşarak bireyselleşip yalnızlaşır. İşçiyi ücretli köle olarak bırakan nedenlerin başında, toplumsal yapıyı belirleyen kapitalist üretim biçiminin bu karakteristik ilişki biçimi gelir.

İşçi-Burjuvazi arasındaki korku tek yanlı değildir. Burjuvazi de işçiden korkar. Bu korkusunu işçi kadar açık etmesede, onun korkusu daha büyüktür. Çünkü burjuvazinin kaybedeceği çok şey varken, işçinin ise kaybedeceği, söylene geldiği gibi “zincirlerinden başka” bir şey yoktur. Yani, işçi ücretli köleliğini, burjuvazi ise ücretli kölelerini ve bunun üzerinde inşa ettiği iktidarını kaybedecek. Bu çelişik durum; iki taraf arasında şiddetli sınıf çatışmalarına ve ve nihayetinde devrimlere yol açıyor. Büyük alt-üstler olmadan da bu ilişki biçimi değişmez.

Burjuvazinin kaybedeceği iktidar olduğundan, işçinin direnişi onun en büyük korkulu rüyasıdır. Direnişin daha güçlü olmasına yol açacak olan işçinin sınıf bilinçli ve örgütlü olması burjuvazinin en büyük korkusu ve bu özelliğe işçilerin sahip olmaması için, elinde bulundurduğu devletin tüm baskı güçlerini harekete geçirir.

Toplumsal üretim yapan işçi, kolektifliğinin bilincine varıp örgütlenerek yalnızlığını ve bireyselliğini yıktığında; kendi sınıf gücünün bilinçli ayrımına varacaktır. Ve o, bütün çektikleri acının ücretli köle olmasından kaynaklandığını görerek Marx’ı izlemeye devam edecektir. Marx’ı izlediği oranda, toplumsal yapıyı sadece ve sadece kendi sınıf bilinçli örgütlü gücü ve eyleminin, kendini ücretli kölelikten, dünyayı da bujuvazinin vahşi istilasından kurtarbileceğinin bilincine varacaktır.

10.07.2015

***

48114

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Sayfalar